19 Ocak 2014 Pazar

Muhterem Ar - Vefa ve Altınordu

Onun adı dikkatimi ilk kez bundan beş altı yıl önce, eski gazetelerin spor sayfalarını incelerken çekmişti. “Başkasının 40.000 lirası yerine kendi kulübümün 10.000 lirası benim için kâfidir” başlıklı bir haber vardı. Bu haberin yazıldığı ellili yıllarda profesyonellik yarım yamalak da olsa artık yerleşmişti. Dolayısıyla sadece forma aşkıyla mücadele etmek mazide kalan bir kavramdı. Buna rağmen, o yıllarda Vefa’da oynayan Muhterem Ar, daha büyük teklifleri reddederek kulübünde kalmayı yeğliyordu.  Nitekim bir başka gazete haberinde daha önce ön anlaşma imzaladığı İstanbulspor’un verdiği 10 bin lirayı iade ettiği yazıyordu.


Muhterem Ar beş çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu olarak 1935’te İzmit’te dünyaya geldi. Babası Tekel fabrikasında gece bekçiliği yapıyordu. Bir yandan ailenin maddi durumunun iyi olmaması, bir yandan sürmekte olan İkinci Dünya Savaşının yarattığı yokluk dolayısıyla sokaklarda top oynayarak ayakkabılarını eskitmesi babasını çok kızdırıyordu. O günlere ait unutamadığı bir olayı şöyle anlatıyor: “Bir gün yine top oynadığım sırada ayakkabının üzeri gitti. Akşam eve geldiğimde babam, ‘Ayakkabılarını getir göreyim,’ dedi. Ayakkabıların halini görünce çok sinirlendi, beni ayaklarımdan bağlayıp ağaca astı.”

Babasının aldığı sert tedbirler küçük Muhterem’in futbol aşkını söndüremedi. Hatta küçük kardeşi Nedim de futbolcu oldu ve daha sonra Bursa’nın ünlü amatör kulübü Güvenspor’un formasını giydi. Muhterem bir yandan okuyor, bir yandan futbol oynuyordu: “Ortaokulda okurken bir yandan da Seka kâğıt fabrikasında stajyer olarak çalışıyordum. Aynı zamanda sporla haşır neşirdim. O zamanlar Seka’da spora büyük önem veriliyordu. Kağıtspor Türkiye’nin önde gelen kulüplerindendi. Ben futbolun dışında basketbol, voleybol, hatta boks bile yaptım. Fiziğim güçlü olduğu için hepsinin üstesinden geliyordum.”



Güçlü fiziğinin yanında çok esnek bir vücuda sahip olduğu onun şu anısından anlaşılıyor: “Bir gün İzmit’te biz sahada idman yaparken yüksek atlamacılar da idman yapıyordu. Çıtayı sıçrayıp yatarak geçiyorlardı. Ben geldim, makasla geçtim. Ondan sonra çok ısrar ettiler yüksek atlamayla uğraşmam için ama futbol sevgisi ağır bastı.” Nitekim daha on altı on yedi yaşlarında İzmit’te o dönemin ünlü kulübü ve geleceğin Kocaelispor’unda harcı bulunan Baçspor’da oynamaya başladı.


Baçspor’un Beşiktaş’la yaptığı bir maç sırasında sergilediği performans onun İstanbul’a gitmesini sağladı. Beşiktaş kulübü yöneticileri bu genç futbolcuyu Akaratler’deki kulüp binasında ağırladılar. “Akaratler’de futbolcuların yattığı spor salonunda kalıyordum. Gece bütün futbolcular dışarı çıkıyor ve geç saatlerde dönüyorlardı. Ben ürküyordum, o yüzden onlar dönene kadar dışarıda bekliyordum.”

Muhterem Ar Beşiktaş’ta oynama hayaliyle İstanbul’a gelmişti ama takımın Ali İhsan Karayiğit, Eşref Özmenç ve Nusret Ülük’ten oluşan haf hattı çok kuvvetliydi. Üstelik bu futbolcular en verimli çağlarını yaşıyorlardı, daha birkaç yıl formalarını bırakmaya niyetleri yoktu. Muhterem’i İzmit’ten tanıyan Tahtabacak lakaplı ünlü Vefalı futbolcu İsmet Yamanoğlu ona “Beşiktaş’ta harcanırsın, sen en iyisi Vefa’ya gel” teklifini yaptı. Böylece Vefalı olan Muhterem Ar yeni kulübünün formasını ilk kez 7 Mayıs 1955’te Adalet’le oynanan Atatürk Kupası maçında giydi.

Muhterem Ar Vefa’da santrhaf olarak görev yaptı. O dönemin futbol sisteminde santrhaflar en önemli mevkilerden birini işgal ediyordu.  Hava toplarını kesmek, santrforları tutmak onların göreviydi. O dönemdeki performansını şöyle özetliyor: “Türkiye’de benden kafa topu alan yoktu. Metin Oktay dahil en yükseğe sıçrayan bendim, bir tane top vermezdim.” 300 lira maaşla top koşturduğu Vefa’da İtalyan Giovanni Varglien, Galip Haktanır, Sabri Kiraz gibi hocalarla çalıştı. “İstanbul’a geldikten bir müddet sonra geceleri dışarıda dolaşmaya başlayınca Sabri Kiraz beni evinde kampa almıştı.”


Vefa’daki ikinci sezonunda askere alınan Muhterem Ar ordu milli takımına seçildi. 1958’de Hollanda ve Fransa’daki dünya şampiyonası maçlarında yer aldı. Askerden dönüşünde A milli takımın aday kadrosuna seçildi, ancak maçlarda forma giyemedi. Şubat 1959’da başlayan Milli Ligde Vefa’nın grubunu Galatasaray’ın ardında averajla ikinci sırada bitirmesinde pay sahibi oldu. O sezon takımın kaleci Baskın Soysal,  Arif Dökel, Rahmi Denizöz, Tahtabacak İsmet Yamanoğlu, Pırpır Nejat, Hilmi Kiremitçi gibi iyi bir kadrosu vardı.  

Bir Vefa-Galatasaray maçı. Kale içinde Galatasaraylı İsfendiyar ve
hemen arkasında Muhterem görülüyor. Metin Oktay muhtemelen topa
kafayı yapıştırmış, kaleye girişini seyrediyor.

Muhterem Ar, Milli Ligde Vefa formasıyla bir sezon daha mücadele ettikten sonra başka bir şehrin, başka bir takımın yolunu tuttu. Birkaç yıl önce, “Kulübümün 10.000 lirası benim için kâfidir,” demesine rağmen artık evlenmiş, yuva kurmuştu. Hayat şartları onu geleceği düşünmeye zorluyordu. Birkaç sezon önce Vefa’da oynayan Altınordu kaptanı Bülent Esel İstanbul’a gelerek onu İzmir’e götürmek istediğini söyledi. O yıllarda sık görülen kaçırma olaylarına meydan vermemek amacıyla İzmir’de uçaktan inince hemen kulüp başkanı Candoğan Sakaoğlu’nun arabasına binip uzaklaştılar. Sonuçta Muhterem Ar 25.000 lira transfer ücretiyle 1960-61 sezonundan itibaren Altınordulu oldu. Bu transfer ücretiyle aldığı arsa belki İzmir’e temelli yerleşmesini sağlamıştı: “Bülent Esel vasıtasıyla Altınordu’ya transfer olduğumda iyi bir transfer parası aldım. Buca’da öğretmen evleri vardır. Oradaki bütün evler 400 metrekare bahçe içindedir. Ben o zaman gittim oradan 7.350 liraya arsayı aldım. Satan adam aldığım transfer ücretini duyunca tren yoluna kadar olan bütün araziyi vermeyi teklif etti. Orada altı yedi tane daha ev yapılacak kadar yer vardı, istemedim. Aldığım arsaya üç katlı ev yaptım.”


Altınordu’da hem santrhaf hem sağ bek ve sağ haf olarak oynadı. Bülent Esel’in futbolu bırakmasının ardından takım kaptanlığına getirildi. 1964-65 sezonunda son kez forma giydikten sonra futbolu bıraktı. Topa gerilmeden çok sert vurabilme becerisi sayesinde takımın bütün penaltı ve frikiklerini o kullanıyordu. Bu konuda oldukça ilginç iki anısını şöyle anlatıyor:


“İzmir’de oynadığımız bir Altınordu-Beşiktaş maçında penaltı kazandık. Takımda penaltıları ben atıyordum. Bacağımı kalçadan çok kuvvetli salladığım için atış sırasında gerilmezdim ve toplara çok sert vururdum. Bu yüzden kaleciler topu hangi köşeye atacağımı anlayamazdı. Beşiktaş’ın kalesinde Özcan Arkoç vardı. Vefa’da birlikte oynadığımız için bu özelliğimi iyi biliyordu. O yüzden benim dikkatimi dağıtmak için çeşitli hareketler yaptı. Kale içine girip ağları filan çekiştirdi. Bunu uzatınca ben de gerçekten kızdım. Öyle bir şut çekeyim ki aklı başına gelsin diye ceza sahası dışına kadar çıktım. Topa öyle hızlı vurdum ki, top üst direğe çarpıp orta sahaya kadar geldi ve Süreyya’nın önüne düştü. O da ileride bekleyen Şenol’a pas attı. Bizim kalecimiz Sefer, ‘Bu nasıl olsa gol atar,’ diye beni tebrik etmek için ileriye çıkmış. Şenol bundan istifade edip golü attı.” (29 Eylül 1962, Altınordu 0 – Beşiktaş 2)


“Bir keresinde de İstanbul’da Galatasaray’la oynuyorduk. Durum 0-0 berabereydi. 70. dakikada bir faul atışı kazandık. Pozisyon ceza sahasının epey dışındaydı. Metin Oktay, Turgay’a baraj kuralım mı diye sordu. Turgay kaleye uzak diye baraj istemedi. Biraz gerilip vurdum, top doksana takıldı. Maçı 1-0 kazandık.” (18 Nisan 1964, Galatasaray 0 – Altınordu 1)

Altınordu kulübünün simgesi olan Sait Altınordu, altmışlı
yıllarda takımdaki futbolcularla birlikte görülüyor. Muhterem
Ar onun karşısında. Onun arkasında Yılmaz Dinçer, Nehir
Çetintaş, Mümin Özkasap ve Melih Garipler (ayaktaki).

Futbolu bıraktıktan sonra antrenörlük hayatı başladı. İlk çalıştırdığı takım 3. Ligde mücadele eden Çanakkalespor’du. Burada idman maçlarında iyi performans sergileyince birçok maçta antrenör-oyuncu olarak yer aldı. Çanakkale’den sonra tekrar kulübüne döndü. Altınordu 1968-69 sezonuna futbol tarihimizde önemli bir yeri olan ünlü çalıştırıcı Eşfak Aykaç’la başlamıştı. Ne var ki sezon ilerledikçe Altınordu düşme potasına girdi ve ligin bitimine altı maç kala Eşfak Aykaç’ın görevine son verildi. Onun yerine göreve getirilen Muhterem Ar üç galibiyetle takımı ligde tutmayı başardı.



Sivasspor, Nevşehirspor gibi takımları çalıştırdıktan sonra Kocaelispor’da görev yaptı. 2. Ligde mücadele eden takım 1976-77 sezonunda çok parlak bir çıkış yaparak Türkiye Kupasında yarı finale kadar yükseldi. Yarı finalde rakip, o sezon ikinci kez lig şampiyonluğu yaşayan Trabzonspor’du. Kocaelispor İzmit’teki ilk maçta rakibini 1-0 yenme başarısını gösterdi. Rövanşta 5-0 yenilerek elenmesine rağmen bu yarı final maçları kulüp tarihinin unutulmaz olayları arasında yerini aldı.


Muhterem Ar Kocaelispor’dan sonra zor günler geçiren kulübüne bir kez daha döndü. Bir sezon önce 3. Lige düşen Altınordu’yu 1978-79 sezonunda tekrar 2. Lige çıkardı. Ardından Aydınspor ve Bilecikspor’u çalıştırdı. Son olarak Kuşadası’na yerleşip altyapı hocalığı yaparak minik yıldız adaylarını yetiştirdi.

 
2013 Mart'ında Altınordu kulübü tarafından bir lig maçında konuk edilen
Muhterem Ar'a, futbol oynadığı yıllarda giydiği 5 numaralı forma
hediye edildi. (www.altinordu.org.tr)

Muhterem Ar, kırklı yıllardaki unutulmaz Vefa kaptanı Muhteşem Kural'ın
adını taşıyan oğlu Muhteşem'le.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder