Onun adı dikkatimi ilk kez bundan beş altı yıl önce, eski
gazetelerin spor sayfalarını incelerken çekmişti. “Başkasının 40.000 lirası
yerine kendi kulübümün 10.000 lirası benim için kâfidir” başlıklı bir haber
vardı. Bu haberin yazıldığı ellili yıllarda profesyonellik yarım yamalak da
olsa artık yerleşmişti. Dolayısıyla sadece forma aşkıyla mücadele etmek mazide
kalan bir kavramdı. Buna rağmen, o yıllarda Vefa’da oynayan Muhterem Ar, daha
büyük teklifleri reddederek kulübünde kalmayı yeğliyordu. Nitekim bir başka gazete haberinde daha önce
ön anlaşma imzaladığı İstanbulspor’un verdiği 10 bin lirayı iade ettiği
yazıyordu.
Muhterem Ar beş çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu olarak 1935’te
İzmit’te dünyaya geldi. Babası Tekel fabrikasında gece bekçiliği yapıyordu. Bir
yandan ailenin maddi durumunun iyi olmaması, bir yandan sürmekte olan İkinci
Dünya Savaşının yarattığı yokluk dolayısıyla sokaklarda top oynayarak
ayakkabılarını eskitmesi babasını çok kızdırıyordu. O günlere ait unutamadığı
bir olayı şöyle anlatıyor: “Bir gün yine top oynadığım sırada ayakkabının üzeri
gitti. Akşam eve geldiğimde babam, ‘Ayakkabılarını getir göreyim,’ dedi.
Ayakkabıların halini görünce çok sinirlendi, beni ayaklarımdan bağlayıp ağaca
astı.”
Babasının aldığı sert tedbirler küçük Muhterem’in futbol
aşkını söndüremedi. Hatta küçük kardeşi Nedim de futbolcu oldu ve daha sonra
Bursa’nın ünlü amatör kulübü Güvenspor’un formasını giydi. Muhterem bir yandan
okuyor, bir yandan futbol oynuyordu: “Ortaokulda okurken bir yandan da Seka
kâğıt fabrikasında stajyer olarak çalışıyordum. Aynı zamanda sporla haşır
neşirdim. O zamanlar Seka’da spora büyük önem veriliyordu. Kağıtspor
Türkiye’nin önde gelen kulüplerindendi. Ben futbolun dışında basketbol,
voleybol, hatta boks bile yaptım. Fiziğim güçlü olduğu için hepsinin üstesinden
geliyordum.”
Güçlü fiziğinin yanında çok esnek bir vücuda sahip olduğu
onun şu anısından anlaşılıyor: “Bir gün İzmit’te biz sahada idman yaparken
yüksek atlamacılar da idman yapıyordu. Çıtayı sıçrayıp yatarak geçiyorlardı.
Ben geldim, makasla geçtim. Ondan sonra çok ısrar ettiler yüksek atlamayla
uğraşmam için ama futbol sevgisi ağır bastı.” Nitekim daha on altı on yedi
yaşlarında İzmit’te o dönemin ünlü kulübü ve geleceğin Kocaelispor’unda harcı
bulunan Baçspor’da oynamaya başladı.
Baçspor’un Beşiktaş’la yaptığı
bir maç sırasında sergilediği performans onun İstanbul’a gitmesini sağladı.
Beşiktaş kulübü yöneticileri bu genç futbolcuyu Akaratler’deki kulüp binasında
ağırladılar. “Akaratler’de futbolcuların yattığı spor salonunda kalıyordum.
Gece bütün futbolcular dışarı çıkıyor ve geç saatlerde dönüyorlardı. Ben
ürküyordum, o yüzden onlar dönene kadar dışarıda bekliyordum.”
Muhterem Ar Beşiktaş’ta oynama
hayaliyle İstanbul’a gelmişti ama takımın Ali İhsan Karayiğit, Eşref Özmenç ve
Nusret Ülük’ten oluşan haf hattı çok kuvvetliydi. Üstelik bu futbolcular en
verimli çağlarını yaşıyorlardı, daha birkaç yıl formalarını bırakmaya niyetleri
yoktu. Muhterem’i İzmit’ten tanıyan Tahtabacak lakaplı ünlü Vefalı futbolcu
İsmet Yamanoğlu ona “Beşiktaş’ta harcanırsın, sen en iyisi Vefa’ya gel”
teklifini yaptı. Böylece Vefalı olan Muhterem Ar yeni kulübünün formasını ilk
kez 7 Mayıs 1955’te Adalet’le oynanan Atatürk Kupası maçında giydi.
Muhterem Ar Vefa’da santrhaf
olarak görev yaptı. O dönemin futbol sisteminde santrhaflar en önemli
mevkilerden birini işgal ediyordu. Hava
toplarını kesmek, santrforları tutmak onların göreviydi. O dönemdeki
performansını şöyle özetliyor: “Türkiye’de benden kafa topu alan yoktu. Metin
Oktay dahil en yükseğe sıçrayan bendim, bir tane top vermezdim.” 300 lira
maaşla top koşturduğu Vefa’da İtalyan Giovanni Varglien, Galip Haktanır, Sabri
Kiraz gibi hocalarla çalıştı. “İstanbul’a geldikten bir müddet sonra geceleri
dışarıda dolaşmaya başlayınca Sabri Kiraz beni evinde kampa almıştı.”
Vefa’daki ikinci sezonunda
askere alınan Muhterem Ar ordu milli takımına seçildi. 1958’de Hollanda ve Fransa’daki
dünya şampiyonası maçlarında yer aldı. Askerden dönüşünde A milli takımın aday
kadrosuna seçildi, ancak maçlarda forma giyemedi. Şubat 1959’da başlayan Milli
Ligde Vefa’nın grubunu Galatasaray’ın ardında averajla ikinci sırada
bitirmesinde pay sahibi oldu. O sezon takımın kaleci Baskın Soysal, Arif Dökel, Rahmi Denizöz, Tahtabacak İsmet Yamanoğlu,
Pırpır Nejat, Hilmi Kiremitçi gibi iyi bir kadrosu vardı.
Bir Vefa-Galatasaray maçı. Kale içinde Galatasaraylı İsfendiyar ve hemen arkasında Muhterem görülüyor. Metin Oktay muhtemelen topa kafayı yapıştırmış, kaleye girişini seyrediyor. |
Muhterem Ar, Milli Ligde Vefa
formasıyla bir sezon daha mücadele ettikten sonra başka bir şehrin, başka bir
takımın yolunu tuttu. Birkaç yıl önce, “Kulübümün 10.000 lirası benim için kâfidir,”
demesine rağmen artık evlenmiş, yuva kurmuştu. Hayat şartları onu geleceği
düşünmeye zorluyordu. Birkaç sezon önce Vefa’da oynayan Altınordu kaptanı
Bülent Esel İstanbul’a gelerek onu İzmir’e götürmek istediğini söyledi. O
yıllarda sık görülen kaçırma olaylarına meydan vermemek amacıyla İzmir’de
uçaktan inince hemen kulüp başkanı Candoğan Sakaoğlu’nun arabasına binip
uzaklaştılar. Sonuçta Muhterem Ar 25.000 lira transfer ücretiyle 1960-61
sezonundan itibaren Altınordulu oldu. Bu transfer ücretiyle aldığı arsa belki
İzmir’e temelli yerleşmesini sağlamıştı: “Bülent Esel vasıtasıyla Altınordu’ya
transfer olduğumda iyi bir transfer parası aldım. Buca’da öğretmen evleri
vardır. Oradaki bütün evler 400 metrekare bahçe içindedir. Ben o zaman gittim
oradan 7.350 liraya arsayı aldım. Satan adam aldığım transfer ücretini duyunca
tren yoluna kadar olan bütün araziyi vermeyi teklif etti. Orada altı yedi tane
daha ev yapılacak kadar yer vardı, istemedim. Aldığım arsaya üç katlı ev
yaptım.”
Altınordu’da hem santrhaf hem
sağ bek ve sağ haf olarak oynadı. Bülent Esel’in futbolu bırakmasının ardından
takım kaptanlığına getirildi. 1964-65 sezonunda son kez forma giydikten sonra
futbolu bıraktı. Topa gerilmeden çok sert vurabilme becerisi sayesinde takımın
bütün penaltı ve frikiklerini o kullanıyordu. Bu konuda oldukça ilginç iki
anısını şöyle anlatıyor:
“İzmir’de oynadığımız bir
Altınordu-Beşiktaş maçında penaltı kazandık. Takımda penaltıları ben atıyordum.
Bacağımı kalçadan çok kuvvetli salladığım için atış sırasında gerilmezdim ve
toplara çok sert vururdum. Bu yüzden kaleciler topu hangi köşeye atacağımı
anlayamazdı. Beşiktaş’ın kalesinde Özcan Arkoç vardı. Vefa’da birlikte oynadığımız
için bu özelliğimi iyi biliyordu. O yüzden benim dikkatimi dağıtmak için
çeşitli hareketler yaptı. Kale içine girip ağları filan çekiştirdi. Bunu
uzatınca ben de gerçekten kızdım. Öyle bir şut çekeyim ki aklı başına gelsin
diye ceza sahası dışına kadar çıktım. Topa öyle hızlı vurdum ki, top üst direğe
çarpıp orta sahaya kadar geldi ve Süreyya’nın önüne düştü. O da ileride
bekleyen Şenol’a pas attı. Bizim kalecimiz Sefer, ‘Bu nasıl olsa gol atar,’
diye beni tebrik etmek için ileriye çıkmış. Şenol bundan istifade edip golü
attı.” (29 Eylül 1962, Altınordu 0 – Beşiktaş 2)
“Bir keresinde de İstanbul’da Galatasaray’la
oynuyorduk. Durum 0-0 berabereydi. 70. dakikada bir faul atışı kazandık.
Pozisyon ceza sahasının epey dışındaydı. Metin Oktay, Turgay’a baraj kuralım mı
diye sordu. Turgay kaleye uzak diye baraj istemedi. Biraz gerilip vurdum, top
doksana takıldı. Maçı 1-0 kazandık.” (18 Nisan 1964, Galatasaray 0 – Altınordu
1)
Futbolu bıraktıktan sonra
antrenörlük hayatı başladı. İlk çalıştırdığı takım 3. Ligde mücadele eden
Çanakkalespor’du. Burada idman maçlarında iyi performans sergileyince birçok
maçta antrenör-oyuncu olarak yer aldı. Çanakkale’den sonra tekrar kulübüne
döndü. Altınordu 1968-69 sezonuna futbol tarihimizde önemli bir yeri olan ünlü
çalıştırıcı Eşfak Aykaç’la başlamıştı. Ne var ki sezon ilerledikçe Altınordu
düşme potasına girdi ve ligin bitimine altı maç kala Eşfak Aykaç’ın görevine
son verildi. Onun yerine göreve getirilen Muhterem Ar üç galibiyetle takımı
ligde tutmayı başardı.
Sivasspor, Nevşehirspor gibi
takımları çalıştırdıktan sonra Kocaelispor’da görev yaptı. 2. Ligde mücadele
eden takım 1976-77 sezonunda çok parlak bir çıkış yaparak Türkiye Kupasında
yarı finale kadar yükseldi. Yarı finalde rakip, o sezon ikinci kez lig
şampiyonluğu yaşayan Trabzonspor’du. Kocaelispor İzmit’teki ilk maçta rakibini
1-0 yenme başarısını gösterdi. Rövanşta 5-0 yenilerek elenmesine rağmen bu yarı
final maçları kulüp tarihinin unutulmaz olayları arasında yerini aldı.
Muhterem Ar Kocaelispor’dan
sonra zor günler geçiren kulübüne bir kez daha döndü. Bir sezon önce 3. Lige
düşen Altınordu’yu 1978-79 sezonunda tekrar 2. Lige çıkardı. Ardından Aydınspor
ve Bilecikspor’u çalıştırdı. Son olarak Kuşadası’na yerleşip altyapı hocalığı yaparak
minik yıldız adaylarını yetiştirdi.
2013 Mart'ında Altınordu kulübü tarafından bir lig maçında konuk edilen Muhterem Ar'a, futbol oynadığı yıllarda giydiği 5 numaralı forma hediye edildi. (www.altinordu.org.tr) |
Muhterem Ar, kırklı yıllardaki unutulmaz Vefa kaptanı Muhteşem Kural'ın adını taşıyan oğlu Muhteşem'le. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder