En büyük talihsizliği Metin Oktay’la aynı yıllarda futbol
oynamasıydı. Metin şampiyonluğa oynayan bir takımda yer alırken kendisinin Ankara
Demirspor gibi mütevazı hedeflere sahip bir kulübün santrforu olması onun
açısından bir diğer talihsizlikti. Gol krallığında her sezon zirveye
yarışmasına rağmen Ankara’da olduğu için İstanbul basını tarafından genellikle
göz ardı ediliyordu. Genç milli takımla Avrupa şampiyonasına katılmış, ancak
iki defa aday kadroya çağrılmasına rağmen A milli formayı hiç giyememişti. İnternette
onun hakkındaki bilgiler kıt ve birkaç satırı geçmiyordu. 1961-62 sezonunun gol
kralı olması dışında ayrıntılı bir bilgiye rastlanmıyordu. Bütün bunlar Fikri
Elma hakkında bir yazı yazmayı kaçınılmaz kılıyordu. 1999 yılında, henüz 65
yaşındayken vefat ettiğinden onunla ilgili en doğru bilgileri verecek kişiyle,
kardeşi İzzet Elma ile görüştük. İzzet Bey de ağabeyi gibi futbolun içinde
yaşayan biri. 1984’ten beri spor bürokrasisinin birçok kademesinde çalışmış.
Gerek Ankara ili, gerek genel müdürlük, gerek futbol federasyonu düzeyinde ceza
kurullarında görev almış, süper lig maçlarında hakem gözlemciliği yapmış. Halen
Spor Genel Müdürlüğü Ankara ceza kurulu başkanlığını sürdürüyor.
Öncelikle Fikri Elma’nın nasıl bir ortamda doğup büyüdüğünü,
futbola nasıl başladığını, hangi şartlarda top oynadığını merak ettiğimizden
İzzet Elma o yılları bize ayrıntısıyla anlattı: “Fikri Elma 1934 yılında
Ankara’da Saimekadın semtinde doğdu. Evimiz küçük bahçesi olan bir
gecekonduydu. Babamız Devlet Demiryollarında çalışıyordu. Toplam beş kardeştik
biz, üç erkek, iki kız. Fikri ağabeyim ailenin ikinci çocuğuydu. İlkokulu
bitirdikten sonra okumadı. Çocukken mahallenin bakkalında çalışırdı. Fakat
aşağıda top sahasında maç varsa, dükkânı bırakır kaçardı. Onun dışında su
satardı, tatlı satardı. Büyük ağabeyim Abdülkadir, ‘Harçlığı çıksın diye alıp
ona verirdik ama hep kendisi yerdi,’ diye anlatırdı. Rahmetli tatlıyı çok
severdi, bakkaldaki beyaz helvayı kendisi yiyip bitirirdi. Fiziği çok güçlüydü,
belki de bu tatlı düşkünlüğünden kaynaklanıyordu.”
“1949’da Pınarspor adlı amatör
ligde mücadele eden semt takımında oynamaya başladı. Abdülkadir ağabeyim de o
kulüpte yöneticiydi. Aslında babam top oynamamıza kızardı. Bu yüzden Pınarspor’da ondan habersiz
oynuyordu ve ayakkabısı olmadığı için çıplak ayakla oynuyordu. O zaman altı
lastik keten ayakkabılar vardı. Onunla topa birkaç kez vurdun mu lastik ayrılıverirdi.
Madeni telle sarardık ayakkabılarımızı. Saimekadın’da o zaman şimdiki gibi
yapılaşma yoktu, arsaya iki taş koydun mu kale olurdu, her taraf top sahasıydı.”
Karagücü fomasıyla. |
Burada araya girip bu takımın
oluşması için büyük emek harcayan, yıllarca genç milli takım sorumluluğunu
üstlenerek yüzlerce genci Türk futboluna kazandıran Cihat Arman’a sözü bırakalım.
Bu büyük kaleci 3 Eylül 1969 tarihinde Fikri’nin jübilesi için Milliyet
gazetesindeki yazısında o günlerden şöyle bahsetmiş: “Belçika’ya gidecek
kadroyu seçmiştik. Bu kadroya seçilenler arasında bir de Ankaralı genç vardı ki
adı Fikri Elma idi. Saf, temiz ve sempatik Anadolu çocuğu Fikri. Kendini hemen
arkadaşlarına sevdirmiş, kampta en alaka çeken genç olmuştu. Yolculuğa çıkarken
bütün sporseverler ve basın bu yolculuğumuzdan endişe ile bahsetmişler ve
gitmemenin daha hayırlı olacağını ileri sürmüşlerdi. Ama kimse bilmiyordu ki
kadroda Türkiye’ye üçüncülük kazandıracak olan bir genç vardı ve o da Ankaralı
Fikri idi.”
Genç Fikri milli takımla
birlikte yaşadığı bu başarının ardından İstanbul ve Ankara kulüplerinin ilgi
odağı oldu. Askere gittiği zaman Karagücü takımına seçilmesi de sürpriz olmadı.
Bünyesinde üst düzey liglerde oynayan futbolcuları da barındıran askeri
takımlar, cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Türk futbolu için önemli bir
kaynak olmuştu. Kadrosunda Beton Mustafa, Rıdvan Bolatlı, sonradan Adana
Demirspor’da ünlenecek olan Füze Selami gibi birçok iyi futbolcu bulunan
Karagücü 1956 yılında Türkiye Amatör Şampiyonu oldu, özel maçta Fenerbahçe’yi
2-1 yendi. İşte Fikri Elma da bu güçlü kadronun oyuncusu olarak 1955-56
yıllarında Ordu milli takımına seçildi. Turgay Şeren, Kadri Aytaç, Seyfi Talay,
Rober Eryol, Ali Beratlıgil, Burhan Sargın, Coşkun Özarı, Akgün Kaçmaz gibi
profesyonel oyuncuların bulunduğu bu takım da A milli takım kadar güçlü bir
kadroya sahipti. İzzet Bey Fikri Elma’nın şaka yapmayı
seven bir kişiliğe sahip olduğunu belirtip askerlik yıllarına ait şu anısını
anlatıyor: “Askerliğini yaparken Karagücü şampiyon oluyor. Takımın sorumlusu
olan paşa bunlara yemek veriyor. Ağabeyim paşayla karşılıklı oturuyormuş. İçki
içmezdi. İçtiği zaman da ne yaptığını bilmezdi. Yemek yerken ikide bir paşanın
burnuna doğru ‘zzzz’ diye parmağını götürüp dokunuyormuş. Birkaç kez
tekrarlayınca paşa kızmış tabii ve üç gün oda hapsi vermiş.”
Fikri Elma’nın askerlik sonrası
yaşamını yine kardeşi İzzet Bey’den dinleyelim: “Askerliği bitince Demirspor’a
girdi. Devlet Demiryollarına memur olarak girmişti. Babamız da
demiryolcuydu. Genç milli takımdan
dönünce İstanbul kulüpleri onu çok istemişti. Özellikle Fenerbahçe ve Beşiktaş
çok istedi. Beşiktaşlı yöneticilerin — ki içlerinde Sadri Usuoğlu da vardı,
evimize kadar geldiğini hatırlıyorum. Babam demiryolcu olduğu için göndermedi.
Zaten babam bizim fazla uzaklaşmamızı istemezdi, ‘Gözümün önünde olun da ne
yaparsanız yapın,’ derdi. Abdülkadir ağabeyimse onun İstanbul’a gidip başarılı
olmasını istiyordu. Uçak biletini ayarladı, ‘Eline bu kadar imkân geçti, git
İstanbul’da oyna,’ dedi. Fakat bu sefer Demirsporlu yöneticiler ‘Babanı işten
çıkarırız’ diye tehdit ettiler. Babam çalışıyor, biz beş kardeşiz, ağabeyim
daha yeni işe girmiş; o şartlar altında İstanbul’a gidemedi ve 1969 senesinde
futbolu bırakana kadar Demirspor’da kaldı.”
1956-57 sezonundan itibaren
Demirspor formasını giymeye başladı Fikri Elma. Demirspor o tarihlerde
Ankara’nın en kuvvetli takımlarındı. Nitekim Milli Lig’den önce son kez
düzenlenen 1958-59 Ankara Profesyonel Ligi şampiyonluğunu kazandı. Genç Fikri
de Demirspor formasıyla Ankara liginde üç sene üst üste gol kralı oldu. O yılları
İzzet Bey şöyle anlatıyor: “Ağabeyim 3.500 lira mukaveleyle Demirsporlu oldu.
57 senesinde Bahçelievler’de bir daire almıştı, onu bile ancak krediyle
alabildi. Yani o aldığı transfer parası bir ev parası etmiyordu. Milli lig
kurulmadan önce üç sene Ankara mahalli liginde gol kralı oldu. 1961-62
senesinde de Milli Ligin gol kralı oldu. O zaman hep Metin Oktay’la
çekişiyorlardı. Tabii Metin Galatasaray’da oynadığı için daha avantajlıydı. O
sezon Palermo’ya gidince ağabeyim gol kralı oldu. İşin enteresan yönü o sezon
Demirspor ligden düştü. Sonra demiryolu teşkilatı gidip zamanın başbakanı
rahmetli İnönü ile konuştular, düşme kaldırıldı o sezon. Fakat küme düşen
takımın futbolcusunun gol kralı olması çok enteresandı, belki dünyada başka
örneği yoktur.”
1958-59 sezonu Ankara gol kralı olarak kupasını Aydın Köker'den alıyor. |
Bu gerçekten ilginç bir
ayrıntıydı. Demirspor o sezon kırk iki gol atarken Fikri Elma tek başına bu
gollerin yarısını kaydetmişti. Buna rağmen Demirspor küme düştü. Fakat daha
sonra sık sık tekrarlanacak olan bir siyasi müdahale gerçekleşti ve devrin
başbakanı İsmet İnönü’nün oluruyla o sezon küme düşme kaldırıldı. Böylece Fikri
ve takımı 1. Ligde oynamaya devam etti. Her transfer döneminde başka kulüplerin
gündeminde olmasına rağmen Demirspor’dan kopamadı. Bu konudaki bir örneği İzzet
Bey şöyle açıklıyor: “Orhan Şeref Apak bir transfer sezonunda, ‘Ben İstanbul’a
gidiyorum, sakın Demirspor’la mukavele yapma, gelir gelmez seni Gençlerbirliği’ne
alacağım,’ dedi. O İstanbul’a gitti, ağabeyim 15.000 liraya Demirspor’da
kaldı.”
Onun futbolculuğunun öne çıkan
özelliklerini kardeşi anlatıyor: “Topa çok sert vururdu, ceza alanı dışından
çok şut çekerdi. Onun dışında kafa vuruşları çok sertti. Sadece sol ayağı
zayıftı. Sağ ayağıysa çok kuvvetliydi.
Göztepe’nin şaşaalı döneminde Ali Artuner’e üç gol atmıştı. Ali o sırada
milli takıma alınmıştı. Ceza alanı dışından vurduğu volelerle atmıştı golleri.
Çocukluğunda çıplak ayakla oynamasının sayesinde vuruyordu o sert şutları. O
zamanın deri topları çok ağırdı. Bir iç lastiği vardı, o şişirilir sonra deri
bağcıkla bağlanırdı. Yağmurlu havalarda o deri bütün suyu çeker, gülle gibi
ağırlaşırdı. Herkes topa dümdüz veya burun vururdu. Mesela Adana Demirsporlu
meşhur Füze Selami vardı. Karagücü’nde ağabeyimle beraber oynadılar. Onun
havada topa burun vurduğunu gördüm. Santra yuvarlağı civarlarında vurayım diye
kaleye bakardı. Ağabeyimse hiç burun kullanmadan onun gibi sert vururdu. Hatta
bir defasında arkadaşlarının söylediğine göre vurduğu top direkten dönmüş,
kafasına çarpmış ve onu yere düşürmüş.”
Fikri Elma da 1964 senesinde
kendisiyle yapılan bir röportajda nasıl çok gol attığı sorulduğu zaman şu
cevabı vermiş: “Sahada çalıma ehemmiyet vermem. Ayağıma top geldi mi kaleyi
görürüm. Ne kadar çok şut atarsam gol yapmak şansım o kadar fazlalaşıyor.”
Unutamadığı goller sorulduğu zaman şunları söylemiş: “Göztepe’ye voleyle
attığım üçüncü gol, … İstanbulspor maçında Sabih’in görmediği sol volem,
Necmi’ye 30 pastan frikikten, Turgay’a aut çizgisi üzerinden, Fenerbahçe
kalecisi Selahattin’e 40 pastan attığım gollerle 1954’te İspanyol gençlerine
attığım galibiyet golünü unutamam. İki kafa golümü kaleciden dönen topa
yapıştırdığım vole golüm takip etmiş ve 3-2 galip vaziyete yükselmiştik.”
İki kral bir arada. |
Sağlam fiziği sayesinde o
yıllarda futbolcuların belası olan menisküs gibi ciddi sakatlıklar geçirmemiş,
ancak bir maçta kaburgaları kırılmıştı. Bu olayı İzzet Bey şöyle anlatıyor: “Beykoz’la
19 Mayıs stadında bir lig maçı yapıyorlardı. 65 ila 70’nci dakika civarı,
havadan bir top geldi. Beykoz’un kalecisi sonradan Galatasaray’a giden Nihat
Akbay’dı. Nihat ve ağabeyim birlikte topa yükseldiler. Nihat’ın iki dizi birden
çarpınca ağabeyim yere düştü ve kalkmadı. Ben onun öyle yattığını hiç
hatırlamazdım. Uzun süre uğraştılar, sonunda kalkıp oyuna devam etti. Yirmi
dakika kadar oynadı ve maç bitti. Ben eve gittim, o kulübe gidip giyinip eve
gelecek diye bekliyorum. Akşam oldu gelmez, o zaman evlerde telefon bile yok.
Sonra bir haber aldık ki Demiryolu hastanesine kaldırılmış. Meğer o şarj
sırasında Nihat’ın dizleri çarpınca kaburgaları kırılmış, oradan böbreğe
gelmiş. Böbrek neredeyse parçalanacak haldeymiş. Maç bitince daha soyunma
odasına gidemeden yere yığılmış, onun üzerine hastaneye kaldırmışlar. Bugünün
futbolcularına bakıyorum, yanından geçiyorsun neredeyse menisküs oluyor. Oysa o
kırık kaburgayla maçı tamamlamış. Hastanede epey kaldı. Onun dışında menisküs
gibi ciddi sakatlıkları olmadı.”
Fikri Elma 1968-69 sezonu
sonunda, yani gol krallığında çekiştiği Metin Oktay’la aynı günlerde futbolu
bıraktı. Ne var ki Ankara’da yapılan jübile maçında Beşiktaş’la oynanmasına
rağmen seyircinin yeterince ilgi göstermemesi büyük hayal kırıklığı yarattı.
Gazeteler Beşiktaş’a ödenen masraf düşüldükten sonra hasılattan Fikri’ye hiç
para kalmadığını yazdı. Bunun üzerine futbol oynadığı sırada ona hak ettiği
ilgiyi göstermeyen İstanbul basını seferber oldu. Ayrıntılarını kardeşi şöyle
anlatıyor: “Jübilesini Beşiktaş’la yaptı. Beşiktaş kulübü o zamanın parasıyla
45.000 lira tutarındaki masrafı istemişti. O da kabul etti. Güzel bir
organizasyon oldu Ankara’da. O zamanlar meşhurdu, Nilüfer Koçyiğit programa
gelmişti buraya. Ondan rica ettik, başlama vuruşunu yaptı. Hatta enteresandır,
tribündeki kalabalığı görünce ‘Ben utanırım çıkamam’ diye çekindi önce, fakat
sonra ikna ettik. Fakat jübile maçından hasılat olarak fazla bir şey kalmadı.
Gazetelerin yazdığı gibi borçlu çıkmadı ama Beşiktaş’ın masrafı ödendikten
sonra ağabeyime az bir para kaldı. O zaman gazeteci Mete Akyol ile
Ankaragücü’nün ‘Kova Nuri’ lakaplı eski kalecisi Nuri Özakyol çaba harcadılar.
Mete Akyol ağabeyimin yakın arkadaşıydı ve o zamanlar Milliyet’te yazıyordu.
Onun vasıtasıyla Milliyet spor müdürü Namık Sevik ve diğer spor yazarları devreye
girdiler. Sonuçta bir jübile maçı daha yapmaya karar verdiler. O zaman
Eskişehirspor’un çok kuvvetli zamanıydı. Eskişehir’de bir jübile daha yapıldı.
TCDD genel müdürlüğü Ankara’dan özel bir tren tahsis etti ve maça gitmek
isteyenleri ücretsiz olarak götürüp getirdi. Maça Lefter, Can, Cihat Arman,
Kadri Aytaç, Metin Oktay, Şükrü Gülesin gibi Türkiye’nin bütün şöhretli
futbolcuları geldi ve güzel bir jübile maçı oldu.”
1959-60 sezonunda Milli Lig'i beşinci bitiren Demirspor. Fikri Elma ayakta, sol başta. Kaleci Pire Mehmet, yanında Süreyya ve Erkan Kural. Sol başta oturan Celal Torkal. |
“Jübilesinden bir sene sonra o
zaman 2. Ligde oynayan Kastamonuspor antrenörlük yapmasını istedi. Bunun
üzerine Kastamonu’ya gitti. Antrenörlük yaparken bir sene de defansta görev
yaptı. Bu olay da bugüne dek yazılmamıştır. O zaman 2. Lig kulüplerinin durumu
iyi değildi. Soyunma odasını sobayla ısıtıyorlardı. O şartlarda iki sezon orada
kaldı ve sonra Ankara’ya döndü. Kastamonu’dan döndükten sonra Demirspor’da
üç-dört sene menajerlik, kulüp müdürlüğü yaptı. Fakat ondan sonra maçlara hiç
gitmedi. Bazen ‘abi gel maça gidelim, vakit geçiririz,’ derdim, ‘Kimi
seyredeyim, bunlar futbolcu mu? Yatıyorlar, yerden kalkmıyorlar,’ derdi.
Seyahatler sırasında hiç uyumazdı. Menajerken Demirspor’un bir İskenderun
deplasmanı vardı. Daha buradan yola çıkmadan böbrek sancısı başlamıştı. Yolda
bol su içmiş, o zamanın otobüs ve yol şartları malum, sallana sallana taş
düşürmüş. Arkadaşları da anlatırdı, şoförle hep konuşup uyumamasını sağlarmış.”
“Demiryollarından emekli
olduktan sonra seksenli yıllarda Gençlerbirliği kulübünde görev aldı. İlhan
Cavcav aslen Mamaklıdır. Orada un değirmenleri vardı. Amcasının oğlu Cevat
Hacettepe’de kalecilik yapıyordu. Amcası Tayyar Cavcav da Galatasaray’da forma
giymişti. Ağabeyimle tanışıyorlardı. ‘Bize gel, kulüp müdürlüğü yap’ teklifinde
bulundu. Böylece on yedi sene boyunca Gençlerbirliği kulüp müdürlüğünü yaptı.
Onun döneminde kulüp tesislerinde ilk çim saha yapıldı. Çevresiyle ilişkileri,
benim belediyeci olmam gibi faktörler sayesinde kulübe maddi bir yük
oluşturmadan güzel bir saha yapıldı. Sağ olsun İlhan Cavcav daha sonra onun
yaptırdığı sahaya adını verdi.”
Yapımında emeğinin geçtiği sahaya ölümünden kısa bir süre sonra isminin verildiği törende Fikri Elma'nın eşi, kızı ve kardeşi, İlhan Cavcav'la birlikte. |
“1997 senesinde bir gece evde
yatağından kalkmış, pat diye yere düşmüş. Belinde ağrı varmış. Hemen Gazi
hastanesine kaldırmışlar. Konulan teşhis kemiğe vuran bir kanser türüydü. Bütün
hocalar seferber oldu ama kemik olunca çok çabuk yayıldığı söylendi. Kulüp
olsun, çevresi olsun bayağı ilgilendiler, tedavisinde kusur olmadı ama hastalık
epey ilerlemişti. Sene 1999 oldu, hastalık artık beyne kadar geldi. Kasım
ayında vefat etti.”
Fikri Elma kısa sayılacak
ömrüne yüzlerce maç ve bir Milli Lig gol krallığı sığdırdı ama daha önemlisi
herkesin saygıyla hatırladığı onurlu bir isim bıraktı.
Bizlere bu değerli kişiler için verdiği bilgilerden dolayı Fethi Aytuna'ya ne kadar teşekkür etsek azdır.
YanıtlaSilAğabeyim Fikri ELMA hakkındaki çalışmaları için değerli arkadaşım Fethi AYTUNA'ya sonsuz teşekkürlerimi sevgilerimi sunarım.
YanıtlaSilÜlkemiz futbolunun unutulmaz değerlerinden, Fikri Elma'nın spor yaşamını o yılları bilmeyen nesillere aktaran çalışmanızdan ötürü kutluyorum.Bu çalışmanızın Türk Futbolu ile ilgili yapılacak araştırmalarda da, o döneme ait içerdiği bilgiler yönünden büyük katkılar sağlayacağı inancımla ,emeği geçen herkese saygılarımı sunarım.
YanıtlaSilBen bişey merak ediyorum fikri abiyi Ankara'ya mı defnettiniz
YanıtlaSilRahmetli,Karşıyaka Mezarlığına defnedildi.
YanıtlaSilKarşıyaka Mezarlığına defnedildi...
Ben Fikri ağabeyle oynadım. O zaman Genç takımda idim Tiko Mehmet isimli antrenörümüz vardı. Takımda Hüsnü vardı ''şümendüfer'' derlerdi. Kalede Fikret abi vardı Adapazarlı idi. Bunlardan hiç bahsetmemişsiniz. Yani
YanıtlaSilbir tek Fikri abi yoktu başkaları da vardı. Birde solbek Yıldırım vardı sonra İstanbula galiba Fenerbahçeye gitti.
Mümkünse o zamanki takımdan bahsedelim, resimler varsa koyalım lütfen. Mübeccel bey isimli bir Başkan vardı. Eski Demirsporlular mutlaka bu isimleri bilirler. Ben 1965 de yurtdışına gittim ve 50 sene sonra döndüm.
YanıtlaSilSlm Metin abicim ben sizlerden sonra bu yüce formayı 3 yıl giyme şansını buldum ve şindide kulüp bünyesinde idari görevim var,Ankaradaysanız sizi misafir etmek isterim,tarihi bilgilerinizdende faydalanmak bizlere onur verir.1962 yılındaki Ankara demirsporumuzun başkanının ad soyadını hatırliyormusunuz,sevgi saygı hürmetler..
Sil