30 Haziran 2013 Pazar

Çetin Güler - Futbolumuzun Güler Yüzü

Çetin Güler 1940 yılında İstanbul Feriköy’de doğdu. Sağlık memuru olan babası Mehdi Güler Feriköy semtindeki bütün erkek çocuklarını sünnet eden, koyu bir Fenerbahçe hayranıydı. Bütün yaşıtları gibi sokaklarda top oynayarak büyüyen oğlunu doğrudan teşvik etmese de, mahalle takımında oynadığı maçlarını gizli gizli seyrediyordu. İleriki yıllarda, Didi’yi andıran fiziğiyle taraflı tarafsız bütün futbolseverlerin gönlünde “Arap Çetin” namıyla taht kuran Çetin Güler, Haydarpaşa Lisesi’nin orta kısmında okurken basketbol oynamaya başladı.


Basketbolla başlayan sporculuk yaşamı bir süre sonra futbolla devam etti: “Haydarpaşa Lisesinde okurken atletik bir yapım vardı. Önder Dai yıldız basketbol takımına seçti. Can Bartu da genç takımda basket oynuyordu. Aradan bir sene kadar geçti. 1955’te kardeşim Fenerbahçe genç takımına futbolcu seçildiğini haber verdi. Onunla beraber seçmelere girdik. O kaybetti, ben kazandım.” 

1959'da Atatürk Erkek Lisesi takım kaptanı
olarak Şeref Stadında bir maçtan önce.
Maçı ünlü hakem Feridun Kılıç yönetiyor.
Haydarpaşa Lisesinde Boncuk Ömer, genç takımda Esat Kaner gibi Fenerbahçe tarihine mal olmuş ünlü isimlerle çalıştı. 1958-59 sezonunda Fenerbahçe genç takımı İstanbul şampiyonu oldu. Son maçta Galatasaray’la 1-1 berabere kalırlarken şampiyonluğu getiren golü Çetin Güler attı. “Galatasaray’la oynadığımız maçta rahmetli Sabri Dino’ya gol attım. Akşam eve gelince sevinç içinde anneme haberi verdim. ‘Şampiyon olduk anneciğim, golü de ben attım,’ dedim. ‘Aferin evladım,’ diyerek beni öptü. Sonra babam eve geldi. Annem, ‘Mehdi Bey, biliyor musun bizim oğlan gol atmış, takım da şampiyon olmuş,’ diye haberi verdi. Babam, ‘Ne olmuş yani? Sen oğlunun takımdaki vazifesini biliyor musun?’ diye sordu. ‘Ben ne anlarım,’ diye cevap verdi annem. Babam, ‘O vazifesini yapmış, bu tezahürat ne böyle?’ diye konuştu. Babamın bu tavırlarından hakikaten büyük feyizler aldım.”


 Fenerbahçe genç takımı, İnönü Stadında Galatasaray ile 1-1
berabere kalıp 1958-59 İstanbul şampiyonu olarak tur atıyor.
Aynı maçta Çetin Güler, o zaman Galatasaray genç takımı
kalesini koruyan Sabri Dino'ya takımının golünü atarken.
Liseye geçtiği zaman bir süre Beyoğlu Atatürk Lisesinde okuyan Çetin Güler, takıma daha fazla vakit ayırmasını isteyen kulüp yetkilileri tarafından özel bir okula nakledildi. “1959’da Fenerbahçe beni Suadiye’de bir koleje yazdırdı. Okulun parasını rahmetli Müslim Bağcılar ile Faruk Ilgaz ödemişti. Kulübün idarecileri ağırlıklı olarak Demokrat Partiliydi. 27 Mayıs 1960 harekâtı olunca müdür, ‘Bakalım şimdi ne yapacaksın?’ dedi. Neyse, kazasız belasız bitirdik okulu. Ardından Sultanahmet’teki Yüksek Ticaret Mektebine girdim. Fakat bir süre sonra profesyonel olunca idmanlar çoğaldı ve okulu aksattım.”

Fenerbahçe genç takımında Ergun
Öztuna (Puşkaş Ergun) ile birlikte.
Genç takımda oynadığı dönemde A takımda oynayan futbolcu ağabeylerinden büyük destek görüyordu. “Basri Abi (Dirimlili) sol bek oynuyordu. Bir idmanda topu aldım, Basri Abi’yi geçtim, kaleye doğru gidiyordum. Arkamdan, ‘Koş, koş, şimdi vur!’ diye bağırıp beni teşvik ediyordu.” 

Fenerbahçe Stadında bir idman. Sağ başta Çetin Güler.
Yanında Avni Kalkavan ve Necdet Çoruh.
Arkada Seracettin Kırklar.
Bu döneme ait bir başka anısı da “ikinci babam gibiydi” dediği Lefter Küçükandonyadis’le ilgili. “Bir gün Park Otel’de maç yemeği yiyecektik. Tavuksuyu çorbası vardı. Kulplu kâse içinde geldi fakat yanında kaşık da var. Ben bir kaşığa bakıyorum, bir kulpa, nasıl içeceğime bilemiyorum. Lefter Abi durumu anladı ve Rumca, “Bana bak,” dedi. Ardından kaşıkla çorbayı içmeye başladı, sonra da kulptan tutup bitirdi. Ben de onu taklit ettim. Eskiler bir başkaydı. Onlarla çok güzel anılarım oldu.”

Çetin Güler'in yer aldığı Fenerbahçe B takımı. Kaleci Şükrü Ersoy.
Topa oturan oyuncu Nedim Günar. Sağ başta oturan Akgün Kaçmaz.
Ayakta sol baştaki oyuncu daha sonra Göztepe'ye giden Hüseyin Yazıcı.
Genç takımın santrforu olarak oynadığı futbol ve attığı gollerle dikkat çekti. O dönem Feriköy kulübünün başkanlığını yapan Necati Karakaya onu takımına almak istedi. Yaşı küçük olduğu için babasının olurunu almak gerekiyordu. Fakat koyu Fenerbahçeli Mehdi Bey, “Malzemeci olsun, Fenerbahçe’de kalsın,” diyerek izin vermedi. Bir süre sonra A ve B takımlarının maçlarına çıkmaya başladı. “Macar hoca Szekelly beni A takımına çağırdı. Atatürk Kupasında bir maça çıktım takımla. Szekelly devamlı oynatmak istedi ama takımda amatör olarak Ergun ve Yüksel vardı zaten. O zaman iki tane amatör oynayabiliyordu. Ben de öğrenci olduğum için profesyonel olamıyordum. Nur içinde yatsın, Lefter Abi ile Necdet Abi beni Kasımpaşa’ya götürdüler. Aksi takdirde Fenerbahçe’de oynayabilmem için birinin sakatlanmasını beklemem gerekecekti. Ben, Niyazi Abi (Tamakan) ve Necdet Abi(Çoruh), üçümüz birden Kasımpaşa’ya transfer olduk.”

Kasımpaşa'yla sözleşme imzalarken.
Böylece Çetin Güler 1961-62 sezonundan itibaren profesyonel bir futbolcu olarak Kasımpaşa forması giymeye başladı. O döneme ait bir anısı da aldığı maaşla ilgili: “Niyazi Abi ile Necdet Abi’ye 500 lira maaş verdiler. Baktım benim sözleşmemde 250 lira yazıyor. Ben buna itiraz edecek olunca Necdet Abi, ‘Çok konuşma, at imzanı,’ dedi. O zamanlar öyle bir anlayış vardı. Yaşça küçük olanlara söz hakkı tanınmazdı.”
Kasımpaşa’da iki ayağını da iyi kullanan, kafa hakimiyeti iyi olan bir santrfor olarak göz doldurunca, Fenerbahçe onu geri almak istedi. Fakat o zamanlar yönetmelikteki transferle ilgili koşullar tamamen kulüplerin lehineydi. Bugünün penceresinden o döneme bakıldığında, futbolculara adeta köle muamelesi yapılıyordu. İki yıllık sürenin sonunda bir kulüp futbolcusunu bırakmak istemediği takdirde, iki yıllık maaş bedelini yatırarak oyuncunun kulüpte kalmasını sağlıyordu. “Kasımpaşa’daki süremin bitiminde Fenerbahçe beni geri almak istedi. Fakat kulüp beni bırakmadı. ‘Beni bırakmazsanız askere giderim,’ dedim yöneticilere. İnanmadılar tabii. Fatih Askerlik Şubesinin komutanı tanıdığımdı, ona maç bileti verirdim. Hemen ona gittim ve bir an önce askere gitmek istediğimi söyledim. Böylece 1 Eylül 1963’te askere alındım.”

Bir İzmir seyahatinde bazı Kasımpaşalı oyuncular. Kirlo
Yılmaz, Çetin, Adnan ve kaleci Özkay.
Çankırı’da yedek subay öğretmen olarak görev yapan Çetin Güler yine de sorumluluk duygusu ağır bastığından, zaman zaman birliğinden izin alarak hafta sonunda oynanan lig maçlarında takımının formasını giyiyordu. 1963-64 sezonunda Kasımpaşa için işler iyi gitmiyordu. İşte Çetin Güler en unutamadığı maçlardan birini o sezonun sonunda oynadı. Sezonun bitimine birkaç hafta kala Kasımpaşa'nın küme düşmesi kesinleşmişti. Son haftadan bir önceki maçta İzmir'de Karşıyaka'yla oynayıp 4-0 kaybetti. Ancak İstanbul'a döndükten sonra bazı oyuncular kendilerine para verildiğini açıkladı. Patlak veren şike skandalı sonucu on üç futbolcu ceza kuruluna verilmişti. Son hafta Feriköy'le oynayacak Kasımpaşa'nın sahaya çıkaracak sadece dokuz oyuncusu kalmıştı. Skandala karışmayan Çetin Güler de bu futbolculardan biriydi. O gün sahaya çıkan ikisi amatör dokuz futbolcu bir onur mücadelesi yaptı. Feriköy maçı zorlanarak 3-1 kazanırken Kasımpaşa'nın tek golünü sakatlanma pahasına Çetin Güler attı. 


Feriköy karşılaşması Kasımpaşa formasıyla oynadığı son maçtı. Onu yeni bir takım ve yeni bir şehir bekliyordu. “Yedek subaylık hizmetim devam ediyordu. Bir hafta sonu Bağdat Caddesinde dolaşırken Hacettepe’de oynayan Necdet Niş’le karşılaştım. ‘Seni Ankara’ya alalım,’ dedi. Ben, ‘Nasıl olacak? Hem yedek subayım hem sözleşmem devam ediyor,’ diye sorunca, ‘Gelmek istiyorsan sen orasına karışma,’ dedi. Babama söylediğimde, ‘Sen bilirsin,’ dedi. Yöneticilerden rahmetli İlhan Bartu benden vekâletname aldı, sözleşmemi feshettiler. Tayinimi de Ankara’ya yaptılar, böylece Hacettepe kulübüne gittim.”

Hacettepe takımı İnönü Stadında. Ayaktakiler: Yılmaz, Onursal, Halis, Aydın,
Necdet, Baskın. Oturanlar: K. Suphi, Nuri, Çetin, Metin, Turan.
Farklı takımlarda oynayan  futbolcu arkadaşlarının ifadesiyle en verimli yıllarını Hacettepe'de geçirdi. O yılların Hacettepe'si kaleci Baskın, Necdet Niş, Büyük ve Küçük Suphi, Onursal, Güvercin Nuri gibi isimlerden oluşan kadrosuyla büyük takımlara kafa tutuyordu. Santrfor olarak oynayan Çetin Güler de gazeteler tarafından sık sık haftanın on birine seçiliyordu.


Bir Hacettepe-Altay maçında Çetin Güler'in Aytekin ve
Kazım arasından çektiği şutu kaleci Varol kurtarıyor.
1964-65 sezonunda formasını giymeye başladığı Hacettepe’de, üçüncü yılında büyük bir sakatlık geçirerek bir yıldan fazla bir süre futboldan uzak kaldı. “19 Mayıs Stadı dış sahasında antrenman yapıyorduk. Zemin çamurluydu. Tam şut atmak üzereyken, Nuri arkadan gelip destek için sabit bastığım bacağıma bir vurdu, yere düştüm. Çapraz bağlar kopmuş. Yirmi sekiz dikiş atıldı ve bacağım sekiz hafta alçıda kaldı. Yaklaşık sekiz ay hiç top oynayamadım. Hatta doktorlar futbolu bırakmamı tavsiye etti fakat ben o meşhur “Rambo” filmindeki gibi o kadar çalıştım ki, kendimi toparladım. 

Dönemin foto muhabiri Yavuz Donat'ın Ulus gazetesi için çektiği güzel bir poz.
Çetin Güler'in ifadesiyle foto muhabirleri ondan maç sırasında röveşata
yapması için özel istekle bulunurmuş.
Çamur sahanın azizliği sonucu İstanbulsporlu
Ercan Aktuna ile giriştiği mücadele sonucu
şortu yırtılan Çetin Güler dönemin usta foto
muhabiri İsmet Gümüşdere'ye yakalanmış.
Her şeyimi Orhan Şeref Apak’a borçlu olduğumu söyleyebilirim. Bir gün beni yanına çağırdı. ‘En büyük arzum seni A milli takımda oynatmaktı ama görüyorsun Metin var, Ertan var; ama seni antrenör kursuna göndereceğim,’ dedi. Yirmi yedi yaşında C kursuna gittim. Hemen arkasından B ve A kurslarını bitirdim. O dönemde kursa katılanların en küçüğü bendim. Turgay Şeren, Şükrü Ersoy, Lefter Abi gibi isimler katılıyordu kursa. Küçük olduğumdan bütün işlere ben koşturuyordum, saha çalışmalarına ben çıkıyordum. Rahmetli Yüksel Doğanay o halimi görünce, ‘Seni Gençlerbirliği’ne alalım,’ dedi.” Böylece 1968-69 sezonunda Gençlerbirliği forması giymeye başladı. Fakat buradaki futbol yaşantısı fazla uzun sürmedi. Kendi ifadesiyle ortalıkta “sakat, oynayamıyor” diye laflar dolaşıyordu. Bunun üzerine kesin olarak futbolu bıraktı.

1968-69 sezonunda Gençlerbirliği takımı. Ayaktakiler: Ekrem, Çetin, Hayrettin,
Cevdet, B. Tevfik, Selçuk. Oturanlar: Zeynel, İsmet, K. Tevfik, Burhan,
Faik. (Hasan Hüseyin Çakın'a teşekkürler)
Çetin Güler’in antrenörlük kariyeri daha futbolu bırakmadan önce başlamıştı. “Ankara’ya geldiğimde Siyasal Bilgiler Basın Yayın Yüksek Okuluna yazılmıştım. Gençlerbirliği’ne gittikten sonra bölge müdürü Ali Tozkonmaz beni Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğüne futbol antrenörü olarak aldı. Ankara genç karmasını çalıştırdım. İstanbul’un hegemonyasına son verip üst üste üç yıl Türkiye şampiyonu olduk. 1973-74 yılında genç milli takıma Ankara’dan on iki tane futbolcu verdim.” 






“Bölge Müdürlüğünde müdür muavini olmak üzereydim. Ondan sonra müdür olmam kesindi. Bir gün Genel Müdür İsmail Hakkı Güngör beni çağırdı. ‘Çetin, sen masa başı adamı değilsin, sen genç milli takımı çalıştıracaksın,’ dedi. O zaman federasyon başkanı Hasan Polat’tı. Tam müdür muavini olacakken kendimi birden genç milli takım teknik direktörü olarak buldum. Mayıs veya Haziran ayında bu göreve başlamıştım ki, Eylül ayında bir toplantı daha yapıldı. A milli takıma yardımcı antrenör seçilecekti. Nur içinde yatsın Coşkun Abi (Özarı) çok zeki, akıllı bir insandı. ‘Kimsenin kalbini kırmayalım, en yüksek kimin lisansıysa o başlasın,’ dedi. En yüksek lisans benimdi. Böylece 1974 senesinde Coşkun Abi’nin yardımcısı olarak A milli takıma girdim. Ondan büyük feyiz aldım. O arada ümit milli takımı teknik direktörlüğüne getirildim. Prater Stadında Avusturya ile çok güzel bir maç oynadık. Basında rahmetli Gündüz Abi başta olmak üzere övgü dolu yazılar çıktı. Bir ara özel maçlar yapmak üzere Çin’e gittik.”

İzmir Atatürk Stadında bir milli maçtan önce
Çetin Güler, Coşkun Özarı ve Nazım Özbay.
Çetin Güler’in teknik direktörlük kariyerinde en unutulmaz maçlardan biri Türkiye’nin 17 Kasım 1976’da Dresden’de Doğu Almanya ile 1-1 berabere kaldığı dünya kupası eleme maçıydı. “Ekim sonunda oynanan Malta maçından sonra Hasan Polat istifa etti. O bırakınca Coşkun Abi de ayrıldı. Kısa bir süre sonra Doğu Almanya ile maçımız vardı. Rahmetli genel müdür beni çağırdı. ‘Takımı sen çıkaracaksın ama gençsin, ezilmeni istemiyorum. Ağabey olarak Doğan Andaç’ı seninle göndereceğim,’ dedi. Malta-Doğu Almanya maçını seyretmiştim. Adamlar hakikaten bir makine gibi oynuyordu. Maç akşamı herkese iyi geceler diledim. Rahmetli Erol Togay’ın odasına geldim. ‘Erol, şortun temiz olsun yarın,’ dedim. Sabaha kadar heyecandan uyumamış. Doğu Almanya maçından sonra da ben ayrıldım. Türkiye Futbol Federasyonu tarihinde tazminatını ödeyip ayrılan ilk teknik direktör bendim. Benden sonra da Mustafa Denizli böyle yaptı.”

Bir milli maçta sakatlanan Cemil Turan'ı
saha dışına çıkarıyor.
 Milli takımdan ayrıldıktan sonra 1977-78 sezonunda 2. Ligde oynayan Kocaelispor’u çalıştırdı. Kadroda Raşit Çetiner, Güvenç Kurtar, Ceyhun, Bülent Baturman gibi isimlerin bulunduğu takım şampiyonluğu zorlayarak ligi dördüncü sırada bitirdi.

Kocaelispor'da yardımcısı  eski futbolcu Vefalı Muhterem Ar,
kulüp doktoru ve umumi kaptan Mehmet Sadık Efe'yle birlikte.
Ertesi sezon Çetin Güler ile Coşkun Özarı’nın yolları bir kez daha kesişti. Özarı Galatasaray teknik direktörlüğüne getirilince yardımcısı olarak kimi seçeceğini hiç düşünmedi. “Galatasaray’da çok zor şartlarda çalışıyorduk çünkü idman sahası yoktu. Antrenmanı tartan pistte yapıyorduk. Arabalara binip çeşitli sahalara gidiyorduk. Beşiktaş Şeref Stadında, Fenerbahçe Dereağzı’nda toprak da olsa çalışacak sahalara sahipti. Fakat Galatasaray’ın o sıralar Ali Sami Yen Stadı onarımda olduğu için çalışacak sahası yoktu. İlk yılımızda Trabzonspor şampiyon oldu, biz Başbakanlık Kupasını aldık. Ertesi sezon Özarı istifa edince ben de ayrıldım.”
Galatasaray'ın sezon açılışında Ali Sami Yen Stadında.

Coşkun Özarı'nın arkasında eski
Galatasaraylı futbolcu Naci Özkaya.
Kendi ifadesiyle bütün Anadolu’yu dolaşan Çetin Güler Diyarbakırspor, Altınordu, Göztepe, ikinci bir dönem Kocaelispor, Giresunspor, İskenderunspor, Adana Demirspor, Mardinspor, PTT ve Edirnespor’u çalıştırdı. Yirmi yılı aşan hocalık döneminden sonra Futbol Federasyonuna girdi ve bu kez teknik direktör adaylarını eğitmeye başladı. “Federasyon 1989’da özerk olmuştu. Yakın arkadaşım Oğuz Öken’i tebrik etmeye gitmiştim. Beraber çalışmamızı istedi. Böylece 1990’dan itibaren federasyondaki görevime başladım.” 

İstanbul'daki bir maçta Diyarbakırspor yedek kulübesi.

1980-81 sezonunda 2. Ligde şampiyonluğa
oynayan üç İzmir takımının antrenörleri
Turgay Meto, Erkan Velioğlu ve Çetin Güler
Milliyet'te Mesut Yavuz'un karikatürüne
 konu olmuş.


Eskiler ismiyle huyu aynı olan insanları tarif etmek için “ismiyle müsemma” derlermiş. İşte Çetin Güler de ismiyle müsemma bir insan olarak, soyadı gibi gülen yüzü, alçakgönüllü kişiliğiyle kurs ve seminer sorumlusu olarak girdiği Futbol Federasyonunda, Eğitim Müdürlüğüne yükseldikten sonra hâlihazırda Antrenörlük İşleri Müdürlüğünü sürdürüyor ve tüm kurslarda öğretim görevlisi olarak teknik adam yetiştirmeye devam ediyor. 

    

15 Haziran 2013 Cumartesi

Bilge Tarhan - Futbol Sahalarında Bir Mühendis

Altmışlı yılların İstanbulspor’u, bütün futbolseverlerin sempati duyduğu bir takımdı. İstanbul Erkek Lisesi bünyesinden çıkmasına rağmen, hiçbir zaman küçük bir Anadolu kentinin takımı kadar bile taraftarı olmayan bu kulüp, oynadığı temiz futbolla, oyuncularının birbirine bağlılığıyla gönüllerde yer edinmişti. İstanbulspor’da 1959 yılında oynamaya başlayan Bilge Tarhan, beyin kanaması geçirip zorunlu olarak futbola veda ettiği 1971 yılına kadar formasını aralıksız on iki yıl giydiği bu kulübün simge isimlerinden biri oldu. Üstelik liseyi bitiren futbolcu sayısının bile az olduğu o yıllarda, bir yandan sahaya çıkıp bir yandan da İstanbul Teknik Üniversitesinde okuyarak inşaat mühendisi oldu.


Yazının güncellenmiş halini okumak için lütfen aşağıdaki linki tıklayın: