31 Ağustos 2014 Pazar

Necdet İnanç - Feriköy'ün Yıldız Kralı

Babası Kırkpınar’da başa güreşen pehlivanlarından biriydi. Kardeşi de Kırkpınar da güreşmişti. Şayet futbolu, özellikle kaleciliği çok sevmese kendisi de kuşkusuz Türkiye’nin en ünlü pehlivanlarından biri olacaktı. Fakat futbol aşkı ağır basınca altmışlı yıllarda memleketin ünlü kalecilerinden biri oldu. Feriköy kulübünün birinci ligde mücadele ettiği yıllar boyunca kalesini koruyan Necdet İnanç istikrarlı performansıyla Milliyet gazetesinin düzenlediği yıldız krallığı yarışmasında birinciliği kazanmıştı. Necdet İnanç’la nasıl kaleci olduğunu, Feriköy’deki günlerini konuştuk.

Necdet İnanç ilk kulübü olan Bandırma'nın Marmara Gençlik takımında.

“10 Ocak 1939’da Gönen'in Üçpınar köyünde doğdum. Babam eski Kırkpınar başpehlivanlarından Gönenli Kara Hüseyin’di. Kardeşim Yaman İnanç da başaltı pehlivanıydı. Babam futbolu sevmezdi, güreşçi olmamı isterdi. Babam Devlet Demiryollarında çalışıyordu. Bandırma’ya tayin oldu. Orada başladım okumaya. Kardeşler diye bir takım kurduk. Önüne gelen takımı yeniyorduk. Orada ticaret lisesi vardı. İki ağaç vardı bahçesinde. İki ağaç arasında kalecilik yapardım. Her sabah kalkardım kapının pervazına işaret koyar, boyum uzuyor mu diye bakardım.  Ceketi ters çevirip kalecilik yapardım. Tabii ceket zamanla parça parça olurdu. Evde dayak yerdik tabii. O zaman hep sokakta, arsalarda top oynardık.”

             (Akşam)
“Sanat enstitüsüne gidiyordum. Fakat top yüzünden her gün okuldan kaçıyordum. Bir gün müdür muavini çağırdı. ‘Oğlum günün doldu, al tasdiknameni, okuldan atılırsan bir daha okuyamazsın,’ dedi. Ben de tasdiknameyi alıp ayrıldım. Aşağı yukarı on sekiz yaşına kadar Bandırma’da kaldım. Balıkesir genç karmasına seçilmiştim. Genç karmalar bölge şampiyonu olduk. Denizli’ye maça gittik. Orada acayip bir top oynadım. Beni hemen Ankara’ya gönderdiler. Genç milli takıma seçildim. Bursa’ya maç yapmaya gittik. Orada ısınırken omzumda bir sakatlık oldu. Top oynayamadım doğru dürüst ama iyi intiba bırakmışım.”

Bir Feriköy idmanında antrenör Lefter kaleci Necdet'i çalıştırıyor.
Bilgin, Erol, İskender ve Müjdat izliyorlar.
Necdet İnanç kendisini izleyen Feriköylü yöneticilerin beğenisini kazanmıştı. Böylece 1957 senesinde, henüz on sekiz yaşındayken İstanbul’a gelerek o tarihte İstanbul profesyonel ikinci liginde mücadele eden Feriköy’de oynamaya başladı. Fakat Beylerbeyi maçında onun hatasından yenilen bir gol yüzünden takım yenilip şampiyonluk iddiasını kaybedince uzun bir müddet gözden düştü. O talihsiz maçı şöyle anlatıyor: “Bir çift vuruş oldu ama ben çift vuruş olduğunu görmedim, serbest atış zannettim. Rakip oyuncu vurdu, ben topu tutmak isterken gol oldu. Tutmasaydım oyun avut atışıyla başlayacaktı. O gol yüzünden uzun süre takıma giremedim.”

                                                                                                            (Fotospor)

Gelgelelim futbol hayatı tam başlamadan bitecekken güzel bir rastlantı eseri Feriköy’de tekrar gözde olmuş Necdet İnanç. Bu rastlantıyı şöyle anlatıyor: “Bir gün tesadüfen Robert Kolej’e gitmiştim. Milliyet gazetesi yazarları Robert Kolej sahasında Eczacıbaşı müessesse takımıyla maç yapacakmış. Kahraman Bapçum sakatlanmış ve Milliyet takımı kalecisiz kalmış. Benim kaleye geçmemi istediler. Ben çok iyi kurtarışlar yapınca rahmetli Şakir Eczacıbaşı hem fabrikada çalışmamı hem de takımda oynamamı istedi.  Bir gün hazırlık maçı yapmak üzere Feriköy sahasına gittik. O maçta Feriköy’ü yendik.”

Eczacıbaşı futbol takımında iki Feriköylü: Necdet İnanç (sol başta)
          ve İsmet Yurtsü (sağdan ikinci).                                                 (Milliyet)     
Fakat tam yeniden takıma girmişken askerlik gelip çatmış ve Afyon’a gitmiş Necdet İnanç: “O sırada askerliğimi yapmak üzere Afyon’a gittim.  Beşiktaşlı Süreyya ile birlikte Afyon Havagücü’nde oynuyorduk. Afyon’da önümüze çıkan takımı yeniyorduk. En sonunda Türkiye amatör takımlar şampiyonu olan Eskişehir Şekerspor’la berabere kaldık.” Necdet İnanç’ın askere gittiği sıralarda Feriköy takımı İstanbul Mahalli Profesyonel Liginde şampiyon olduktan sonra Bursa’da yapılan terfi maçlarını da başarıyla tamamlamış ve Milli Lige katılmaya hak kazanmıştı. 1959-60 sezonunda Milli Lige katılan Feriköy’ün antrenörlüğüne Gündüz Kılıç getirildi.  Ne var ki takım lige iyi başlangıç yapamadı ve ilk sekiz maçında sadece bir galibiyet alabildi. Takım iyi oynamasına rağmen kalede Necdet’in eksikliği hissediliyordu. Gündüz Kılıç yöneticilere, ‘Ne yapın edin bana Necdet’i getirin,’ diyordu. 

Feriköy 1959-60 sezonunda bir maçtan önce. Ayaktakiler: Masör Zeki, İsmet, Erdinç, Hüseyin Arık, Gündüz Kılıç,
Burhan, Münacettin, Ahmet. Oturanlar: Rıdvan, Necdet, Ünal, Yaman, Samim, Hüseyin.
“Rahmetli Gündüz Abi hemen bu kaleciyi bulun demiş. Beni en sonunda Afyon’da buldular. ‘Hemen İzmir’e gel,’ dediler. Komutanımız bir binbaşı vardı beni severdi. Başçavuşla birlikte o bana 50 lira yol parası verdiler. O gece İzmir’e gittim. Otellerin çok olduğu Basmane’ye gittim. Feriköy takımı nerede kalıyor diye birkaç yere sordum, bilmiyoruz dediler. Ben dışarıda dolaşırken uzaktan Gündüz Abi’nin başını gördüm. Hemen o tarafa gittim. Beni görünce o da nasıl koşuyor, sarıldık birbirimize. Hemen otele götürdü, banyo yaptırdı bana. Ertesi gün yanlış hatırlamıyorsam Karşıyaka ile maçımız vardı. 2-0 mağlup olduk. Ben ilk golü yiyince ağlamaya başladım. Fakat ondan sonra dokuz sene Feriköy kalesini korudum. Rahmetli Gündüz Abi’nin bana inanması sayesinde oldu bu. Afyon’da altı ay kaldım. Daha sonra Yeşilköy’e tayinim çıktı ama o altı ayın bana çok faydası oldu. Orada çok maç yaptım.”

Takım arkadaşı Müjdat Özgür ile.
Necdet İnanç kaleye geçtiği ilk maçta Karşıyaka’dan iki gol yemişti ama ondan sonra takımın performansında belirgin bir düzelme başladı. Berabere biten Kasımpaşa maçından sonra Feriköy üst üste tam sekiz maç kazandı. Necdet bunların üst üste dördünü gol yemeden tamamladı. Böylece sezon başında herkesin düşer dediği Feriköy yirmi takımlı ligi yedinci sırada bitirmeyi başardı.  Necdet İnanç’ın başarılı performansı federasyon ve milli takım yöneticilerinin de dikkatini çekmiş, milli takıma çağırılması gündeme gelmişti ama talihsiz bir şekilde bu şansını kaybetti. Bunun sebebini şöyle anlatıyor: “Üst üste kazandığımız maçlardan sonra Karagümrük’e mağlup olduk. O maçı seyreden Orhan Şeref Apak benimle konuşmak istemiş. O gün zemin çok kötü olduğu için üstüm başım çamur içindeydi. Onun karşısına öyle çıkmayayım diye duşa gitmiştim. Benim gelmem gecikince bozulmuş gitmiş. Gittiğimde Avni Bulduk vardı, ‘Nah görürsün artık milli takımı,’ dedi.”

                                                          (Milliyet)
Sonraki iki sezonda, yani 1960-61 ve 1961-62 sezonlarında istikrarını koruyan Necdet takımının bütün maçlarında yer aldı. 1963-64 sezonundaysa büyük bir başarıya imza attı ve Milliyet gazetesinin düzenlediği Altın Yıldız yarışmasında, maç başına beş yıldız üzerinden yapılan değerlendirmede toplam 107 yıldız toplayarak farklı şekilde birinci oldu. “Altın yıldız ödülünde Varol’la çekişiyorduk. Ben bir maç oynamamıştım. O zaman Cumartesi-Pazar üst üste maç yapılıyordu. Cumartesi oynadığımız Beşiktaş’ı 2-1yendik. O maçta çok yorulmuştum. Ertesi gün oynamak istemedim. Necati Abi (Karakaya) bana kızdı, ‘Sen oynamazsan yıldızın düşer, Varol birinci olur,’ dedi. Eşfak Aykaç’ın hocalık yaptığı sezonda da yine bir gün maça çıkmak istemedim. Eşfak Abi önce, ‘Tamam,’ dedi. Sonra maç vakti geldi. Kadro okunuyor, baktım önce benim ismim okundu. ‘Hani ben oynamayacaktım,’ diye sordum. Eşfak Abi, ‘Oğlum sen kalede dur yeter,’ diye cevap verdi. Benim yedeğim Derviş’ti. Aslında o da iyi kaleciydi. Dokuz sene boyunca beraber oynadık.”


Necdet İnanç’la birlikte eski fotoğraflara, gazete kupürlerine bakarken bir haber dikkatimizi çekiyor. Feriköy takımının toplu olarak onun nikâhına katıldıktan sonra sezon açılışı yaptığını okuyoruz. Burada söze elli yıllık eşi Güner Hanım giriyor ve nasıl tanışıp evlendiklerini anlatıyor: “Necdet’le 1963’te tanıştık. İş Bankası Kurtuluş şubesinde çalışıyordum. İşe yakın olsun diye Feriköy’de rödeşose bir daire tutmuştuk. Yanımızda Feriköy kulübü varmış. Haberim yok. Yukarıda sporcular var, üç dört ay sonra çıkacaklar sonra siz yukarı çıkarsınız dediler.  Kulübün üstü teras, yanında yazlık sinema çok güzel bir çayhanesi var, nargileler filan içilen keyifli bir yer. Altı ay sonra taşındığı apartmana döndü. Çekme kat varmış. Bir akşam terasa çıktım. Terasın kapısı bir açıldı, kara yağız bir oğlan. Meğer gelen Necdet’miş. Bir gün bir Zambo cikleti aldım. İçinden bir futbolcu resmi çıktı. Çarpık bacaklı bir sporcu. Arkasını çevirdim baktım. Kaleci Necdet – Feriköy,  imzalı resmi getiren bir elektrik ızgarası, bir de ütü kazanacak yazıyor. Bizim apartmandaki deli sporcu dedim çünkü Necdet merdivenleri tek tek inmez, beş altı basamak birden atlardı.  Bankaya geldim, gösterdim, ‘Biz biliyoruz onu,’ dediler. Evlendikten sonra sorarlardı, ‘Necdet’i nasıl tanıdın?’ diye. Ben de ‘Cikletten çıktı,’ diye cevap verirdim. Meğer Necdet çok meşhur bir futbolcuymuşum ama benim haberim yok. 29 Temmuz 1965’te yemekli nişan yaptık. Yüzükleri Necati Karakaya takmıştı. 30 Temmuz’da da evlendik.”


Necdet’le evlendikten sonra futbolla ilgilenmeye, Feriköy’ün maçlarını takip etmeye başlamış Güner Hanım. Hatta onun beslenmesini, uykusunu yakın takip altına almış: “Necdet kamplarda uyuyamazdı. Ben evde uyuyacağım derdi. İdareciler de bilirdi ki, ben dokuz buçuk on oldu mu onu yatırırım, sabah kahvaltısında yumurtanın sarısını ceviz ve balla karıştırıp yediririm. Onun için izin verirlerdi.” Eşinin bu beslenme ve yemek seçme meselesi yüzünden bir dönem Feriköy’ün antrenörlüğünü yapan Lefter’le takışmasını da anlatıyor: Lefter belalısıydı Necdet’in. Ispanak yemezdi Necdet.  Taş yüzünden böbrek ameliyatı olmuş. Ispanakta taş var. Yemeyeceğim der, o da yiyeceksin diye ısrar ederdi. Çorba, makarna, pilav yüzünden kavga ederlerdi. Ankara’dan dönüyorduk. Geldi bana şikâyet etti. ‘Yenge hanım sen bu adamla nasıl uğraşıyorsun?’ dedi. Ben ne oldu diye sorunca, ‘Bu çok inatçı, onu yemem bunu yemem diyor, sen nasıl çekiyorsun bunu,’ dedi.”

Soldan itibaren: Erol, İskender, İsmet, Necdet İnanç, Necdet Atsüren,
Arif, Bilgin, Lefter, Müjdat.
Söz deplasmanlardan açılınca Necdet İnanç bir tespitini söylüyor: “İzmir’de nedense şansımız tutmuyordu. Ankara’da acayip oynardık. İzmir’de de iyi oynardık aslında ama bir türlü galip gelemezdik. Sonra şeytanın bacağını kırdık.” İzmir lafı geçince de İzmir doğumlu Güner Hanım Alsancak Stadında Altay’la oynanan bir maç anısını anlatıyor. “İzmir’de yaşayan teyzem, iki kızı ve malzemeci Tıs İhsan’la birlikte çıktık tribüne oturduk. ‘Mahmut’a dikkat et Necdet, gol yeme,’ filan dedim. Önümüzde kat kat ensesi olan bir adam oturuyordu. Necdet topu her kurtarışında, ‘Şansına kurtarıyor, bu adamdan kaleci olmaz,’ ‘Bu Necdet yaramaz,’ sürekli konuşuyor. Sahada yirmi iki kişi top oynuyor, adam Necdet’e sardı, sürekli onunla uğraşıyor. Altay gol atınca adam adeta kudurdu. Bizde çıt yok. Adam ‘Al sana Necdet, çekirge bir sıçrar iki sıçrar üçüncüde yer, sen git tarlada oyna,’ deyince beni sinir bastı. Omzuna vurdum. ‘Yeter artık daha ne istiyorsunuz Necdet’ten?’ dedim. ‘Sana ne, babanın oğlu mu Necdet?’ dedi. Bu sefer teyzem sinirlendi. O da öbür omzundan dürtüp bağırdı: ‘Babasının oğlu değil kocası, kes sesini!’ derken biz gol atmışız. Tribünlerde çıt yok. Tıs İhsan, ‘Yenge boş ver, gol attık,’ dedi. Ben ayağa fırladım. ‘Yaşa Necdet!’ der demez bütün seyirci bana döndü, ‘İstanbullu, defol git memleketine,’ diye bağırmaya başladı. Açtım çantamı, çıkardım nüfus kâğıdımı. ‘Ben miyim İstanbullu?’ dedim onlara. Okuyun doğum yerimi dedim. Meğer Necdet’in bir gözü de tribündeymiş. Bizi izliyormuş maç sırasında.” 

                                                                                (Fotospor)
Feriköy’ün 1. Ligdeki serüveni dokuz sezon sürdü. Çok kısıtlı bütçelerle, çok dar kadrolarla ayakta durmaya çalışan bu semt takımı, artık birer birer sahneye çıkan Anadolu şehirlerinin rekabetine daha fazla dayanamadı ve 1967-68 sezonunda 2. Lige düştü. Necdet İnanç 2. Ligde de bir yıl daha Feriköy’ün kalesini korudu. Feriköy o sezonda bile maddi imkânsızlıklara rağmen Samsunspor’la uzun süre şampiyonluk için çekişti ancak ikinci yarıda gücü yetmeyince yarışı bıraktı. Necdet İnanç 1969-70 sezonundan itibaren Balıkesirspor’da forma giymeye başladı. 2. Ligde şampiyonluğu hedefleyen Balıkesirspor iddialı bir kadro kurmuştu. Necdet İnanç’ın eski takım arkadaşları Rıdvan Kaner ve Mahmut Evren de buradaydı. O sezon şampiyonluğu averajla Boluspor’a kaptırdılar. Ertesi sezonda ise Giresunspor’un 1 puan gerisinde ikinci sırada kaldılar. Necdet İnanç 1973-74 sezonuna kadar Balıkesirspor forması giydikten sonra futbolu bıraktı.

Balıkesirspor 1972-73. Ayaktakiler: Mahmut, Enver, K. Veli, Nadir, Necdet, Onursal.
Oturanlar: Özer, Ertuğrul, Sezer, Yaşar, Abdullah.  (facebook.com/Mazideki Balıkesir)
Son olarak kendi döneminde kalecilerin imkânlarını, beğendiği kalecileri soruyoruz. “Bizim zamanımızda kaleci antrenörü filan yoktu. Biz hepimiz arsalardan çıktık, kendi kendimizi yetiştirdik. İdmanlarda antrenör takımla birlikte kalecileri de çalıştırırdı. O şartlara rağmen çok iyi kaleciler vardı Türkiye’de. Arap Yılmaz, Varol, Seyfi Abi’yi beğenirdim. Necmi topa atlamaz, çok iyi yer tutardı. Turgay takımı idare ederdi.”













20 Ağustos 2014 Çarşamba

Ruhi Yavuz - Ankaragücü, Vefa, Şekerspor, Eskişehirspor, Adanaspor

Ruhi Yavuz ellili yıllardaki Ankara’nın futbol ortamında yetişerek yetmişlerin başına kadar Ankara, İstanbul, Eskişehir ve Adana’da futbol oynadı. Napoli’de düzenlenen Akdeniz Oyunlarında amatör milli takımla gümüş madalya kazandı. 1973’ten itibaren de yurdun birçok takımında teknik direktörlük yaptı. Kendi ağzından çocukluk, gençlik ve futbola başlayış yıllarını aktarıyoruz:

“1938 yılında doğdum. Fakat nüfus kâğıdımda 1940 Ankara doğumlu olarak gözüküyorum Babam Devlet Demiryollarında kısım şefi olarak çalışıyordu. Ben aslında Balıkesir Susurluk’ta doğmuşum. Babamın görevi nedeniyle sürekli dolaşmışız. 1952 senesinde Karabük’te çalışırken Karabük- Zonguldak hattında en uzun tünel vardır. Kısım şefi olarak dekovilde oturup yolu takip ediyormuş. Tam tünele girmeden evvel telefon hattından konuşuyorlar. Tren çok uzakta diye cevap gelince tünele giriyorlar. Biraz girdikten sonra trenin sesi duyuluyor. O bir tarafa dört tane amele diğer tarafa atlıyorlar. Babam işçilere bir şey oldu mu korkusuyla beyin kanaması geçiriyor. Hemen Ankara’ya götürdüler. Biz de o olaydan sonra Ankara’ya taşındık. Babam orada hastanede öldü.”


“Top oynamaya Karabük’te başladım. Mahalle arasında arkadaşlarla oynardık. Babam ıslık çalardı, onu duydum mu hemen eve giderdim. Tabii ayakkabıların altı oynadıkça aşınır, yirmi gün sonra giderdi. Evlerimiz tren yolunun kenarındaydı. Oradaki boşlukta oynardık. Karabük’te yaşarken, ‘Ankara’ya gitsek de bir takıma girip futbolcu olsam,’ derdim. Maalesef babamın ölümü nedeniyle Ankara’ya, akrabalarımızın yanına gittik.”   

Mamak'taki arkadaşlarıyla (ayakta sağdan ikinci).

“Ankara’da Mamak semtine yerleşmiştik. İlk kulübüm bu semtin takımı Maskespor oldu. Gaz maskesi fabrikasının takımıydı. Bizim semtte sahası da vardı. (Maskespor kırklı yıllarda Ankara mahalli liginde başarılı sonuçlar almış ve 1941 yılında Milli Kümeye katılmıştı – F.A.) 1954’te burada kaleci olarak oynamaya başladım. Cavcavlar Mamaklıydı. Tayyar Cavcav Sonradan Galatasaray’da sol bek oynamıştı. Beni takıma o sokmuştu. Antrenör akrabalarıydı, dolayısıyla takımda onların lafı geçiyordu. ‘Sen kalede oynayacaksın,’ dedi. Böylece bir sene kaleci olarak oynadım. İlhan Cavcav santrhaf oynadı. Sonra ben de onun yanına geldim. O bir iki sene oynadı, fazla oynamadı. Ağabeyi Cevat Güneşspor’da kaleciydi, o da iyi bir futbolcuydu.”

Maskespor 

“Hırslı bir oyuncu olduğum için takıma çabuk girdim ve devamlı oynadım. Kaleci başladıktan sonra defansa geçtim.  İki sene Maskespor’da oynadıktan sonra Güneşspor’a geçtim. İki sene de bu takımda oynadım. Bu kulübün her şeyi Avni Bulduk’tu. Avni Abi insanları iyi seçmesini bilen bir kişiydi. Fazla para vermezdi ama zor durumda olanlara yardım ederdi. Ben Ulus’ta Heykel’den aşağı inerken solda bir sanat enstitüsü vardı, orada okuyordum. Okul olarak Ankara birincisi olup Türkiye şampiyonasına katılmıştık.”

Ankara şampiyonu 1. Sanat okul takımında Ruhi Yavuz
ayakta sol başta görülüyor.
Ellili yıllarda Ankara takımlarının dikkat çeken bir özelliği özel maçlar yapmak üzere Avrupa’nın çeşitli ülkeleriyle birlikte Sovyetler Birliği ve doğu bloku ülkelerine seyahat etmeleriydi. Bu konuda başı çeken Demirspor Almanya ve Sovyetler Birliği’nde turnelere çıkmıştı. Ankara karması da Romanya’da çeşitli maçlar oynamıştı. Fakat Güneşspor gibi mütevazı olanaklara sahip bir takımın Sovyetler Birliği’ne seyahat etmesini öğrenmek bizim için şaşırtıcı oldu. Ruhi Yavuz da bu seyahate katılanlardan: “1959’da Güneşspor’la özel maçlar yapmak üzere Rusya’ya gitmiştik. Takviye olarak Beton Mustafa’yı da götürdük. Uçakla Kars’taki askeri havaalanına indik. Oradan trenle sınırı geçtik. Önce Bakü’ye gittik. Sonra Moskova dahil dört ayrı şehirde maçlar yaptık. Dönüşte Erzurum üzerinden geldik.”


Ruhi Yavuz bu turnuvadan dönüşünde Ankara mahalli kümesinde mücadele eden Güneşspor’dan ayrılıp Milli Ligde oynayan Ankaragücü’ne geçti. O transferin nasıl gerçekleştiğini şöyle anlatıyor: “Ben Rusya’ya giderken MKE’de çalışan kız kardeşlerime, ‘Benim lisansımı alın da Ankaragücü’ne geçeyim,’ dedim. Zaten Güneşspor’da amatör olarak oynuyordum. Onların lisansı alması sayesinde Ankaragücü’ne geçtim. Takımda Candan Dumanlı ile birlikte en genç oyunculardık. Fenerbahçeli Hüsamettin Abi, Beşiktaşlı Fahrettin Cansever bizim takımda oynuyordu. Fahrettin Abi daha sonra Şekerspor’da hocam da oldu.”


Ruhi Yavuz 1959-60 sezonunda Ankaragücü’nde fazla forma şansı bulamadı. İkinci sezonunda Ziya Taner’in antrenör olmasıyla birlikte tam daha fazla oynamaya başlamıştı ki askerlik görevi nedeniyle futbola iki sene ara vermek zorunda kaldı. Zira 27 Mayıs 1960’ta ülke yönetimine el koyan askeri rejim askerliğini yapan futbolcuların takımlarında oynamalarını yasaklamıştı: “İkinci sezonumda Ankaragücü’nde sekiz maç oynadım. Sonra askerlik geldi. Yedek subay öğretmen olarak Kocaeli’nin Akmeşe köyüne gittim. İki sene boyunca burada öğretmenlik yaptım. Şalvarlı kız öğrencilerime erkeklerle birlikte maç yaptırırdım. Hafta sonları İzmit’e gidebilmek için beş kilometre yürüyüp yola çıkardım. Oradan Ankara’ya geçerdim. O yürüyüşlerin bana faydası oldu.”


“Öğretmen olduktan sonra sadece ilk hafta Ankara’da oynanan Adana Demirspor maçına gidebildim. Ankaragücü sahasının önünde hocamız rahmetli Ziya Taner’in yanına gidip başarılar diledim. O sırada Mamak’tan iki üç arkadaşım da dışarıda duruyordu. Beraber 19 Mayıs’a gidip maçı seyredecektik. Ziya Hoca, ‘Durumun iyi mi, hazır mısın?’ dedi. Ben, ‘Hazırım,’ diye cevap verince, ‘Hemen soyun gel,’ dedi. Hemen oynattı beni! O maç Ankaragücü’nde son maçım oldu. Bir daha oynama fırsatı bulamadım.”

Ruhi Yavuz askerlik hizmetinin bitmesiyle birlikte 1962-63 sezonundan itibaren yeni bir şehirde yeni bir takımın yolunu tuttu. Bu takım Vefa’ydı. İstanbul’un bu köklü kulübüne nasıl geçtiğini şöyle açıklıyor: “Askerliğimin bitmesine yakın beni takip edenler Vefa’ya tavsiye etmişler. Zonguldak’ta yapılan bir maçta beni de oynattılar. Beğenilince hemen geçtim Vefa’ya.” Ruhi Yavuz’un Vefa’ya geldiği sezon Milli Ligde takım sayısı politik müdahaleler yüzünden yirmi ikiye çıkmıştı. Takım fazlalığı yüzünden maçlar on birer takımlı iki grupta oynandı. O sezon Vefa’nın kadrosunda sonradan uzun yıllar takım kaptanlığını yapacak olan Bekir Psav, Altay’da yıldızı parlayacak Enver Katip gibi gençlerin sayısı fazlaydı. Tecrübeli oyuncuların eksikliğini çeken Vefa o sezon ilk kez 2. Lige düştü.

Bu maçta yer alan ve isimleri yazılmayan diğer futbolcular Mustafa, Haydar,
Aydoğan ve kaptan Nejat.
Vefa 2. Lige düşse de Ruhi Yavuz başarılı futboluyla dikkat çekmişti: “Ankaragücü’nden Vefa’ya geldiğim zaman sol bektim. Sol ayağım yoktu ama kademeye, yardımlaşmaya devamlı girdiğim için sağ ayakla işimi görüyordum. O sene 1. Ligde en iyi sol bek seçilmiştim. Çalışmayı, koşmayı çok seviyordum. Amatör ruhla çalışıyordum. Zaten Vefa’dayken de amatör statüde oynadım. Bu sayede amatör milli takımla 1963’te Napoli’de yapılan Akdeniz Oyunlarına katıldım.” Kaleci Nihat ve Ali, Sanlı, Ayfer gibi isimlerin yer aldığı milli takım başarılı bir performans gösterip finale yükseldi. Finalde ev sahibi İtalya’ya 3-0 yenilerek ikinci oldu.

Amatör milli takım Napoli'deki final maçından önce. Ruhi Yavuz antrenör Sabri Kiraz'ın yanında.
Ruhi Yavuz 1963-64 sezonunda ilk kez düzenlenen Türkiye 2. Liginde yine Vefa formasını giydi.  Ağırlıklı olarak İstanbul ve Ankara takımlarının bulunduğu ligde Vefa üst sıralarda yer almakla birlikte şampiyonluğu Şekerspor’a kaptırdı. Ruhi Yavuz’un ertesi sezon yeni takımı da Şekerspor oldu. Böylece yaklaşık dört yıl sonra Ankara’ya dönmüştü. Şekerspor’da sonradan Eskişehirspor’da birlikte oynayacağı Muzaffer, Vahap ve kaleci Yusuf Şimşek, Beşiktaş’tan gelen Muharrem Domaniçdağ, kaleci Pire Mehmet gibi oyuncularla birlikte mücadele etti. Ertesi sezon bu kadroya Arap Güngör ve Galatasaraylı Selçuk gibi isimler katıldı.


Ankaragücü ve Vefa’dan sonra Şekerspor’da da iki sezon oynayan Ruhi Yavuz’un yeni takımı Türkiye 1. Ligine yeni çıkan Eskişehirspor oldu. İlk iki sezonunda orta sıralarda yer alan takımın üçüncü sezonda fırtına gibi esip şampiyonluğu zorlayarak ikinci olduğu günlere tanıklık etti. Özlemle andığı o günleri şöyle anlatıyor: “Eskişehir hepsinden başkaydı. Oynadığımız yıllarda takımda bir arkadaşlık ve samimiyet vardı. Hırs vardı. Hata yapmamaya çalışırdık. Arkadaşlarımızla hâlâ görüşürüz. Senede bir iki kere Eskişehir’e gider kalırız. İstanbul deplasmanına geldiğimiz zaman üç-dört bin kişi sabahın erken saatlerinde kaldığımız otelin önüne gelir ‘Es Es Es… Ki Ki Ki…’ diye tezahürata başlardı. Hemen balkona çıkıp onlara el sallar sonra kafayı vurup tekrar yatardık. Seyirci tribünlerde kötü tezahürat yapmazdı. Tek tük edenler olursa da susturulurdu. 1969’da şampiyonluğu Galatasaray’a kaptırdık. Orada tecrübesizliğimiz etkili oldu. Amatör ruhla oynuyorduk biz. Şekerspor maçında Arap Güngör’ün 89. dakikada attığı golle berabere kalınca şampiyonluğu kaybettik.”

Eskişehirspor 1966-67 sezonunda Ali Sami Yen Stadında bir maçtan önce.
Centilmen bir oyuncu olan Ruhi Yavuz Galatasaray’la oynadıkları bir maçta rakibe küfür ettiği gerekçesiyle uzun bir ceza alsa da sonradan bu cezası hafifletilmiş: “Galatasaray ile oynadığımız bir maçta hakem yanlış bir karar vermişti. Ben de hırsımdan dolayı yanlış bazı şeyler söyledim ama gazetelerde yazdığı gibi küfür etmedim. Hakem beni Ankara’dan tanıyordu. Çağırdı beni. ‘Ruhi seni şimdi atmıyorum ama sonra hesabını soracağım,’ dedi. Sonra üç ay ceza geldi bana. Ceza heyetinden çıkınca hemen durumu başkana söyledim. ‘Git maç sırasında muhatap olduğun oyunculardan küfür etmediğine dair yazılı beyan al,’dedi. Doğru İstanbul’a Galatasaray kulübüne gittim. Gündüz Kılıç oyuncularını topladı. ‘Bakın Eskişehir’den geliyor, takımı için canını veriyor bu adam, ne istiyorsa yazın ve altını imzalayın’ dedi. Sonuçta sadece bir maç oynamayarak cezamı tamamladım.”


Ruhi Yavuz’un futbolcu olarak son durağı Adanaspor oldu. 1969-70 sezonunda geldiği güney ekibi o sezon 2. Ligde Karşıyaka ile giriştiği şampiyonluk mücadelesini ikinci olarak tamamladı. 1970-71 sezonunda teknik direktör Bülent Eken yönetiminde şampiyon olarak tarihinde ilk kez 1. Lige yükseldi. Ruhi Yavuz antrenörlük hayatına da Adanaspor’da başladı: “Futbolu bıraktıktan hemen sonra antrenör kursuna katıldım. 1973’ten itibaren hocamızın görevi bırakması üzerine Adanaspor’u çalıştırarak hocalığa başladım. Bir dönem Eskişehirspor’da görev yaptım, altyapıyı çalıştırdım. Sonra teknik direktör olarak muhtelif şehirlerde on beş civarında takım çalıştırdım. Antakya’ya üç kere gittim. Bunların birinde Hatayspor’u bir üst lige çıkardım.”


Çocukluğunda koyu bir Beşiktaşlı olan Ruhi Yavuz dört oğlunun ismini Şenol, Birol, Gürol ve Varol koymuş. 1989-90 senelerinde Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği başkanlığını yapan Ruhi Yavuz 1997’den beri İzmir’de yaşıyor.