2 Ocak 2019 Çarşamba

Dinyakos Yeni Sayfasında Yayına Devam Ediyor

Futbol tarihimizde iz bırakmış insanları, olayları, maçları, 2012 Mayıs'ından itibaren bu sayfalarda yazmaya başladım. Büyük bir kısmı artık unutulmuş bu isimleri günümüze taşımaya çalıştım. Bu çabama bundan sonra dinyakos.com adresindeki internet sitesinde devam edeceğim. Amacım daha büyük ve görüntü kalitesi daha yüksek fotoğraflarla geçmişi daha iyi aksettirmek. Ayrıca artık sadece futbol değil, başta basketbol olmak üzere diğer spor dallarına da yer vermeye çalışacağım.





Eski yazıları bu blogdan okumaya devam edebileceğiniz gibi, yeni sitede de bulabilirsiniz. Bundan sonra yazacağım yazılarıysa yeni adreste yayınlayacağım.

Yeni yazıları okumak için lütfen aşağıdaki linki tıklayın:

dinyakos.com

18 Aralık 2018 Salı

Çamurdaki Yıldızlar

Dinyakos'ta yayınladığım yazıların bir kısmını "Çamurdaki Yıldızlar" adını verdiğim kitapta topladım.



Kitabın girişinde Dinyakos ayakkabılarını imal eden usta hakkındaki yazının ardından bu blogda daha önce hayat hikayeleri yayınlanmış 19 futbolcunun portresi yer alıyor. Bu futbolcular sırayla şöyle: Erdoğan Dağdelen, Burhan Cevrem, Erdoğan Akın, Cevat Gök, Turgay Şeren, Rauf Başaran, Kenan Buharalı, Oktay Arıca, Bahattin Baydar, Ergun Öztuna, Koço Kasapoğlu, Celal Soydan, Güngör Sürel, Önder Sapanlı, Çetin Güler, Hikmet Orhunbilge, Abdülmetin Kocaoğlu, Ayfer Elmastaşoğlu, Ekrem Güçsav.







Bu yazıların ortak özelliği hayattayken görüştüğüm futbolcuların portreleri olması. Ne yazık ki, bir kısmı görüştükten sonra, henüz kitap projesi yokken hayata veda etti. Bu yazıların kitap haline gelmesini çok arzulayan Abdülmetin Kocaoğlu ise kitabın matbaadan çıktığı gün son yolculuğuna uğurlandı. Artık aramızda olmayan bu değerli insanları rahmetle anıyorum.







28 Nisan 2017 Cuma

Aldo - Son Golünü Hayata Attı

Alderico Segala, yüzyıllardan beri İstanbul'da yaşayan İtalyan Levanten toplumunun artık sayısı iyice azalmış üyelerinden biriydi. Yakınları ve arkadaşları tarafından kısaca Aldo denilen genç, İstanbul Profesyonel Liginin iddiasız takımlarından Emniyet'te futbol oynuyordu.

                                          (Hürriyet)

Galatasaray ve Emniyet takımları 28 Nisan 1954 Çarşamba günü, lig maçında karşı karşıya geldiler. Şampiyonluk için Beşiktaş'la çekişen Galatasaray maçın mutlak favorisiydi. Nitekim sarı-kırmızılı takım, maçın başlarında Büyük Ali'nin (Ali Beratlıgil) golüyle öne geçti. Ne var ki, her zaman ligin sonlarında yer alan sarı-beyazlı takım buna 20. dakikada cevap verdi. Emniyet'in yaptığı faul atışında havalanan top, Galatasaraylı bir savunma oyuncusunun başından sekerek santrfor Aldo'nun önüne geldi. Genç futbolcu yakın mesafeden çektiği şutla takımına beraberliği getiren golü kaydetti. Lakin bu gol, Galatasaray'ı kamçılamıştı. Suat Mamat hemen iki dakika sonra buna cevap verdi. 38.dakikada bir gol daha atan Suat takımının ilk yarıyı 3-1 galip kapamasını sağladı.

İkinci yarıya da golle başladı Galatasaray ve 51.dakikada Kadri Aytaç'ın golüyle 4-1 öne geçti. Ne var ki bundan sonra maça talihsiz bir olay damgasını vurdu. Olayın seyrini o dönemin günlük spor gazetesi Türkiye Spor'dan okuyalım: "İlk devre Turgay'a güzel bir gol atmasını bilen ve takımını berabere duruma getiren Aldo, ikinci devrenin 30.dakikasından sonra hafif hafif baş gösteren acı için de kıvranmaya başlamıştı. Nitekim biraz sonra saha kenarına gelen ve nefes hareketleri yapan delikanlının, bir ara çekilen kornere yetişmek isterken dizleri üzerine çökmesi ve sahanın sol tarafındaki tahtaların üzerine giderek oraya yıkılması gözden kaçmamıştı. Aldo bu tahta üzerinde hemen hemen beş dakika kıvrandıktan, kendini yerden yere attıktan sonra sahanın doktoru kendisini görebildi. Başına üşüşüldü ve işin vahameti anlaşıldı. Aldo'nun can çekiştiği belli idi. Maçın son dakikasında yetiştirilen sedyede sarkan ayak ve elini battaniyeyle örttükten sonra içeriye götürülen Aldo, acı ile haber aldık ki ciddi bir müdahalede bulunulmadan can vermiş bulunmaktaydı."
Gazetelerde Aldo'nun maçtan kısa bir süre önce bol miktarda Paskalya yumurtası yediği için zehirlendiğine dair yazılar çıkmıştı. Türkiye Spor gazetesi de otopsi raporunu şu satırlarla duyurmuştu: "Morg raporuna göre ölümü, midenin fazla dolu bulunması ve kalbe tazyik yaparak durdurmasıdır. Bu acı ders, sporculara ibret olmalıdır."

                        (Türkiye Spor)
O maçta Emniyet takımı futbolcusu olarak sahada mücadele eden Samim Emek, bu talihsiz olayla ilgili hatırladıklarını şöyle anlatıyor: "Aldo santrfor olarak oynardı. Hatta o gün Sezai diye bir arkadaşımız oynayacaktı. O zamanlar takımların toplu olarak maça gelmesi diye bir şey yok. Maç Dolmabahçe Stadında saat 4'te, en geç 2'de orada olun diye duyuru yapılırdı. Biz de kendimiz giderdik stada. Geldik baktık, Sezai yok. Hastalanmış. Hocamız Niyazi Sel, Aldo oynayacak dedi. Maçtan önce yemek yiyip yemediğini bilmiyorum. Fakat oynamaya çok hevesli biriydi. Yemek yemiş bile olsa oynamaya çok istekli bir çocuktu. Maç esnasında kalenin önünde bir karambol oldu. Arkasından biz Galatasaray kalesine doğru bir akın yapıyorduk. O yüzden yığıldığının farkında değildim. Sonra bir baktım, çocuğu Gazhane tarafındaki kalenin arkasına almışlar. Sağlık görevlileri, doktor filan başında. O zamanın şartlarına göre yapabilecekleri şeyler sınırlıydı. Oyun devam ediyordu bir taraftan. Maçtan sonra soyunma odasına gelip sorduk. Taksim İlkyardım hastanesine götürmüşler. Elbiselerini aldık, biz de hastaneye gittik. Çocuk orada vefat etmiş."

                                            (Türkiye Spor)


Alderico Segala belki gol attığı maçta hayatını kaybeden tek futbolcu olarak dünya spor tarihine geçti. Türkiye Spor gazetesine göre mali durumu iyi ve sıhhati yerinde olup 29 yaşındaydı. Hürriyet gazetesine göre de mükemmel bir desinatördü ve 27 yaşındaydı. Talihsiz futbolcu 30 Nisan 1954'te, Sent Antuan Kilisesinde yapılan törenin ardından Feriköy Katolik mezarlığında toprağa verildi. 

                                                                    (Öz Fenerbahçe)

22 Şubat 2017 Çarşamba

Halil Gezmen - Naylon Gibi Esnek Kaleci

Birkaç yıl önce Kadırga kulübünün bir futbol müzesini andıran lokaline gidip, duvarlarda asılı fotoğrafları uzun uzun incelemiş, mahallenin eskilerinin saydığı isimleri not etmiştim. Bu fotoğraflardan bir tanesi özellikle dikkatimi çekmişti. 1950'lerin başına ait bir tür şöhretler karması fotoğrafıydı bu. Hepsi o devirde Beşiktaş, Vefa, Beykoz, İstanbulspor gibi takımlarda oynayan o futbolcuların çoğunun ortak özelliği Kadırgalı olmalarıydı. O devirlerde sıkça görüldüğü üzere, bir yazlık takımda bir araya gelmişlerdi. (Profesyonel futbolcuların sadece keyif için yazlık takımlar kurarak mahalle aralarındaki arsalarda turnuvalara katılması 70'lere kadar devam eden bir gelenekti.) Bu takımın kalecisi o zamana dek ismini duymadığım "Naylon Halil"di. Semtin büyükleri, onun devrinin çok iyi bir kalecisi olduğunu, Necmi Mutlu'dan önce Beykoz kalesini koruduğunu söylemişti.


Aramalarım sonucu Beykoz'da bulduğum Halil Gezmen'in hayat hikâyesi Kadırga'dan uzakta, hatta Türkiye'nin dışında başlamış. Kendisinden dinleyelim: "Annem Yunanistan'ın İskeçe şehrinde, babam Bulgaristan'da Varna'da doğmuş. Ben 1929'da İskeçe'de doğdum. Üç kardeştik, benden dört yaş büyük bir abim vardı. Babam bir Rum sandalcıyla anlaşmış ve ben daha 38 günlükken Yunanistan'dan kaçıp Tekirdağ'a gelmişiz. Evimiz, bütün eşyamız orada kalmış. Bir çıkın yapıp yanlarına birkaç eşya almışlar. Okula Tekirdağ'da başladık. Abim ortaokulu bitirince, o sırada Tekirdağ'da lise olmadığı için İstanbul'a taşındık. Ben o zaman altı veya yedi yaşındaydım. Kadırga'da bir ev kiraladık. Babam o civarda ticaretle uğraşıyordu."

Kadırga lokalinin duvarındaki bu fotoğraf Halil Gezmen'in futbola
yeni başladığı yıllara ait.
Daha önce bir yazımızda belirttiğimiz gibi, Kadırga semti uzun yıllar İstanbul'un önemli futbolcu kaynaklarından biri olmuştu. Halil Gezmen'in çocukluk yılları da semtin sahalarında top oynamakla geçmiş. "Kadırga'da eskiden okulun yanında oynardık, sonra o saha küçülünce Cinci meydanına gittik. Orası da güzeldi. Çocukluğumdan beri hep kalecilik yaptım. Mahalledeki maçlarda lastik gibi olduğum için hep kaleye geçiyordum."

Kadırga lokalinden bir başka fotoğraf.
Kadırga'daki maçlarda başarılı kurtarışlarıyla dikkati çeken genç Halil, henüz lise öğrencisi olduğu sırada kendini Eyüp kulübünün kalesinde buluvermiş. Fakat o devirlerde top oynamaya meraklı hemen her genç gibi ailesiyle ihtilaf yaşamış: "Ben ilkokulu bitirince askeri öğrenci olarak Sultanahmet Sanat Okuluna gittim. Futbol oynama merakım yüzünden lise 2'de kalınca okuldan ayrılmak zorunda kaldım. Babam okul yıllarımda peşimde çok dolaşmıştı top oynamayıp okuyayım diye. Okulu yarıda bırakınca inat etti, tazminatı ödemedi ve cezanı çek dedi." 

Eyüp 1946-47 (soldan sağa): Muzaffer Petek, Halil Gezmen, Vahi, Kamil Üzülme, Osman Özer, Ulvi, Muhsin, Sırrı,
Vedat, Şefik, Sami, Kadri, başkan Avni Akpınar ve Orkinoz Ali.
                                                             (Şener Türkmenoğlu, "90. Yılında Eyüp Spor Kulübü ve İlçe Kulüpleri Tarihi")

"Tazminat ödemediğimiz için askerliğimi cezalı olarak beş sene yapacaktım. Askerliğimi İstanbul'da, Davutpaşa kışlasında yaptım. Eyüp kulübünün idarecilerinden, meşhur Lale işkembecisinin sahibi Osman Özer de orada çavuştu. Subaylar da futbolu seviyordu. O sayede rahat bir askerlik yaptım. Zaten askerliğim iki sene sürdü. 1948'de askere gitmiştim. Davutpaşa kışlasında başladığım askerliğe Gümüşsuyu Askeri Hastanesi'nde devam ettim. Orada görev yaparken voleybol takımında oynadım. 1950'de Demokrat Parti iktidara gelince genel af çıkardı. Ben de o aftan yararlandım."


Halil Gezmen 1947'de Eyüp takımından
arkadaşı Rahmi Akdüz ile.
(Şener Türkmenoğlu, "90. Yılında Eyüp Spor
Kulübü ve İlçe Kulüpleri Tarihi")

Askerlik hizmeti bittikten sonra da Eyüp kulübünde oynamaya devam etmiş Halil Gezmen. O zamanlar için uzun sayılan 1.80'lik boyuna rağmen, son derece esnek olması yüzünden "Naylon" lakabını almış: " Naylon lakabı Eyüp'te oynadığım sırada kondu. O zaman da naylon çok moda. Bir maçta başarılı kurtarışlar yapınca seyirciler, 'Naylon gibi esnek kaleci,' diye bağırmışlar." Lakabıyla birlikte şöhreti de artmış Halil Gezmen'in. 1951 yazında Eyüp ve Beşiktaş takımları arasında oynanan özel bir maçta yine güzel kurtarışlar yapmış. "Beşiktaş'ta oynayan Beykozlu Koço Nusret (Ülük) beni beğenmiş ve Beykoz kulübünün yöneticilerine tavsiye etmiş."

Yazının girişinde bahsettiğimiz Kadırga yazlık takımı. Ayaktakiler (soldan sağa): Çengel Hüseyin, Cafer Arsan,
Salih, Tenekeci Garbis, Levon, Naylon Halil, Nusret Ülük. Oturanlar: Eşref Özmenç, Altıparmak Sami,
Nevruz Güven, Zeki Gökbora. Hüseyin, Nusret, Sami ve Eşref Beşiktaş'ta, Cafer, Salih ve Nevruz İstanbulspor'da,
Halil ve Levon Beykoz'da, Garbis ve Zeki Vefa'da oynuyordu.


Böylece, 1951-52 sezonunda son kez Eyüp'te forma giyen Halil'in bir sonraki kulübü İstanbul'un öbür ucundaki Beykoz olmuş: "Kelle İbrahim ve Bahadır Olcayto da beni seyredip beğenince Beykoz'a gelmemi istediler. Hiç transfer parası filan almadan 110 lira maaşla Beykoz takımına geçtim. Oraya gelince ayrıca, Beykoz Kundura Fabrikası muhasebesine aldılar. Ben oradan emekli oldum.  Kulüpten aldığımız 110 lira maaşın yanında fabrikadan da 100 lira maaşım vardı."

Halil Gezmen'in Beykoz formasıyla ilk resmî maçı. 12 Ekim 1952  günü oynanan maçı Galatasaray 2-0 kazanmış.
Halil, 9 numaralı Reha Eken'in ayağından topu kurtarmaya çalışıyor. Yerde onları izleyen Beykozlu Ekerbiçer.
                                                                                                                                                                         (İstanbul Ekspres)

Halil Gezmen ve Leyla Hanım Beykoz
kulübünde nişanlanmışlar.

1952-53 sezonunun üçüncü maçında, Galatasaray karşısında Beykoz kalesine geçen Halil Gezmen, bir daha sezon sonuna kadar kaleyi başkasına bırakmamış. Eşiyle de o sıralarda tanışmış. Leyla Hanım nasıl tanışıp evlendiklerini şöyle anlatıyor: "1953'te tanıştık. Nusret (Ülük) abinin düğünü vardı. Onun eşi benim arkadaşımdı. Beykozlu takım arkadaşları da düğüne davetliydiler. Halil salonun en yakışıklı delikanlısıydı. Bir arkadaşım geldi, 'Şu genç seninle dans etmek istiyor,' dedi. Yanımda yengem vardı, ondan müsaade istedi. Onun izin vermesiyle dans ettik. Aradan üç ay kadar zaman geçti, ses seda yok. Ben Beyoğlu Kız Sanat Okuluna gidiyordum. Arkadaşlarla bir gün Eyüp Sultan'a gitmiştik. Oradan çıkışta Halil'le karşılaştık tekrar. Bir müddet sonra nişanlandık, Haziran 1954'te de evlendik. Nişanımız Beykoz kulübünde, düğünümüz Laleli Çiçek Palas'ta oldu."









Bir Fenerbahçe-Beykoz maçı. Halil, Feridun Bugeker'le birlikte çıktığı
hava topunu alırken Lefter ve Ekerbiçer arkada izliyorlar.
                                                                                                             (Akşam)
Bir yandan Beykoz takımının kalesini korurken bir yandan da Kundura Fabrikası'nda çalışan Halil Gezmen o zamanın şartlarını şöyle anlatıyor: "Akşamları eve gelince ayakkabıları kuyrukyağıyla temizlerdik. Sene başında herkese bir forma verilirdi. Deplasmanlara trenle gider, yemek olarak ekmek, peynir, domates yerdik. Çimen saha olsa da oynasak derdik." Beykoz kalesini birkaç sezon tek başına koruduktan sonra, 1955-56'dan itibaren bir başka Kadırgalı kaleciyle, Necmi Mutlu'yla paylaşmaya başlamış: "Necmi Mutlu'ya aynı mahallede, Kadırga'da oturuyorduk. Onu Beykoz'a ben getirdim."

Beykoz 1955-56. Ayaktakiler (soldan sağa): Erdoğan Gürhan, Şirzat Dağcı, Ziya Baydar, Halil Gezmen, Haluk Eralp,
Mehmet Ekerbiçer. Oturanlar: Rıdvan Tezerdem, Rauf Başaran, Hasan Önal, Fahrettin Cansever, Aydın Sümer.
                                                                                                                                                                    (Haluk Sümer arşivi)
Bir Galatasaray-Beykoz maçı. 2 numara Aydın Sümer, Ali Beratlıgil ile
mücadelede. Ekerbiçer ve Halil izliyorlar.
                                                                                                         (Hürriyet)
Kanlıca-Paşabahçe maçı. Halil Sümer
1961-62 sezonu sonuna kadar Kanlıca
kalesini korumuş.
                                (Türkiye Spor)

Genç Necmi çok başarılı olunca Halil Gezmen'in oynadığı maç sayısı azalmış ve 1958'de Beykoz kalesini bırakmış. Fakat bir süre sonra, hiç aklında yokken, İstanbul'un köklü amatör kulüplerinden birinde futbola devam etmiş: "Futbolu bıraktıktan sonra bir gün Kadırga'daki evimizin kapısı çalındı. Açtım, baktım son model bir arabadan inmiş bir bey. Erol Simavi'nin yanında çalışıyormuş. Erol Bey, amatör kümede oynayan Kanlıca kulübünün başkanlığını yapıyormuş. Beni hem kaleci hem antrenör olarak takımın başına getirdiler. Beykoz kulübünde görmediğim kadar iyi bir para da aldım hatta. Ayrıca maçlardan prim, eşimin doğum masrafları gibi ödemeler de oldu. Takımı üçüncü amatör kümeden birinci kümeye kadar çıkardık. Fakat bir olağan kongre sırasında üyelerden biri Erol Bey'den hesap sorunca o da kızıp başkanlığı bıraktı. Böylece o güzel takım dağıldı."



 "Rahmetli annem Dolmabahçe'deki maçlara gelir, beni seyrederdi," diyen Halil Gezmen, dönemin maddi şartlarını da şöyle özetliyor: "Futbolculuk hayatım boyunca para kazanamadım. Şimdi o gençliğim olsa dünyanın parasını kazanırdım." Fakat her şeye rağmen futbol oynamaktan dolayı mutlu. O sayede çok dost kazandığını söylüyor.

Soldan sağa: Aydın Sümer, Bomba Ahmet,
Rauf Başaran ve Halil Gezmen.
                                                 (Haluk Sümer arşivi)


9 Şubat 2017 Perşembe

Samim Emek - İstanbul Futbolunun Emektarı

Bir zamanlar İstanbul Profesyonel Ligi'nde mücadele eden bir Emniyet takımı vardı. 1944'te İstanbul emniyet teşkilatı tarafından kurulan sarı-beyaz renklere sahip kulüp, 1951'de profesyonelliğin kabulüyle birlikte teşkilat bünyesinden ayrılıp eski Fenerbahçeli kaleci ve boksör Rıza Nemlioğlu tarafından yönetilmişti. Genellikle son sıralarda yer almakla birlikte zaman zaman büyük takımlara sürprizler yapan Emniyet, 1958'de bir alt kümeye düştü. Bir süre Yedikule'yle birleşip Yedikule Emniyet adıyla faaliyetini sürdürdü. Altmışların ortasından itibaren kulübün Yedikule olarak yoluna devam etmesiyle birlikte bu mütevazı takım tarihe karıştı. Futbola Fenerbahçe genç takımında başlayan Samim Emek de faal sporculuk yaşamının önemli bölümünü Emniyet kulübünde geçirdi. Fakat Samim Emek isminin futbol dünyamızda asıl tanınmasını sağlayan, onun antrenörlük yıllarıydı. Yaklaşık 40 yıl boyunca, Türkiye Birinci Ligi'nden amatör kümelere kadar onlarca İstanbul takımını çalıştırdı ve birçoğunu bulunduğu ligde şampiyon yaptı. Bunların detayını aşağıda okuyacaksınız ama öncelikle çocukluk ve gençlik yıllarını, futbolla nasıl tanıştığını ondan dinleyelim:


"1931'de Üsküdar Zeynep Kamil semtinde doğdum.Çinili Caminin sokağında otururduk. Oraya Yeni Mahalle denirdi. O senelerde daha çok Rum ve Ermeni komşularımızın oturduğu bir semtti. Bağlarbaşı da Ermenilerin oturduğu bir yerdi. Biz eski, ahşap bir evde otururduk. Babam Şirketi Hayriye'de kaptandı, daha çok Boğaz hattında çalışırdı. Zaman zaman Yalova ve Adalar'a da giderdi. O eski gemilerin hepsinin isimlerini ve numaralarını ezbere bilirdim. Babam çımacılıktan başlamış. Sonra çekirdekten yetişerek kaptanlığa kadar yükselmiş. Üsküdar-Beşiktaş arasında daha ufak gemiler çalışırdı. O hatta başlamış kaptanlığa. Benim bir abim vardı, subaydı. Birçok vilayet dolaştı. Bir de kız kardeşim vardı, ben ortancaydım."

"Top oynamaya mahalle aralarında başladım. Orada kendimize göre ileri düzeyde bir oyuncuyduk. Küçükken kendi yaptığımız bez toplarla oynardık. Küçükken babam top oynamama kızardı. Ayakkabıların altına kabara taktırırdı. Tabanı daha sağlam tutardı. Öne ve arkaya da ayakkabı çabuk eskimesin diye demir parça konurdu. Bağlarbaşı'nın hemen altında, Çinili karakolun karşısında 48. İlkokul vardı, orada okudum ilkokulu. Ortaokulu Doğancılar'da okudum. Deniz manzarası olan bir okuldu, Sarayburnu'nu, Galata Köprüsünü görürdü. Coğrafya hocamız Faik Bey, 'Çocuklar şimdi küçüksünüz bilmezsiniz ama zaman çok çabuk geçer, kıymetini iyi bilin,' derdi. Onun bu sözlerini hiç unutmuyorum. O zamanlar 15 yaşında bile değildik. Şimdi yaşımız oldu 85. Ne zaman geçmiş, nasıl geçmiş."

Boğaziçi Lisesi kaptanı Samim Emek (beyaz formalı), Pertevniyal Lisesi
kaptanıyla el sıkışıyor. Elinde top tutan oyuncu, sonraları Vefa ve Fenerbahçe
formaları giyen Hilmi Kiremitçi. Maçı yönetense bir zamanların
ünlü hakemi Feridun Kılıç.

"11-12 yaşlarındayken Üsküdar Anadolu takımını tutardım, maçlarını izlerdim. Zeynep Kamil'den iskeleye yürüyüp vapura binerdim. Beşiktaş'tan dere içinden, yokuştan Mecidiyeköy'e çıkardım. Mecidiyeköy Sahasında Anadolu takımının maçını seyretmeye giderdim. Sonra biraz büyüyünce abilerimizin kurduğu mahalle takımında oynamaya başladık. Selimiye sahasında mahalle maçları yapardık. Zaman zaman Haydarpaşa Lisesi arkasındaki sahayı kullanıyorduk. Bazen Bağlarbaşı'ndaki sahada oynardık. Üsküdar'a inen yolun sol tarafında, otobüs garajının arka tarafında bir yazlık sinema vardı, onun önü futbol sahasıydı. Daha ön tarafta da yazlık bahçe vardı. O sahanın son zamanlarına yetiştik de daha çok Selimiye sahasında oynadık.  O yıllarımız harbe denk geldi. Ekmeği karneyle alıyorduk. Adam başı yarım ekmek. Onu sabah, öğle, akşam yiyeceğiz. Annem o zaman kepekli undan börek yapardı. Savaş sırasında Çanakkale Boğazına ufak gemiler gönderildi. Babam da 47 numaralı Tarz-ı Nevin gemisiyle bir kıyıdan öbür kıyıya asker taşıyordu. Geçici görevle oraya gönderilmişti. Geceleri evlerde karartma yapılırdı. Pencerelere kalın siyah perdeler takılmıştı, dışarıya ışık sızmaması için. Şeker bulunmazdı, çayda üzüm kullanılırdı."

Boğaziçi Lisesi futbolcuları Samim Emek ve
geleceğin milli kalecisi Şükrü Ersoy
Fenerbahçe Stadı'nda bir maçtan önce.
"Ortaokulu bitirince Haydarpaşa Lisesine yazıldım. Fakat ben okumayacağım, futbolcu olacağım dedim. Bir sene okula gitmedim. Selimiye kulübünde oynadım. Kadıköy Hasanpaşa'daki Gazhane'de bir saha vardı. Bir gün oraya maça gittik. Rahmetli Sabri Kiraz bizim maçımızı seyretmiş ve Fahrettin isimli arkadaşımla beni beğenmiş. Fenerbahçe genç takımına çağırdı bizi. Sabri Hoca bana okuyor musun diye sordu. Durumu söyledim. 'Seni okutursam okur musun?' diye sordu. Boğaziçi Lisesi'nde muallim muaviniydi o zaman. Aynı zamanda beden eğitimi hocasıydı. Özel bir liseydi orası. Şimdi Bebek sahilinde bir benzin istasyonu vardır, onun arkası kâşane bir binaydı. O zaman benzinci yok, önünden bir yol geçerdi ve tramvaylar çalışırdı. Müthiş bir bina, arkası ormanlık bir tepe. Orası olduğu gibi Boğaziçi Lisesi'ne aitti. O bina sonraları yıkıldı."





Boğaziçi Lisesi futbol takımı ve hocası Sabri Kiraz Fenerbahçe Stadı'nda.

"Sabri Hoca bizi nehhari (gündüzcü) olarak Boğaziçi Lisesi'ne yazdırdı. Sabahları Üsküdar'dan vapurla geçerdim. Zeki Müren de bizim okulda öğrenciydi. Benden bir sınıf büyüktü. O zaman da şarkı söylerdi. Sabri Kiraz beden eğitimi hocası olarak okul takımını da çalıştırıyordu. İyi bir takım kurduk ve İstanbul şampiyonu olduk. Beşiktaşlı futbolcu Ali İhsan Karayiğit de bizim okuldaydı. İki sene orada okudum. Fakat 11. sınıftayken okul kapandı. Zannediyorum sahiplerinin borçları vardı. Okul kapanınca Kabataş Lisesi'ne geçtik. O sırada okullar 12 seneye çıkarıldı. 11 ve 12'yi orada okudum ve 1953'te Kabataş Lisesi'nden mezun oldum, fakat üniversiteye devam etmek istemedim. Orada da bir şampiyonluğumuz var. Yani hem Boğaziçi Lisesi hem Kabataş Lisesi takımlarıyla İstanbul şampiyonluğu yaşadım."


Kabataş Lisesi futbol takımı. Ayakta sol başta, daha sonra Beşiktaş'ta oynayan Metin Erman ve yanında Samim Emek.
Alt sıra sağ baştaki oyuncu Beykozlu Arap Hasan, soldan ikinci Kasımpaşalı Ahmet Deniz.
Fenerbahçe genç takımı Eylül 1948'de, Kadıköy Hasanpaşa'daki Gazhane sahasında bir maçtan önce görülüyor. Ayakta sol
baştaki kişi, o dönemin ünlü sol açığı Halit Deringör. Yanında otuzlu yılların yine ünlü bir oyuncusu olan Lebip Elmas var.
Samim Emek, ayakta sağ baştan ikinci, onun yanında takımı çalıştıran Sabri Kiraz görülüyor.

"Lisede okurken bir yandan Fenerbahçe genç takımına devam ediyorum. O takımı da zaten Sabri abi çalıştırıyordu. Fenerbahçe genç takımında kaptanımız Nedim Günar'dı. Daha sonra Fenerbahçe A takımında devam etti. Kardeşi Kazım da Vefa'da oynamıştı. Kaleci Sabih Sünter sonra İstanbulspor'a gitti. Gazeteci Necati Bilgiç bizim takımda bir süre oynamıştı. Bir müddet sonra genç takımda oynayacak yaşımız doldu. O zaman B takımında oynamaya başladık. 1950-1951 yıllarında Ereğli, Bursa gibi yerlerde maçlara çıktım. Bu maçların bazılarında Esat Kaner, Halit Deringör gibi tecrübeli isimler de oynuyordu. Benim en çok oynadığım mevki sağ haftı. Bazen sağ bek de oynadım ama daha çok sağ haf olarak oynadım."

Yine 40'lı yılların sonunda Fenerbahçe genç takımı, sonradan Ali Sami Yen Stadı'nın yapılacağı Mecidiyeköy Stadı'nda. Kaleci daha sonra Emniyet ve İstanbulspor'da oynayan Sabih Sünter. Ayakta sağ başta Emniyet ve Kasımpaşa'da oynayan Fahir Ülgür. Sol başta oturan Samim Emek fotoğrafın arkasına şu notu düşmüş: "Beşiktaş genç takımı ile yaptığımız
maçtan evvel Mecidiyeköy Stadında çekilen bir resim. Maç 0-0 bitmiştir. Hakem Kel Ziya."

Fenerbahçe genç takımı oyuncuları foto muhabirine poz verirken hocaları Sabri Kiraz onları izliyor. Alt sıra (soldan sağa):
Fahir Ülgür, Samim Emek, Cemal, Fuat, Haldun, Faruk. Orta sıra: Nedim Günar, Macit, Hulusi.
Üst sıra: Yusuf, Sabih Sünter, Vildan, Tunç.


Samim Emek fotoğrafın arkasına şunları yazmış: "Bursa seyahati hatırası, 11 Eylül 1950.
Fenerbahçe-Akınspor takımlarımaçtan evvel. Netice: FB 5 - Akınspor 2.
FB takımı: Hüsnü, Yusuf, Hilmi, Kemal, Kamuran, Esat, Turan, K. Samim, Fuat, Ali, Fahri.

"O sırada Emniyet kulübü benimle birlikte dört-beş arkadaşa talip oldu. Fuat, Hulusi vardı mesela. Bizimle birlikte Galatasaray genç takımından da birkaç oyuncu geldi, Feridun, Atilla gibi. 1952-53 sezonunda Emniyet kulübüne girdik. Emniyet polislerin takımıydı. Fakat sonradan emniyet teşkilatından tamamen ayrıldı ve sivil bir kulüp oldu. Başkanı eski futbolcu Rıza Nemlioğlu'ydu. Bir yönetim kurulu vardı ama göstermelikti. Kulübü Rıza Bey yönetiyordu. Kulüp binası nerede bilmezdik. Taksim'de Rıza beyin bir katı vardı, arada bir para almaya oraya giderdik. Bir dönem Sabri abi, bir dönem Şükrü Gülesin çalıştırdı bizi. Bir ara Macar antrenör Szekelly geldi. 1952-58 seneleri arasında, 54-55'deki yedek subaylık dönemim hariç oynadım. O sırada bize Galatasaray'dan Bülent Varol, Reha Eken, Gültekin, Doğan Koloğlu, Hikmet, Özcan geldi. Onların artık son devreleriydi, çok randımanlı yılları değildi. O sene Bülent'in golüyle Fener'i 1-0 yenmiştik. Zaman zaman can yakıyorduk ama genelde kümenin zayıf takımıydık."

Emniyet futbol takımı 1956-57. Ayaktakiler (soldan sağa): Rıza Nemlioğlu, Samim Emek, Dursun, Muammer, Hamdi,
kaleci Erol, Osman Göktan, Şükrü Gülesin. Oturanlar: idareci ?, Nejat, Fahir Ülgür, Nedim Yüney, Selahattin, Gündoğan.
"Beni Galatasaraylı olarak bilirler ama bir Galatasaray maçında, Coşkun Özarı kapalı tribünün olduğu kenardan deniz tarafındaki kaleye bir orta yaptı. Ben de bek oynuyordum. Topa yükseleceğim sırada gözüme güneş geldi. Galatasaray o sezon şampiyonluk için Fenerbahçe'yle çekişiyor. Güneş gözümü alınca ben topu göremedim tabii, top elime çarptı. Hakem penaltıyı verdi. Düşünerek yapılmış bir şey değil tabii ama Galatasaraylı olarak bilindiğim için kasıtlı yaptığım söylendi. Alakası yok halbuki, hayatta yapmam öyle bir şey. Bunca yıllık hocalığımın yanı sıra - kendimi övmek için söylemiyorum ama - bir de dürüstlüğümle tanınırım. O olay da enteresan anılarımız arasına karıştı."

"1957-58 sezonunda Galatasaray'a 4-0 yenildiğimiz maç. Hakem Necdet Türkantöz attı beni. Dışarı çıkıyorum. Ağzımda bant var. Turgay deniz tarafındaki kaleden uzun bir degaj yapmıştı. Bizim sahaya doğru top yere düştü. Yükselirken ben kafayla karşılamaya çıktım. Kadri de kafayı sokup çevirmek istedi topu. Kafa kafaya çarpıştık. Benim ağzımın içi patladı, onun kaşı açıldı. Ona dikiş attılar. Benim de ağzımı bantladılar. İkinci kez de kafa kafaya çarpışınca, peş peşe ikinci bir hareketi yaptım diye Necdet Türkantöz beni attı. 'Samim Bey, lütfen saha dışına,' dedi; o zaman kart mart yok. Öyle hitap ederdi Necdet Türkantöz. 'Faul yapıyorsunuz, lütfen dikkat edin efendim.' Bu da ihtardı, bugünkü sarı kart yerine geçiyordu. Bizim kalede Yalçın var."

Buraya kadar Samim Emek'in anlattıklarını olduğu gibi aktardık. Burada küçük bir açıklama yapmak için araya girelim. Samim Emek, futbol tarihimizin en üzücü maçlarından birinde, sahadaki oyuncular arasındaydı. Galatasaray ve Emniyet takımları 28 Nisan 1954'te İstanbul Profesyonel Ligi maçı için karşılaştı. Emniyet takımında forma giyen Aldo isimli İtalyan Levanteni genç futbolcu, oyunun sonlarına doğru fenalaşarak yere yığılmış ve kaldırıldığı hastanede ölmüştü. Samim Emek bu acı olayı şöyle hatırlıyor: "Aldo santrfor olarak oynardı. Hatta o gün Sezai diye bir arkadaşımız oynayacaktı. O zamanlar takımların toplu olarak maça gelmesi diye bir şey yok. Mesela Dolmabahçe Stadında saat 4'te maç varsa, bize en geç 2'de orada olun diye duyuru yapılırdı. Biz de kendimiz giderdik stada. Geldik baktık, Sezai yok. Hastalanmış. Hocamız Niyazi Sel, Aldo oynayacak dedi. Maçtan önce yemek yiyip yemediğini bilmiyorum. Fakat oynamaya çok hevesli biriydi. Yemek yemiş bile olsa oynamaya çok istekli bir çocuktu. Maç esnasında kalenin önünde bir karambol oldu. Arkasından biz Galatasaray kalesine doğru bir akın yapıyorduk. O yüzden yığıldığının farkında değildim. Sonra bir baktım, çocuğu Gazhane tarafındaki kalenin arkasına almışlar. Sağlık görevlileri, doktor filan başında. O zamanın şartlarına göre yapabilecekleri şeyler sınırlıydı. Oyun devam ediyordu bir taraftan. Maçtan sonra soyunma odasına gelip sorduk. Taksim İlkyardım hastanesine götürmüşler. Elbiselerini aldık, biz de hastaneye gittik. Çocuk orada vefat etmiş."


Samim Emek, Emniyet'teki ilk yıllarında, Şeref Stadı'nda Beşiktaş'la
oynanan maçta Coşkun Taş'la karşı karşıya.

Hasköy formasıyla.

1952'de Emniyet'te oynamaya başlayan Samim Emek, 1958'e kadar sarı-beyazlı kulübün formasını giydikten sonra Hasköy takımına transfer olmuş: "1958'de Hasköy'e geçtim. Orada Cihat Arman hocalığımızı yaptı. İki sene kadar da orada, amatör ligde oynadım. Tabii o zamanlar futbolun dışında bir işte çalışmak şarttı geçinmek için. Emniyet'te oynarken Kadıköy Altıyol'da santralda çalıştım bir müddet. Hasköy'e geçtikten sonra İstanbul Belediyesi'ne girdim ve 25-26 sene çalıştım. Orada çalışırken 1965'te İzmir'de açılan antrenörlük kursuna katıldım. Bu kursun direktörü ünlü Alman antrenör Sepp Herberger'in yardımcısı Klaus Peter Kirchrath'tı. 1966'da Beylerbeyi'nde düzenlenen antrenörlük kursuna katıldım. Orada da kurs direktörü Kirchrath'tı. 1968'de Antalya'daki kursa meşhur İngiliz hoca Walter Winterbottom geldi. Ne öğrendiysek orada öğrendik. Daha sonra Romen Petrescu, Alman Detmar Kramer geldi."






1965'te İzmir'de düzenlenen antrenör kursuna katılanlar bir arada. Ön sırada, soldan üçüncü kurs direktörü Kirchrath.

"1966 başında Sarıyer'e antrenör oldum.Sarıyer kulübünde arkadaşımız Baba Kenan vardı. Bir gün Vefa Stadı'nda beraber maç seyrediyorduk. Bana, 'Sen bize antrenör olur musun?' diye sordu. 'Baba, madem beni münasip görüyorsunuz, benim için şereftir,' dedim. Benden önce Galatasaraylı eski futbolcu İsfendiyar Açıksöz çalıştırıyordu. Titiz ve sinirli bir insanmış. Baba Kenan, 'Onunla yapamıyoruz,' dedi. Takım da kötü gidiyordu. İşte öyle başladım antrenörlüğe. Çalıştırdığım bütün takımlara iyi futbol oynatmaya çalıştım.  Bir gün Vefa Stadında idman yapıyorduk. Baktım takımda boylu, fizikli esmer bir çocuk var. Tay gibi adam, toptan hızlı gidiyor. Rahmetli Baba Kenan'a bu kim diye sordum. 'O Arap Ahmet, boş ver onu,' dedi. 'Ben oynatırım bu adamı,' dedim. Karabük'ten almışlar ama fazla oynamamış. Dünya iyisi bir çocuktu fakat yaşamı biraz derbederdi. Onu takıma koydum santrfor olarak. Tek başına bütün takımları dağıtıyordu. O takım bugün olsa müthiş işler yapardı. Cemil vardı. Santrfor Garo'yu Taksim'den alıp getirdim. Sol açık Ruli vardı, böyle bir oyuncu olmaz. Ayak parmakları üzerinde koşuyordu adeta. Stoper İranlı Rabbani ve Adnan vardı, ikisi de 1.85 civarında. Cihat sol bek oynardı. Orta sahada Metin, Necdet, çok iyi bir kadroydu. Metin çok teknik bir çocuktu. Necdet süper teknik bir çocuktu. Fakat kulübün maddi durumu çok iyi olmadığı için takım fazla yukarı çıkamıyordu. Rakiplerimiz Gençlerbirliği, Trabzonspor, Malatyaspor, Adanaspor gibi güçlü takımlardı. 1965-66 sezonu ikinci devresinde aldım takımı, 1969'da bıraktım. Dört senem geçti orada."

Sarıyer 1967-68. Ayaktakiler (soldan sağa): Samim Emek, Arap Ahmet, Rabbani, Cemil Turan, Adnan, Metin.
Oturanlar: Sergal, Şeref, Garo, Turgut, Recep, Necdet.

"Bu kadro hem insan olarak hem futbolcu olarak süper bir takımdı. Cemil genç takımdan yeni gelmişti. İlk ben oynattım Cemil'i. Allah vergisi bir kabiliyeti vardı ama sen de bir şeyler katıyorsun tabii. Hiç unutmam, Ali Sami Yen'de Karşıyaka ile oynayacağız. O zaman 2.lig maçları 11'de filan başlıyor. Kış kıyamet, çok soğuk bir hava. Sahada kar var, toparlamışlar ama yine de ağır bir saha. Cuma günü son idmanı yaptık. Pazar günü herkes sabah 9.30'da statta olsun diye dağıldık. O zamanlar kadrolar dar, en fazla 15-16 oyuncu var. Pazar sabahı herkes gelmiş, Cemil yok. Yakın arkadaşı olan stoper Lumumba Turgut vardı, ona sordum. 'Dün akşam gördüm, biraz hastayım demişti ama gelemeyeceğim filan demedi,' diye konuştu. Biz ne yapacağız diye düşünürken bir baktık Cemil geldi. Burun kıpkırmızı olmuş. 'Sen soyun, senin ölün yeter,' dedim. Sanki içime doğmuş. Bir cadde tarafındaki kaleye, yayın dışından sağ köşeye çaktı, kaleci kımıldayamadı bile. İkinci devre bu sefer öbür taraftaki kaleye. Onun hatırlarsınız bir hareketi vardı, alır sağ tarafa çeker. Sol taraftan girdi, peş peşe iki adamı geçti, kalecinin ters tarafına plaseledi. 2-0 maç bitti."

27 Ağustos 1967'de oynanan Sarıyer - Karagümrük maçı sırasında çekilmiş bu
fotoğrafı, sağ baştaki yönetici Sami Canel, "Samim Bey kardeşime en derin
sevgilerimle," diyerek imzalamış. Soldan sağa yedek kaleci Tevfik,
Samim Emek, Kenan Dereli (Baba Kenan) ve Sami Canel.

"Sarıyer'den ayrıldığım ilk sene Beykoz'da antrenörlük yaptım. Takım o zaman 2.ligdeydi. Beşiktaşlı sağ bek Yavuz vardı. Stoper Erdoğan, kaleci rahmetli İlhan oynuyordu. Sonra 3.ligdeki Taksim'i çalıştırdım iki sene. Onlar da iyi bir takımdı. Maç kaybedince üzülürdüm mesela. Hocam niye üzülüyorsun, futbol bu, spor yapıyoruz derlerdi. Sporu cidden spor olarak kavramışlardı. Ölüm kalım meselesi haline getirmemişlerdi. Taksim kulübüyle iyi bir dostluğum oldu. Uzun bir devre Galata kulübünde antrenörlük yaptım. 1972-74 senelerinde çalıştırdım. O zaman 3.ligde oynuyordu. O sezon şampiyonluk iddiamız vardı. Buradaki maçta Eskişehir Demirspor'u yenemedik. Bir de penaltı kaçırdık. Her penaltıyı atan Garbis topu direğe vurdurdu. Sonuçta Demirspor 2. Lige çıktı."

Galata takımı 1973-74 sezonunda. Ayakta sol baştaki oyuncu Bolusporlu Nuri, yanında Kamil, sağ baştaki oyuncu Rabbani,
yanında Garbis. Oturanlar soldan itibaren: Raif, Haşim, Şeref, Trabzonsporlu Mustafa, Nejat.
"1974-75 sezonu başında Vefa'yı çalıştırdım.  O zaman 1. ligden düşmüştü takım. Ahmet Bildirik'in başkan olduğu dönemdi. Fakat işler fazla iyi yürümedi. Yeterli bir kadromuz yoktu. Bir devre çalışabildim, sonra ayrılmak zorunda kaldım. Oradan Karagümrük'e geçtim. Ben takımı aldığımda 18. yani sonuncuydu. Diyarbakırspor ve Elazığspor şampiyonluk için çekişiyordu. Ben zannediyorum devre arasında almıştım takımı. O sezon ortada bitirdik ligi. Sonra tekrar Galata'yı çalıştırdım. 1977-78 sezonunda 3. lige terfi grubunda oynadık ve Eyüp'le çekiştik. Son maçta Eyüp'ü yenerek 3. lige çıktık. Ardından Haydarpaşa Demirspor'u çalıştırdım."

                                                                                                 (Hayat Spor)

"1980'de askeri idare gelmişti. Ben İstanbul Belediyesinde çalışıyordum. Emlak ve İstimlak Müdürlüğü, faal bir müdürlüktü. Darbeden önce çalıştırdığım takımlara Vefa, Alibeyköy gibi sahalarda öğle tatili saatlerinde idman yaptırıyordum. Askeri idare gelince bu imkan ortadan kalktı. Bir süre sadece amatör takımları çalıştırdım. İşte o dönemde Yeldeğirmeni kulübünde idareci olan bir arkadaşım, 'Biz geceleri idman yapıyoruz, gel sen bizi çalıştır,' dedi. Biz de seviyoruz bu işi, geceleri idmana gidiyordum. Bağlarbaşı'nda Üsküdar Amerikan Koleji'nin arkasında ışıklı bir saha vardı. Zaman zaman da Söğütlüçeşme'de bir arsada çalışırdık. O sene, grup şampiyonu olduk. Ardından İstanbul ikincisi olduk. Tophane Tayfun bizi bir penaltı golüyle yenerek birinci olmuştu. Oradan grup maçlarına gittik. Önce Babaeski ve Çorlu ile oynadık. Sonra Eskişehir'e gittik. Eskişehir Havagücü, Ankara Et-Balık, Bozüyükspor'un olduğu dörtlü gruptan çıktı. O zamanlar bu işler bayağı zordu. Oradan sonra Ankara'da bir grup daha yaptık. Samsun Fener kulübü, Kayserispor amatör. Oradan da çıktık. Finalde Muğlaspor ile oynadık. O sene Sercan ile Rıdvan Muğlaspor'da oynuyorlardı. Finalde de onları 2-1 yendik ve Türkiye şampiyonu olduk. Çok kaliteli bir takımımız vardı. Benim o devirde çalıştırdığım amatör takımlar bugün 2. lig ayarındaydı. O takımdan stoper kıvırcık Hasan Fenerbahçe'ye gitti."  

Türkiye amatör futbol şampiyonu Yeldeğirmeni takımı.
"Yeldeğirmeni'nden sonra Alibeyköy'e gittim. Alibeyköy de 2.ligde oynuyordu. 1982-83 sezonunda Karagümrük'ü tekrar çalıştırdım. Necdet Güneş başkanlık yapıyordu. Datcu da antrenörlük yapıyordu, beraber çalıştırdık takımı. O sene 2. ligde şampiyon yaptık. Datcu iyi bir arkadaştı, iyi bir çalıştırıcıydı. Nedense Türkiye'de ondan sonra pek tutulmadı. O sene kadromuz da bir hayli iyiydi. Ertesi sene ikimiz birinci ligde (bugünkü süper lig) devam ettik fakat kadro birinci ligi götürecek çapta değildi. Fazla başarılı olamadık. Ara transferde önemli takviyeler yaptık. Sarıyer'le bir maç oynamıştık. Galip geleceğimiz bir maçtı fakat Sarıyer kalecisi Erhan çok iyi oynadı, epey gol kurtardı. Hatta Yugoslav bir teknik direktör vardı. Maçtan sonra çıkarken, 'Hoca bu takım küme düşmez,'dedi.  Fakat soyunma odasına gittik, bir baktım darbe olmuş. Eski idarecilerden kimse yok. İşimize son verildi. Ondan sonra bizim yerimize Metin Türel'i getirdiler. Kulüpten alacağım vardı. Başkası olsa oralı olmazdı ama Metin Hoca sağ olsun, bütün alacaklarımın ödenmesini tembih etmiş yöneticilere."

Federasyon başkanı Yılmaz Tokatlı, 1982-83 sezonunda Türkiye İkinci
Ligi'nde şampiyon olan Karagümrük takımı hocaları Samim Emek
ve İlie Datcu'yu kutluyor.

Karagümrük takımı 1983-84 sezon açılışında.

"1984-86 yıllarında bir kez daha Galata'yı çalıştırdım. 91-93 seneleri arasında Futbol Federasyonu İstanbul Bölge Müdürü olarak görev yaptım. Doksanlı yıllarda yine İstanbul amatör kümedeki muhtelif takımları çalıştırdım. Kağıthane'yi çalıştırdım, şampiyon yaptım. Ortaköy uzun zamandır, altmışlardan beri şampiyon olamıyordu, o takımı da şampiyon yaptım. Sefaköy Kartal takımını çalıştırıp şampiyon yaptım. En son yine Galata takımını çalıştırdım. 2005-6 sezonunda 1. amatör kümeden süper amatör kümeye çıkardım. Şimdi Sarıyer'in maçlarına gidiyorum ama futbol diye bir şey yok artık."




SAMİM EMEK'İN ALBÜMÜNDEN
"10.6.1950'de Fenerbahçe B takımı Ereğli'de Gençlik Kulübü ile yaptıkları maçtan evvel. 2-2. Goller: Ali (frikik), Necip.
Takım: Vildan, Kemal, Sadi, Nedim, Refet, Necip, Vedat, Cemal, Samim, Ali, Faruk. II'nci maç 6-2 galibiz."
"12.9.951, Bursa'da İzmir Karşıyaka'ya karşı çıkan takım: Metin - Samim, Ali - Hulusi, Yüksel, Nusret - Vedat, Miho,
Fuat, Halit, Tarık. Karşıyaka 2 - Fener 0."
Emniyet 1955-56. Ayaktakiler: Gündoğan, ?, ? , Feridun, Hilmi Ardağ, Dursun.
Oturanlar: Nevzat, ? , Hikmet Öziş, Fuat, Samim Emek.


Muhtemelen 1953-54 sezonunda Şeref Stadı'nda oynanan Emniyet -
Galatasaray maçında Samim Emek ve Hikmet Öziş mücadelesi.


Emniyet 1957-58. Ayaktakiler (soldan sağa): Gündoğan, Hamdi, Selahattin, Necdet, Hikmet, Osman, Yalçın.
Oturanlar: Cahit, Zafer, Samim, Nejat.


1965 İzmir antrenör kursuna katılanlardan bir grup. Ayaktakiler : Kirchrath'ın tercümanı (beyaz gömlekli), Mehmet Ekerbiçer, Eşref Bilgiç, Cihat Arman, Klaus Peter Kirchrath, Sabri Kiraz, Gazanfer Olcayto, Erdoğan Gürhan, tercüman, Metin Kınay. Oturanlar: Kamuran Soykıray, Fahir Ülgen, Samim Emek, Abdülkadir Arun, Ahmet Karlıklı,
Nevruz Güven, Nejat Tayman, Fuat Kızıltuğ.



1965 İzmir antrenör kursundan bir hatıra.


1968 Antalya antrenör kursu hatırası.




Klaus Peter Kirchrath ile.
Walter Winterbottom ile.



Karagümrük 11 Mayıs 1975'te oynadığı Sebat Gençlik maçından önce. Ayaktakiler: Samim Emek, Fahrettin, kaleci Nuri,
Coşkun, ? , Zihni, ? . Oturanlar: Erdoğan, Tarık, Adnan, Mike, ? , Cemil. 


Galata'nın 1977-78 sezonunda terfi grubunda Eyüp'ü yenip
üçüncü lige çıktığı maçın sonu.
Haydarpaşa Demirspor.


Eski futbolculardan bir grup Florya kamping sahasında bir arada. Ayaktakiler: Ahmet Karlıklı, Nihat Şar, Gündüz Kılıç, gazeteci Rıdvan Yelekçi,Samim Emek. Oturanlar: Kasımpaşalı Kambur İsmail, Ayhan Hançer.