25 Nisan 2016 Pazartesi

Hakkı Aygün - Şampiyonların Kalecisi


"Hakkı muhteşem bir kaleciydi. Eskişehirspor’u o şampiyon yaptı diyebilirim. Biz gol atıyorduk ama o da kurtarıyordu." Bu sözleri iki yıl önce görüştüğümüz Fethi Heper söylemişti. Eskişehirspor'un gol kralı kaptanı, takımın kurulduğu yıl ikinci ligde şampiyon olup birinci lige nasıl yükseldiğini anlatırken başarıdaki aslan payını kalecilerine vermişti. Eskişehirspor'un Türkiye birinci liginin zirvesini salladığı sezonlar başlamadan önce takımdan ayrılan Hakkı Aygün, kaleciliği bıraktıktan sonra teknik direktörlük de yapmadığı için gölgede kalmış bir isimdi. Kaptan Fethi'nin onu öven sözleri üzerine İstanbul'a döndüğümüzde Hakkı Aygün'ü bulup konuştuk. 1938'de, İstanbul'un tarihi semtlerinden Balat'ta dünyaya gelen Hakkı Aygün çocukluk yıllarının muhitini şöyle hatırlıyor: "O zamanlar Haliç'in kenarı şimdiki gibi boş değildi. Sahil tarafında dükkânlar, tamirhaneler, atölyeler, meyhaneler vardı. Balat'ın meyhaneleri meşhurdu. Koca bir tepsinin içinde ciğer, pilaki - ne istersen alıyorsun, rakını da alıp gidiyorsun. Komalık oldun mu el arabasıyla götürürlerdi. Bu anlattıklarım 1950 senelerinde oluyor, ben o vakit 12-13 yaşlarındayım. Balat'taki o meyhaneler Türkiye'nin hiçbir yerinde yoktu. Hepsinin müdavimleri vardı."


Futbolla ilişkisinin nasıl başladığını da şöyle anlatıyor: "Futbol oynamaya da Balat'ta başladım. O zamanlar sokaklar, arsalar, her yer top sahasıydı. Fakat tabii esas maç yapılan yer Alibeyköy ve Eyüp sahasıydı. Oralarda amatör küme maçları yapılırdı. Vefa Stadı daha lükstü. Biz o sahalardaki maçları seyretmeye giderdik. Ben kaleciliğe daha küçük çocukken merak sarmıştım. Yedi yaşındayken Edirnekapı'daki Kariye camisi önündeki meydanda kalecilik yapardım. Tenis topu büyüklüğündeki sünger toplara uçardım. Sonra on beş yaşındayken bir kaleye koydular beni, bir daha da çıkamadım o kaleden. Babam polisti, hem de komiserdi. Bayağı dini bütün bir insandı. 'Top oynamak günah' derdi.  Top oynuyorum diye her gün döverdi beni. Kayışlar böyleydi (avucunu açarak kemerin genişliğini gösteriyor). Annem kurtarmaya çalışırdı, arada o da yerdi zavallı. Sonra Allah nasip etti, Eskişehirspor'dan aldığım transfer parasıyla ev aldım. Babam 'Hayırlı olsun oğlum,' dedi. 'Baba hep beni döverdin, bak ev aldık,' dedim. 'Oğlum Allah sana o yoldan nasip kısmet etmiş,' diye geçiştirdi. Şimdi bizim Balat'a gitsen görürsün, sahilde belediyenin futbol tesisleri var. Kadınlar hep çocuklarını alıp kendileri götürüyorlar, onlar top oynarken bekliyorlar başlarında."

Hakkı Aygün henüz on beş yaşındayken bir kulüpte futbol oynamaya başlamış: "Amatör olarak Yenişehir takımında oynamaya başladım. Dolapdere'de mobilyacı bir Rumun yanında çalışıyordum. Ustam Aleko çok iyiydi, İstanbul'da üç tane marangoz varsa onlardan biri oydu.  Eski Kurtuluş, yeni Kurtuluş diye yerler vardı. Yeni Kurtuluş diye bir yere koydular beni. Yenişehir'de bir top sahası vardı. Dolapdere'den Kasımpaşa'ya gelirken sağdaydı, şimdi hep bina yapmışlar oraya. O sahada top oynamaya başladım. Yenişehir hep Rumların takımıydı, iyi topçular vardı. Vahan, Garbis, Arap Güngör (Sürel), onun dışında Beyoğluspor'un birçok topçusu, rahmetli Sabri (Dino), rahmetli Piç Kadri (Aytaç) hep oradan yetişme. Maçları, antrenmanları hep Yenişehir sahasında yapardık. Orada görüyorlardı kulüp idarecileri adamı. Yenişehir'den sonra Haliç kulübüne geldim. Orada çeşitli aralıklarla dokuz senem geçti. Transfer ücretim bir takım elbiseydi. Haliç kulübünde terzi bir idarecimiz vardı, hiç unutmam Hızır abi.  'Tamam Hakkı, sana bir takım elbise ben dikeceğim,' dedi. Mavi güzel bir kumaştı. Birinci amatör kümede oynuyorduk. Bütün transfer ücreti o elbiseydi. Sonra bir ara Yenişehir'e geçtim. Oradan aldım biraz para ama o zaman 17-18 yaşındayım, 1956 senesi. 50 lira bile verseler iyi para o zaman."

"Haliç'te oynarken askere gidip geldim. Askerde İzmir Karagücü'nde oynadım. İki sene Türkiye şampiyonu olduk. İyi topçular oynuyordu takımda.  Beşiktaşlı sol iç Nedim, Galatasaraylı sol bek Deli Doğan, Feriköylü Ünal  vardı. Ben terhis olurken Zeynel geldi. İhtilalde (27 Mayıs 1960) ben askerdeydim. Askerlik boyunca neredeyse hiç tüfek tutmadık. Yirmi dört kişi hep kamptaydık. Bütün maçlarımız Alsancak Stadı ve Göztepe sahasında olurdu. Kavga çıkacak maçları Alsancak'a alırlardı. Karagücü ile Havagücü arasında büyük çekişme vardı. Havagücü yenileceğiz diye korktu, direkleri kesti bir ara. Ama yine yendik onları. Kartlarımız vardı. Amatör kümede para kazanmıyorduk ama herkese o kartı verirlerdi. İdarecimize de yedi tane kapalı, yedi tane açık tribün kartı verirlerdi. Şimdi onlar bile yok. Bazen Haliç'in maçına gidiyorum, topçular bayağı para alıyorlar şimdi. Amatörün bile süper ligi var artık. Karagücü'nde oynarken beni Karşıyaka almak istemişti. Askerliğimin bitimine on beş gün kala romatizma yüzünden rapor alıp İstanbul'a gelmiştim. Karşıyakalı idareciler beni transfer etmek için evime kadar geldiler fakat ben İstanbul'dan ayrılmak istemedim. Askerlik bitince bir sene daha Haliç kulübünde oynadıktan sonra Vefa'ya geçtim."

1964-65 sezonunda Türkiye ikinci liginde şampiyon olan Vefa kadrosu. Ayaktakiler (soldan sağa): İbrahim Tusder,
Erdoğan Gökçen, Abdülmetin Kocaoğlu, Turan Özerengin, Salih Binbay (Vefa başkanı), Orhan Şeref Apak
(federasyon başkanı), İsmet Artun (genel kaptan), Emin Uysal, Hilmi Kiremitçi.
Oturanlar: Hakkı Aygün, Güray Erdener, Zeki Temizer, AsımFakabasmaz, Recep Doğrular, Metin Yılmaztürk, Turgut Mert.
                                                                                                                                                          (Abdülmetin Kocaoğlu arşivi)

1963-64 sezonunda, yirmi beş yaşındayken amatör kümeden profesyonel bir takıma, o sezon Türkiye ikinci ligine düşen Vefa'ya transfer olmuş: "Beni aldıkları zaman Vefa'da ne kaleciler vardı. Markuço, Turgut, Sümer - üç tane kaleci. Bizim şansımız hep öyle. Eskişehir'e gittim, orada da aynı. Beni Haliç'in bir maçında görmüşler, Vefalı idarecilere söylemişler. Orhan Ayhan'ın babası Mehmet Ayhan Vefa'da idareciydi o zaman. 2.500 lira lisans parası verdiler Haliç kulübüne, en çok lisans parası alan kulüp olmuştu. Biz de 12.000 liraya anlaştık. 10.000 lirasını verdiler, 2.000 lirasını vermediler. Mehmet Ayhan'la kapıştık. Sonra İsmet Abi (Tahtabacak İsmet) geldi Balat'a, 'Tamam Hakkı, kalan parayı vereceğiz,' dedi. O sene ikinci ligde şampiyon olduk. 1964-65 sezonunda Bursa'yı averajla geçtik. İbrahim Tusder'in tuzağı oldu. Bursa Beyoğluspor'la oynarken 'Vefa mağlup' demişler. İki golle mi ne - Ersel, Mesut, Hasan'ların olduğu devir - geçtik onları, şampiyon olduk."

"Vefa'da iki sezon oynadım. Zeki'ler, Güray'lar sonra geldi bize. Hepimizden yaşlı bir Erdoğan abi vardı, sol iç. Galatasaray'dan geldi, o çok iyi topa vururdu. Hilmi Kiremitçi abi geldi. Esas Bekir vardı, Vefa'nın bütün kahrını çeken oydu. En samimi arkadaşımdı.  Sene 1963, Vefa ile Ankara'ya gidiyoruz. Güneşspor ve Altındağ ile oynuyoruz. Adana'ya gidiyoruz, Demirspor ve Mersin İdman Yurdu ile oynuyoruz. İzmir'e gidiyoruz, Ülküspor ve Demirspor ile oynuyoruz. İki gün üst üste maç. Sakatlık diye bir şey yok. Kulüpler fakir. Yola çıkarken paketler hazırlanıyor -  zeytin, peynir, helva. Yolda bir yerde durup çay içersin, yemek yersin. İki sene öyle gidip geldik deplasmanlara. Yiyeceklerin yanında malzemeleri - ayakkabıları, formaları da biz taşırdık. Bekir'le ikimiz çok taşıdık o yükleri. Kimse kaçmazdı o işlerden."

Eskişehirspor kurulduktan kısa bir süre sonra Şeker Stadında oynadığı ilk hazırlık maçından önce.
Ayaktakiler: Başkan Aziz Bolel, Yüksel, İsmail Arca, Mahmut, Hasan Bora, Muzaffer Çil, Hakkı Aygün,  Mehmet Dülger
(Agop Mehmet). Oturanlar: Çetin, Fethi Heper, Nihat Atacan, Ayhan Aşut. 

Vefa 1964-65 sezonunda şampiyon olup tekrar Türkiye birinci ligine dönerken Hakkı Aygün de yeni kurulan Eskişehirspor'a transfer olmuş: "Eskişehir'e gitmem oradaki eniştelerim vasıtasıyla oldu. Beyoğluspor istemişti beni, oraya gidecektim. Fakat eniştelerim ısrarla çağırınca Eskişehirspor'la anlaştım. Benim günüm dolmuştu. Temmuz ayı bittiğinde kulüp parayı yatırmadı mı serbest kalıyorduk. Eskişehir'e ilk gittiğimde 15.000 lira almıştım. Ben 1965'te Eskişehirspor'a geldiğimde profesyonel olarak benim dışımda bir de Beşiktaş'tan gelen Yüksel vardı. Sezon bitiminde ikinci lig şampiyonu olarak Ankara'da Trabzon İdmanocağı takımıyla başbakanlık kupası maçı oynadık. O zaman Trabzonspor yoktu daha. Üç kaleci gittik Ankara'ya. Ben oynamayacaktım aslında ama Abdullah Matay ısrar etti. O maçta çok iyi oynadım, onun üzerine ücretime 10.000 lira zam yapıldı. İdmanocağı çok kuvvetli takımdı o zaman, bütün Karadeniz'in karması gibiydi. Maçtan sonra Süleyman Demirel kupayı bana vermişti."

Bir yandan rakiple, bir yandan çamurla yapılan bir mücadeleden sonra. 

Eskişehirspor'u çalıştıran Abdullah Matay ve Abdullah Gegiç ile ilgili düşüncelerini şöyle dile getiriyor: "Abdullah Matay iyi bir antrenör değildi belki ama takımdaki kardeşlik havasını çok iyi sağlamıştı. Antrenörlüğü iyi bilmiyor dediysem de yanlış anlama, taktik filan bilmiyordu belki ama çalıştırması çok iyiydi. Adamı öldürürdü idmanda. Sahaya çıktığımız zaman kondisyonumuz çok iyiydi. Ben Eskişehir'de oynarken 69 kiloydum, 70 bile değil. Sonra Gegiç geldi, adamın beş tane diploması var. Bizi çok bilimsel çalıştırıyor fakat ilk zamanlar alışmakta zorluk çektik tabii. PTT ile bir kupa maçı oynayacaktık. Bizi yarım saat önce sahaya çıkartıp ısındırdı. Meğer Avrupa'da hep öyle ısınırlarmış ama bizim turşumuz çıktı. PTT bize iki tane attı." 



Kulübün o zaman içinde bulunduğu koşulları da şöyle hatırlıyor Hakkı Aygün: "Eskişehir'de eski otogarın yanında bir otel vardı. Otelin altında dükkanlar vardı. Bir dükkanı kiralamıştı kulüp. İçeri giriyorduk, kapkaranlık bir yer. Orada soyunup gidiyorduk antrenmana. Külüstür Skoda'lar vardı o zaman. Onlarla götürüyorlardı bizi. Antrenman bittikten sonra o dükkandan elbiseleri kucağımıza alıp hamama giderdik. Gegiç geldikten sonra Şeker stadındaki antrenmanlardan sonra sıcak su akmaya başladı. Neler çektik neler, topçuluk kolay değildi."

Eskişehirsporlu futbolcular 27 Mart 1966'da İstanbul'da Beyoğluspor'u 3-1
yendikleri ikinci lig yükselme grubu maçından sonra taraftarı selamlıyor.

1965'te kurulan Eskişehirspor, o sezon (1965-66) katıldığı ikinci ligde şampiyon olurken komşusu Bursaspor ile büyük bir çekişme içine girmiş ve aralarındaki maçlarda şiddet olayları yaşanmıştı. Hakkı Aygün'ün o maçlarla ilgili hatırladığı ayrıntılar şöyle: "Bursa ile çok kapıştık biz. Bursa'da bize tabanca bile çektiler. Rahmetli Aziz Bolel kaldığımız otelde emniyet müdürüne 'Buradan bir tek Bursalı girerse vururum, ruhsatlı tabancam var, mesul sizsiniz,' demişti. Fethi ile İsmail arabaya binerken vurmuşlar, yüzlerinden kan akıyor. Son maçtan önce Bursa'da bize kalacak otel vermediler. Mudanya'ya gittik, bir tane izbe han vardı o zamanlar orada kaldık. Hepimiz koridorda yatmıştık. Ertesi gün maç yemeğini yedik, otobüse binip yola koyulduk. İçeride sinek uçsa duyarsın, öyle bir girmişiz ki havaya bizi dışladılar diye. Ben arkada bir sigara içiyordum, Matay gördü sesini çıkarmadı.   Soyunma odasına geldik, formaları giydik yine çıt yok.  Biz 3-0 öne geçtik. Fakat arkamdaki tribünden durmadan taş atıyorlar, küfür ediyorlar. Avuta çıkmak üzere olan bir top vardı, tuttum Bursalı Mustafa'nın önüne doğru attım topu. Mustafa golü atınca arkamdaki seyirciler sustu."

Şampiyonluk turu.

Eskişehirspor birinci lige yükselirken Hakkı Aygün de oynadığı bütün takımlarda şampiyonluk yaşamak gibi nadir görülen bir başarıya erişmişti: "Orhan Ayhan bir televizyon programında bir soru sormuştu: iki sene üst üste ikinci ligde bir takımın kalesini koruyup birinci lige çıkan kaleci kimdir diye. Kimse bilemedi, sonra o söylemişti cevabı. Çok şampiyonluk yaşadım ben. Haliç'te çok şampiyon olduk. Amatör küme şampiyonluğu ama şimdi ikinci ligdeki takımlara taş çıkartırdı. Topçu yoktu ki, az topçu vardı, taş gibi adamlar oynuyordu. Topçu olmak da bir şanstır, inan buna. Haliç'te Adnan diye bir 10 numara vardı. Çamur havada, Bakırköy'deki Sümerspor sahasında santradan kapar topu, o çamurda sürüp bir topa vururdu - Ankaragüçlü Ertan abi gibi, İstanbulsporlu Kel İhsan abi gibi. Haliç kulübünden iyi futbolcular yetişti. En tanınanları İstanbulspor ve Fenerbahçeli Nedim Doğan, Mersin İdman Yurdu'ndan Fener'e transfer olan Muharrem. Yine Fenerbahçeli idareci Şadan Kalkavan Haliç'te top oynardı. Haliç'ten sonra İzmir Karagücü'nde Türkiye amatör şampiyonluğu yaşadım. Vefa'da ikinci lig şampiyonluğu, Eskişehirspor'da ikinci lig şampiyonluğu yaşadım."

Eskişehirspor'un ikinci ligde şampiyon olan kadrosu. Ayaktakiler: Abdullah Matay, Hakkı Aygün, Fethi Heper, Nihat Atacan,
başkan Aziz Bolel, Mahmut, Metin, kaptan Agop Mehmet, Aydın Begiter, idareci Nafiz.
Oturanlar: Kamuran Yavuz, İsmail Arca, Hasan Bora, Ayhan Aşut, Muzaffer Çil, ? .

Eskişehirspor ile birinci ligde iki sezon geçirdikten sonra 1968-69 sezonunda Kütahyaspor'a transfer olmuş Hakkı Aygün: "İyi bir takım kurulmuştu orada. Bandırmalı Sarı Ahmet vardı, sonra Galatasaray'a gitti. Ali İhsan'ın kardeşi Enver vardı. Çok iyi oyuncuydu. Fakat ben Kütahya'da birkaç maç oynayabildim. Orada bir otobüs kazası geçirdik. Ayağım sakatlandı, bir müddet basamadım. Sonra Eskişehir'e döndüm fakat kaza yüzünden oynayamadım. Onun üzerine İstanbul'a döndüm, bir sene daha Haliç kulübünde oynadım. Rumların yanında mobilyacılık mesleğini öğrenmiştim. Futbolu bıraktıktan sonra mobilya dükkanı açtım."

Hakkı Aygün'lü Kütahyaspor kadrosu.
                                                                                                          (Fotospor)

Kalecilik konusundaki düşünceleri şöyle: "Ben kolay kolay penaltı yemezdim. Üç çeşit kaleci vardır. On sekiz kalecisi, altı pas kalecisi, üç direk kalecisi. Bence iyi bir kaleci on sekize hakim olmalı. Benim zamanımda Turgay, Seyfi, Ali iyi kalecilerdi. Ben askerdeyken Ali'nin evi Göztepe sahasının arkasındaydı. İyi kaleci olacağı o çocuk yaşında belliydi. Bizim idmanlarda çalıştırırdım onu. Bu saydığım kaleciler yere atlamazdı. Bunlar iyi yer tutardı. Bir adım sağa, bir adım sola atarak çoğu topu kurtarırlardı."

Kızılcahamam'da kampta diğer kaleci Yusuf Şimşek (yerdeki) ile.


İsmail Arca (sağdaki) ile.

Zaman zaman amatör küme maçlarına gitmeye devam eden Hakkı Aygün, Vefa stadı içindeki Vefa kulüp binasının durumuyla ilgili üzüntüsünü şöyle dile getiriyor: "Üç-dört kere Vefa Stadında Haliç'in maçlarına gittim, kulüp binasının halini görünce gözlerim yaşardı. Orada ne topçular yetişti: Galipler, Atom İsmetler, Tahtabacak İsmetler, Hilmiler. O güzelim kapıya kilit vurmuşlar, kocaman bir demir, bir de zincir. Hiçbir gazeteci de gidip oranın o halini çekmiyor."









14 Nisan 2016 Perşembe

Orhan Yüksel - Adanalı Gol Kralı


Üniversite tahsili için Ankara'ya gelip Gençlerbirliği'nde futbol oynayan, burada dokuz sene geçirdikten sonra memleketi Adana'ya dönen bir isim Orhan Yüksel. Memleketine geldikten sonra yerel rekabetin iki büyük ismi Adanaspor ve Adana Demirspor formalarını giymiş. Teknik direktörlük hayatında da bu iki rakip kulüpte çeşitli dönemlerde görev yapmış. Yaklaşık son yirmi yıldır İzmir'de yaşıyor. Biz de kendisiyle İzmir'de görüşüp eski günler üzerine sohbet ettik. İşte Orhan Yüksel'in hayat hikâyesi:

"12 Mart 1939 Adana doğumluyum. Reşatbey mahallesinde doğup büyüdüm. Babam kereste ticaretiyle uğraşıyordu. Ben beş kardeşin en küçüğüydüm. Benim bir büyüğüm Halil Yüksel de top oynardı. O felaket top oynardı ama erken gelmiş dünyaya. Yaz olunca yüzerdi, kış olunca top oynardı. Hatta Galatasaray istedi bir ara, oraya gitti. Fakat çok yakışıklı ve çapkındı, duramadı orada. Yüzücü olarak Türkiye şampiyonu oldu, Avrupa'ya gitti. Komple sporcuydu; voleybol maçı olur oynar, basketbol maçı olur oynar. O tarihlerde Adana'da Demirspor vardı, Torosspor, Sümerspor, Seyhanspor gibi amatör takımlar vardı. Daha Adanaspor kurulmamıştı. Abim de İdman Yurdu kulübünde oynamıştı."

"Ben de küçük yaştan itibaren top peşinde koşmaya başladım. Akşam eve geldiğim zaman babam ayağıma bakardı ayakkabılar sağlam mı diye. Ben de ayakkabıyı çıkarır, yalınayak oynardım. O yüzden anlayamazdı babam top oynadığımı. Yalınayak oynamanın öyle bir zevki vardı ki. Zaten oynadığımız toplar süngerden yaptığımız veya para toplayabilirsek aldığımız toplardı. Bazen zengin bir çocuk olurdu, topu olduğu için takıma alırdık. O zamanlar Adana'nın her tarafı tarlaydı. İki taş oraya, iki taş öbür tarafa - tamam. Penaltı olduğu zaman kaleciyi çıkarırdım, kaleye ben geçerdim. Biz penaltı kazandığımız zaman da ben atardım. Bazıları küçükten belli oluyor."

"1956-57 sezonunda lisanslı futbolcu oldum. Paksoy diye Adana'nın meşhur bir yağ fabrikası vardı, sportif faaliyetlere el atmak istemişler. O sene Paksoy takımı yeni kurulmuştu. Bana da gelir misin dediler. Oynamak istiyordum ama yaşım küçüktü, lisansım çıkmıyordu. O takımın antrenörü bizim mahallenin adamıydı. Gavur Tahsin derlerdi, yapamayacağı iş yoktu onun. Ben yaşım küçük deyince, Gavur Tahsin, 'Sen karışma ben hallederim,' dedi. O sene Paksoy'da oynadım. Kulüp Türkiye çapında oyuncular toplamıştı. Gençlerbirliği'nden de bir stoper transfer etmişlerdi. İşte o stoper Ankara'ya haber yollamış. Ben hukuk fakültesine yazılmak için Ankara'ya gidecektim. 'Burada çok iyi bir santrfor var, ne yapın edin onu alın, sakın kaçırmayın, zaten okumaya gelecek,' diye telefon etmiş. Birkaç gün sonra bir baktık, bize Ankara'dan bir haber, 'Gelir misin?' diye soruyorlar. Zaten geliyorum dedim."

Orhan Yüksel (solda) genç milli takım kampında,
Gençlerbirliği'nde beraber oynadığı merhum Tugay Özçeri ile.
"O sene liseyi bitirmiştim. Onlar da çağırınca bizim imkan çoğaldı. Yoksa babam yollayamazdı. Böylece 1957-58 senesinden itibaren Gençlerbirliği'ne katıldım. Kulüp yatacak yer, yemek veriyordu. Yine amatör futbolcu olarak oynuyordum. İlk sezonumda genç milli takıma seçildim. Genç millileri Cihat Arman çalıştırıyordu o zaman. Ankara'ya okumaya geldik ama okula devam edemedik. Genç milli takım kampına gittik, bir ay kaldık. Bir ay da Lüksemburg seyahati sürdü. Orada Avrupa Gençler Şampiyonasında mücadele ettik. Ankara'ya geldiğimde başlangıçta sabahları okula gidip not tutuyordum. Antrenman öğleden sonraydı. Fakat milli takımla iki ay gidince okul yarım kaldı."

Genç milli takımın 1958'de Lüksemburg'da katıldığı
Avrupa Şampiyonasında Orhan Yüksel gol peşinde.
"Gençlerbirliği'ne ilk gittiğimde o kadar zayıftım ki beni antrenmanlara çıkarmazlardı. Sezon hazırlık antrenmanlarına çıkmıştım. Ondan sonra haftada bir antrenmana çıkar, sonra maçta oynardım. O kadar zayıftım. Gençlerbirliği Milli ligden önceki son Ankara Ligini dördüncü olarak bitirdi ve böylece Milli Lige katılmaya hak kazandık. Milli lige girdiğimiz zaman kaleci Selçuk geldi. Bizim Adana'dan Cumali sağ bekti, İhsan vardı stoper,  sol bek Aykut. Rahmetli Tugay haf oynardı, futbolu çabuk bıraktı ve diplomat oldu. Tevfik, Burhan çok iyi orta saha oynardı. Zeynel, Naci, Burhan, Orhan, Faik, Selçuk, Baba Tevfik. Biz bu isimlerle dokuz sene beraber oynadık. Bunlar hiç değişmedi. Abdullah gelince ben santrfordan sol içe geçtim. O askeri okul öğrencisiydi. Hapis yatırdık öyle aldık onu. En çok Yüksel Doğanay ile çalıştık Gençlerbirliği'nde. Zaten futbolcuydu, bir-iki sene beraber oynadık. Sonra bıraktı, o zaman kurs murs yoktu, hemen antrenör oldu. Sonra sekiz sene devam etti. Tank gibi bir oyuncuydu, o yüzden Taşkafa Yüksel derlerdi. Çok iyi bir insandı rahmetli."


Gençlerbirliği'nin Orhan Yüksel'in son kez forma giydiği 1965-66 sezonunda bir kadrosu. Ayaktakiler (soldan sağa): Abdullah Çevrim, Cevdet Özköksal, Tezcan Kocakuşak, Tevfik Kutlay, Ali Güreyman, Selçuk Çakmaklı.
Oturanlar: Zeynel Soyuer, Naci Tulun, Burhan Tözer, Faik Şentaşlar, Orhan Yüksel.

Gençlerbirliği yıllarını konuşurken Orhan Yüksel'e İstanbul'da Fenerbahçe'yle oynadıkları ve kendisinin de bir gol attığı meşhur "rozet maçını" soruyoruz. 5 Mart 1961'de oynanan maçın bu isimle anılmasının sebebi, rivayete göre maçtan birkaç gün önce Gençlerbirliği başkanı Orhan Şeref Apak'ın, 'Yenilirsek yakama bir ay boyunca Fenerbahçe rozeti takacağım,' demesiydi. Çeşitli demeçlerle gerilen ortamda Fenerbahçe'nin bir golünün sayılmaması sonucu saha karışmış, 27 Mayıs askeri rejiminin hüküm sürdüğü o günlerde sahaya subaylar girmişti. Orhan Yüksel 3-3 biten bu maçla ilgili şunları söylüyor: "Rozet maçında sahanın etrafı bile insan doluydu, sahanın içine insan alınır mı? Pistte oturuyorlardı. Bir de yine Fener Macaristan'da Csepel'i yenmişti bir Çarşamba günü, Pazar günü bize geldiler. 19 Mayıs Stadının pisti doluydu o gün. Demek ki futbola alaka varmış o zamanlarda. İstanbul'daki o rozet maçının o kadar kalabalık olmasının sebebi Orhan Şeref beydi. Hariciyeci, müthiş bir adamdı. O senelerde kazanan takım deplasmanda olsa bile hasılatın yüzde 60'ını alıyordu. Beraberlikte yarı yarıya paylaşılıyordu. Orhan Şeref hasılat olsun diye kızdırdı işi. Çok seyirci gelsin diye bir laf atayım ortaya dedi. Hakikaten tıklım tıklımdı o gün stat. Bizim kulüp hayatının hasılatını yaptı."
Orhan Yüksel (sağdan üçüncü) Gençlerbirliği'nde oynarken yaptığı askerlik
hizmeti sırasında ordu milli takımında oynamış. Sağ başta Yıldırım İper
ve onun yanında Necmi Mutlu görülüyor.

Ankara 19 Mayıs Stadında bir Gençlerbirliği-Hacettepe maçında
Orhan Yüksel gol atarken.

Orhan Yüksel Gençlerbirliği'nde başarılı futbolunu her sezon attığı gollerle sürdürünce İstanbul  takımlarının dikkatini çekmişti. Nitekim Gündüz Kılıç'ın isteğiyle Galatasaray devreye girmiş, İstanbul'a gidip sarı-kırmızılı kulüple ön sözleşme bile imzalamıştı. Fakat kulübü karşı çıkınca bu transfer gerçekleşmedi. "Bir ara Galatasaray istedi beni ama gidemedim. Bana 25.000 lira teklif ettiler ama kulübe bir şey vermediler. Öyle olunca kulüp de gitmeme izin vermedi. Bir idareci, 'Seni bırakalım da kulübü mü kapatalım?' demişti." Orhan Yüksel dokuz sezon boyunca formasını giydiği Gençlerbirliği'nde 235 maçta 71 gol atarak, kırmızı-siyahlı kulübün en golcü üçüncü futbolcusu olarak tarihe geçti. (http://gencler.org/golcu_istatistik.php)


1966-67 sezonundan itibaren memleketi Adana'ya dönen Orhan Yüksel'in ilk kulübü Demirspor oldu: "O zaman dört senelik mukavele yapılıyordu. İlk iki sene bittikten sonra kulüp iki sene daha uzatma hakkına sahipti. Sonra o dört sene bittiğinde futbolcu serbest kalıyordu. Ben de öyle serbest kaldım. O sırada Adana Demirspor istedi beni. Zaten babam da çağırıyordu. 'Yeter artık, dokuz senedir gurbettesin,' diyordu. Demirspor'da iki sene oynadım. Takım kötü durumdaydı. Denize düşen yılana sarılır misali bizi istediler. Biz de Adana çocuğuyuz, gidelim kurtaralım dedik. Kurtardık da, hatta gol kralı bile oldum ama o sırada görev yapan yönetimle pek uyuşamadık. Adanaspor'a geçtim. Orada antrenör de oldum, futbol da oynadım." 

Adana Demirspor'un efsanevi isimleriyle birlikte oynayıp oynamadığını sorduğumuzda şunları anlatıyor Orhan Yüksel: "Demirspor'da meşhur Füze Selami vardı. Beni gol kralı yaptı.  Çok mükemmel bir insandı. Mesela faul atacağız, ben 'Dayı topu üstten aşır,' diyordum. Barajın yanında ofsayt olmayacak şekilde duruyordum. Selami abinin ayağı mükemmeldi. Herkes vuracak diye bekliyor, kaleci gergin. O dediğim gibi bana aşırıyor, ben de boş kaleye atıyorum golü. Sadece gol atmayı değil, attırmayı da seviyordu. Müthiş özveriliydi. Demirspor'da kaldı, yoksa Avrupa'ya bile giderdi. Kartal Yaşar ve o - ikisini İstanbul kulüpleri çok istedi. Bence Türkiye'nin değil Avrupa'nın her takımında oynardı o ikisi. İnanılmaz zekiydiler, inanılmaz tekniktiler, inanılmaz seviyorlardı bu işi. Kartal Yaşar stoper oynuyordu; aynı Beckenbauer gibi dört defa, beş defa çıkardı ileri. Gol attırır gelirdi. O zaman Beckenbauer filan yok daha. Bir koridor buluyordu önünde, bir iki duvar pasıyla bir bakıyorsun kaleciyle karşı karşıya kalıyordu."

Adana Demirspor 1967-68. Ayaktakiler (soldan sağa): Bultan, Ali, Orhan Yüksel, Muharrem, Ronald, Selami Tekkazancı (Füze Selami). Oturanlar: Kartal Yaşar, Bahri, Gündüz, Kubilay, Cavit.
                                                                                                                                                  (Hayat mecmuası/Koray Gürtaş arşivi)
Orhan Yüksel Füze Selami'yle ilgili bir de şu müthiş anıyı anlatıyor: "Adana Demirspor ilk kez Milli Lige çıktığında bir sezon boyu maçlarını hep Ankara'da oynadı (1960-61 sezonu). Bir Cumartesi biz maç oynadık, çıktık tribüne. Bizden sonra Demirspor-Galatasaray maçı vardı. Bir ara santra yuvarlağının iki metre önünde faul oldu Demirspor lehine. Selami abi topu koydu oraya, gerildi, gerildi. Tribünde konuşmaları duyuyorum, 'Manyak mı bu adam, Turgay'a santradan gol atacak' diye. Selami geldi topa bir çaktı, çatala. Kaleyi kapatan o dev Turgay olduğu yerde kaldı."

Ordu milli takımı kampı. Orhan Yüksel sağ başta, yanında Şenol Birol.
Sol başta 12 Eylül 1980'den sonra beden terbiyesi genel müdürlüğü yapan
Yücel Seçkiner var. Onun yanında Birol Pekel ve Necmi Mutlu seçiliyor.
1968-69 sezonundan itibaren Adanalı gol kralının yeni takımı, Demirspor'un başlıca rakibi Adanaspor oldu. Yeni takımına geçer geçmez de kaptanlığa getirildi: "Adanaspor'a bir ara Molnar antrenör oldu. O zaman Fenerbahçe'den meşhur Puşkaş Ergun'u transfer ettik. Molnar onun takım kaptanı olmasını istiyordu ama arkadaşlar oylama yapalım dedi. Arkadaşların oylarıyla kaptanlık yine bende kaldı."  
1970-71 sezonunda teknik direktör Bülent Eken yönetiminde, ikinci ligde grubunda şampiyon olan Adanaspor tarihinde ilk kez birinci lige çıkarken Orhan Yüksel'le beraber Yugoslavya'dan gelen Corce Miliç başarıda önemli pay sahibi olmuştu: "Füze Selami beni gol kralı yapmıştı, ben de Adanaspor'da Miliç'i gol kralı yaptım. Baktım adam müthiş. Böyle şey olmaz. Bize gelmeden önce Kızılyıldız'da oynuyormuş. Ailecek görüşüyorduk. Dedim, 'Senin ne işin var burada?' Yıldız futbolcuydu, Türkiye'ye gelen en büyük futbolculardandı. Bir sinir krizi geçirmiş, ne olmuşsa artık tam bilmiyorum. Öyle olunca futbolu bırakmış. Bizim Adana'da bir sürü Boşnak vardı. Onlar duymuşlar futbolu bıraktığını, çağırmışlar. İlk gün geldi, baktık adam hamal gibi duruyor. Sonra bir soyundu, böyle bir şey olmaz. Adaleler fışkırıyor, nereye sakladın onları? Bir zeka, bir teknik, bir sürat. O olmasa imkân yok şampiyon olamazdık. Tek başına bir oyuncunun takımı şampiyon yapması mümkün değil tabii ama çok katkısı oldu. Zaten ondan sonra Beşiktaş'a gitti, sonra da antrenör oldu. Öyle uyanıktı ki, ben santrforum o sol iç oynuyor. Ben seslendiğim zaman bir bakıyor, beni görüp topu veriyordu. Alacağını biliyordu çünkü. Çok iyi anlaşırdık. Santrada mesela bir duvar pası yaptık diyelim, ben topu verdim mi bir daha takip etmezdim. Direkt kaleye giderdi."


Adanaspor'un ikinci ligde 1970-71 sezonunda şampiyon olan kadrosu. Ayaktakiler: Orhan Yüksel, Erdinç Ayşın,
Behçet Arkun, Tufan Akdemir, Orhan Yalçınkaya, Corce Miliç, teknik direktor Bülent Eken.
Oturanlar: Ayhan Gönenç, Selahattin Kara, Harun Kaya, Cavit Gökalp, Kamuran Karakaş.
                                                                                                                                               (Hayat mecmuası/Koray Gürtaş arşivi)
Orhan Yüksel Adanaspor'da futbolculuğunun son sezonunda (1972-73) antrenörlük hayatına da adım attı: "Eskiden futbolcular oynarken bir yandan teknik direktörlük kursuna gidebiliyordu. Adanaspor'a Gündüz Tekin Onay gelmişti. Bana bir yardımcı lazım dedi. Beni Ankara'dan tanıyordu. 'Bu işin sonu yok, artık oynadığın yeter. Nasıl olsa antrenörlüğe atılacaksın, bana yardımcı ol' dedi. Ben Adana'yı ve Çukurova'yı çok iyi bildiğim için benim yardımcısı olmamı tercih ediyordu. Adanaspor'un birinci lige çıktıktan sonraki ikinci sezonuydu. Onun isteğiyle o sezon futbolu bıraktım. Üç sene onunla beraber çalıştık. Sonra yönetim değişti. Bizim çok sevdiğimiz yönetim kurulu gitti. Öyle olunca Gündüz hoca ben çalışmam dedi. Ben Gündüz Tekin Onay gibi hoca görmedim. Her bakımdan - yönetimi, futbolcuları yönlendirmesi, taraftarı yönlendirmesi, antrenman bilgisi mükemmeldi. Antrenman nasıl yapılır onun sayesinde öğrendik. Çok zekiydi ve hatipti, çok iyi konuşurdu. Ayrıca kalıplı, cüsseli bir insandı. Ufak tefek bir antrenör oldun mu, futbolcular pek takmaz. Onunla çalışmak hem zor hem kolaydı. Onu anlamak lazım. İnanılmaz otoriter bir insandı ama futbolcu haklarını çok korurdu. Üç senelik beraberliğimizde ondan çok yararlandım."

Orhan Yüksel Adana'da bir maçtan önce
oğlu Levent ile.

"Topçu olmadı kerata. Okudu, hem de ne okumak. Şimdi İngiltere'de, Birmingham'da Jaguar Land Rover fabrikasında yönetici oldu. İngilizce, Almanca, Japonca biliyor.   


Adanalı Yılmaz Güney bir maçtan önce Adanaspor
kaptanı Orhan Yüksel'e başarı diliyor.

Orhan Yüksel yetmişli yılların ikinci yarısında iki Adana takımında çeşitli defalar teknik direktörlük yaptı: "Adanaspor'da başladıktan sonra Demirspor'da teknik direktörlük yaptım. Oradan tekrar Adanaspor'a geldim. İki takım arasında gidip geldim yani. Seksenli yıllarda dört sene Bandırmaspor'a gittim geldim. Bir sene çalışıyorum mesela, sonra ayrılıyorum başka bir hoca geliyor. Sonra sıkıştılar mı beni çağırıyorlardı. Sonra Milas'a gittim, üç sene yine gidip gelmelerle orada çalıştım. Bucaspor'da çok harika bir takım yaptık, şampiyon bile olabilirdik. Müthiş bir çıkış yaptık, uzun süre lider kaldık.  Ufuk diye çok iyi bir oyuncumuz vardı. O sakatlandıktan sonra takımı taşıyacak adam kalmadı. Milas'ta Hasan diye çok iyi bir kalecimiz vardı, tek başına ligde kalmamızı sağlamıştı. Onu Buca'ya aldım fakat müthiş formsuz bir sezon yaşadı. Santradan gol yedi. Tek başına neredeyse bizi küme düşürüyordu. Ünal Karaman'ın zamanında Gaziantep'e gittim. Orada güzel günler geçirdik. Kütahya'ya gittim, şampiyon yaptım takımı. İzmirspor'da kötü bir deneme yaşadım. İlk defa üç ay sonunda ayrıldım bir kulüpten. Her tarafta bir kazan vardı. O onun adamı, öbürü başkasının adamıydı."

1976-77 sezonunda Adana Demirspor'u çalıştıran Orhan Yüksel bir antrenmanda.

Orhan Yüksel 1977-78 sezonunda Adanaspor'u çalıştırırken,
Demirspor'a da Gençlerbirliği'nden takım arkadaşı
Yüksel Doğanay hocalık yapmış.

On beş yıl kadar önce, şimdi Altınordu kulübü başkanlığı yapan Mehmet Seyit Özkan'la yolları kesişmiş Orhan Yüksel'in: "Bucaspor'daki ilk görev dönemimden sonra iki yıl kadar başka kulüplerde çalıştım. Sonra Mehmet bey Kaynaklar'da Bucaspor altyapısını kurduğundan beri, yani 2000 başlarından beri onunla çalışıyorum. Milas'ta büyük bir çıkış yapmıştım. Milas gibi bir yerde ortalığı titretiyorduk. Onlarla birlikte kalıyordum, on beş günde bir eve geliyordum. Oradaki başarı Mehmet beyi etkilemiş."
Orhan hocayla görüşmemizi Altınordu kulübünün Yeşilyurt'ta futbol okullarının bulunduğu tesiste sabahın erken bir saatinde yaptık. Erken görüşmemizin sebebi, hocanın o gün İzmir'in muhtelif semtlerinde yapılacak çeşitli yaş gruplarındaki turnuvalarda oyuncu izleyecek olmasıydı. Yetenekli oyuncuları izleyip keşfetmek Orhan Yüksel'in Ankara'daki futbolculuk yıllarından kalma bir alışkanlık. "Bizim kulübün (Gençlerbirliği) iyi bir tarafı futboldan anlayanlara oyuncu sormalarıydı. Onlara birçok futbolcu aldırdım. Mesela bir yere gidiyorduk, filanca oyuncu iyi diyorlardı. Bağlayın bir maç görelim diyorduk. Seyrettiğimiz maçlarda gözümüze kestirdiğimiz futbolcuları alırdık."



Teknik direktörlüğü bıraktıktan sonra kendisini tamamen yetenekli küçük oyuncuları keşfetmeye veren Orhan Yüksel, Ege'nin bütün vilayetleri kazan o kepçe dolaşıyor. Görüştüğümüz sırada İzmir'in muhtelif yerlerinde seyretmeyi hedeflediği muhtelif yaş gruplarına ait turnuvaların yapıldığı yerlerin bir kısmı şöyleydi: "Atatürk Stadı yan saha, Balçova, Bayındır, Bayraklı, Bergama, Bornova, Buca, Çeşme, Çiğli, Gaziemir, Karşıyaka, Kemalpaşa, Kınık, Menderes, Narlıdere, Selçuk, Tire, Aliağa, Foça." Daha önce seyrettiği oyuncular için aldığı notlarda şu gözlemler dikkat çekiyordu: "Fizik çok iyi. Kuvvetli. Golcü. Stoper oynar. Dayanıklı. Mücadeleci. Pas yüzdesi yüksek. Dikkatli. Özgüvenli. Sol ayak çok iyi." 
 Halihazırdaki temposunu şöyle örnekliyor Orhan Yüksel: "Maç nerede biz oradayız. Benim gibi iki arkadaş daha var. Bir haber alıyoruz mesela, 99 doğumlularda bir tane sol açık var. Mesela Germencik'te, hemen gidiyoruz. İzleyip beğendiğimiz oyuncuları  raporla başkana bildiriyoruz. Mehmet Bey çok titiz bir insan, noktasına virgülüne kadar okuyor. Bir oyuncuyu sadece bir kişi izlemiyor. Mesela ben bir oyuncuyu iki kez izledim Selçuk'ta, hemen iki arkadaş daha dün gidip seyrettiler. İki rapor birleştirilip öyle değerlendiriliyor. O iki kişi tam yetkili, sadece İzmir ve Ege'de değil, tüm Türkiye çapında tarıyorlar. Lüleburgaz'da, Urfa'da futbolcu var. Onları izliyor, değerlendiriyoruz."