Henüz televizyon yayınının olmadığı, bütün maçların Pazar
günleri öğleden sonra dönüşümlü olarak radyodan yayınlandığı günleri yaşı
kırkın üzerinde olan futbol meraklıları hatırlar. Bir maçta gol olduğu zaman o
sırada anlatılan maç kesilir, merkezdeki spikerin anonsu duyulurdu: “Şimdi
mikrofonlarımız İstanbul Mithatpaşa Stadında.”
Genelde yayına giren spiker heyecanlı bir tonla son durumu dinleyicilere
aktarırdı: “Vefa 46. dakikada Zeki’nin golüyle PTT karşısında 1-0 öne geçti.” Fakat
bu anlatım tarzının istisnası olan bir spiker vardı. Örneğin merkezden “Şimdi
Eskişehir Atatürk Stadına bağlanıyoruz” diye anons yapılır, ardından
dinleyiciyle sohbet edercesine sakin bir ses tonu şu tarzda bir şeyler söylerdi:
“Ofsaytta olan Tarık’a yan hakemin bayrağını kaldırmasına rağmen hakem oyunu
devam ettirince Ayhan daldı. Önce defansı, daha sonra üzerine çıkan kaleci
Hakkı’yı çalımladı. Topla direğin dibine kadar indi. Çizginin üzerinde tuttuğu
topu defans yetiştiği sırada filelere gönderdi ve böylece Galatasaray 56.
dakikada Eskişehirspor karşısında 2-1 öne geçti.”
Necati Karakaya birkaç kuşağın ortak hafızasında sakin maç
anlatımı, Milliyet gazetesinde yazdığı maç yazıları, haberleri ve
röportajlarıyla yer etmiştir ama onun daha otuz yaşlarının başında 1. Ligde
oynayan bir kulübün başkanlığını, ardından futbolcular sendikası başkanlığını
yaptığını, birçok yabancı takımı Türkiye’ye getiren bir organizatör olduğunu bilenlerin
sayısı fazla değildir.
1929 yılında İstanbul Feriköy’de dünyaya gelen, Feriköy İlkokulunda
okuyan Necati Karakaya, Şişli Ortaokulu ve Taksim Lisesini bitirir. Kendi
ifadesiyle Maarife başvurarak Taksim Lisesinin adının Atatürk Lisesi olarak
değiştirilmesini sağlar. Liseden sonra İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesine
girer. Sık sık adının başında gördüğümüz Dr. unvanının kaynağı işte bu tıp
eğitimidir. Fakat futbola ve gazeteciliğe olan tutkusu doktorluğa baskın gelir.
Yıl 1950. Tıp fakültesinde okuyan Necati Karakaya, bir yandan Bakırköy'deki Sümerbank bez fabrikasının hastanesinde çalışıyor. Fotoğrafın çekildiği yerden şimdi sahil yolu geçiyor. |
Bu fazla bilinmeyen yönlerini biraz daha aydınlatmak için
Necati Karakaya ile uzunca bir sohbete koyulduk.
- Futbola ilginiz nasıl başladı, hiç futbol oynadınız mı?
- Hayatımda topa ayağımı sürmedim. Ben yedi sekiz
yaşındayken Feriköy kulübünün adı Harbiye Yılmaz’dı. Harp Okulu o zaman
İstanbul’daydı. O kulüp Harbiyelilerin kulübüydü. Askerler idmana gelirdi
oraya, onların pabuçlarını taşırdım. Böylece futbola karşı sevgim başladı.
Sonra lisedeyken birinci takımlarda oynayan sınıf arkadaşlarım vardı.
İstanbulspor kalecisi Turan, Nafi, Nuri bizde oynuyordu. O zaman lise takımları,
mesela Haydarpaşa Lisesi ile Boğaziçi Lisesi karşılaştığı zaman Beşiktaş-Fener
maçı gibi olurdu. Bunları takip ederek futbola sevgim başladı. Şeref Stadını
yukarıdan Yahya Efendi dergâhından seyrediyordum, sonra kapılar açılınca içeri
giriyordum. Ardından İnönü Stadında açık tribün seyircisi olarak başladım,
hatta deniz tarafındaki kaleye Şükrü Gülesin’in bir korner golünü hatırlıyorum,
onun çok etkisi altında kaldım. Cihat Arman çıktı, top gitti muz atışıyla uzak
köşeden doksana takıldı. Tıp fakültesinde okurken 1950 yılında Milli Türk
Talebe Birliği spor bürosunun başına geldim. O zaman maçlar bana bedava oldu. E
kapısından kapalıya giriyordum. Zamanla kapalı seyircisi oldum. Yani seyirci
olarak başladım. Çocuk yaşta Gündüz Kılıç’ın pabuçlarını çok taşıdım. Ben on
iki on üç yaşındayken Ali Sami Yen stadının olduğu yerde idman yaparlardı.
Kapıda beklerdim. Gündüz Abi geldiği zaman pabucunu alır onunla birlikte içeri
girerdim. Pabuçları malzemeci getirmezdi. Tramvayla gelirler, pabuçlarını
ellerinde taşırlardı. Öylece Gündüz Abi’ye hayranlığım başladı.
Necati Karakaya Talebe Birliğindeki yöneticiliği sırasında
önemli bir girişime imza atar. İstanbul Üniversitesi bahçesine dikilecek
Atatürk anıtının yapımı için gelir sağlamak amacıyla beş takım arasında bir
Atatürk Kupası düzenler. 1955 Mayıs ayında yapılan turnuvanın son maçında
Fenerbahçe ile Beşiktaş 4-4 berabere kalınca 2 metre boyunda, 200 kilo
ağırlığındaki bu dev kupayı Adalet kulübü kazanır.
- Gazeteciliğe nasıl başladınız?
Yıl 1953. Necati Karakaya Milliyet gazetesine girmeden önce genç bir muhabir ve teknik sekreter olarak Vefa Haftalık Spor Gazetesinde çalışır. |
- Bir gün Milliyet gazetesinin sahibi Ercüment Karacan’a
gittim. Gazetenizde yazı yazmak istiyorum dedim. “Bana değil, karşı kapıya
git,” dedi. Karşısındaki oda Abdi İpekçi’nindi. Abdi Bey’e gittim, “Gazetenizde
yazabilir miyim?” dedim. “Hangi bilgiyle?” diye sordu. “Bugünkü gazetenize
baktım, spor haberlerinin hepsi yanlış,” diye cevap verdim. “Mesela Recep’in
‘Galatasaray’a karşı gol atacağım’ diye beyanatı var. Recep Arap Sadri’den 2.000
lira istedi, o da kadro dışı bıraktı. Şu anda kadro dışında yani.” Bunun gibi
beş tane örnek verdim. Abdi Bey, “Deftere yazıyorum, on beş gün sonra gel,”
dedi. On beş gün sonra gittim. O zaman birçok muhabir 150 ila 250 lira alırken bana 300 lira verdi ama ben sabahtan akşama
kadar yazıyorum. Sayısız atlatma haber yaptım. Atlatma haber getirince Abdi Bey
zarfın içinde 20 lira verirdi. Her hafta iki tane 20 liram vardı.
Milliyet muhabiri Necati Karakaya, Gündüz Kılıç ve Galatasaray başkanı Suphi Batur'dan demeç alıyor. |
Futbol bilgilerimi geliştirmek için 1957’de Sulhi Garan’ın hakem
kursuna gittim. 1960 senesinde FIFA genel başkanı Stanley Rous geldi. Onun
Ortaköy’de denizcilik okulunda açtığı kursa gittim. Birkaç sene sonra tekrar
bir kurs açıldı. Üç tane hakem kursuna gittim. Galiba 1950 tane uygulama var.
Ben bunun ancak dokuz yüzünü bilirim. Doğan Babacan bunun bin beş yüzünü bildiğini söylüyor. Her şeyi açar Babacan’a, Ertuğrul Dilek’e sorarım. Bazen onların
bilmediğini ben bilirim.
Necati Karakaya, bir maçta çıkan kavga sonucu kaburgaları zedelenen hakem Ahmet Bagatır'ın röntgen filmini inceliyor. |
- Maçları Muvakkar Ekrem Talu anlatıyordu. O ölünce Pertev
Tunaseli anlatmaya başladı. Galiba Norveç’le oynuyorduk, bir hafta sonra da
Rusya’yla maçımız vardı. Rus teknik direktörüne, “Kaçalin sıra sana gelecek
Kaçalin” diye bağırdı o maçta mikrofondan. Böylece Pertev’in görevine son
verdiler. Halit Kıvanç bir müddet maç anlattı fakat BBC’den teklif aldığı için İngiltere'ye gidecekti. Bize radyonun açtığı sınava girmemizi söyledi. Yetmiş beş kişi müracaat
etti. Bunlardan beş altı kişi finale kaldık. Jüri heyetinde radyonun ileri
gelenlerinden Baki Süha Edipoğlu, Orhan Hançerlioğlu, dışarıdan Fethi Pirinççioğlu
gibi isimler vardı. Bunlar bizi dinliyordu. Önce çağırdılar bir ses sınavı
yaptılar. Bu sınavdan hemen herkes geçti. Sonra sahaya götürüp banda almaya
başladılar. Banttan beş kişi geçtik ve böylece başladık.
15 Ocak 1963 tarihli Milliyet gazetesinden |
1962’de Türkiye Radyolarına girdim. Otuz dokuz yıl aralıksız
4508 maç anlatarak dünya rekoru kırdım. Şehir adını taşıyan otuz iki stadın
adını değiştirdim, Atatürk yaptım. Mesela Diyarbakır’dan maç anlatıyorum. Radyoda
yayın başlar: “Burası İstanbul, Ankara, İzmir, Çukurova, , Diyarbakır, Erzurum,
Trabzon radyoları. Şimdi mikrofonlarımız Diyarbakır Şehir stadında.” Bense,
“Burası Diyarbakır Atatürk stadyumu, karşınızda Necati Karakaya,” diye
anlatmaya başlardım. Kayseri, Rize, Konya, Bolu, Adapazarı, Denizli vs. otuz
iki stadın adını böyle değiştirdim.
Spikerliğimin başlangıcında bana röportaj
yaptırmaya başladılar. 1963 senesinde Galatasaray – Milan oynuyordu. Bu maç
için röportaj yapmaya Carlton oteline gittim. Hatta bir kış günüydü, vasıta
filan bulunmuyor, giderken bayağı zorluk çektim. Sesleri aldım geldim. Bir de
kontrol edeyim ki ses yok. Meğer ilk konuştuğum Metin Oktay bana oyun olsun
diye sesi kapatmış. Çılgına döndüm. Tekrar otele gittim. O zaman TRT’nin
vasıtası filan yok. Dolmuşla gidiyorsun, ses alma cihazı 20 kilo. Metin’e tam
bağıracağım, “Güzel ağabeycim senin tatlı yüzünü bir kere daha göreyim diye
kapattım,” diyerek benim gönlümü aldı. Bu şekilde maçtan evvel bir saatlik
röportaj yaptım. Türkiye radyolarından yayınlandı. Stat hoparlörlerinden de
verildi. Seyirciler maç başlamadan futbolcuların konuşmalarını dinlediler.
1958 yılında yapılan Romanya maçında sakatlanan Turgay Şeren röntgen filmini Necati Karakaya'ya gösteriyor. |
Necati Karakaya Edirne'de maç anlatırken eşi ve iki kızı ona eşlik ediyor. |
- İki sarı siyahlı kulüp, Beykoz-İstanbulspor maçını
anlatmıştım. Fakat ne tesadüftür ki Anadolu’da ilk defa bir şehirden maç
verileceği zaman hep beni gönderdiler. Sen kulüp başkanısın, gazetecisin; halk
seni tanıyor, seviyor, seni görünce olay çıkarmazlar, sen daha otoritersin diye
hep beni gönderiyorlar, hep de tesadüf Beşiktaş maçı denk geliyor. O yıllarda 2.
Lig maçlarını anlatmak için Gaziantep ve Trabzon’a da çok gittim. Birçok
şehirde idareci tribününden maç anlatana bağırırlardı, “Yahu doğru dürüst
anlatsana,” diye.
- Feriköy’e nasıl başkan oldunuz?
TRT spor servisi müdürü Kemal Deniz ile. |
- Doğma büyüme Feriköylüyüm, fakat Feriköy 1. Ligde değilken
ben Vefa’yı tutardım. İdarecilerimizden Apartman Mustafa da Vefalıydı. Ne zaman
Feriköy 1. Lige girdi, ben evimin bitişiğindeki Feriköy kulübünün idarecisi
oldum. Vefalılığımız orada bitti. Fakat ondan önce hasta bir Vefalıydım.
Haziran 1959’da Bursa’da Milli Lige terfi maçları oynandı.
Orada yönetici olarak bulundum. Galiba sekiz kulüp vardı, dördü 1. Lige girdi.
Hayatımda hiç unutamadığım bir maç Ülküspor – Toprakspor maçıdır. Aynı futbolcu
aynı kişileri çalımlayıp kalecinin üzerinden aşırarak dört kez aynı golü
atıyor. Öteki de kendi yarı sahasından gerilip vuruyor. Aynı yerde faul oluyor,
aynı şekilde vuruyor, top aynı yerden doksana takılıyor. Ülküspor 4-3 kazandı
ve biz bu sayede 1. Lige çıktık. Kulüp başkanlığımsa 27 Mayıs 1960 ihtilalinden
sonra başladı. Başkan DP milletvekiliydi. İhtilal olunca tutukladılar. Koltuğu
boş kalınca kongre yaptılar ve beni seçtiler. Ayrıca İstanbul kulüpleri birliği
başkanlığını yaptım dört sene boyunca. Her hafta pazartesi günü İstanbulspor
kulübünde toplanırdık. Diğer başkanlar benden otuz, otuz beş yaş büyüktü. Özellikle
İstanbulspor kulübü başkanı Ali Sohtorik’le ilişkilerimiz çok iyiydi. Darda
kalınca kulüp için ondan borç alırdım.
Yıl 1960. Feriköy kulübünün genç başkanı Necati Karakaya, düzenlediği Cemal Gürsel kupasının hazırlıkları sırasında diğer kulüp yöneticileriyle birlikte İnönü Stadının önünde. |
- Beş sene başkanlık yaptım. Üç sene de ikinci başkanlık
yaptım ama kulübü fiilen ben idare ettim çünkü yeni başkanın kulüple ilgisi
yoktu. Makasçı İhsan Bey denilen 80 yaşında bir zattı. Otomobil makasları yapan
fabrikası vardı. Bizim yönetimden birinin amcasıydı. Kulübe para verdi, başkan
yaptık. Taksim’de yazıhanesi vardı. Kulübe gelmezdi, onun yazıhanesine biz
idare heyeti olarak gidiyorduk.
- Gündüz Kılıç Feriköy’e nasıl antrenör oldu?
- Onu ben getirdim. O sırada Galatasaray’dan kopmuştu. Gündüz’ün
gelmesine imkân yok gözüyle bakılıyordu. Bırakmış, artık futboldan nefret
etmiş. Yüz araçla Kabataş’ta arabalı vapur iskelesinde karşıladık; kamyon,
minibüs, otobüs ne varsa. Bayraklarla Taksim meydanında abidenin etrafında tur
atarak Feriköy’e geldik. Bunun üzerine Gündüz antrenörlüğü kabul etti. “Bir
sene kalacaksın baba, seneye ben seni Galatasaray’a bırakacağım” dedim. Bir
sene sonra Galatasaraylılara telefon ettim. Ulvi Yenal başkan, Rüçhan Adlı
ikinci başkandı. “Gelin, emanetinizi alın,” dedim. Gündüz Abi’yi Divan Oteline
götürdüm. Burası Feriköy’ün bağlı olduğu Şişli ilçesinin sınırı, karşı taraf da
Beyoğlu ilçesinin sınırıdır. Sınırda Gündüz Kılıç’ı teslim ettik.
- Feriköy’ü başka kimler çalıştırdı?
- Lefter, Basri Dirimlili, Naci Özkaya Feriköy’ü çalıştırdı.
- En çok hangisinden memnun kaldınız?
- En çok
Lefter’den memnun kalmıştım. Takıma hücum oynattı. İlk sekiz hafta liderdik.
FB-BJK-GS bizim altımızdaydı. Lefter en çok bizde çalıştı zaten. Aynı sezon
içinde Samsun, Bolu, Antalya’yı çalıştırmışlığı var mesela.
Feriköy başkanı Necati Karakaya, Beşiktaşlı Ahmet'in transfer işlemini yaparken kulüp yöneticilerinden İsmail Erçin (arkada) onları izliyor. |
- Feriköy kulübüyle birlikte anılan isimler arasında Ebe
Naciye diye dikkat çekici bir şahsiyet var. Kimdir Ebe Naciye?
- Kulübün
kurucularından, unvanından anlaşılacağı üzere bir ebe. Kulübün kurucuları
arasında o semtin sünnetçisi de var. Sünnetçi Mehdi Bey sağlık memuru,
siyahiydi. Ebe Naciye oğlan doğunca “bir futbolcumuz daha oldu” diyormuş. Formaları
oturur leğende yıkardı evde. O kadar asil ve temiz bir kadındı ki. Bütün
Feriköy’ü o doğurtmuş. Sonra oğlu Orhan Pekkutlu kulübün genel sekreteri oldu.
Damadı da bir ara başkanlık yaptı, Trabzon milletvekili Selahattin Karayavuz.
Vefa’nın da başkanlığını yapmıştı, fakat Feriköy’de otururdu. Kulüp başkansız
kalınca birkaç ay için başkanlığı üstlendi.
15 Mart 1964 tarihli Milliyet gazetesinden. |
- Evet, sahaya girip hakemi dövmüştü. Milli ligdeki ilk
sezonumuzda (1959-60 sezonu) Fenerbahçe ile İnönü stadında oynuyoruz. Hakem
Baha Kırçıl İzmir’den gelmişti. Apartman Mustafa sahanın kenarında idareci. 160
kilo ağırlığında, 1.90 boyundaydı. Askerken vagonları arkadan itermiş.
Arabasını park ederken direksiyonda uğraşmaz, arabadan iner, arkasını bir
tarafa önünü bir tarafa koyar giderdi. 2-1 galip oynuyoruz, maçın bitmesine 15
dakika var. Hakem bir penaltı verdi aleyhimize, 2-2 oldu; seyirci ayağa kalktı,
çıldırıyor. Maçın bitimine birkaç dakika kala Fener bir gol daha attı ve 3-2
kaybettik. Bu dayanamadı sahanın ortasına yürüdü. Baha Kırçıl da 1.90
boyundaydı. Sahaya girip bir tokat attı, hakem yere yıkıldı. Polisler bunu
yakalayıp Beşiktaş karakoluna götürdüler. Biz de şahit olarak gittik. “Ne
gördünüz?” dediler, “Hakem Mustafa’ya vurdu,” dedik. Hakem de geldi, kimse
şahitlik yapmıyor. Sonra İzmir’e gidince çiçekler alıp gittik yanına, hakeme
kendimizi affettirmek için.
Apartman Mustafa (sağda) Aziz Nesin ile birlikte maç izliyor. (26 Mart 1963 tarihli Akşam gazetesinden) |
- Artık kulüp küme düşmek üzereydi. Şükrü Gülesin’le beni
çağırdılar kurtarın diye. Nerede kurtarıyorsun? Göztepe ile maç oynuyoruz.
Göztepe bize karşı sert oynamaz umuduyla maça gittik fakat ters bir hakem
vardı, Alman. Türk hakem olsa belki maçı kazanırdık. Daha 1. dakikada ofsayttan
gol yedik. İtiraz etmeye kalmadı, ofsayttan bir gol daha; hem de birkaç metre
ofsayt. Hayatımda radyodan bir tek Feriköy maçı anlattım, o da bu maçtı.
Başkanı olduğum için maçlarını anlatmıyordum. Fakat o sırada İzmir’de spiker
yoktu, maçın verilmesi lazım diye ısrar ettiler. Kendi takımımın yediği dokuz
golü anlatmak zorunda kaldım. O zaman kurtarma komitesi üyesiydim. Zaten komite
de iki kişiydi, Şükrü Abiyle (Gülesin) ben.
- Feriköy 2. Lige düştükten sonra tekrar 1. Lige çıkma
fırsatı yakaladı mı?
5 Mayıs 1968 tarihli Yeni Asır gazetesinden. |
- Kulüp 2. Lige düştü, kongre oldu. Kongreye gittim. Kulübün
620 bin lira borcu varmış. Benim zamanımda Fenerbahçe ile yarışan bir bütçe
yapmıştım. Bizde beş branş vardı. Boksörlerimiz Türkiye şampiyonu oldu. Beş
tanesi milliydi. Teknik direktör Garbis Zaharyan, menejer Öztürk Serengil, boks
şubesi kaptanı Jirayr Metin’di. Kongrede başkan olmamı istediler, kabul etmedim.
Bunun üzerine başladılar bağırmaya: “Tabii 1. Ligde para vardı, yutuyordun.
Şimdi 2. Ligi istemezsin.” “Peki, kabul ediyorum,” dedim ve başkan oldum.
Futbolcuları topladım, “620 bin lira borcumuz var, bu borcu ödeyeceğiz,” dedim.
Bunun için teşebbüse geçtim. Sahanın bir köşesinde yazlık sinema vardı kulübün
gelir kaynağı olarak, ayrıca Feriköy pazarının tahtalarından aldığımız para
vardı. Oraya benzin istasyonu yaptırmaya karar verdim. Futbolculara, “Size altı
ay hiç para ödemeyeceğim. Hiç para almadan oynar mısınız? Ondan sonra
borçlarımı ödeyeceğim” diye sordum. Onlar da “Oynarız,” dediler. Lig başladı, hiç
yenilmeden devreyi bitirdik. Hesapladım, Samsunspor ve Bolu’yu altışar puan
geçerek şampiyon olacağız. O sırada benzin istasyonu için Mobil’le anlaşmıştım.
Çocuklara para gelecekti. O zamanın parasıyla 150 bin lira peşin veriyorlardı.
Bunu çocuklara dağıtacaktım, sonra benzin satışından pay alacaktım. Fakat
Apartman Mustafa sinemayı işletiyordu. Benzinlikten sinemaya ışık gelir diye
mani oldu. Ben de başkanlığı bıraktım. Onun üzerine hiç yenilmeyen takım sekiz
maçta yenildi. Bırakmasam şampiyon olacaktık.
- Bir de sendika başkanlığınız var.
1998 yılında çıkan Futbolda 50 Yıl Yaşadıklarım adlı kitap. |
- Futbolcular sendikasının altı yıl asbaşkanlığını, on yıl
genel başkanlığını yaptım. Yirmi yılda yurtdışından otuz iki takım getirdim.
Yurtdışından takım getirmek 1960 senesinden itibaren 80’lerin başına kadar
yasaktı çünkü döviz ödüyorduk. Ben döviz ödemeden bu takımları getirdim. İçlerinde
Metin Oktay’lı Palermo, Can Bartu’lu Lazio vardı. Dinamo Kiev dahil on iki tane
Sovyet takımı geldi. On kuruş para vermedim onlara, aram çok iyiydi Ruslarla.
- Bir ara federasyon başkanlığı için adınız geçmiş.
- Üç kere federasyon başkanlığı teklifi aldım, üçünde de gazetem başkan olmama mani oldu. Abdi İpekçi, “Sen şimdi federasyon başkanı olacaksın, bir FB-GS maçı olacak mesela, yenilen takımın taraftarı Milliyet’in kapısına gelecek, bağırıp çağıracak; gazeteden ayrıl başkan ol,” dedi. Fakat gazetecilik benim işim, dolayısıyla ayrılmadım. Birinde Hasan Polat istifa etmiş. Bir gün önceden Ankara’ya gittim, Marmara Otelinde o sırada spor bakanı olan İsmet Sezgin’le karşılaştım. “Hasan Abi’nin istifası cebinde,” dedi. Ertesi günü Hasan Polat’la karşılaştım. “Sakın yazma, İstanbul’a gidince seni çağıracağım, yemek yeriz, o sırada istifamı sana açıklarım, haber yaparsın,” dedi. Ben ertesi gün Trabzon’a maç anlatmaya gidecektim. Gitmeden haberi gazeteye bildirdim ve ben gelene kadar yazmamalarını tembih ettim. Gelince bir de ne göreyim, pazartesi günü Milliyet’in spor sayfasında “Hasan Polat istifa etti” diye manşet atılmış. Adama söz vermişim, benim aile dostum, çıldırdım. Bu yüzden federasyon başkanlığını istemedim.
Futbolcular Sendikası genel başkanı Necati Karakaya basın toplantısında. Arkasındaki asbaşkan, eski Beşiktaşlı futbolcu Nazmi Bilge. |
- Üç kere federasyon başkanlığı teklifi aldım, üçünde de gazetem başkan olmama mani oldu. Abdi İpekçi, “Sen şimdi federasyon başkanı olacaksın, bir FB-GS maçı olacak mesela, yenilen takımın taraftarı Milliyet’in kapısına gelecek, bağırıp çağıracak; gazeteden ayrıl başkan ol,” dedi. Fakat gazetecilik benim işim, dolayısıyla ayrılmadım. Birinde Hasan Polat istifa etmiş. Bir gün önceden Ankara’ya gittim, Marmara Otelinde o sırada spor bakanı olan İsmet Sezgin’le karşılaştım. “Hasan Abi’nin istifası cebinde,” dedi. Ertesi günü Hasan Polat’la karşılaştım. “Sakın yazma, İstanbul’a gidince seni çağıracağım, yemek yeriz, o sırada istifamı sana açıklarım, haber yaparsın,” dedi. Ben ertesi gün Trabzon’a maç anlatmaya gidecektim. Gitmeden haberi gazeteye bildirdim ve ben gelene kadar yazmamalarını tembih ettim. Gelince bir de ne göreyim, pazartesi günü Milliyet’in spor sayfasında “Hasan Polat istifa etti” diye manşet atılmış. Adama söz vermişim, benim aile dostum, çıldırdım. Bu yüzden federasyon başkanlığını istemedim.
Bu olaydan sonra Gündüz Kılıç bana sürekli federasyon
başkanı olmamı söylüyordu. Ben de nihayet peki dedim, başladım hazırlığa.
Kurulumu yaptım, teknik heyette Gündüz Abi olacaktı. Her şeyi hazırladım.
Meclisteki vekil arkadaşlarıma mektup yazdım. Benden başka aday da yok. Bir sabah
turizm bakanı Orhan Birgit aradı. “Necati, federasyon başkanı oldun, kutlarım,”
dedi. Yarım saat sonra spor bakanı aradı. “Futbol federasyonu başkanlığına
getirildiniz, kutlarım,” dedi. Ben de bakana, “Ben zaten hazırım, heyetimi
yaptım,” diye adeta nutuk atıyorum. Bakan durumdan memnun. Gazeteye telefon
açtım. Namık Sevik o zaman spor müdürüydü. “Sana söyledik, gazeteden ayrılmadan
olmaz bu iş,” dedi. Emekliliğime bir sene kalmıştı, ayrılmadım ben de.
Necati Karakaya spikerliği ve gazeteciliği bıraktıktan sonra
artık bütün zamanını çeşitli eğitim ve meslek kurumlarında Atatürk üzerine
konferanslar vererek geçiriyor. Yazmak için tam kırk beş yıl üzerinde
çalıştığını söylediği “Atatürk Beşiktaşlı” adlı kitabı on üç baskıya ulaşmış
durumda. Necati Karakaya bu kitapta önemli bir tarihi yanlışı düzelttiğini
belirtiyor. Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın yaygın kanının aksine Balkan
Savaşında yaşanan göç dalgası sırasında değil, Selanik’in düşmesinden birkaç
sonra, 1915 yılında Yüzbaşı Necati tarafından kaçırılıp İstanbul’a
getirildiğini ortaya çıkardığını ısrarla vurguluyor.
(Kaynak belirtilmeyen fotoğraflar 'Futbolda 50 Yıl Yaşadıklarım' adlı kitaptan alınmıştır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder