29 Eylül 2012 Cumartesi

Lemi Yerli - Paris'te Bir Karşıyakalı


1950’lerin başından itibaren bazı futbolcularımız Avrupa kulüplerinde oynamaya başladı. İtalya ve Fransa’da top koşturan Lefter, çeşitli İtalyan kulüplerinde oynayan Şükrü Gülesin, Bülent Eken, Bülent Esel herkesin bildiği isimlerdir. Avrupa yolunu ilk açanlardan biriyse İzmirli bir oyuncu, 1930’larda Fransa’da profesyonel futbol oynayan Vahap Özaltay’dır. Yirmi yıl sonra onun açtığı yoldan giden bir başka İzmirli futbolcu vardır ki yukarıda saydığımız isimler kadar bilinmez. Bu futbolcumuz Karşıyakalı Lemi Yerli’dir.

Lemi Yerli ile Karşıyaka, Paris yıllarını ve futbol hayatını konuştuk.


-Doğma büyüme Karşıyakalısınız herhalde?

- Evet, 1926’da Karşıyaka’da doğdum. Çocukluğumun Karşıyaka’sı küçük bir kasaba gibiydi ama çok güzeldi. Deniz pırıl pırıldı. Karşıyaka’nın bir özelliği o yıllarda ecnebi ailelerin çokluğuydu. Bu aileler İzmir ekonomisinde önemli yer tutuyordu.

 - Futbola nasıl başladınız?

Lemi Yerli ortaokul yıllarında
- Küçüklükten beri futbola ilgim vardı. Sünnet olduğumuzda kardeşlerime saat getirmişlerdi, bana top hediye ettiler. Babaannem beni altı yaşımdayken Alsancak Stadına maça götürmüştü. O zaman localar vardı, aileler loca tutardı. Vahap Özaltay’ı o maçta seyretmiştim mesela. Bugünkü otobüs duraklarının karşısında Cumhuriyet İlkokulu vardı. Okulumuzun karşısında Mahfel isimli top sahası vardı. Futbolcu ağabeylerimiz burada antrenman yapardı, biz de okuldan çıkıp onları seyretmeye giderdik. Futbol tutkusu böylece başladı. Herhalde bende küçük yaştan beri bir kabiliyet varmış. Okulda maç yaparken iki kişi adımlaşıp takımlara adam seçerdi, kazanan önce beni alırdı. Ben orta mektebe geçtiğim sırada şimdiki Karşıyaka sahası yapılmıştı, böylece Karşıyaka kulübü Mahfel’i bıraktı. Bu sahanın üstüne maalesef yol yapıldı, evlerle kapandı. 

 - Karşıyaka takımına nasıl girdiniz?

- Her yaz Karşıyaka’da Asım Ligleri denen bir turnuva düzenlenirdi. Asım isminde bir futbolcu varmış, sakatlanıp futbolu bırakmak zorunda kalmış. Turnuvaya onun ismini vermişler. Her sene lig bittikten sonra yazın Çarşıiçi, Bostanlı, Alaybey, Soğukkuyu, Dedebaşı gibi semt takımları arasında maçlar yapılırdı. Bu turnuva çok güzel bir futbolcu kaynağıydı. Ben de bu sayede Karşıyaka’da 43 senesinde lisanslı oldum. 


1944 Asım Ligi şampiyonu Baskın takımı.
(Lemi Yerli  üst sırada sağdan üçüncü)

Karşıyaka Halkevi tarafından 1942 yılında düzenlenen İskele-
Bostanlı-İskele arasındaki koşu yarışmasının ödül töreni.
(Lemi Yerli alt sırada ortada) 

Orta mektepte öğrencilerin futbol oynaması yasaktı, on sekiz yaşını doldurmayan oynayamazdı. Ancak lisede izin vardı. Orta mektebi bitirir bitirmez bizim idareciler hemen liseye kaydını yaptır dediler. O zaman Karşıyaka’da henüz lise yoktu. İzmir’de Atatürk, İnönü ve Ticaret liseleri vardı. Liseler arasında iyi futbolcuları kapma konusunda yoğun bir rekabet söz konusuydu. Bu çekişme içinde önce Ticaret Lisesine, ardından İnönü Lisesine kayıt yaptırdım. Karşıyaka’da doğrudan A takıma girdim. Milli Küme maçları başlamak üzereydi. Karşıyaka’nın girmesi kesinleşmişti. Bu arada benim Ticaret Lisesinde sahte lisansım olduğuna dair itiraz edilmiş, Ankara’dan müfettişler geldi. Neyse, lisansımın sahte olmadığı anlaşıldı ve Karşıyaka ile Milli Küme maçlarında oynadım.



Bir ara güreş çalıştırdılar beni kuvvetlenmem için. O zamanlar Karşıyaka kulübünün çok iyi bir güreş takımı vardı, Türkiye birincisi olmuştu. Takımda dünya şampiyonu Muharrem Candaş da vardı. Asım liglerinden beni seçtikleri zaman çok zayıf olduğumu söylediler. İdareci Dr. Faik Bey vardı. Karşıyaka güreş takımını çalıştıran meşhur Nuri Boytorun’a, “Bunu Asım liginden seçtik ama zayıf, ne yapacağız?” dedi. Boytorun, “Sen bunu altı aylığına bana ver, altı ay sonra tanıyamazsın,” dedi.  Haftada iki gün futbol antrenmanı, iki gün güreş antrenmanı yapıyordum. Bir süre sonra güreşte İzmir birincisi olduk.

Lemi Yerli sağdan üçüncü.
Sağ baştaki güreşçi geleceğin dünya şampiyonu Muharrem Candaş.

- Futbolda takımın durumu nasıldı?

- Bizim zamanımızda İzmir’de hemen hemen takımlar denkti. İzmir Liginde sekiz takım vardı. Karşıyaka İzmir liginde 1951-52 sezonunda şampiyon oldu. Çok şampiyonluk da kaçırdık. Hatta bir tanesinde Altınordu ile oynuyorduk. Son dakikada top kaleye girmek üzereydi. Bizim solaçık Göbek Hidayet vardı, bir de sağaçık Kör Hikmet – Galatasaray’da da oynadı. Hava yağışlıydı, sen atacaksın, ben atacağım derken golü kaçırdılar, şampiyonluk gitti.

1948 yılının KSK takımı. Ayaktakiler (soldan): İbrahim, Hakkı, Ramazan, İsmet,
Köse Cemal, Vedat, Sencer. Oturanlar: Mustafa, Lemi, Necati, Cim Necati.
- İzmir Ligi dışında hangi maçlarda oynadınız?

- Karşıyaka zaman zaman sekiz takımın yer aldığı Milli Kümeye katılıyordu. İstanbul’dan dört, İzmir’den iki, Ankara’dan iki takım yer alırdı. Fakat İstanbul takımları çok kuvvetliydi. Bu arada 1947’de Yunanlıların daveti üzerine Atina’ya gittik. Harpten sonra iki ülke arasında münasebetler başlamıştı. Yunan takımları da İzmir’e gelirdi. Gemiyle Pire limanına gitmiştik. Dört maç oynadık Atina’da. Olimpiakos, Panionios, Panathinaikos ve AEK takımlarıyla maç yaptık.



                         

Bir dostluk gösterisi olarak KSK kaptanı Lemi Yerli  Yunan bayrağını,
rakip takımın kaptanıysa Türk bayrağını  göndere çekiyor. 

Lemi Bey bu seyahat sırasında çekilen fotoğraflarla birlikte bir gazete kupürü gösteriyor. Seyahate katılan İzmirli gazeteci Cezmi Zallak, o zamanın hoş üslubuyla şöyle yazmış: “Top Adnan’a geldi. O da uzun bir vuruşla topu santer çizgisinde nokta gibi dikilen Lemi’ye gönderdi. Hafif bir vücut çalımıyla yanındaki uzun boylu beki atlatan Lemi topla birlikte soluğu kalede aldı. Yunanlı bek çok çalıştıysa da Lemi’ye yetişemedi. Heyecandan yüreğimiz ağzımıza geldi. Kalede Yunan milli takımı kalecisi ve Yunanlıların lastik adam dedikleri İzmirlilerin tanıdığı genç Niko Pecaropulos var. Fakat yüreğini serin tutan Lemi kalecinin sol tarafından sıkı bir sağ şütle ilk golü attı. Stad alkıştan kırılıyor. Top santre gelmeden biz henüz inanamıyoruz. Nihayet santer yapıldı ve biz rahatladık.”

Lemi milli kalecinin koruduğu kaleye gol atarken.
- Fransa’ya gidişiniz nasıl oldu?

- 1951 yılında Bursa’da bir beynelmilel ipekçilik haftası yaptılar. Bursa ipekçileri Avrupa’ya çok ipek kumaş ihraç etmişler. Bunu kutlamak için bir turnuva düzenlemişler. İstanbul’dan Fenerbahçe’yi, Ankara’dan Gençlerbirliği’ni, İzmir’den Karşıyaka’yı davet etmişler. Bursa’dan da Acar İdman Yurdu katılmıştı. Kurban bayramında dörtlü bir turnuva düzenlendi. Ben o sırada Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulunun son sınıfında okuyordum.  Bayramdan iki gün sonra bir dersten imtihanım vardı, mezun olacaktım artık. Bu yüzden annem gitmemi istemiyordu. “Kitaplarımı da götürüyorum,” diyerek annemi ikna ettim. Takım önden otobüsle gitmişti. Ben bir idarecinin otomobiliyle Bursa’ya gittim. 

1951-52 sezonunda İzmir şampiyonu olan KSK takımının üç oyuncusu.
Soldan: İbrahim Yegül, Nazmi Karagözoğlu, Lemi Yerli.
O sırada benden önce Fransa’da futbol oynayan Vahap Özaltay’ın bir Fransız arkadaşı gelmiş İzmir’e. Adam futbol hastası olduğu için, “Maç yok mu?” demiş. O sırada ne İzmir’de ne İstanbul’da maç var. Vahap Abi, “Burada yok ama Bursa’da özel bir turnuva var,” demiş. Arkadaşı, “Hadi gidelim,” deyince onlar da Bursa’ya gelmişler. O turnuvada Fenerbahçe’yi 2-0, Gençlerbirliği’ni 1-0, Acar’ı 2-1 yendik, kupayı aldık. Fransız misafir, “KSK’daki 4 numaralı oyuncuyu Fransa’ya götürebilirim,” demiş. Maçlar bitince Vahap Abi otele geldi, Çelik Palas’ta kalıyorduk. “Bak,” Lemi dedi, “bu Fransız arkadaşım eski futbolcu, şimdi idareci ve teknik komitede görevli. Seni beğenmiş, Fransa’ya götürmek istiyor. Gider misin?” “İmtihanım var abi, daha okulu bitiremedim,” diye cevap verdim. Zannederim fuar zamanıydı. “O zaten on gün kadar kalacak, hemen bırakmam onu,” dedi. 

1949'da bir KSK-Altınordu maçından önce takım kaptanları
Lemi Yerli ve Sait Altınordu seremonide.
Dönünce anneme ve ağabeyime söyledim durumu. Ağabeyim, “Geç imtihanını, mezun ol, ondan sonra gidebilirsin, güzel bir teklif,” dedi. Neyse imtihana girdik, geçtik. Bir gün Karşıyaka sahasında antrenmana geldiler, seyrettiler. Sonra Sami Bey’in pastanesi vardı, İstanbul’un Hacı Bekir’i gibi meşhur bir pastaneydi; orada oturup konuştuk. Vahap Abi, “Sana bilet yollayacaklar,” dedi. O zaman uçak yaygın değil, vapurla yolculuk yapılıyor. Sene 1951 sonu. “Marsilya’da karşılayacaklar, iki maç deneyecekler, Fransız takımları denemeden katiyetle oyuncu almazlar,” dedi. “Beğenirlerse kalırsın, olmazsa da sakın dönme, gitmişken bir ay kadar kal, Paris’i, Avrupa’yı tanı. Madem ekonomi mezunusun, Sorbonne üniversitesinde kısa kurslar var, bir aylık, altı aylık; onlardan istifade et, Fransa hükümeti yemek de veriyor,” dedi. 

Sonunda vapurla yola çıktım. Marsilya’da karşıladılar beni. İlk defa orada hızlı trene bindim. Paris’te Oral Üçer diye Karşıyakalı bir arkadaşım vardı, dişçilik tahsili yapıyordu. Annesinden adresi almış, gitmeden yazmıştım. Bende o zaman lisan yoktu. Sağ olsun beni karşıladı, bir otele yerleştirdi. Doğru Mösyö Dölenay’a gittik, kulüp başkanı ve Avrupa kupalarını organize eden kişi olarak o zaman dünyanın en meşhur futbol adamlarındandı. Bizi menajere gönderdi. Kulüp binasına gittik. Oral ona, “Lemi Türkiye’de çok iyi futbolcudur,” deyince adam, “Yarın sahada göreceğiz,” diye karşılık verdi.



Birinci maçı Paris’te oynadık. İkinci maç için Lille’e gittik. Oyundan çıkarken antrenör omzuma vurdu, “Bak seni alkışlıyorlar, git selam ver,” dedi. Anladım ki iyi oynamışım. Döndük Paris’e. O zaman Fransa’da futbolcular için stajyer profesyonel, profesyonel, enternasyonal, nasyonal diye kademeler vardı devlet memurları gibi. Stajyer profesyonel olarak başladım. Altı ay sonra profesyonel oluyordu oyuncular. Bana ayda 60bin frank alacaksın dediler – eski Frankla. Racing’in stadı Colombe Paris’in dışındaydı. Bekâr oyuncular için odalar yapmışlar, içinde tuvaleti, banyosu vardı. Her sabah idman yapılırdı ve öğlene kadar sürerdi. Öğleden sonra taktik dersi, o bitti mi benim canım sıkılıyordu. Sanki işçi, memur semti gibiydi. Herkes çalışıyor, sokaklarda kimse yok. Kahveler akşam altıdan sonra açılıyor. Elime geçen para iyi, arkadaşıma Paris’te bir pansiyon bulalım dedim. Oral’ın kaldığı pansiyon güzeldi ama sahipleri sadece talebelere oda veriyormuş. O sırada Vahap’ın dedikleri aklıma geldi. İzmir’deki okula mektup gönderdim, oradan bir çıkış yazısı gönderdiler. Böylece Sorbonne’a kayıt yaptırdım ve böylece o pansiyona yerleştim. Paris’te üç sene kaldım, 1954 sonunda döndüm.

Lemi Yerli ayakta sağdan üçüncü.
- Racing nasıl bir kulüptü?

- Racing İngiltere’nin Arsenal kulübü gibiydi, çok güçlüydü. Fakat o zaman Fransa’da en güçlü kulüp Reims takımıydı. Meşhur Kopa, Fontaine orada oynuyordu. Avrupa’da bile çok güçlüydü. Bizim derecemiz üçüncülük ila beşincilik arasındaydı.



- Sizden başka yabancı oyuncu var mıydı?

- O zaman üç yabancı oynayabiliyordu. Bizim takımda Brezilyalı Amalfi vardı. Sonra o gitti, Arjantinli Galiçyo geldi. Ben vardım, bir de Soso diye başka bir Arjantinli vardı. Fransız oyuncuların yedi tanesi milliydi.

- Lefter’le karşılaştınız mı?

- Bir gün antrenmandan eve dönmüştüm. Acele postayla bir mektup gelmiş. Büyükelçi Menemencioğlu ertesi gün öğle yemeğine davet etmiş sefarethaneye. Lefter o zaman Nice’te oynuyordu, onu da davet etmiş. Fakat kulüp, çok önemli bir maç için yurt dışına gideceklerini belirtip affını dilemiş. Lefter’le Parc de Prince’de karşı karşıya oynadık. O gün Nice’i 2-1yendik. “Ah vre Lemi, yaktınız bizi,” diyordu Lefter. Nice’in golünü o atmıştı. Çok büyük futbolcuydu.

- Başka Türk oyuncularla karşılaştınız mı?

- Şükrü Gülesin ve Bülent Eken geldi Paris’e. Onlar kulüp aradılar. Paris’e gelen beni bulurdu. Gazeteci ve Beşiktaşlı idareci Orhan Vedat Sevinçli, Paris’e gidenlere benim adresimi verirdi. Bir gün maçtan geldik, pansiyonun sahibi Madam¸ “Mösyö Yerli, telefon var,” dedi. Açtım, gür bir ses, “Lemiii.” Sen kimsin diye sordum. “Ben Beşiktaşlı Şükrü. Şükrü’yüm bee, Şükrü’yüm ulan. Aman gel, Gar de Lyon’da bekliyorum,” dedi. Kaldığım yere yakındı gar. İtalyan menajeriyle gelmiş. Lille’e yakın bir yerin takımı vardı, onlar deneyecekmiş. Menajer yardımcı olmamı istedi.  Kulüptekiler bana karşı çok iyiydi. İbrahim İskeçe gelmişti mesela Paris’e. Kulüp müdürü tesislerde bir gün misafir etti. Efendi insanlardı, çok memnundum orada olmaktan. Şükrü’yle gitmek için izin aldım. Trene binip gittik. Belçika’da maç bağlamışlar. Şükrü oynadı, hatta gol de attı ama İtalya’da epey kilo almış. O zaman Fransız takımları sahaya çıkınca ısınmak için daire olurdu. Kaleci ortaya geçer, oyuncular da ona şut çekerdi. Bizimki bir şut attı, kalecinin parmağı çıktı. Yedek kaleci de yoktu. Mecburiyetten antrenör soyunup oynadı. Bunun da rolü oldu, “Düşünelim haber veririz,” dediler.

Lemi Yerli ve Bülent Eken Paris'te.
Söz Türk ziyaretçilerden açılmışken Lemi Bey bir gazete kupürünü gösteriyor. İtalya anılarını İzmirli gazeteci Beliğ Beler’e anlatan Bülent Eken Fransa’da ziyaret ettiği Lemi için şunları söylemiş: “Fransa’da spor işleriyle alakalı kimle konuşsam hepsi Lemi’nin oyunundan sitayişle bahsetmektedirler. O kadar ki onu tanımayan kimse yok. Herkes Türk futbolcusu Lemi enerjik ve efendi, çok müthiş bir futbolcu diyorlar. Bilhassa bulunduğu köyde gerek futboluyla gerekse ahlakı ile son derece temayüz etmiş ve sevilmiştir. Bu durumla bir Türk olarak sevinmemek, iftihar etmemek elden gelmiyor. Lemi Fransa’da Türk futbolu için her bakımdan müsbet bir propaganda vasıtası olmuştur. Yabancı memlekette ün salmış bu kıymetli futbolcu ile ne kadar gururlansak yeridir.”

- Fransa’da ne kadar kaldınız?

- Yaklaşık üç yıl kaldım. 1954’te Fransa’dan döndüm. Fransa’ya gitmeden on beş gün önce nişanlanmıştım. Eşimin ailesinin futbolcuya karşı antipatisi vardı, önce razı olmamışlar. Sonra bir şekilde Fransa’ya gideceğimi duymuşlar. Annesi haber yollamış gelsinler diye. Böylece gitmeden nişanlandık ve üç sene boyunca nişanlı kaldım. Erken dönmemin sebeplerinden biri budur, yoksa kulüpten kalmamı istiyorlardı. Çiftçi bir ailenin torunlarıyız. Babamdan arazi kalmıştı. O işin başına geçme zamanı da gelmişti.

- Fransa’da iyi para kazanabildiniz mi?

- Tabii, aldığım parayı biriktirdim. Geldiğim zaman çiftlik için de kullandım.

- Çiftlik neredeydi?


- Bugünkü İzmir Kuş Cennetinin olduğu yerdeydi. Devlet orayı istimlâk etti. Otuz sene çiftçilik yaptım. Çok yatırım yaptım, harika bir çiftlik oldu. Fransa’dakileri örnek almıştım. Nihat Erim’in başbakanlığı sırasında istimlâk edildi. Beş sene önce değerini beyan etmiştik. O değer üzerinden parayı bankaya yatırıp bize çıkın dediler.

- Fransa’dan döner dönmez mi başladınız çiftçiliğe?

- Dönünce hemen yedek subaylık başvurusu yaptım. Askere gidene kadar üç ay KSK’da oynadım. O arada evlendim. Bahriyeli olmak istiyordum ama kısmet olmadı. Polatlı’da Topçu okuluna gittim. Bir gün akşam kapı çalındı. Bölük kumandanı gelmişti. “Teğmen, çabuk giyin, aşağı gel,” dedi. Lüks bir araba gelmiş kapıda bekliyor. İçinde iki yüksek rütbeli subay, “Bin” dediler. Ankara’ya gittik, Genelkurmay binasına girdik. Neye gittiğimizi hâlâ bilmiyorum. Genelkurmay Başkanının yanındaki odaya girdik, “İşte bu efendim,” dediler. Karşımda oturan subay sertçe, “Ulan niye söylemedin Fransa’da futbol oynadığını, üç gündür ne kadar yedek subay okulu varsa hepsini arıyoruz,” dedi. Fransız ordu milli takımı Ankara’ya maç yapmaya gelmiş. Kafiledeki kaleci Maşe benim Racing’ten arkadaşımdı. Benim topçu subayı olduğumu öğrenmiş ve beni görmek istediğini söylemiş yetkililere. Futbolcu olduğum ortaya çıkınca palas pandıras ordu milli takımı kampına gönderdiler, antrenörümüz de Vahap Özaltay. O maçta son dakikada dizimden çok ciddi sakatlandım ve futbolu bırakmak zorunda kaldım. Bıraktığımda yirmi sekiz yaşındaydım. O zamanlar bu yaş bırakmak için normal sayılıyordu, esasında en olgun çağdaydım.

Ordu milli takım kampında antrenör Vahap Özaltay ve yanında  Lemi Yerli.
- Federasyona nasıl girdiniz?

- İbrahim İskeçe arkadaşımdı. O Fenerbahçe’de ben Karşıyaka’da karşılıklı milli küme maçlarında oynardık. Bir gün Paris’e gelmişti. Orada bana futbolu bıraktıktan sonra federasyon başkanlığı yapmak istediğini söylemişti. 1980 senesinde bir gün İzmir’e geldi, federasyon başkanı olacağını, beni de yönetime alacağını söyledi. Nitekim başkan oldu, ben de İzmir temsilcisi olarak federasyona girdim. O sene KSK 3. Ligden mahalli kümeye düştü. O zamanlar 2. Lig ve 3. Ligde hemen her maçta kavga çıkıyordu. O ilin veya ilçenin yöneticilerinin hakemi yanlarına çağırıp raporu burada yaz dediği şeklinde bize haberler geliyordu. Bunun üzerine İskeçe’ye, Fransa’da iki küme olduğunu söyleyip 3. Ligi kaldırmayı önerdim. Onun da aklına yattı. O bir taslak yapmış, fakat KSK amatör kümeye düşünce o listeye katmamış. Listeyi bana toplantıdan önce göstermişti. İzmir’den Süleyman Özçalışkan, İstanbul’dan Ertuğrul Dilek, Ankara’dan İlhan Cavcav gibi isimler de federasyon üyesiydi. Süleyman’a ve Ertuğrul’a durumu açıkladım. Fransa’da profesyonel takımların bazı vasıfları olması şarttır. Bir kere tarihi olacak, sahası olacak, seyircisi olacak; bunun gibi altı yedi kriter olmadan profesyonel olamıyor takımlar. Ankara’da Stad Otelinde oturduk, alternatif liste yaptık. Toplantı başlayınca İbrahim İskeçe 3. Ligin kaldırılmasını önerdi. Herkes kabul etti, bunun üzerine hazırladığı listeyi gösterdi. Süleyman “İki listeyi oylarsak daha demokratik olur,” dedi. İskeçe herkesin görüşünü sordu, baktı ki alternatif listeyi destekleyenler çoğunlukta, birden gerginleşti. Toplantıyı ileri bir tarihe ertelemeyi önerdi. O zaman spor bakanı İzmir milletvekili Talat Asal’dı. Bazı arkadaşlarla birlikte onunla görüştük. Zaten Karşıyaka camiasından da sürekli telefonlar alıyormuş. Akın Barhan’ın önerisiyle o akşam Büyük Ankara Otelinde federasyon üyelerine bir yemek verdi bakan. İskeçe yemekte yanında oturuyordu. Talat Asal, “Karşıyaka’yı niye almak istemiyorsun listeye?” diye sorunca İskeçe bir şeyler söyleyip itiraz etmeye çalıştı. Bunun üzerine, “Tamam, istifanı kabul ettim,” dedi. Ardından Mazhar Zorlu federasyon başkanı oldu ve hazırladığımız listeyi kabul etti. Böylece Karşıyaka amatör ligde oynamaya hazırlanırken otomatikman 2. Lige yükseldi.

Karşıyaka takımı 1950 yılında bir maç için kampta.

1949'da Karşıya-Vefa arasında oynanan bir maçtan önce, Lemi Yerli
Vefa kaptanı Galip Haktanır'a çiçek veriyor. Galip'in sağındaki  oyuncu
Tahtabacak lakabıyla bilinen İsmet Yamanoğlu.


Lemi Alsancak Stadında oynanan bir Demirspor maçında gol  atarken.



Karşıyaka takımı, Alsancak Stadında Panionios
ile oynanan maçtan önce seremonide.

İzmir'in yetiştirdiği bir diğer büyük oyuncu
Doğan Emültay ile.

1950'de İzmir'i ziyaret eden İngiliz donanması takımıyla
Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu arasındaki maçtan önce
takım kaptanları hakem Sıtkı Eryal ve İsmet Sezgin'le birlikte.
1950'lerin başında İzmir karması.
Karşıyakalı sivil toplum kuruluşlarının verdiği 2012 'Yılın Karşıyakalısı'
ödüllerinde, vefa ödülü Lemi Yerli'ye verildi.

Lemi Yerli Karşıyaka kulübüne hizmetlerini federasyon üyeliği sona erdikten sonra da kesmemiş. Halihazırda yüksek divan kurulu ikinci başkanlığını yapıyor.




3 yorum:

  1. Tebrikler Fethi, keyifle okudum başarılı bir sözlu-tarih çalışması olmuş.

    YanıtlaSil
  2. Fethi kardeşim yazın çok harika olmuş.Zatende bu yazın ne zaman çıkacak diye merak edip duruyordum.Evet İzmir Karşıyaka Futbol takımından yetişip, Fransa Racing takımında başarılı bir 3 sezon geçiren Lemi YERLİ'yi çok futbolsever bilmiyor.Yok Metin Oktay,Lefter,Şükrü gülesin,Can Bartu,Bülent Eken'in avrupada oynadığını bilirler.Lemi YERLi'nin tanınmamasına sebep İzmir'den İstanbul'a gitmemesidir.Bİrde İstanbul medyası İstanbul takımlarında oynayan futbolcularına hemen ulaşıp röpörtajları kolay yapınca Methiyeleri düzmüşler..Senden bir ricam Ankara'da yetişip,BJK'de parlayıp,İtalya'da 4 sezon top koşturduktan sonra Vefa'da bir yıl sonra İzmir Altınordu'da futbolu bırakan ,hocalık yapan Aziz Bülent ESEL'i yamanı isterim...İşte bu yazılarınla nostalji de olsa yaşayan efsaneyle buluşup yazman çok çok güzelden ziyade çok harika,gelecek yazılarını bekliyoruz.

    YanıtlaSil
  3. Allah rahmet eylesin.Lemi Yerli'nin KARŞIYAKA STADI YALI'YA YAPILSIN vasiyetini yerine getirmek bizim boynumuzun borcudur.

    YanıtlaSil