8 Mart 2016 Salı

Erol Keskin - Doğuştan Fenerbahçeli

2014 Haziran ayında, Brezilya'da başlayacak Dünya Kupası öncesinde, ülkemizin futbol kamuoyunda yeni kuşakların pek tanımadığı iki isim sık sık gündeme geldi. Bunun sebebi özel bir bankanın, 1950'de yine Brezilya'da düzenlenen kupaya katılmaya hak kazandığı halde yüksek seyahat masrafları yüzünden gidemeyen milli takımımızdan hayatta kalan iki futbolcuyu bir kupa maçına götürmesiydi. O takımdan hayatta kalan iki isim - Bülent Eken ve Erol Keskin - oyuncu olarak hak ettikleri halde gidemedikleri Brezilya'ya altmış dört yıl sonra izleyici olarak gittiler. Bu yaşayan efsanelerden Erol Keskin ile seyahatten döndükten kısa bir süre sonra görüşüp hatıralarını dinledik. Özellikle çocukluk günlerine dair anlattıkları, İstanbul'un ne kadar anormal bir hızda büyüyüp değiştiğini bize bir kez daha hatırlattı:



"1927'de İstanbul Feneryolu'nda doğdum.  Ailemin köşkü vardı, orada büyüdüm. Köşk Feneryolu tren istasyonuna çok yakın bir yerdeydi. Top oynamaya Feneryolu çayırında başladım. Onun dışında Kızıltoprak çayırı, Göztepe çayırı, Erenköy'de istasyonun altındaki top sahası vardı. Ben ailenin tek çocuğuydum. Babam yüksek ziraat mühendisiydi, Paris'te okumuştu. Türk Tütün Limited'in kurucusuydu. Otuz iki odalı bir köşkte oturuyorduk. Halamla evlerimiz bitişikti. Köşkün arazisi bir hayli büyüktü, on altı dönüme yakındı. Tren yolundan şimdiki minibüs caddesinin yakınına kadar uzanıyordu. Evin arka tarafında sebze meyve yetiştirirdik. Bahçıvanımız vardı. Dışarıdan binde bir alışveriş yapardık. Bizde her zaman iki at bulunurdu. Annem, babam da binerdi, halam da binerdi. Kayışdağı'na kadar giderlerdi. O zamanlar herkes ata binerdi. Fakat ben ata binmekten korkardım, o yüzden binmezdim."

            "Bu bizim evin ön kapısı. Tütün eksperi, yüksek
             ziraat mühendisi Feyzi bey köşkün önünde."
"İlkokulu Göztepe'deki Taşmektep'te okudum, Erenköy Kız Lisesine yakın bir yerdeydi. Arabacı Reşat efendi vardı, tek atın çektiği bir arabası vardı onun, o götürür getirirdi beni okula. Erenköy Kız Lisesinde okuyan kızları da yoldan alır götürürdü. O zamanlar İstanbul'un o bölgeleri çok tenhaydı. Otomobil filan yoktu. İstanbul'a gideceğimiz zaman da trene binerdik. İstasyon zaten evimize çok yakındı, tren geleceği vakit çıkardık evden. O senelerde kara trenler çalışıyordu. Vapurda da kalabalık olmazdı. Her gün işe gidip gelen insanların vapurda oturduğu yer belliydi. Onların yerine başkası oturmazdı."

Burada araya girip dikkatinizi bir noktaya çekmek istiyoruz. Erol bey, "İstanbul'a gideceğimiz zaman trene binerdik," diyor. Onun bu sözlerini duyunca, Anadolu yakasında oturanların 1970'lerin sonuna kadar "İstanbul'a gitmekten" bahsettiğini hatırladık. Aynı durum Bakırköy, Yeşilköy gibi semtler için de geçerliydi. Hatta Bakırköy istasyonunda "İstanbul yönü" levhası bugün bile durmaktadır.

Parantezi kapadıktan sonra Erol Keskin'in futbola başladığı günler üzerinde duralım. Ünlü spor tarihçimiz Cem Atabeyoğlu, Öz Fenerbahçe dergisinde kendisi hakkında yazdığı makalede futbola başlama yaşını şöyle tespit etmiş: "Futbola Feneryolu çayırında başlamış ve 1939 senesinde, henüz 12 yaşında iken Fenerbahçe'ye intisap etmiştir." Nitekim Erol bey de bunu doğruluyor: "Bize çok yakın Şevket Soley diye bir ağabeyimiz vardı, babamın dostuydu. Onun vesilesiyle Fenerbahçe kulübüne girdim. Daha ortaokul talebesiyken girmiştim kulübe. Genç takımda başladım, kısa zamanda birinci takıma intisap ettim. Ben birinci takıma geçtiğim zaman Büyük Fikret vardı. Küçük Fikret, Naci Bastoncu, Boncuk Ömer, Cihat vardı. Onların hepsi benden büyüktü, ben takımın en küçüğüydüm. Fenerbahçeli Küçük Fikret de Feneryolu'nda otururdu. Benden yaklaşık yedi yaş büyüktü. Seyahatlere annem izin vermezdi ama babam verirdi. Kulüpten gelirlerdi seyahat için, babam izin verirdi, öyle giderdim."

Fenerbahçe genç takımı Şeref Stadında. Erol Keskin alt sırada sağdan ikinci.

Okul hayatı konusunda da şunları anlatıyor Erol bey: "Ortaokuldan sonra harp senelerinde bir sene Haydarpaşa Lisesinde okudum. Ardından kulüp beni Boğaziçi Lisesine gönderdi. Feneryolu ile Arnavutköy'ün arası uzak olduğu için yatılı olarak okudum. Mehmet Ali ile Selahattin Torkal da orada okuyordu. Tanıdık şoförler Cumartesi öğleyin gelip beni alırdı. Kabataş'tan arabalı vapurla geçerdik. Pazartesi sabahları da okula bırakırlardı. Liseyi bitirdikten sonra bir sene hukuk fakültesine gittim. Fakat zor bir okuldu, futbolla birlikte yürütmek zordu. Baktım olacak gibi değil, bıraktım." Söz Boğaziçi Lisesinden açılmışken, bu okulun başta Fenerbahçe olmak üzere birçok kulüpten genç futbolcuyu bünyesinde toplayarak şampiyonluklar kazandığını belirtelim. Nitekim Erol Keskin de 1944-45 sezonunda okul takımıyla İstanbul ve Türkiye şampiyonluğu yaşamış. 

Şampiyon Boğaziçi Lisesi futbol takımı. Soldan 2. Erol Keskin, 5. Beşiktaşlı
Yavuz, 6. Fenerbahçeli Küçük Halil, 7. Selahattin Torkal, 10. Samim Var.
                                                                                      (Aylık Spor Ansiklopedisi)
Erol Keskin'i Fenerbahçe ve milli takımın değişmez sağ içi olarak bilsek de kendisi ilk mevkisinin farklı olduğunu söylüyor: "Sağ açık olarak oynamaya başladım, fakat Fikret de sağ açık oynadığı için Molnar beni sağ içe aldı. Ondan sonra sağ iç oynadım." Kırklı yılların ünlü spor dergisi Kırmızı-Beyaz'da hem bu konuda hem birinci takımdaki ilk maçı konusunda ayrıntılı bilgi veriliyor: "Beş sene kadar genç ve ikinci takımların sağaçık mevkiinde yer aldıktan sonra 26 Mart 1944 günü Milli Küme müsabakasında Harbiye'ye karşı birinci takımda ilk maçını oynamıştır. Erol 17 yaşında iken birinci takımda oynadığı bu maçtan sonra, birçok maçlarda sağaçık mevkiinde Fikret ağabeyine vekâlet etmiştir. Nihayet 1947 senesi Şubat ayında Hungaria takımına karşı ilk defa sağiç mevkiinde yer almış ve bu mevkide yerleşmiştir. Şimdi bu mevkiin en göz dolduran elemanıdır ve dört defa milli takımda sağiç oynamıştır." (Kırmızı Beyaz, sayı 57) 

Fenerbahçe'nin 1947'de İran'a yaptığı seyahatten bir hatıra.
Ayaktakiler: Erol Keskin, Cihat Arman, Ahmet Erol, Suphi Ural.
Oturanlar: Lefter Küçükandonyadis, Selahattin Torkal, Erdal Kocaçimen.

Cem Atabeyoğlu da Fenerbahçe'nin 1947-48 şampiyonluğu dolayısıyla hazırlanan albümde bu konuda şöyle diyordu: "Sağiç Erol'un en büyük hususiyeti Küçük Fikret'le yaptığı deplasmanlardır. Bu mevkiindeki en muvaffakiyetli oyunu da Sparta'ya karşı oynadığı şahane oyundur." Merhum spor tarihçimiz, sağ açık Erol'un meziyetleri konusundaysa şunları yazmış: "Çelimsiz vücuduna rağmen karşısındaki en güçlü kuvvetli bir müdafiiden dahi kolaylıkla sıyrılmasını bilir. Bilhassa ayağına gelen topları durdurtup beklemeden ortalaması, diğer for arkadaşları için büyük avantaj teşkil eder. Topun üzerinden atlayarak yaptığı çalımlar ve en müşkül anlarda rahatça orta yapabilmesi en büyük hususiyetleridir. Sağ ayağından çıkan şutlar isabetli ve kuvvetlidir. Sol ayağının zayıf olması kendisinin aleyhine kaydedeceğimiz yegâne fena puandır. Ortalara kayarak top sürmesi yüzünden sık sık gol pozisyonlarına girer."

Fenerbahçe'nin 1947-48 kadrosu. Ayaktakiler: Ahmet Erol, Hilmi Ardağ, Cihat Arman, Müjdat (Müzdat) Yetkiner,
Samim Var, Fikret Kırcan, Selahattin Torkal. Oturanlar: Murat Alyüz, Lefter Küçükandonyadis, Halit Deringör, Erol Keskin.
                                                                                                                                                                                                 (Hürriyet)

Fenerbahçe A takımına yükseldiği yıllarda devrin başbakanı Şükrü Saracoğlu, aynı zamanda kulüp başkanlığını da sürdürüyordu. Onunla ilgili hatırladıklarını şöyle anlatıyor Erol Keskin: "Şükrü Saracoğlu başbakanken Ankara'ya gittiğimizde bizi muhakkak bakanlığa çağırırdı. Maroken koltuklara oturturdu bizi. Bana, 'Gel küçük sen şöyle yanıma,' derdi. Takımın en ufağı bendim o zaman, belki yirmi yaşında bile değildim. 'Anlat bakalım ne var ne yok,' deyince ben, 'Efendim, anlatacak bir şey yok, siz bana sorarsanız ben anlatırım,' diye cevap verirdim. Bir gün yine gittiğimizde, 'Bak Erol, bunu sana kimse söylemez ama ben söylüyorum. Bunu hiç unutma, bu çok önemli bir şeydir. Sen çok genç yaşta futbola başlamışsın. Herkes seviyor seni. Ben seni takip ettiğim için biliyorum, aman dikkat et; bu efendiliğini hiç bozma. Senin çok iyi bir ailenin çocuğu olduğunu biliyorum,' diye nasihat etmişti."

Erol Keskin Galatasaray santrhafı Doğan Koloğlu'yu geçmeye çalışıyor. Hemen arkalarında
Lefter ve Muzaffer Tokaç pozisyonu takip ediyor.


Erol Keskin'in Fenerbahçe kadrosunda sağlam bir yer edindiği yıllar, aynı zamanda milli takımın harp nedeniyle uzun bir ara verdiği maçlarına yeniden başladığı dönemdi. Nitekim o da Türk milli takımının on bir yıl aradan sonra, 23 Nisan 1948'de Atina'da yaptığı Yunanistan maçında sahada yer aldığında, henüz yirmi bir yaşındaydı. Genç Erol, futbol takımının üyesi olarak 1948 Londra olimpiyat oyunlarına da katıldı. Yazının girişinde de bahsettiğimiz gibi, 20 Kasım 1949'da Ankara'da Suriye'yi 7-0 yenerek Dünya Kupasına katılmaya hak kazanan milli takımın oyuncularından biriydi. O maçta beşinci golümüzü attığı gibi, iki golün de ortasını yapmıştı. Erol Keskin futbol tarihimizin en unutulmaz maçlarından biri olan, 17 Haziran 1951'de Berlin'de Batı Almanya'yı 2-1 yendiğimiz maçta da forma giydi. Onun milli takım kariyerindeki ilginç bir not, o tarihte henüz İstanbul ikinci kümesinde oynayan Adalet takımına transfer olduktan sonra Batı Almanya'ya İstanbul'da 2-0 yenildiğimiz maçta yer almasıydı.

Berlin'de 2-1 galip gelen takım (soldan itibaren): Erol Keskin, Hüseyin Saygun, Naci Özkaya, Müjdat Yetkiner, Eşref Özmenç, Lefter Küçükandonyadis, Faruk Sağnak, Ali İhsan Karayiğit, Turgay Şeren, Recep Adanır, Gündüz Kılıç.

Yeri gelmişken Erol beye, profesyonelliğin henüz resmiyet kazanmadığı bir devirde yaptığı transferlerle futbol tarihimizde önemli bir yer işgal eden Adalet kulübünü sorduğumuzda şunları söylüyor: "Futboldan neredeyse hiç para kazanmadık. Antrenman masrafı diye ayda 15 lira gibi bir para verirlerdi. Adalet kulübüne transfer olduğum zaman ilk defa para kazandım diyebilirim. O zaman da pek nakit para yoktu ama dokuma tezgâhı veriyorlardı. Adalet Mensucat fabrikası meşhur Süreyya Paşa'nındı. Balat'ta Haliç kenarında bir yerdeydi. Çok güzel battaniyeler dokunurdu. Fabrikanın ustaları vardı. Bir tane usta bulduk, tezgâhlara o bakıyordu. Benden başka Fenerbahçe'den Mehmet Ali geçmişti Adalet kulübüne. Sonra Selahattin ile Canavar Burhan da geldiler.  Çok iyi bir takımımız vardı. Önümüze çıkanı yeniyorduk. Müessese takımı olduğumuz için taraftarımız yoktu ama bizim futbolumuzu seyretmeye geliyordu insanlar bizim maçlara. Oscar müthiş topa vuran bir adamdı. Ömer çok iyi bir kaleciydi. Necmi gördüğüm en iyi futbolculardan biriydi. İki ayağını ve kafasını çok iyi kullanırdı."

Adalet futbol takımı 1955-56. Ayaktakiler: Fahri Güzey, Oscar Garro, Cahit Candan, Selahattin Torkal, Ayhan Hançer,
Turhan Bayraktutan. Oturanlar: Erol Topoyan, Ahmet Karlıklı, Salim Cavunt, Erol Keskin, Ömer Kandemir.

Adalet şampiyonlukta hiçbir zaman iddia sahibi olmasa da bünyesinde topladığı şöhretli isimlerle, seyircilerin maçlarını her zaman ilgiyle izlediği bir takımdı. Erol Keskin, Adalet formasıyla mücadele ederken, yaklaşık üç yıl aradan sonra tekrar milli takıma çağrıldı. Üstelik bu kez futbolun zirvesi olan organizasyon için seçilmişti; 1954'te İsviçre'de düzenlenen Dünya Kupasına katılan Türk milli takımının kadrosundaydı. İsviçre'de oynadığımız üç maçın hepsinde forma giyen Erol Keskin, böylece Lefter'le birlikte dünya sporunun en önemli iki organizasyonu olan olimpiyat oyunları ve dünya kupası finallerinde yer alarak tarihe geçti.


1948 Londra olimpiyatlarına hazırlanan milli takım aday kadrosu İnönü Stadının tören kapısı önünde. 
Ayaktakiler: Yavuz Üreten, Selahattin Torkal, Halit Deringör, Naci Özkaya, Fikret Kırcan, Gündüz Kılıç, Reha Eken, 
Erol Keskin, ?, ?. Oturanlar: Reşat Erte, Muzaffer Tokaç, Erdoğan Atlı, Samim Var, Galip Haktanır, ?, Bülent Eken.


Milli takım İsviçre'de uçaktan iniyor. Erol Keskin'in hemen arkasında
teknik direktör Sandro Puppo görülüyor.
"Sandro Puppo çok terbiyeli, efendi bir adamdı. Çok sakin bir kişiliği vardı."
Türkiye'nin Dünya Kupasında oynadığı ilk maç. 17 Haziran 1954'te, Bern'de F. Almanya'ya 4-1 yenilen kadro.
Turgay Şeren, Çetin Zeybek, Suat Mamat, Basri Dirimlili, Feridun Bugeker, Rıdvan Bolatlı, Burhan Sargın,
Rober Eryol, Mustafa Ertan, Lefter Küçükandonyadis, Erol Keskin. 

Erol beye bu blogun ismini söylediğimde yüzünde bir tebessüm beliriyor ve eski günlere gidiyor: "Dinyakos'a ayakkabı yaptırmaya gittiğimde çabuk bitirsin diye bir şişe rakı götürürdüm. 'Vre gene ne getirdin?' derdi. 'Ustacığım sen şunu afiyetle iç, bana da keyif olsun,' derdim. Küçücük bir dükkânda çalışırdı ama çok usta bir adamdı. Çok terbiyeli, beyefendi bir insandı. Her futbolcunun ayak numarası, kalıplar vardı onda. Son zamanlarda hiç gitmezdim; telefonla arayıp, 'Ayakkabılarım eskidi,' derdim. 'Vre çocuğum gelme, kalıp bende hazır, ne istersen yapayım,' diye cevap verirdi. Kulüpte Lambo lakaplı bir malzemecimiz vardı, ne çalışkan adamdı. Bütün ayakkabıları tek tek temizler, yağlar, tekrar hazır hale getirirdi. Belki üç jenerasyona hizmet etmişti. Herkes hürmet ederdi."

Eşiyle birlikte transfer görüşmesi yapmak üzere Adalet Mensucat fabrikasına
gelen Molnar (solda), Fenerbahçe'den talebeleri olan Erol Keskin ve
Selahattin Torkal tarafından karşılanmış.
                                                                                           (Günlük Spor gazetesi)

"Molnar iyi antrenördü. Ben şahsen her şeyi ondan öğrendim. Topa doğru dürüst kafa vurmasını bile ondan öğrendim. Cambaz gibi bir adamdı; topu alır, iki ayağıyla tık tık tık, oyuncak gibi oynardı. Ayağında sektirir, omzuna alır, sonra öbür omzuna aktarırdı. Yarım yamalak Türkçesiyle, 'Siz bunlara bakmayın, bu hokkabazlık tarafı işin,' derdi bize." 
Gülçin hanımla nikah masasında, sene 1951.

"Eşim meşhur karikatürist Ramiz Gökçe'nin kızıydı. Fenerbahçe plajında görmüştüm onu ilk kez. Görür görmez vuruldum. Uzun seneler flört ettik. 2010'da vefat etti."

Ankara'daki yedek subaylık günlerinden bir hatıra.

"Bir müddet Yedek Subay takımında oynadım fakat o takım fazla uzun sürmedi. Fenerbahçe'nin maçlarına gidip geliyordum."
Futbol tarihimizde müstesna bir yeri olan Erol Keskin, Fenerbahçe formasıyla iki İstanbul Ligi ve üç Milli Küme şampiyonluğu yaşadı. 1951-52 sezonunda henüz ikinci kümede mücadele eden Adalet'e geçti ve takımının birinci kümeye çıkmasında büyük pay sahibi oldu. Burada da 1955'te  efsanevi Atatürk Kupasını kazanmanın sevincini yaşadı (dev boyuttaki bu kupanın bugün nerede olduğu, spor tarihimizin bilinmezleri arasındadır). 1957-58 sezonu sonunda futbolu bıraktı. Futbolu bırakan birçok oyuncunun aksine, antrenörlük veya kulüp yöneticiliğiyle ilgilenmedi. Kuşağının birçok temsilcisi gibi sadece futbol oynamak ekonomik açıdan yeterli olmadığından iş hayatına atıldı ve ithalatla uğraştı.



4 yorum:

  1. teşekkürlerimi borç bilirim bu blok hazırladıgın için nesiler boyu bizelere
    kaynak ulasacaçagımız bi kayanak

    YanıtlaSil
  2. Merhaba blogunuzu google'dan tesadüfen buldum.Sizden bir isteğim vardı?Metin Oktay zamanında maç başlamadan önce yazı tura atışında kullanılan paranın resmi var mı?Rahmetlinin bu yazı tura hakkında ki söylediği cümleyi birileri ti ye aldı onun için arıyorum..Şimdiden tşklr

    YanıtlaSil
  3. Söz konusu yorumunuzdan dört adet fotoğraf alınmış, aşağıda linki verilen yorumda kullanılmış, detaya dair iş bu yorumun linki verilmiştir. Bilgilerinize. Gebze'den sevgilerimle

    http://gebzegundemi.blogspot.com.tr/2016/10/erol-keskinin-tannmadan-anldg-macta.html?spref=fb

    YanıtlaSil
  4. blogunuz bir harika emekleriniz için teşekkürler

    YanıtlaSil