28 Şubat 2015 Cumartesi

Ali Soydan - Galatasaraylı Küçük Ali

Futbolla yoğun mesai içindeki bir ailenin ferdiydi. Gençliğinde futbol oynayan babası Arif Bey Galatasaray kulübünün divan kurulu üyesiydi. O yüzden oğulları da, babadan dayak yeme korkusu olmadan özgürce futbol oynamıştı. Küçük kardeşi Selim, Beşiktaş’ta parladıktan sonra Fenerbahçe’ye geçmiş ve asıl ününü burada yapmıştı. Onunla aynı yıllarda sahalarda top koşturan rakipleri ondan söz açıldığı vakit iki özelliğini vurguluyordu: birincisi sol ayağı iyi olan teknik bir futbolcu, ikincisi son derece beyefendi ve mütevazı bir insan olmasıydı. Nitekim telefonla ilk kez görüşüp maksadımızı açıkladığımızda, “Aman efendim, benim öyle yazılacak önemli bir futbol hayatım yok,” diyerek bu özelliğini ortaya koymuştu. Biraz dil dökerek sonunda Ali Soydan’ı görüşmeye ikna ettik. İşte onun anlatımıyla çocukluk yılları:


“10 Ocak 1933 İstanbul doğumluyum. Babam da Galatasaray kulübünde futbol oynamış ve idarecilik yapmış bir insandı. Hayvan ticaretiyle uğraşırdı. Sonradan dükkân açmıştı, Teşvikiye’de dükkânımız vardı. Bizim kuşağımız tenis toplarıyla oynayarak yetişti. Tenis toplarıyla mektepte top oynardık. Ben Şişli Terakki’de okuyordum. Orada top oynamak yasaktı ama dinlemezdik. Ufak bir saha vardı, orada teneffüslerde oynardık. Okul dışında mahallede de top oynardık. Teşvikiye’den Beşiktaş’a doğru giden caddede, şimdi İTÜ’nün garajı olarak kullanılan yer eskiden mezarlıktı. Fakat mezarlık kapatılmıştı, artık cenazeler gömülmüyordu. Taşların bazıları kalmış, bazıları dağılmıştı. Orada top oynadığımız boş bir alan vardı, kimi yeri daha geniş, kimi yeri daha dar. Taşlardan kale yapardık. Orada alıştık top oynamaya. İki takım kurmuştuk, birinin adı Hortlakspor’du. Aramızda para toplayıp top alırdık. Eski toplar şimdiki gibi değildi, yukarıdan bağlamalı filandı. Ufak yerde oynamanın faydası, çok güzel pas vermeyi öğreniyorsun. Bir de top bazen yamaçtan aşağı kaçardı. O zaman topu gidip kendin almak zorundasın, ceza olarak. O yüzden çok dikkatli oynardık. Tekniğimiz o sayede gelişmişti. Büyük sahaya geçtiğimiz zaman daha rahat oynuyorduk. Küçük sahada alıştığımız için ayağımızla istediğimiz yere atabiliyorduk topu. Küçük saha o melekeyi kazandırdı bize.” 
 
Genç takımlar arasında yapılan turnuvayı kazanan Galatasaray
gençleri kupayla beraber stüdyoya gidip bu hatıra fotoğrafını
çektirmişler. Ali Soydan ön sırada sağdan ikinci oyuncu.
Orta sırada sol baştaki takım elbiseli zat Mr. Lockhead. Sağ
baştaki beyefendi Selahattin Buda. Arka sırada sağ baştaki
oyuncu Günay Kayarlar.
                                                            (Günay Kayarlar albümü)
“Babam top oynamama kızmazdı. Bilakis beni daha dokuz-on yaşımdayken elimden tutarak Galatasaray kulübüne götürdü. Biz üç kardeştik. Benim büyüğüm sadece mahalle arasında top oynamıştı. Sonra bankacı oldu. Selim benden yedi buçuk yaş küçüktür. O da biliyorsunuz futbolcu oldu. Ben babamın teşvikiyle küçük yaşlarda Galatasaray genç takımına girdim. Kulübe ilk gittiğimde genç takımla eski futbolcu Selahattin Buda meşgul oluyordu. Daha sonra Lockhead isminde bir İngiliz antrenör geldi. Selahattin Bey ile birlikte çalıştırdılar takımı. O zaman Galatasaray genç takıma ehemmiyet veriyordu. Aslında o yıllarda her takım ehemmiyet vermeye başlamıştı genç takımlarına.”

Şeref Stadında yapılan bir Galatasaray-Beyoğluspor maçında.
“Genç takıma giderken bir yandan da Şişli Terakki Lisesinde okudum. İlk defa bizim zamanımızda okuma süresi on iki seneye yükseltildi. İstanbul vali muavini Galatasaray’da idareciydi. Mektebe telefon edip izin alıyordu benim için. Bizim de hoşumuza gidiyordu o gençlik yıllarında bu durum. Telefon geldiği zaman müdür ya da müdür muavini sınıfa gelir, ‘527 nolu Ali Soydan, izin veriyoruz ama bir daha olmasın lütfen,’ deyip takıma gönderirlerdi beni. O zaman Adana’ya gittik, İzmir’e gittik. Dostluk maçları yapılıyordu.  Yabancı takımlar gelirdi Avusturya’dan filan özel maçlar yapmak için. Sağ bek Sarı Naci, sol bek Fazıl Abi, Muzaffer Abi, sağ tarafta Muhtar Abi gibi takımın eskileriyle birlikte yabancı takımlara karşı oynadım. Ben çocuk gibiydim. Oynayıp yetişeyim diye 15-20 dakika sokuyorlardı oyuna.”

1952'de Adana'da yapılan Türkiye amatör futbol birinciliğinde şampiyon olan
Galatasaray takımı (soldan): Ali Soydan, Ali Beratlıgil, İsfendiyar,
Bülent Kayarlar, Suat, Bülent Varol, Coşkun, Turgay.
Ali Soydan Galatasaray A takımı formasını resmi maçlarda ilk kez 1951-52 sezonunda giymeye başlamış. A takıma nasıl girdiğini şöyle anlatıyor: “Ben genç takımdan sonra B takımına girdim. Bir Cumartesi günü Fenerbahçe ile eski tahta tribünlü statta bir maç yaptık. Ben de peş peşe iki tane gol atmıştım o maçta. Sol insayd (sol iç) oynuyordum ama sağ tarafa kaçarak atmıştım golleri. Fener’de sağ bek oynayan Donanma Kamil vardı, o da oynuyordu o maçta. Bizim yöneticiler o akşam toplanmışlar, ertesi günkü A takım maçında beni oynatmaya karar vermişler. Bana kararı bildirdiler, heyecanlanma, her şey yolunda gidecek filan dediler. Genç takımda sol insayd oynuyordum, A takımda sol açık da oynadım. Gündüz Abi’nin futbolculuğunun son zamanlarıydı. Onunla birlikte, ayrıca Muzaffer Abi ve Naci Abi ile birlikte oynadım. Hiç unutmam, bir Emniyet maçında ben sol açık oynuyordum, Gündüz Abi santrfordu. Sağ açıkta İsfendiyar oynuyordu. Deniz tarafındaki kaleye sağ taraftan bir korner atacaktık. Gündüz Abi yanıma geldi, ‘Merak etme, dikkat et, beni takip et,’ dedi. Benim ayaklarım titriyordu tabii. Korner atıldı. Oyuncular kafaya çıktılar. Gündüz Abi kafa vurmadı gelen topa, eğdi kafasını. Ben bir vole vurdum topa, havaya dikildi top. Geldi okşadı beni, ‘Bir dahaki sefere, hiç merak etme,’ dedi."

Ali Soydan (sağ başta), Candemir Berkman
ve Güngör Okay ile birlikte.
Ali Soydan için Galatasaray’daki ilk yıllarında önemli bir olay genç milli takıma seçilmesiydi. 1954’te Almanya’da dünya dördüncüsü olan takımın önemli oyuncularından biriydi: “Önce İstanbul genç karmasına seçildim. Ardından genç milli takıma girdim. Almanya’ya gittik. Adalet’te oynayan Küçük Erol, sol bek Nihat, Şeref Has, İzmirli Orhan, kaleci Varol, Altaylı Coşkun o zaman takımdaydı. Metin vardı. Cihat Arman antrenörümüzdü. O turnuvada dördüncü olduk. Metin Galatasaray’a gelmeden önce Gündüz Abi ve yöneticiler bizlere onu alalım mı almayalım mı diye sordular. Biz onunla genç milli takımda beraber oynadığımız için fikrimizi aldılar. Biz de yüzde yüz alınması lazım, çok iyi futbolcu dedik.”

Genç milli takım 1954'te Almanya düzenlenen şampiyonaya gitmeden önce. Ayaktakiler (soldan): Ahmet Deniz,
Aydın Milli, Necdet Elmasoğlu, Tayyar Cavcav, Nihat Çapalar, Erol Topoyan, Ali Soydan, Metin Oktay,
Varol Ürkmez, Erdoğan Gürhan. Oturanlar: Yıldırak Daş, Ergun Ercins, Güngör Tetik, Coşkun Dağlıoğlu,
Şeref Has, Yüksel Alkan, Orhan Erkmen, Güngör Salman.
Galatasaray A takımına Ali Beratlıgil ile aynı sezonda girince otomatikman Küçük Ali denilmiş Ali Soydan’a: “Ali Beratlıgil benden biraz daha büyüktü yaşça. Kamil Altan’la ve Ali’yle iyi arkadaştık. Metin’den önce o santrfor oynardı. Metin geldikten sonra Bursa’ya Merinos’la maç yapmaya gitmiştik. Ali henüz santrfor oynamaya devam ediyordu. Bir pozisyonda Metin bizim sahadan topu alıyor, santrayı geçiyor, çalım atıyor. On sekize yaklaştığında Ali orada, pas istiyor. Hiç oralı olmuyor Metin, bir vuruyor topa. Kaleci ellerini kaldırmasına rağmen üstten geçiyor top ve gol oluyor. Bir-iki-üç, Ali biraz kırılır gibi oldu ama Metin golleri atıyordu. Belki pas vermesi daha doğru olurdu ama çok kendine itimadı olan, aynı şekilde kafaya çok iyi çıkan bir oyuncuydu ve çok da efendi bir adamdı Metin. Ali’yi de idare heyeti harcamadı, onu geriye çektiler. Metin ondan sonra aldı, bir daha da bırakmadı. Bize anlattığına göre İzmir’deyken Vahap Özaltay ile çalışıyormuş. Vahap mesela sol tarafa geçip ona sürekli top ortalıyormuş ve gelen topa bekletmeden vole vurması üzerine çalıştırıyormuş. Sağdan sola, soldan sağa, öyle hazırlamış kendini Metin. Sezgisi ve vuruşları çok iyiydi. Gol olmasa da yüzde yüz kaleyi tutardı.”

Üç yakın arkadaş (soldan): Kamil Altan,
Ali Beratlıgil, Ali Soydan.
Galatasaray birinci takımında henüz dördüncü sezonunu geçirirken o zamanlar futbolcuların korkulu rüyası olan dış menisküs sakatlığı yaşamış Ali Soydan: “1954-55 sezonunda Galatasaray şampiyon olduğunda ben yarım sezon kadar oynadım, sonra sakatlandım. Menisküs oldum. Şeref Stadında bir hazırlık maçı oynuyorduk. Arkadan bir çelme taktılar bana, sağ tarafıma düştüm. Yerde bir taş varmış. O taş sağ dizime battı. Nasıl canım yandı ama anlatamam. Adaleler daha sıcak olduğu için maçın sonuna kadar oynadım. İşte o zaman sakatlanmıştım. Kıkırdaklar yırtılmıştı. Bir iç menisküs, bir de dış menisküs sakatlığı vardı. Ben dış menisküsten sakatlanmıştım, o daha fenaydı. Rahmetli Reha Abi (Eken) ameliyat olmak için İtalya’ya giden ilk oyuncuydu. Lakava diye bir doktor ameliyat etmişti onu. Beni de sağ olsunlar, kulüp oraya gönderdi. Fakat ben şanssızdım, ameliyat olmama rağmen tam düzelemedim. Devamlı sakatlık yaşadım. Menisküs ameliyatını burada da yapıyorlardı ama çok ağır geçiyordu. Üç ay- dört ay hiç topa ayağını vuramıyordun, hatta sezonu kapatıyordun. Sakatlanan yeri görebilmek için dizi olduğu gibi açıyorlardı. Oradaysa Lakava yalnız o ameliyatı yapıyordu ve ufak bir kısmı açıyordu. Ben İtalya’ya gittiğimde o da ameliyat için Rusya’ya gitmiş. On gün bekledim. Sonra geldi, beni ameliyat etti. Yara kapanana kadar orada istirahat ettim. Roma’da Lazio kulübünün bir masörü vardı, ona teslim etti beni. Benim işim bitti, ben vazifemi yaptım dedi ve masöre teslim etti.”

Bir Galatasaray-Beşiktaş maçında Eşref'le mücadelede.
Arkada Vedii Tosuncuk görülüyor.
“Roma’da kaldığım süre boyunca orada okuyan Türk çocukların pansiyonunda kaldım. Ayağım açıldığı zaman çocuklar ağlamıştı. Hiç adale kalmamış, bacağım incelmişti. Çocuklar bana tercümanlık da yaptılar. Masör hiç merak etmeyin, bu ayağı yirmi günde eski haline getiririm demiş. Nitekim adaleler oluşmaya başladığı zaman masaja gelen futbolculara bacağımı gösterip ‘Bakın, bakın,’ diyordu. Sonra doktor bana, ‘Hemen oynamayacaksın, lastik ayakkabı katiyen giyme, çamurlu sahaya çıkma, lastik ayakkabı giyip kapalı salonda antrenman yapma,’ diye nasihatler verdi.”

“İstanbul’a döndüm. O zaman oyuncu kıt tabii. Necmi Abi – Torik Necmi sol bek oynardı, ben yokken sol açık oynatmışlar. Ben dönünce, ‘Derhal hazırlan’ dediler. Yapmayın etmeyin dedimse de dinletemedim, oynamaya mecbur kaldım. Hiç unutmuyorum bir Fener maçı oynamıştık. Birinci maçta 3-1 yenmiştik. İkinci devredeki maçta kadroya aldılar beni. Yeşilköy’de Deniz Park otelinde kampa girmiştik. Antrenman filan yapıyorduk, Gündüz Abi çalıştırıyordu o zaman bizi. Lastik ayakkabıyla çalışıyorduk. Sahanın bir kısmı çamurluydu. Gece yağmur yağmış, su yok ama zemin yumuşamış iyice. Oraya top atıldı. Çok iyi hissediyordum kendimi. Oraya bir top atıldı. Koştum gittim, topu istop ederken hafif döndüm hakim olmak için, bir ağrı girdi ayağıma. Eyvah dedim ama hemen çıkamadım tabii. Bir müddet sonra Gündüz Abi’den müsaade istedim. Odaya gittim, ayağım davul gibi şişmiş. Ertesi gün Cumartesi’ydi, maç Pazar günüydü. Cumartesi günü kalkınca kampı terk ettim, eve geldim. Gündüz Abi bir idareciyle eve geldi. Babamla konuştular, sonra benle konuştular. ‘Merak etme, bir şey olmaz,’ dediler. ‘Çıkayım ama bir şey yapamam,’ dedim.  Babam beni aldı karşısına, ‘Bak Galatasaray kulübü sana dünya kadar masraf etti,’ diye konuştu. Bir aydan fazla kalmıştım Roma’da. Babam da beni dinlemedi. Sonunda çıktım sahaya ama koşmamın imkânı yoktu. O maçta da 2-0 mağlup olduk. Ondan sonra benim ayağım bir daha eskisi gibi olmadı.”

Hayat dergisi 1959 yılında İstanbul Liginde
yer alan on takımın en centilmen futbolcusunu
seçmişti. Beyoğluspor'un en centilmen
futbolcusu olarak Ali Soydan seçildi.
“Masör Yorgo Tagar bana sürekli masaj ve parafin tedavisi yapıyordu. O zaman dizimdeki şişlik iniyordu. Haftada iki gün antrenman vardı, bir Salı bir de Perşembe günleri. Diğer günler istirahat ediyordum. Böyle beni her maça hazırlıyorlardı ama oynamaya başlayınca, on beş – yirmi dakika sonra diz yine şişiyordu. Sahalarda felaketti o zaman, çamur deryasıydı. Ayakkabılara çiviler batardı. Her şey kötüydü. Bu şartlarda Galatasaray kulübünden ayrılmak için müsaade istedim. Bülent Abi (Eken) Beyoğluspor’da antrenörlük yapıyordu. Beni oraya aldı. İki sezon Beyoğluspor’da oynadım. O zaman takımda Sofyanidis vardı sağaçık, daha sonra AEK’e gitti. İyi oyuncuydu.”

Şeref Stadında yapılan bir Beyoğluspor idmanı. Ali Soydan sol başta.
En arkada görülen oyuncu Aleko Sofyanidis.
İki sezon Beyoğluspor forması giydikten sonra 1959-60 sezonunda ezeli rakip Fenerbahçe’ye transfer olmuş Ali Soydan. “Büyük Fikret alınmamı tavsiye etmiş sanıyorum. Şeref Has ile genç milli takımdan arkadaştık. Fenerbahçe’de yabancılık yaşamadım. Avni Kalkavan da sevdiğim bir arkadaşımdı. Kaleci Şükrü, Basri, Naci, Yüksel, Mikro Mustafa, Lefter, Can gibi ünlü isimler vardı o zaman takımda. Sezon başındaki hazırlık maçlarında yer aldım. Fena da oynamıyordum. Fakat lig maçlarında fazla oynama şansı bulamadım. İkinci devre başlarken bir para sorunu çıktı ortaya. Beni alırken belli bir miktar verileceği söylenmişti fakat onu vermediler. Ben de ondan sonra antrenmanları bıraktım. Yani aslında yarım sezon oynadım Fenerbahçe’de.”

Fenerbahçeli takım arkadaşlarıyla beraber (soldan): Necdet Çoruh, Avni
Kalkavan, Ali Soydan, Niyazi Tamakan, (Mikro) Mustafa Güven.
Ali Soydan’ın Fenerbahçe’den sonraki durağı o zaman büyük bir hamle yapan Karagümrük kulübü olmuş. 1960-61 sezonundan itibaren kırmızı-siyahlı formayı giymiş. Tarık Kutver, Aydın Yelken, Orhan Erkmen, Nihat Çapalar, Doğan Sel, Recep Adanır gibi isimlerle birlikte top koşturmuş. Karagümrük’te üç sezon geçirmiş. Kulübün birinci ligden düştüğü 1962-63 sezonu onun da son sezonu olmuş. “Fakat Karagümrük son kulübüm değil. Futbol ve dükkân yüzünden askere epey geç gittim. Askerliğimi Konya’da yaptım. O yüzden son kulübüm Konya’daki bir kulüptür, orada hiç oynamadım aslında ama antrenmanlara çıkıyordum.”

Karagümrük 1960-61. Ayaktakiler: Ali Soydan, Gökçen, Tuncay, Doğan, Nedim, Özcan.
Oturanlar: Kadri Kartal, Tarık, Nihat, Sümer, Bilgin.
Yazının başında Ali Soydan’ın centilmenliğinden bahsetmiştik. Onun bu konuda anlattığı bir anısıyla yazıya noktayı koyalım: “Selim Fenerbahçe’de oynarken ben Karagümrük’te oynuyordum. Bütün Fenerbahçeli oyuncuları tanıyordum. O zaman arkadaşlıklar daha iyiydi, çok daha başkaydı. Dolmabahçe’de oynuyorduk. Bir top atıldı ileri doğru. Basri’yle kafaya çıktık. O yere düştü. Bir düdük çaldı, hakem benim faul yaptığıma karar verdi. Hakem koşarak yanımıza geldi, beni ihraç etti. Ben o güne dek hiç oyundan atılmamıştım. Basri yerden kalktı, hakeme itiraz etti. ‘Ne yapıyorsun? Çocuk bir şey yapmadı,’ dedi. Selim geldi yanımıza, ‘Ne oldu?’ diye. Onlar benden çok üzüldüler. Oyundan ihraç edilen oyuncu ceza heyetine sevk edilmese bile bir hafta otomatikman oynamazdı. O zaman Orhan Şeref Apak federasyon başkanıydı, beni affetti.”



Tayyar Cavcav, Ergun Ercins ve Ali Soydan Beyoğlu
Hasnun Galip Sokaktaki kulüp binası önünde.

Bir Galatasaray-Adalet maçı. Ali Soydan 11
numaralı oyuncu. Tam ortada Fenerbahçe'den
Adalet'e gelen Erol Keskin görülüyor.




3 yorum:

  1. Fethi Aytuna ellerine sağlık.Bu emeklerinin semeresini mutlaka göreceksin.Kolay gelsin.

    YanıtlaSil
  2. O MEZARLIKTA Ali abimle ben de OYNAMISTIM!!! Seneler 1962-63
    Hasmet KANSIZ

    YanıtlaSil
  3. hey gidi gunler HEY!!!

    YanıtlaSil