26 Kasım 2014 Çarşamba

Fikret Kırcan - Büyük İnsan Küçük Fikret

Mardin mutasarrıfı Yusuf Ziya Bey, 25 Aralık 1920 günü Kadıköy’de dünyaya gelen dördüncü çocuğuna, yakın arkadaşı Tevfik Fikret’e duyduğu hayranlıktan ötürü Ali Fikret adını koymuştu. Fikret henüz dört yaşındayken babasını kaybetti. Bu olayı şöyle hatırlıyordu: “Midyat’ta bir akşamüstü babamı sedye içerisinde eve getirdiklerini hatırlıyorum. Meğer sekte-i kalbden vefat etmiş.” Aile bu olaydan sonra İstanbul’a gelip Kadıköy Feneryolu’na yerleşti.

Annesi Fikret’i 1927 yılında Madamın Fransız Mektebi adı verilen özel okula yazdırdı. İlk sportif başarısını bu sıralarda kazandı ve 23 Nisan’da ilkokullar arası yapılan yarışmalarda 100 metre birincisi oldu. Fransız Mektebi dört yıl sonra kapanınca 6’ncı İlkmektebe devam edip burayı bitirdi. Futbolla ilk haşır neşir olduğu yerler Feneryolu’ndaki evlerinin arkasındaki bahçe ve yanındaki büyük arsaydı. Mahalle arkadaşlarıyla Feneryolu takımını kurmuşlar, formalarını da kendi biriktirdikleri harçlıklarla almışlardı.


Bir gün gene meşhur sahaları arsada bir mahalle maçı yaparken topları bitişik bahçeye kaçmıştı. Çocukların bağırması üzerine o bahçeye bakan evin penceresi açıldı ve birisi “Ne istiyorsunuz?” diye sordu. Soruyu soran Fenerbahçe’nin ünlü futbolcusu Fikret Arıcan’dı. Çocuklar topun bahçeye kaçtığını söyleyince “hangi takımdansınız?” diye sordu. “Fenerbahçeliyiz” cevabını alınca “Hah şimdi oldu, girin alın topunuzu!” diye izin verdi. Bir gün gelecek, penceredeki yıldızla yerdeki çocuk aynı kulübün elemanı olacaklar ve ikisini kolay ayırmak için penceredekine “Büyük Fikret”, yerdekine de “Küçük Fikret” denecekti.

Fikret bir yandan mahalle takımında diğer yandan Kadıköy Erkek Ortaokulu takımında futbol oynuyordu. İşte o sıralarda, 1933 yılında hayatının akışını değiştiren olay gerçekleşti. Onunla aynı mahallede oturan, Fenerbahçe genç takımı kalecisi Necdet Erdem ve sol iç Şeref, Fikret’in takımıyla bir maç yapmayı kararlaştırmıştı. Maç Fenerbahçe gençlerinin 2-0 galibiyetiyle biterken Fikret kendisini büyük heyecana boğan şu soruyla karşılaşıyordu: “Fenerbahçe’ye gelir misin?” Kendisi bu teklifi büyük bir sevinçle kabul etse de annesinin karşı çıkması yüzünden Fenerbahçe’ye kavuşması ancak birkaç ay sonra gerçekleşti.

                                       (Milliyet)
Böylece Fikret Kırcan henüz on dört yaşındayken Fenerbahçe tarihinin en önemli isimlerinden olan Galip Kulaksızoğlu’nun kurduğu genç takıma girmişti. Fenerbahçe’nin birinci nesil futbolcularından ve bir dönem başkanlığını yapan Galip Bey’e duyduğu hayranlığı Fikret şöyle anlatıyordu: “O zamanlar Fenerbahçe’de birçok genç takım kurmuş, her birini eski şöhretlere vererek hazırlatmıştı. Kulübün yıldönümlerinde, spor bayramlarında, resmigeçitlere 12 takımın katıldığı çok görülen hallerdendi. Futboldan çok iyi anlayan Galip Bey… hepimize parlak bir istikbal temin etmiştir.”

Küçük Fikret’in de yer aldığı Fenerbahçe genç takımı 1935 yılında İstanbul şampiyonluğunu kazanırken onun da yıldızı iyice parlıyordu. Bunun sonucunda 1936 yılında yani daha on altı yaşındayken kendini birinci takımda buluverdi. Perşembe günkü idman bitip sahadan çıkarlarken kulübün efsane ismi Zeki Rıza Bey onu yanına çağırıp, “Pazar günü Ankara’nın Çankaya takımına karşı sağ açık oynayacaksın,” diyerek onun yeni bir heyecana boğulmasına yol açıyordu. Gencecik sağ açık herkesin beğendiği bir oyun sergilerken Fenerbahçe Çankaya takımını 5-0 yenmişti. Lakin Zeki Rıza Bey, “İyi oynuyor ama ezdirmeyelim,” diyerek onun biraz daha pişmesini istedi.

Fikret Kırcan için nadir
anlardan biri. Topa
kafayla vuruyor.
                      (Milliyet)
Böylece Fikret genç takıma döndü ama kısa süre sonra bütün arkadaşlarıyla birlikte B takımına yükseldi. O sene düzenlenen B takımlar şampiyonasının final maçı için Fenerbahçe ile Galatasaray karşı karşıya geldiler. Maçın favorisi Gündüz, Eşfak, Haşim, Bülent gibi oyunculara sahip Galatasaray’dı. Büyük bir seyirci kitlesi önünde oynanan maçın normal süresi golsüz bitti. Uzatmaların ilk dakikalarında gerilerden açılan topla buluşan Fikret karşısındaki beki çalımladıktan sonra biraz ileriye çıkmış olan kaleciyi görünce topun hafifçe dibine dokundu. Böylece kalecinin üstünden ağları bulan golle Fenerbahçe şampiyonluğu kazanmıştı.

Bu arada ortaokulu bitiren Fikret Haydarpaşa Lisesine girmişti. Okulun futbol takımında Eşfak Aykaç, Sabri Kiraz, Halit Deringör, Müjdat Yetkiner gibi geleceğin yıldızları yer alıyordu. Fikret de okul takımının değişmez yıldızı oldu. Aynı sıralarda birinci takımda da daha fazla yer almaya başladı. Taksim Stadında o dönemin güçlü ekiplerinden Macaristan’ın MTK Hungaria takımını 3-2 yenen Fenerbahçe on birinde yabancı bir takıma karşı ilk maçını oynadı.

Üç Fenerbahçeli Haydarpaşa Lisesi formasıyla: (soldan)
Müjdat Yetkiner, Fikret Kırcan, Halit Deringör.
                                                                      (Halit Deringör)
İlk kez 1935-36 sezonunda tanıştığı birinci takım formasına öğrencilerin kulüplerde oynamasını yasaklayan kanunun çıkması üzerine bir müddet uzak kaldı. Haydarpaşa Lisesini bitirerek 1939-40 sezonundan itibaren düzenli olarak forma giymeye başladı. Sağ açık mevkiinin değişmez oyuncusu olarak verdiği paslar, yaptığı ortalar, çektiği frikik ve kornerlerle takımının birçok golünün hazırlayıcısı olmuştu. Onun çizgiden top sürüşünü seyretmek seyirciler için büyük keyifti. Onun büyük katkılarıyla Fenerbahçe 1940 Milli Küme şampiyonluğunu kazandı.

Fikret Kırcan’ın unutamadığı maçlardan biri Nazilerin ilhak ettiği Avusturya’nın Admira takımıyla yaptıkları maçtı. 1942 Mayıs’ında İstanbul’u ziyaret eden Admira, Galatasaray ve Beşiktaş’ı yendikten sonra Fenerbahçe’yle karşılaştı. O gün ilk kez birinci takım formasını giyen üç genç vardı: kalede Sabri Kiraz, santrforda Müjdat (Müzdat) Yetkiner, sol açıkta Halit Deringör. Herkes Fenerbahçe’nin bu “zayıf” kadrosuyla yenilmesini beklerken Fikret’in yaptığı ortaların golle sonuçlanmasıyla maçı 2-1 kazandılar. Maç sonunda sahaya dolan halk Fenerbahçeli futbolcuları omuzlarda taşıdı.

                                                                                  (Milliyet)

Yaşı büyüdükçe futbolu da büyüyen Küçük Fikret, 1943 Milli Küme şampiyonluğunun ardından Fenerbahçe ile 1943-44 İstanbul Ligi şampiyonluğunu da yaşadı. Beşiktaş’ın İstanbul şampiyonluğuna ambargo koyduğu 1940’larda bu şampiyonluk çok değerliydi. İkinci Dünya Savaşı nedeniyle on bir yıl boyunca maç yapamayan Türkiye, 23 Nisan 1948’de Atina’da Yunanistan’la oynarken Fikret de ilk kez milli formayı giydi. Kaderin garip bir cilvesi, bu maçta milli takımın ilk golünü kaydederken her zaman kullandığı sağ ayağı yerine sol ayağıyla şut çekmişti. Bu maçtan birkaç ay sonra düzenlenen Londra Olimpiyatlarına katılan futbol takımı kadrosunda yer aldı.

1946 Milli Küme şampiyonu Fenerbahçe, başbakan Şükrü Saraçoğlu ile.
Fikret Kırcan sol başta oturan oyuncu.
                                                                                                 (Hayat Spor)
O devirlerde otuz yaşına gelen futbolcular için “artık yaşlandı, futbolu bırakması lazım” kanaati yaygınken Fikret’in futbolu yaşıyla birlikte giderek olgunlaştı. Fenerbahçe artık profesyonel hale gelen İstanbul liginin 1952-53 sezonunu “Küçük Şeytanlar” adı verilen tecrübesiz gençlerle namağlup tamamlayarak kazanırken takımın kaptanı Küçük Fikret’ti. O sezon için, “Kendimi en iyi hissettiğim devre,” diyordu. Nitekim 1953 Mayıs’ında Bern’de İsviçre’yi 2-1 yenen milli takımın kaptanı oydu. Türkiye 5 Haziran 1953’te İstanbul’da Yugoslavya ile 2-2 berabere kalırken kaptan Fikret de frikikten şahane bir gol atıyordu.

Yugoslavya maçının kadrosu.
                                                                                                                                                   (Burhan Sargın)
Futbolculuk yaşamının son dönemlerinde en unutulmaz maçı 19 Mayıs 1955’te Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında oynanan Atatürk Kupası maçıydı. Beşiktaş 3-0 öne geçtikten sonra Fikret ‘in yaptığı ortalara Canavar Burhan’ın attığı gollerle durum 3-3 olmuştu. Lakin Beşiktaş bir gol daha atıp durumu 4-3 yaptı. Maçın bitmesine artık çok az vakit kalmıştı. Fikret’in son dakikalarda uzaktan savurduğu vole Beşiktaş ağlarını bulunca maç 4-4 sona erdi.

1953'te Fenerbahçe'nin İngiltere turnesinde
Luton Town ile yapılan maçtan önce.
                                                        (Yeni Asır)
Futbolumuz artık her ne kadar profesyonel statüye kavuşsa da futbolcular henüz ciddi düzeyde para kazanamıyor, o yüzden başka işlerde çalışmak zorunda kalıyordu. 1954-55 ve 1955-56 sezonlarında daha az forma giyerek kendini daha çok gümrük komisyonculuğu işine verdi. 1956 sezonu sonunda futbolu bırakırken Fenerbahçe’nin Haziran ayında çıktığı Sovyetler Birliği turnesine götürüldü. Leningrad’da Zenith’le yapılan maçta forma giydi. Sadece ilk yarıda oynadığı bu maçta ilk golün pasını verip ikinci golü attı ve Fenerbahçe maçı 2-1 kazandı. Fenerbahçe formasını son kez 7 Ekim 1956’da İstanbul’da yapılan Dinamo Moskova maçında giydi. Böylece aralıksız yirmi iki yıl Fenerbahçe’de oynayarak bir rekora imza attı.

1952-53 sezonu şampiyonu Fenerbahçe kaptanı Fikret Kırcan ayakta sağdan üçüncü futbolcu.
                                                                                                                                                                             (Burhan Sargın)
Sahalarımızın en efendi futbolcularından biriydi Küçük Fikret. Fenerbahçe Stadında karlı bir havada oynanan Beykoz maçında yerden çektiği şut yan ağları yırtıp içeri girmiş, hakem Şazi Tezcan yanılıp gol kararı vermişti. Hatta Beykozlu kaleci ve futbolcular bile topun dışarıdan girdiğini fark edememişti. Fakat Fikret hemen hakemin yanına koşarak topun dışarıdan girdiğini söylemişti.1

Futbolu bıraktıktan sonra da kulübüyle ilişkisini kesmedi. 1959’da Milli Ligin ilk şampiyonluğunu kazanan Fenerbahçe’nin umumi kaptanı olarak, kupayı kaldıran futbolcuların yanındaydı. 1968-69 sezonunda büyük bir kriz yaşayan Fenerbahçe’de Molnar’ın görevini bırakması üzerine geçici bir süre teknik direktörlüğü üstlendi.

                                                                                  (Fotospor)
Güzel futbolu yanında en bilinen özelliği giyimine kuşamına, dış görünüşüne, özellikle saçlarına çok dikkat etmesiydi. Saçları bozulmasın diye toplara kafa vurmadığı herkesin bildiği bir husustu. Yakışıklığıyla özellikle birçok kadın seyirciyi maçlara çektiği rivayet edilirdi. Giyimi kuşamı nasıl tertemizse futbolu da öyle temiz oynuyordu. Onca yıllık futbol hayatında ne bir tekme attığı, ne bir faul yaptığı görülmüştü. “Fikret Kırcan futbolunu da kendisi gibi yakışıklı kılmıştı. Zarifti. Karşısındaki beki çalımla yere indirip çizgiye doğru ilerlerken, neredeyse dönüp ondan özür dileyecek incelikteydi.”2

Fikret Kırcan (ortada) son yıllarında takım arkadaşları
Şükrü Ersoy (solda) ve Burhan Sargın (sağda) ile.
                                                                     (Burhan Sargın)

Futbolumuzun başı sağ olsun, huzur içinde yatsın.
    

Fikret Kırcan ile hayattayken görüşmem sağlık sorunları nedeniyle mümkün olmamıştı. Bu yazıda kaynağını belirtmediğim bilgilerin tamamını duayen gazeteci Halit Kıvanç'ın Ağustos 1956'da Milliyet gazetesinde tefrika halinde yayınlanan "Büyük Futbolcu Küçük Fikret" başlıklı röportajından derledim. Kendisinin izniyle yayınlıyorum. Sevgili Halit Kıvanç'a bu vesileyle futbol tarihimiz adına bir kez daha teşekkür ediyorum.

(1) Cem Atabeyoğlu, Türk Futbolunda Unutulmayan 200 Ünlü, s. 71.

(2) Ülkü Tamer, Yaşamak Hatırlamaktır, s. 104. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder