10 Kasım 2012 Cumartesi

Ahmet Cücen - Hayatı Göztepe'de Geçti


Yaşı kırkın üzerinde olan futbol meraklıları Göztepe’nin ‘altın çağını’ iyi bilir. Adnan Süvari yönetiminde başarıdan başarıya koşan Göztepe’nin ‘efsane on birini’ sadece bu takımın taraftarları değil, Türkiye’nin dört bir yanındaki futbolseverler ezbere sayabilir. Bu başarı öyküsünün bir de perde arkası kahramanları vardır ki, onları ancak kulübün yakın çevresine mensup insanlar tanır. İşte bunlardan biri, Adnan Süvari’den önce Göztepe’ye gelip uzun yıllar boyunca adeta onun sağ kolu gibi hizmet veren menajer Ahmet Cücen’dir. Gerek kendi hayat hikâyesini gerek Göztepe’nin zirvede olduğu yılları bir de onun ağzından dinlemek için kendisini ziyaret ettik.


- Nasıl başladı futbolla ilişkiniz?

- 1929’da Karataş’ta doğdum, Göztepe’de büyüdüm. Beş kardeştik biz. Annemi hiç hatırlamıyorum, babamı delikanlıyken, henüz okurken kaybettim. On beş yaşındayken, 1944’te Göztepe’de futbola başladım. Hava teknik okulunda okuyordum. Bir süre sonra antrenmanlara gitmeyi yasakladılar. Futbola karşı sevgim fazla olduğu için bitirmeme üç ay kala okulu bıraktım.
Futbolculuğum aşağı yukarı dört sene sürdü. O zaman Göztepe, altmışlardaki efsane takımın bir benzerine sahipti. 1942-47 yıllarında bir on biri vardı ki, değişme imkânı yoktu. Kaleci Deli Mahmut, sağ bek Yusuf, sol bek Alaattin, sağ haf Deli Halit, santrhaf Macit, sol haf Mehmet Öktem, sağ açık Nezihi, sağ iç Pala Halit, santrfor Fuat Göztepe, sol iç Emcet Sayar, sol açık Emin Çandarlı. Bu on bir beş sene değişmedi. Sonra 1946’da Karagücü kuruldu. Genç yaştaki oyuncuları asker olarak topladılar. Bizim iyi üç-dört oyuncumuz gidince takım bir çöktü, ondan sonra uzun zaman toparlanamadı. Bu takımda Deli Halit gidince ben sağ haf oynadım.
Babamızı erken kaybettiğimiz için evin yükü benim üzerime kalmıştı. O zaman futbolda para yoktu, o yüzden mecburen bıraktım ve çalışmaya başladım. 1949’da askere gittim. Askerden gelince Şevket Filibeli yanına aldı. Tütün, pamuk ve un tüccarıydı. Onun şirketinde üç-dört sene çalıştım. 1953-55 arası iki sene onların şoförlüğünü yaptım. 1955’te Şevket Bey kulüp başkanı olunca beni menajer yaptı. 1974’e kadar iki kısa dönem hariç Göztepe’den ayrılmadım. 

Ahmet Cücen Göztepe'de
menajerliğe başladığı yıllarda
- Adnan Süvari’den önce hangi hocalarla çalıştınız?

- Menajerliğe başladığımda Bülent Eken vardı. Bir sene sonra kardeşi Reha geldi. Onlardan sonra Hans Müller diye bir Alman çalıştırıcı geldi. Sonra Ruhi Karaduman görev yaptı. Macar Kutik bir sezon çalıştı. 1961’de Adnan Abi Göztepe’yi çalıştırmaya başladı.

- Adnan Süvari’nin Göztepe’ye gelişi nasıl oldu?

- Adnan Süvari eski futbolcumuzdu, basketbol da oynamıştı. O A takımında oynarken ben genç takımda oynuyordum. Futbolculuğu da basketçiliği de iyiydi. Bizden sonra Yün Mensucat takımına girdi. İngiltere’de tekstil mühendisliği okumaya gitti. Orada antrenörlük kurslarına da gitmiş. İzmir’e dönünce Karşıyaka’da başladı fakat orada tutunamadı. Ağabeyi Sabahattin Süvari kulüp başkanıydı. Karşıyaka’dan ayrılınca Göztepe’ye çağırdı. 1960 senesinden itibaren yavaş yavaş efsane takımı oluşturduk. 60-62 senelerinde takım küme düşmemeye oynadı. Son maçlarda ligde kaldı. Efsane kadro 62’den sonra tırmanışa geçti.  Ondan sonra kimse tutamadı. Şu dönemde öyle futbol oynayan takım inan ki yok. Türkiye’ye onun gibi antrenör gelmedi.

                                                      (Fotospor)

- Türkiye’de başarılı olamayan çalıştırıcıların işine çabucak son verilir. Anlaşılan teamüle aykırı bir şekilde görevinde kalmış.

- Ağabeyinin başkan olması bunda büyük etkendi. Çalıştıkça oturdu takım. İlginç çalışma yöntemleri vardı. Pazartesi günleri yazıhanesine giderdik, haftalık programı yapardık. Hafta içinde ben takımı hazırlardım, antrenman başlangıç saatinde Adnan Abi gelirdi. Antrenman bitti mi, “Bundan sonrası sana ait,” derdi ve giderdi. İngiltere’deki kulüplerin çalışma yöntemlerini incelemiş, bizde de aynısını uygulardı. Rahmetli Adnan Abi geldikten üç ay sonra bize İngilizce dersi vermeye başladı. “Seyahatlere çıktığımız zaman boş gözlerle bakmayın,” diyordu. “Hiç olmazsa ‘anahtarı ver, odam neresi’ gibi birkaç cümle bilin,” derdi. Beş lisan bilirdi. Avrupa’da maça gittiğimiz zaman gazetecilere kendi dilinde cevap verirdi. Antrenmanlar dışındaysa çocukların her türlü derdiyle ben ilgilenirdim. Ailesi hasta olan, çocuğu dertli olan, parası kalmayan bana koştururdu. Hepsinin üzerinde emeğim vardır. Bazen otellerde kampa girdiğimizde, kaçan olmasın diye çocukların odalarını bir koridorda tutardım. Ben de koridorun başında sandalyeye otururdum sabaha kadar. 

- Birbiriyle iyi anlaşan bir ekip kurmuşsunuz.

- Mukavele yapılacağı zaman önce ben gelip imzayı atardım. Arkadan Gürsel gelirdi. O da imzayı attı mı bütün takım sıraya girerdi, kimse itiraz etmezdi. Para problemi yoktu hiç. Kulüp az verirdi ama temiz verirdi. Güler’le Gürsel’e Karagümrük’ten o zamanın parasıyla 40bin lira verdiler. Çok büyük paraydı o zaman. Bizim kulüple 20 bin liraya mukavele imzaladılar.
Nevzat, Çağlayan, Gürsel – bunların bir araya gelmesi çok büyük şans. Çağlayan çok iyi sol bekti. Çağlayan, Gürsel, Nevzat – üçü bir araya geldi mi yandın. Gürsel’in futbolculuğu harikaydı. İki ayağını da iyi kullanırdı. Sahada tek söz sahibi rahmetli Gürsel’di. Ondan başka sahada kimsenin sesi çıkmazdı. Hepsi ondan çekinirdi. Aynı zamanda çok severlerdi. Öte yandan golcü ekipte Fevzi, Ertan, Nihat’ın bir araya gelişi ayrı bir şans. Fevzi topu aldı mı yandın. Ertan’ı hiç tutamazsın, nasıl kaçtığı belli değil. Nihat şeytan gibi adamdı. Göztepe futbolcular bakımından çok şanslıydı. Çok iyi çocuklardı, çok iyi insanlardı.

Ahmet Cücen (ayakta, sağ başta) Göztepe'nin en güçlü dönemindeki  kadrosuyla. (Fotospor)

- İstikrarı koruyunca Avrupa’da da başarı gelmiş anlaşılan.

- Şimdi UEFA kupası olan Fuar Şehirleri Kupasına her sene iştirak etmeye başladık. İtalya’ya maç yapmaya otobüsle gitmiştik. O zamanlar para yok ki. Bolognalı yöneticiler bizi karşılamak için seferber olmuşlar. İstasyonlara bakıyorlar Göztepe’den haber yok, uçaklara bakıyorlar yok. Bizden ümidi kesmişler. Biz otobüsle gelince şaşırdılar. Ondan sonraki maçlarımızda sabah buradan çıkıyorduk, akşam Balkanlarda bir otelde kalıyorduk, ertesi gün maç yapacağımız yere ulaşıyorduk. Avrupa kupalarında da ilk senelerde başarısız olduktan sonra tecrübe kazandıkça turları atlamaya başladık. 1967 senesinde Atletico Madrid maçını kazandık. Yer yerinden oynadı. 


- Nasıldı o maçın atmosferi?

- Alsancak Stadının bütün seyirciyi almasına imkân yoktu. İçerideki kadar dışarıda seyirci kalmıştı. Öyle olmasına rağmen para kazanamadı kulüp çünkü İspanya’ya uçakla gidip gelmek o zaman bayağı masraflı olmuştu. Umumi kaptan Zeki Çırpıcı vardı. İdareciler aralarında ne prim vereceğiz diye konuşmuş. O zaman bin lira büyük para. Zeki Çırpıcı nasıl olsa tur atlayamayız diye üç bin lira vermeyi önermiş. Bombacı Halil aslında sol açık oynardı, maçtan bir gece önce sağ bek Mehmet hastalandı. Adnan Abi, “Ahmet ne yapalım, kimi koyalım oraya?” diye sordu. “Abi, Halil’i oynatalım,” dedim. İki ayağını da iyi kullanırdı. Ondan uygun adam yok. Maçta penaltı oldu, Gürsel atmadı. Bir sene önce Yugoslav takımına karşı oynarken penaltı kaçırmıştı, 1-0 yenilip elenmiştik. Hüseyin atacaktı,  Adnan Abi’ye, “Abi Halil atsın, kaleyi bulursa yüzde yüz gol,” dedim. Neyse Halil öyle bir penaltı attı ki, ağları yırttı. Bir de son dakikada bir gol attı, santrası bile yapılmadı. O zaman Cemal Tural genelkurmay başkanıydı. Birinci devre 2-0 bitince telgraf çekmiş. Telgraf sahaya geldi. “Aslanlarım yüzümüzü ağarttınız, başarınızın devamını bekliyorum,” yazıyordu.

- Ertesi sezon Avrupa’da yarı finale çıkan ilk Türk takımı olmuşsunuz.

- İlk turda Marsilya’yı eledik. Ardından Romen Argeş Piteşti takımını, sonra Yugoslav OFK Beograd’ı eledik. Çeyrek finalde Alman Hamburg takımıyla eşleşmiştik. Onlar gelmekten vazgeçince otomatikman yarı finale çıktık.

- Adnan Süvari ne zaman ayrıldı?

- Adnan Süvari o sezondan sonra iki sene daha kaldı, sonra 1971’de ayrıldı. 1973’te Sabri Kiraz geldi, bir seneliğine. Süvari ayrıldıktan sonra Göztepe havasını kaybetti. Gelen yöneticiler kulübü kurtarmak için değil şahsi reklamını yapmak için görev üstlendi. O sırada ben de Göztepe’den ayrıldım.

-Adnan Süvari neden ayrılmıştı?

-Takım çökmeye başlamıştı. Yeni idareciler geldi, yeni transferler yapılamadı. O takım dağıldı. Efsane takım yaşlanmaya başladığında, gençler zamanında birer ikişer eklenebilseydi takım çökmezdi. O da bıraktı. Hâlâ yarattığı o isimle devam ediyor.

(Soldan sağa): Adnan Süvari, Halil Kiraz, Ceyhan Yazar,
Seyfi Talay, Ahmet Cücen. (Fotospor)
- Efsane kadroya hangi futbolcuların katılmasını sağladınız?

- Ali’yle Fevzi’yi ben buldum. Bursa Toprakspor’da Mümin diye bir sağ açık varmış. İdareciler onu seyredip iyiyse getirmem için Bursa’ya gönderdi. Tribünde maçı seyrediyordum, birisi arkadan omzuma vurdu. Dönüp baktım, sivil kıyafetli ama İzmir Havagücü’nde beraber oynadığımız Özcan Binbaşı. Mümin’i seyretmeye geldiğimi söyleyince, “Ne yapacaksın Mümin’i?” dedi. “Karacabey’de yedek subay öğretmen Fevzi Zemzem diye bir adam var, git onu al,” dedi. Binbaşı iyi futbolcuydu, ona inanmıştım. İzmir’e dönüp durumu bildirdim. Fevzi o sırada terhis olmuş, İskenderun’a dönmüş. Şevket Filibeli oranın Sanayi ve Ticaret Odasına telefon etti. Fevzi’yi hemen bulup bize gönderdiler. Ben karşılamaya havaalanına gittim. Yanımda Halil’in yedeği sol açık Ceyhan da vardı. Uçaktan inenlere bakıyoruz, futbolcuya benzer adam yok. “Yahu Ceyhan, yanlış mı yaptık acaba?” dedim. Baktım iri yarı biri var, gidip sordum, “Fevzi Zemzem sen misin?” diye, “Benim,” dedi. Kulüpte anlaşma yapıldı. O sırada Fenerbahçe de öğrenmiş Fevzi’yi. Bizim başkana vermesi için üç tane futbolcu teklif etmişler. Şevket Filibeli kabul etmemiş. Fevzi ilk bir sene boyunca Adnan Abi’yle bana kan kusturdu. Tribünlerden ne küfürler yedik onun için, ne goller kaçırıyordu, aklın durur. Ama bir sene sonra bir oturdu, tabii arkasında Nevzat’la Gürsel vardı. Armut gibi top topluyordu, yakaladığı pozisyonu affetmiyordu. Çok kuvvetliydi, karşısında santrhaf dayanmıyordu. 


- Ali'yi nasıl keşfettiniz?

- Bizim bir prensibimiz vardı, her antrenmandan sonra çift kale maç yapardık. Antrenmanda gösterdiğimiz hareketleri maç içinde tekrarlama şansı verirdi bu. Bir gün yine çift kale yapacaktık – Adnan Abi’yle ben hiç oynamazdık – yirmi bir kişi var, yirmi ikinci oyuncu yok. Arkada kara kuru bir çocuk, top topluyordu. Yanıma çağırdım, “Sen ne mevkide oynuyorsun?” diye sordum. “Santrfor oynuyorum,” dedi. “Sen bu maçta kaleci oyna, ondan sonraki maçlarda ben seni santrfor oynatacağım,” dedim. Geçti kaleye, bir yatış kalkışları var, bir refleksleri var, tam bir kalecide aranacak vasıflara sahip. Nerede oturduğunu sordum, meğer evi sahanın yakınındaymış. “Sen her akşam gel, beraber topla oynayacağız,” dedim. “Peki,” dedi. On yedi yaşındaydı o zaman. Çok genç olduğu için ilk zamanlar Adnan Abi oynatmaya cesaret edemiyordu. Bu arada yirmi beş kez genç milli oldu, fakat Adnan Abi hâlâ oynatmıyor. İstanbul deplasmanına gelmiştik, ertesi gün İstanbulspor’la oynayacaktık. Takımı üç kişi yapardık, Adnan Abi, ben, bir de genel kaptanımız ve eski futbolcumuz Özdemir Boyer. O sırada birinci kalecimizin form durumu iyi olmadığından ben kalede Ali’nin oynatılmasını önerdim. Adnan Abi Özdemir’e döndü. “Ben Ahmet’e katılıyorum,” dedi. Bunun üzerine, “Sabah tekrar konuşalım,” dedi. Sabah ben yine “Ali oynasın,” diye ısrar ettim. Sabah Özdemir’le ben yine Ali’de ısrar edince bir gerginlik oldu ve Adnan Abi soyunma odasını terk etti. Bunun üzerine Özdemir Boyer bana, “Çıkar takımı sahaya,” dedi. Zaten takımın on kişisi belli, bir kaleci değişecekti. O gün Ali hilafsız altı gol kurtardı. İstanbulspor’la 0-0 berabere kaldık. Maçtan sonra Bandırma treniyle İzmir’e dönüyorduk, trende bize katıldı Adnan Abi. Herhalde Ali kötü oynasaydı benim ipimi çekecekti. Ali’nin takıma girişi böyle oldu.

- Bunun dışında bir ihtilafınız oldu mu hocayla?

- Abi-kardeş gibiydik, hiçbir ihtilafımız olmadı. Ben haddimi bildim. Başka takımlara gitsem belki başarılı olurdum ama Göztepe’de kalmayı tercih ettim.

- O yıllarda Türkiye Kupasını, Cumhurbaşkanlığı Kupasını almanıza rağmen ligde üçüncülüğün üstüne çıkamamışsınız. Şampiyonluğu hiç düşünmediniz mi?

-O dönemde FB-GS-BJK üçgenini delemedik, gerçi şimdi de öyle. O zaman onlar bize göre çok güçlüydü. Basın, federasyon, hakemler, herkes onların arkasındaydı. Ligde şampiyon olamıyorduk ama kupa eleme usulü olduğu için eleyip geçiyorduk.

Göztepe'nin efsane kadrosundan hayatta kalanlar bir arada. Ahmet Cücen ayakta, sağdan üçüncü.
- 1974’te Göztepe’den ayrılmadan önce hangi takımları çalıştırdınız?

- 1966 yılında Antalyaspor’u çalıştırdım. Antalyaspor o yıl kurulup 2. Lige katılmıştı, dolayısıyla ilk teknik direktörü bendim. İkinci sezon için bana Antalya’dan aylık 12.500 lira para artı Kemer’de yirmi dönüm arsa verdiler. Adnan Abi, “Ahmet gel, sana ihtiyacım var,” deyince Antalya’yı hemen bıraktım, aylık 2.500 liraya İzmir’e döndüm. 1972 senesinde de Konyaspor’da çalıştım ama sezon tamamlanmadan bıraktım. Ankara’ya maça gittik, kötü bir otelde kalıyoruz sırılsıklam rutubet. Kafile başkanına, “Ben bu otelde çocukları yatırmam,” dedim. Belediye başkan yardımcısı olduğunu sonradan öğrendiğim zat orada kalmak için ısrar etti. Aldım çocukları, gittik iyi bir otele. Parasını ben ödedim otelin. Maçtan sonra Konya’ya döndük. Ertesi gün idare heyeti toplantısı vardı. Hemen istifamı bastım, aldım çantamı, doğru İzmir’e döndüm.


- Yurtdışındaki teknik direktörlük kurslarına da katılmışsınız.

- Türkiye’de ilk kez 1964’te Manisa’da düzenlenen antrenörlük kursuna katılmıştım.1968’de İstanbul’da düzenlenen A kursunu bitirdim.  1973’te Futbol Federasyonu beni Macaristan Spor Akademisinde kursa gönderdi. O sene başarılı olduğum için ertesi yıl beni akademi davet etti. O zamanlar Macar futbolu Avrupa’da söz sahibiydi. Kursun çok faydasını gördüm. Ayrıca 1987 yılında Avrupa Antrenörler Birliğinin Atina’da düzenlediği sempozyuma Türkiye’yi temsilen katıldım.

Ahmet Cücen 1987'de Atina'da düzenlenen sempozyum
sırasında Jupp Derwall ile birlikte.
- Göztepe’den ayrıldıktan sonra hangi takımları çalıştırdınız?

- Yine bir İzmir takımı olan Ülküspor’u, ardından Nazillispor’u çalıştırdım. 1979-80 sezonu başlamadan önce Fevzi Zemzem’le birlikte yine Göztepe’ye döndüm. Romanya’da hazırlık kampı yapıp maçlar oynadık ve başarılı sonuçlar aldık. Fakat yönetim oturmuş ekibin üstüne Kadri Aytaç’ı getirmek isteyince istifa ettim. 1982’de Keşan’a gittim. Bir süre Tekirdağspor’u çalıştırdıktan sonra tekrar Keşan’a döndüm. Burada toplam on sene kaldım. Orada antrenörlüğün yanı sıra otel ve restoran işlettim. Son çalıştırdığım takım Keşan oldu. Daha sonra İzmir’e döndüm.

Macaristan Spor Akademisi'nden aldığı diploma.
- Kardeşiniz de Göztepe’de başkanlık yapmış.

- Üç yaş küçük kardeşim Mustafa Cücen başkanlık yaptı. Onun yüzünden iki sene antrenörlük yapamadım. Bırakmadı. “Abi, ya sen antrenör ol, ya ben başkan olayım. Şimdi herhangi bir şey olur, hemen dedikoduya başlarlar, seni yıpratırlar. Onun için ben başkanken antrenörlük yapma,” dedi.

TÜFAD İzmir Şubesinin 2011 yılında Ahmet Cücen
adına düzenlediği seminerin afişi.
- Diğer takımlarda birinci adam olabilecekken uzun zaman Göztepe’de ikinci adamlığı tercih etmişsiniz.

- Göztepelilik sevgisi yüzünden geri planda kaldım. Adnan Abi’den ayrılamadım, ikinci adam kaldım daima. Diplomaları alınca belli bir seviyeye ulaştım ama onu geçmeye teşebbüs etmedim hiç. Benim hayatım Göztepe’de geçti. 





Ahmet Cücen ve eşi, 2012 yazında Göztepe'deki evlerinde.



1 yorum:

  1. Fethi Ahmet Cücen'in sözünü ettiği kaleci Deli Mahmut (Mahmut Yaylımateş) biz çocukken Karşıyaka maviköşede hiç eksik olmayan papyonu ve beyaz önlüğüyle mahallemizin berberiydi. Her traşa gittiğimizde bir futbol hikayesini dinlerdik. Rumeli göçmeni olduğundan konuşması bize sevimli gelirdi.
    Bir hikayesini hatırlarım: Hakem bir pozisyondan ötürü Göztepenin aleyhine penaltı verir. Kaleci Mahmut diğer futbolcularla birlikte karara itiraz eder ancak hakem kararından dönmez penaltı vuruşu yapılacaktir. Top penaltı noktasına dikilir. Deli Mahmut hala konuşmaktadır. "Eğer bu penaltıysa bende kaleyi açarım" diyerek ellerini kavuşturarak bir direğe yaslanıp bekler. Düdük sesiyle penaltı vuruşu yapılır. Ama rakip oyuncu boş bıraktığı köşeye plase vuruş yaptığı için top tıngır mıngır giderken Deli Mahmut güçlük çekmeden kaleye giden topu eğilip alır.
    Bilge Celen

    YanıtlaSil