29 Temmuz 2013 Pazartesi

Arif Dökel - Vefalı Karşıyakalı

Doğup büyüdüğü yerin takımı Karşıyaka’da ilk sezonunda dikkat çekince İstanbul’un yolunu tuttu. Yeni kulübü üç büyüklerden biri değil, dönemin güçlü takımı Vefa’ydı. Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın çok istemesine rağmen tam sekiz sezonunu Vefa’da geçirdikten sonra yuvaya döndü. Futbolu bıraktıktan sonra da Karşıyaka’ya hizmet etti. Bir kez antrenör olarak, bir kez de menajer olarak kulübünü 2. Ligden 1. Lige çıkardı. İşte Arif Dökel’in öyküsü:


“1933’te Alaybey’de doğdum. İlkokulun yanında Mahfel sahası vardı. Çocukken orada yalınayak başıkabak top oynardık. Alaybey’in Üçok takımı vardı, Asım liglerine iştirak ederdi. O takımla Asım liginde oynadım. Orada oynarken beni beğendiler. Ben fazla okumadım, çalışmak için Yün Mensucat’a girdim. Şirketin bir de futbol takımı vardı. Adnan Süvari orada hem futbol oynuyor hem de antrenörlük yapıyordu. Beni beğenmiş, 16 yaşında takıma aldı.”

Arif Dökel (ayakta soldan üçüncü) Yün Mensucat takımında. Sol başta
oturan Adnan Süvari, sağ başta oturan Cevat Gök. (Cevat Gök koleksiyonu)
Yün Mensucat 1950’li yıllarda İzmir Liginin iddialı takımlarındı. Adnan Süvari ve Arif Dökel’in yanı sıra İzmir futbol camiasının “Baba Cevat” olarak tanıdığı Cevat Gök de bu takımda yer alıyordu. 1951-52 sezonunda Karşıyaka şampiyon olurken Yün Mensucat üçüncülüğü elde etmişti. Genç yaşına rağmen sağ haf olarak takımda yer bulan Arif Dökel bu döneme ait hoş bir anısını şöyle aktarıyor: “Babam otoriter bir insandı. Ağabeyimle bana pek yüz vermezdi. Altın yürekli bir adamdı ama bizi uykumuzda severdi. Yün Mensucat’ta oynarken benden habersiz bir maçımı seyretmiş. Orada seyircinin biri, ‘Aslan Arif’e bak yahu, ne güzel oynuyor,’ deyince babam gururlanmış. ‘Tabii aslan olur, her gün süt veriyorum ben ona,’ demiş.”

Karşıyaka'daki ilk sezonunda (sağda).
(Cevat Gök koleksiyonu)
İki yıl boyunca Yün Mensucat’ta oynayan Arif Dökel, Cevat Gök’le birlikte 1952-53 sezonunda Karşıyaka’ya geçti. İzmir Ligi maçlarının yanı sıra İstanbul takımlarıyla yapılan özel maçlarda da başarılı oldu. “Karşıyaka’da ilk oynadığım yıl Beşiktaş’la özel maç yapıyorduk. Antrenör futbolcu olarak bizde görev yapan Nazmi Abi beni ilk kez o maçta takıma koydu. Ben Fahrettin’in karşısında oynuyordum. Oyunun ortasında santrhafımız sakatlandı. Nazmi Abi, ‘geç santrhafa’ dedi. İstanbul Liginin gol kralı Şevket’e karşı oynamaya başladım. O zaman WM sistemi vardı. Santrfor seni geçerse kaleciyle karşı karşıya kalırdı. Şevket çok süratli bir oyuncuydu. Topu ileriye doğru vuruyor ve koşuyordu. Ben de süratli koşardım. O topa vururken ben depar atıyordum. Bütün toplarını aldım, bunun üzerine bütün stat ayakta, ‘Arif! Arif!’ diye bağırmaya başladı. Maç 0-0 bitmek üzereydi. Şevket yine topu ileri attı. Ben tam topa çakacakken top zemindeki küçük bir taşa çarpıp sekince Şevket attı golü. O gece sabaha kadar uyuyamadım.”

1952-53 sezonunda Karşıyaka takımı. Arif Dökel orta sıranın ortasında.
                                                                                 (Cevat Gök koleksiyonu)
Beşiktaş bu genç oyuncuyu transfer listesine almıştı ama hesaba katmadığı bir rakibi vardı. Yine Karşıyaka’dan Vefa’ya giden Ali Erener’in araya girmesiyle Arif Dökel hiç aklında yokken Vefalı olmuştu. “Vefa’ya geleceğimi gazeteler yazınca, iki tane Beşiktaşlı idareci her sabah Ali Abi ile kaldığımız eve gelmeye başlamış ama bizi bulamıyorlar. Sabah 6’da iki tane Vefalı idareci bizi alıp Florya’ya götürüyor, denize giriyoruz, yemek yiyoruz. Gece 10’a kadar orada vakit geçiriyoruz. Benim kaçırıldığımdan haberim yok, bizi gezdiriyorlar diye hoşuma gidiyor hatta. Bir hafta böyle sürdü. Transfer dönemi başlayınca hemen mukaveleyi yaptılar. Ertesi gün yine bekliyorum, kimse gelmedi. Ali Abi’ye söyleyince ‘Mukaveleyi yaptın ya, artık niye gelsinler?’ diye güldü.”

Vefa dergisinin kapağında Tahtabacak
lakaplı İsmet Yamanoğlu ile.
1953-54 sezonundan itibaren formasını giymeye başladığı Vefa, İstanbul Liginin iddialı takımlarındandı. Kör Galip lakaplı kaptanı Galip Haktanır, İsmet Yamanoğlu (Tahtabacak İsmet), Garbis İstanbulluoğlu (Büyük Garbis) gibi milli formayı giyen oyuncularıyla güçlü bir kadroya sahipti. Arif Dökel bu durumu, “Türkiye’nin dördüncü büyüğüydük o zamanlar,” diye açıklıyor. “Bugün Trabzonspor neyse, o yıllarda Vefa oydu.” Bu güçlü kadronun başında Gündüz Kılıç gibi büyük bir isim vardı. Fakat asıl mevkisi sağ haf olan Arif başlangıçta hocasıyla küçük bir pürüz yaşamıştı: “Gündüz Kılıç Vefa’ya antrenör olduğunda beni sağ içte oynatmaya başladı. Ben sağ hafta oynamaya alıştığım için burayı yadırgadım ve bir küskünlük oluştu. Bir gün beni odasına çağırdı. ‘Arif seni neden sağ içte oynatıyorum biliyor musun? En iyi futbolunu bu mevkide oynayacağına inanıyorum çünkü sen süratlisin, topa iyi vuruyorsun, korkmuyorsun, ataksın. Burada başarılı olacaksın, buna inan lütfen’ dedi.”

1953-54 sezonunda Vefa takımı. Arif Dökel ayakta soldan ikinci.
                                                                         (Galip Haktanır koleksiyonu)
Gündüz Kılıç o dönemin statik futbol anlayışını değiştirecek farklı taktiklere kafa yoruyordu: “Hocamız Garbis’e, ‘Top Galip’teyken sola kaçacaksın’ talimatını vermişti. Gündüz Hoca sağa sola deplase olmasını istediği zaman rahmetli Garbis, ‘Ben gol atmayayım mı yani?’ diye sormuştu. Bek olarak oynayan Rahmi’yi sol iç yapmıştı. Rahmi’ye, ‘Bir alan açılacak, o zaman sen gidip gol yapacaksın,’ dedi. Garbis sağa kaçtığı zaman İsmet abi bana top atacaktı. Açıklara kesinlikle içeri girmeyin diye talimat verdi. O zaman kademe filan olmadığı için açıklar içeri girmeyince rakip bekler de içeri gelmiyordu tabii. Bu durumda oluşan boşluklardan biz şut atıyorduk. Fakat Gündüz Hoca bu sistemi tam oturtamadan Galatasaray’a gitti. Onun üzerine herkes eski yerine döndü.”

Gündüz Kılıç’tan sonra Vefa’ya içlerinde yabancı hocaların da olduğu çeşitli çalıştırıcılar geldi: “Bir dönem de bizi Macar antrenör Szekelly çalıştırdı. Geldiği zaman haftada iki olan idman sayısını üçe çıkardı. Biz ‘ne yapıyorsunuz, haftada üç idman nasıl yaparız?’ dedik. ‘Siz deli misiniz? Avrupa’da dört idman yapıyorlar’ karşılığını verdi.”


İlk geldiğinde Vefa’dan sadece 1.000 lira transfer ücreti alan Arif Dökel, başarılı futbolunu sürdürünce Fenerbahçe’nin transfer listesine de girdi. Fakat o Vefa’da oynamaya devam etti. İkinci transfer döneminde aldığı para 17.500 liraya yükselmişti. “Artık Vefalı olmuştuk” dediği o ilk dönemde en yakın arkadaşı olan Özcan Arkoç da Fenerbahçe’nin gündemindeydi. Arif Dökel o günleri şöyle anlatıyor: “İstanbul’da yalnız yaşıyordum. Özcan Arkoç sayesinde form tutmuştum. Kulüp binasında kalıyordum. Özcan her sabah gelir, kapıyı tekmeleyerek beni uyandırır, ‘Yürü, sahaya çıkacağız,’ derdi. O zaman haftada sadece iki idman yapılan bir dönem. Giyerdik eşofmanları, sahaya çıkardık. Özcan kum havuzuna geçer, benden şut atmamı isterdi. Bu şekilde form tuttuk. Özcan da iyi oynuyordu, ben de. Fenerbahçe ikimizi almaya karar verdi. Transfer süreci bugünkü gibi değildi. Temmuzun birinden önce hiçbir kulüp oyuncuyla görüşmüyor ama gazetelerde adımız çıkmaya başladı. Kemal Babacan diye bir genel kaptanımız vardı, demir tüccarıydı. Bir gün beni Perşembe pazarındaki deposuna çağırdı. Bana, ‘Fenerbahçe’ye gitme, orada harcanırsın,’ dedi. ‘Benim kimsem yok, bu müessese senin istikbalin,’ dedi. Adı gibi babacan bir adamdı. Maç kazandığımız zaman 200 lira prim alıyorsak, kendi cebinden bana 200 lira daha verirdi. ‘Mukaveleni uzat, ne istiyorsan ben sana vereceğim’ dedi. Özcan’la yakın arkadaş olduğumuzu bildiği için onun da Vefa’da kalacağını söyledi. Ayın biri olmadan mukavelemi uzattılar. Ardından Karaköy’deki Liman Restorana yemeğe götürdüler beni. O sırada bir grup Fenerbahçeli yönetici geldi. Beni Vefalı yöneticilerin arasında görünce ‘İmzaladın mı?’ anlamında işaretle sordular. Ben onaylayınca ‘Yazık oldu’ anlamında bir işaret yaptılar.  Özcan’ı o gece kaçırdılar. Daha sonra Kemal Babacan iflas etti.”


Arif Dökel bölgesel ligden ulusal düzeydeki lige geçişi de Vefa formasıyla yaşadı. İstanbul, Ankara ve İzmir liglerinin tamamlanmasının ardından 21 Şubat 1959’da başlayan Milli Lig (bugünkü adıyla Süper Lig) Vefa tarihinin en başarılı dönemine sahne oldu. Sezonun süresi kısa olduğu için on altı takım iki gruba ayrılmış, Vefa Galatasaray ile aynı gruba düşmüştü. Grubu ikinci olarak bitiren Vefa’nın sadece puanı değil averajı bile birinci Galatasaray’la aynıydı. O yıllarda averaj eşit olduğu zaman, atılan golün yenilen gole bölünmesiyle elde edilen rakama bakılıyordu. Böylece Vefa kıl payı Fenerbahçe’yle final oynama fırsatını kaçırdı.

Milli Ligde iki sezon daha yeşil-beyazlı formayı giyen Arif Dökel 1961-62 sezonunda Karşıyaka’ya döndü: “Vefa’yla Almanya’ya hazırlık turnesine gitmiştik. Bir Alman kulübü beni transfer etmek istedi. Eve telefon açtım. Annem Almanya lafını duyunca başladı ağlamaya, ‘İstanbul’da olmana zor dayanıyorum, Almanya’ya nasıl gidersin?’ diye konuşunca gitmedim. Bir süre sonra da İzmir’e döndüm. O sezon Karşıyaka’nın kadrosunda kaleci Akın, Erol, Vural, Ahmet Tuna, Argun, Ogün, Bulut gibi isimler vardı. O takım 1960-61 sezonunda tarihinin en iyi derecesini elde edip lig beşincisi oldu.”

Karşıyaka'ya dönüş.
Üç sezon Karşıyaka forması giyen Arif Dökel 1964’te futbolu bırakırken kulübü de 2. Lige düştü. Oyunculuğu bıraktığı sene yakın bir arkadaşının ısrarlarını kıramayarak semtinin takımı Egespor’u çalıştırmaya başladı. Takım İzmir mahalli lig şampiyonu olunca Karşıyaka kulübü altyapısını ona emanet etti. Arif Dökel’in çalıştırdığı Karşıyaka gençleri İzmir şampiyonu ve Türkiye ikincisi oldu. Ardından Manisaspor’da teknik direktörlük yaptı. O yıllarda Vefa’dan arkadaşı olan Özcan Arkoç Hamburg takımında kalecilik yapıyordu. Arif Dökel arkadaşının yanına giderek Alman kulüplerinin çalışma sistemlerini inceledi.


Almanya'dayken ünlü futbolcu
Uwe Seeler ile.
Almanya’dan döndüğünde sıra Karşıyaka’nın A takımını çalıştırmaya gelmişti. Kulübün bünyesinden yetişen bir çalıştırıcı ve oyuncularla Karşıyaka 1969-70 sezonunda şampiyon olarak 1. Lige yükseldi. Arif Dökel o sezonu şöyle hatırlıyor: “1969-70 sezonu açılırken kafamda şampiyonluk yoktu. Ancak lig başlayıp zamanla maçları kazanınca bu düşünce oluşmaya başladı. Gazeteciler sorduğunda rakip takımları motive etmemek için ‘Şampiyonluk düşüncemiz yok,’ diyordum. Ama soyunma odasına girdiğimde çocuklara, ‘Benim o beyanatıma bakmayın, biz şampiyon olacağız,’ diye konuşuyordum. Grubumuzda Trabzonspor, Adanaspor gibi kuvvetli takımlar vardı. Altyapıdan birçok oyuncuyu kadroya almıştım. Takımın çoğu Karşıyaka’nın çocuklarından oluşuyordu. Gode Cengiz, Erol Baş, kaleci Ekrem, Hamdi, Bedri, Atilla, Ceyhan, İbrahim, Uğur, Erdinç gibi birçok isim Karşıyakalıydı. Dışarıdan gelen azdı ve hemen hepsi aynı yaştaydı. Kimsenin beklemediği bir dönemde 2. Ligde şampiyon olup 1. Lige yükseldik.”

"Kulübü için varlığını harcadı" dediği, 1969-70 sezonunda
başkanlık yapan Ali Ulvi Kiremitçiler ile.

Karşıyaka 1969-70 sezon açılışında. Arif Dökel ayakta solda.


Aynı kadro ertesi yıl Karşıyaka’yı 1. Ligde tutmayı başarmasına rağmen bazı yöneticiler bunu yeterli görmemişti. Başkan Ali Ulvi Kiremitçiler'in karşı çıkmasına rağmen onlara göre daha “işinin ehli” bir hoca gelmesi şarttı. Çok sevdiği kulübünde 2.500 lira maaşla çalıştığı halde Arif Dökel'in görevine son verildi. Bunun üzerine Balıkesir, Antalya ve Denizli’den teklifler aldı. Sonuçta kendisi 8.000 lira maaş veren Balıkesirspor’a giderken yeni bir kadroyla yola çıkan Karşıyaka 2. Lige düştü. Onu gönderen yöneticiler pişman olsa da artık iş işten geçmişti. 

Bir Karşıyaka idmanında kaleci Ekrem, Atilla, Bedri, Sami
ve Günay ile birlikte.

Fakat dar görüşlü yöneticiler Türkiye’nin bütün kulüplerinde mevcuttu. 1. Lige çıkma hevesiyle büyük paralar harcayan Balıkesirspor yönetimi, futbolu bırakma aşamasına gelmiş ne kadar oyuncu varsa toplamıştı. “Oraya gittiğimde gördüğüm manzara şuydu: adamlar bitmiş, çoğu oyuncu İstanbul’dan gelmiş, adeta emeklilik yaşıyorlar. Konuştuğun zaman hiçbir şey almıyorlar. Bir rapor hazırladım ve bir sonraki seneyi düşünerek gençlere yatırım yapılmasını istedim. Yöneticiler kabul etmedi. Tabii o kafayla da bir yere varılamadı.”
Arif Dökel her şeye rağmen sevdiği kulübünden kopmadı. Teknik direktörlüğü bırakmasına rağmen genel kaptan ve menajer olarak kulübüne hizmet etti. 1979’da küme düşme tehlikesi yaşayan Karşıyaka Argun Akmoral’ın (Kuş Argun) teknik direktörlüğü ve onun menajerliğiyle ligde kalmayı başardı. Uzun bir aradan sonra 1986-87 sezonunda tekrar 1. Lige çıkarken yine menajerdi. 1991’de Zeytinburnu ile oynanan dramatik bir maçtan sonra 2. Lige düşerken de görev başındaydı. “1986-87 sezonunda Karşıyaka menajeriydim. Teknik direktör Tamer Kaptan’dı. Birkaç sezon menajerliği sürdürdüm. Fakat yöneticiler işime çok müdahale ediyordu. Bir yandan da iş hayatına atılmıştım, o yüzden görevi bıraktım.”

1991'de küme düşülen
maçtan sonra.
Arif Dökel ilerleyen yaşına rağmen sporu bırakmamış. Kendi ifadesiyle her sabah erkenden kalkıp beş kilometre yürüyor ve ardından işinin başına geçiyor.

Torunuyla birlikte iş yerinde.









  



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder