Doğup büyüdüğü yerin takımı Karşıyaka’da ilk sezonunda
dikkat çekince İstanbul’un yolunu tuttu. Yeni kulübü üç büyüklerden biri değil,
dönemin güçlü takımı Vefa’ydı. Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın çok istemesine rağmen
tam sekiz sezonunu Vefa’da geçirdikten sonra yuvaya döndü. Futbolu bıraktıktan
sonra da Karşıyaka’ya hizmet etti. Bir kez antrenör olarak, bir kez de menajer
olarak kulübünü 2. Ligden 1. Lige çıkardı. İşte Arif Dökel’in öyküsü:
“1933’te Alaybey’de doğdum. İlkokulun yanında Mahfel sahası
vardı. Çocukken orada yalınayak başıkabak top oynardık. Alaybey’in Üçok takımı
vardı, Asım liglerine iştirak ederdi. O takımla Asım liginde oynadım. Orada
oynarken beni beğendiler. Ben fazla okumadım, çalışmak için Yün Mensucat’a
girdim. Şirketin bir de futbol takımı vardı. Adnan Süvari orada hem futbol
oynuyor hem de antrenörlük yapıyordu. Beni beğenmiş, 16 yaşında takıma aldı.”
Arif Dökel (ayakta soldan üçüncü) Yün Mensucat takımında. Sol başta oturan Adnan Süvari, sağ başta oturan Cevat Gök. (Cevat Gök koleksiyonu) |
Yün Mensucat 1950’li yıllarda
İzmir Liginin iddialı takımlarındı. Adnan Süvari ve Arif Dökel’in yanı sıra
İzmir futbol camiasının “Baba Cevat” olarak tanıdığı Cevat Gök de bu takımda
yer alıyordu. 1951-52 sezonunda Karşıyaka şampiyon olurken Yün Mensucat
üçüncülüğü elde etmişti. Genç yaşına rağmen sağ haf olarak takımda yer bulan
Arif Dökel bu döneme ait hoş bir anısını şöyle aktarıyor: “Babam otoriter bir
insandı. Ağabeyimle bana pek yüz vermezdi. Altın yürekli bir adamdı ama bizi
uykumuzda severdi. Yün Mensucat’ta oynarken benden habersiz bir maçımı
seyretmiş. Orada seyircinin biri, ‘Aslan Arif’e bak yahu, ne güzel oynuyor,’
deyince babam gururlanmış. ‘Tabii aslan olur, her gün süt veriyorum ben ona,’
demiş.”
Karşıyaka'daki ilk sezonunda (sağda). (Cevat Gök koleksiyonu) |
İki yıl boyunca Yün Mensucat’ta
oynayan Arif Dökel, Cevat Gök’le birlikte 1952-53 sezonunda Karşıyaka’ya geçti.
İzmir Ligi maçlarının yanı sıra İstanbul takımlarıyla yapılan özel maçlarda da
başarılı oldu. “Karşıyaka’da ilk oynadığım yıl Beşiktaş’la özel maç yapıyorduk.
Antrenör futbolcu olarak bizde görev yapan Nazmi Abi beni ilk kez o maçta
takıma koydu. Ben Fahrettin’in karşısında oynuyordum. Oyunun ortasında
santrhafımız sakatlandı. Nazmi Abi, ‘geç santrhafa’ dedi. İstanbul Liginin gol
kralı Şevket’e karşı oynamaya başladım. O zaman WM sistemi vardı. Santrfor seni
geçerse kaleciyle karşı karşıya kalırdı. Şevket çok süratli bir oyuncuydu. Topu
ileriye doğru vuruyor ve koşuyordu. Ben de süratli koşardım. O topa vururken
ben depar atıyordum. Bütün toplarını aldım, bunun üzerine bütün stat ayakta,
‘Arif! Arif!’ diye bağırmaya başladı. Maç 0-0 bitmek üzereydi. Şevket yine topu
ileri attı. Ben tam topa çakacakken top zemindeki küçük bir taşa çarpıp sekince
Şevket attı golü. O gece sabaha kadar uyuyamadım.”
1952-53 sezonunda Karşıyaka takımı. Arif Dökel orta sıranın ortasında. (Cevat Gök koleksiyonu) |
Beşiktaş bu genç oyuncuyu
transfer listesine almıştı ama hesaba katmadığı bir rakibi vardı. Yine
Karşıyaka’dan Vefa’ya giden Ali Erener’in araya girmesiyle Arif Dökel hiç
aklında yokken Vefalı olmuştu. “Vefa’ya geleceğimi gazeteler yazınca, iki tane
Beşiktaşlı idareci her sabah Ali Abi ile kaldığımız eve gelmeye başlamış ama
bizi bulamıyorlar. Sabah 6’da iki tane Vefalı idareci bizi alıp Florya’ya
götürüyor, denize giriyoruz, yemek yiyoruz. Gece 10’a kadar orada vakit
geçiriyoruz. Benim kaçırıldığımdan haberim yok, bizi gezdiriyorlar diye hoşuma
gidiyor hatta. Bir hafta böyle sürdü. Transfer dönemi başlayınca hemen
mukaveleyi yaptılar. Ertesi gün yine bekliyorum, kimse gelmedi. Ali Abi’ye söyleyince
‘Mukaveleyi yaptın ya, artık niye gelsinler?’ diye güldü.”
Vefa dergisinin kapağında Tahtabacak lakaplı İsmet Yamanoğlu ile. |
1953-54 sezonundan itibaren
formasını giymeye başladığı Vefa, İstanbul Liginin iddialı takımlarındandı. Kör
Galip lakaplı kaptanı Galip Haktanır, İsmet Yamanoğlu (Tahtabacak İsmet),
Garbis İstanbulluoğlu (Büyük Garbis) gibi milli formayı giyen oyuncularıyla
güçlü bir kadroya sahipti. Arif Dökel bu durumu, “Türkiye’nin dördüncü
büyüğüydük o zamanlar,” diye açıklıyor. “Bugün Trabzonspor neyse, o yıllarda
Vefa oydu.” Bu güçlü kadronun başında Gündüz Kılıç gibi büyük bir isim vardı.
Fakat asıl mevkisi sağ haf olan Arif başlangıçta hocasıyla küçük bir pürüz
yaşamıştı: “Gündüz Kılıç Vefa’ya antrenör olduğunda beni sağ içte oynatmaya
başladı. Ben sağ hafta oynamaya alıştığım için burayı yadırgadım ve bir
küskünlük oluştu. Bir gün beni odasına çağırdı. ‘Arif seni neden sağ içte
oynatıyorum biliyor musun? En iyi futbolunu bu mevkide oynayacağına inanıyorum
çünkü sen süratlisin, topa iyi vuruyorsun, korkmuyorsun, ataksın. Burada
başarılı olacaksın, buna inan lütfen’ dedi.”
1953-54 sezonunda Vefa takımı. Arif Dökel ayakta soldan ikinci. (Galip Haktanır koleksiyonu) |
Gündüz Kılıç o dönemin statik
futbol anlayışını değiştirecek farklı taktiklere kafa yoruyordu: “Hocamız
Garbis’e, ‘Top Galip’teyken sola kaçacaksın’ talimatını vermişti. Gündüz Hoca
sağa sola deplase olmasını istediği zaman rahmetli Garbis, ‘Ben gol atmayayım
mı yani?’ diye sormuştu. Bek olarak oynayan Rahmi’yi sol iç yapmıştı. Rahmi’ye,
‘Bir alan açılacak, o zaman sen gidip gol yapacaksın,’ dedi. Garbis sağa
kaçtığı zaman İsmet abi bana top atacaktı. Açıklara kesinlikle içeri girmeyin diye
talimat verdi. O zaman kademe filan olmadığı için açıklar içeri girmeyince
rakip bekler de içeri gelmiyordu tabii. Bu durumda oluşan boşluklardan biz şut
atıyorduk. Fakat Gündüz Hoca bu sistemi tam oturtamadan Galatasaray’a gitti.
Onun üzerine herkes eski yerine döndü.”
Gündüz Kılıç’tan sonra Vefa’ya
içlerinde yabancı hocaların da olduğu çeşitli çalıştırıcılar geldi: “Bir dönem
de bizi Macar antrenör Szekelly çalıştırdı. Geldiği zaman haftada iki olan
idman sayısını üçe çıkardı. Biz ‘ne yapıyorsunuz, haftada üç idman nasıl
yaparız?’ dedik. ‘Siz deli misiniz? Avrupa’da dört idman yapıyorlar’
karşılığını verdi.”
İlk geldiğinde Vefa’dan sadece
1.000 lira transfer ücreti alan Arif Dökel, başarılı futbolunu sürdürünce
Fenerbahçe’nin transfer listesine de girdi. Fakat o Vefa’da oynamaya devam
etti. İkinci transfer döneminde aldığı para 17.500 liraya yükselmişti. “Artık
Vefalı olmuştuk” dediği o ilk dönemde en yakın arkadaşı olan Özcan Arkoç da
Fenerbahçe’nin gündemindeydi. Arif Dökel o günleri şöyle anlatıyor:
“İstanbul’da yalnız yaşıyordum. Özcan Arkoç sayesinde form tutmuştum. Kulüp
binasında kalıyordum. Özcan her sabah gelir, kapıyı tekmeleyerek beni
uyandırır, ‘Yürü, sahaya çıkacağız,’ derdi. O zaman haftada sadece iki idman
yapılan bir dönem. Giyerdik eşofmanları, sahaya çıkardık. Özcan kum havuzuna
geçer, benden şut atmamı isterdi. Bu şekilde form tuttuk. Özcan da iyi
oynuyordu, ben de. Fenerbahçe ikimizi almaya karar verdi. Transfer süreci
bugünkü gibi değildi. Temmuzun birinden önce hiçbir kulüp oyuncuyla görüşmüyor
ama gazetelerde adımız çıkmaya başladı. Kemal Babacan diye bir genel kaptanımız
vardı, demir tüccarıydı. Bir gün beni Perşembe pazarındaki deposuna çağırdı.
Bana, ‘Fenerbahçe’ye gitme, orada harcanırsın,’ dedi. ‘Benim kimsem yok, bu
müessese senin istikbalin,’ dedi. Adı gibi babacan bir adamdı. Maç kazandığımız
zaman 200 lira prim alıyorsak, kendi cebinden bana 200 lira daha verirdi.
‘Mukaveleni uzat, ne istiyorsan ben sana vereceğim’ dedi. Özcan’la yakın
arkadaş olduğumuzu bildiği için onun da Vefa’da kalacağını söyledi. Ayın biri
olmadan mukavelemi uzattılar. Ardından Karaköy’deki Liman Restorana yemeğe
götürdüler beni. O sırada bir grup Fenerbahçeli yönetici geldi. Beni Vefalı
yöneticilerin arasında görünce ‘İmzaladın mı?’ anlamında işaretle sordular. Ben
onaylayınca ‘Yazık oldu’ anlamında bir işaret yaptılar. Özcan’ı o gece kaçırdılar. Daha sonra Kemal
Babacan iflas etti.”
Arif Dökel bölgesel ligden
ulusal düzeydeki lige geçişi de Vefa formasıyla yaşadı. İstanbul, Ankara ve
İzmir liglerinin tamamlanmasının ardından 21 Şubat 1959’da başlayan Milli Lig
(bugünkü adıyla Süper Lig) Vefa tarihinin en başarılı dönemine sahne oldu. Sezonun
süresi kısa olduğu için on altı takım iki gruba ayrılmış, Vefa Galatasaray ile
aynı gruba düşmüştü. Grubu ikinci olarak bitiren Vefa’nın sadece puanı değil
averajı bile birinci Galatasaray’la aynıydı. O yıllarda averaj eşit olduğu
zaman, atılan golün yenilen gole bölünmesiyle elde edilen rakama bakılıyordu.
Böylece Vefa kıl payı Fenerbahçe’yle final oynama fırsatını kaçırdı.
Milli Ligde iki sezon daha
yeşil-beyazlı formayı giyen Arif Dökel 1961-62 sezonunda Karşıyaka’ya döndü:
“Vefa’yla Almanya’ya hazırlık turnesine gitmiştik. Bir Alman kulübü beni
transfer etmek istedi. Eve telefon açtım. Annem Almanya lafını duyunca başladı
ağlamaya, ‘İstanbul’da olmana zor dayanıyorum, Almanya’ya nasıl gidersin?’ diye
konuşunca gitmedim. Bir süre sonra da İzmir’e döndüm. O sezon Karşıyaka’nın
kadrosunda kaleci Akın, Erol, Vural, Ahmet Tuna, Argun, Ogün, Bulut gibi
isimler vardı. O takım 1960-61 sezonunda tarihinin en iyi derecesini elde edip
lig beşincisi oldu.”
Karşıyaka'ya dönüş. |
Üç sezon Karşıyaka forması giyen
Arif Dökel 1964’te futbolu bırakırken kulübü de 2. Lige düştü. Oyunculuğu
bıraktığı sene yakın bir arkadaşının ısrarlarını kıramayarak semtinin takımı
Egespor’u çalıştırmaya başladı. Takım İzmir mahalli lig şampiyonu olunca
Karşıyaka kulübü altyapısını ona emanet etti. Arif Dökel’in çalıştırdığı
Karşıyaka gençleri İzmir şampiyonu ve Türkiye ikincisi oldu. Ardından
Manisaspor’da teknik direktörlük yaptı. O yıllarda Vefa’dan arkadaşı olan Özcan
Arkoç Hamburg takımında kalecilik yapıyordu. Arif Dökel arkadaşının yanına
giderek Alman kulüplerinin çalışma sistemlerini inceledi.
Almanya'dayken ünlü futbolcu Uwe Seeler ile. |
Almanya’dan döndüğünde sıra
Karşıyaka’nın A takımını çalıştırmaya gelmişti. Kulübün bünyesinden yetişen bir
çalıştırıcı ve oyuncularla Karşıyaka 1969-70 sezonunda şampiyon olarak 1. Lige
yükseldi. Arif Dökel o sezonu şöyle hatırlıyor: “1969-70 sezonu açılırken
kafamda şampiyonluk yoktu. Ancak lig başlayıp zamanla maçları kazanınca bu
düşünce oluşmaya başladı. Gazeteciler sorduğunda rakip takımları motive etmemek
için ‘Şampiyonluk düşüncemiz yok,’ diyordum. Ama soyunma odasına girdiğimde
çocuklara, ‘Benim o beyanatıma bakmayın, biz şampiyon olacağız,’ diye
konuşuyordum. Grubumuzda Trabzonspor, Adanaspor gibi kuvvetli takımlar vardı.
Altyapıdan birçok oyuncuyu kadroya almıştım. Takımın çoğu Karşıyaka’nın
çocuklarından oluşuyordu. Gode Cengiz, Erol Baş, kaleci Ekrem, Hamdi, Bedri,
Atilla, Ceyhan, İbrahim, Uğur, Erdinç gibi birçok isim Karşıyakalıydı. Dışarıdan
gelen azdı ve hemen hepsi aynı yaştaydı. Kimsenin beklemediği bir dönemde 2.
Ligde şampiyon olup 1. Lige yükseldik.”
"Kulübü için varlığını harcadı" dediği, 1969-70 sezonunda başkanlık yapan Ali Ulvi Kiremitçiler ile. |
Karşıyaka 1969-70 sezon açılışında. Arif Dökel ayakta solda. |
Aynı kadro ertesi yıl
Karşıyaka’yı 1. Ligde tutmayı başarmasına rağmen bazı yöneticiler bunu yeterli
görmemişti. Başkan Ali Ulvi Kiremitçiler'in karşı çıkmasına rağmen onlara göre daha “işinin ehli” bir hoca gelmesi şarttı. Çok sevdiği
kulübünde 2.500 lira maaşla çalıştığı halde Arif Dökel'in görevine son verildi. Bunun
üzerine Balıkesir, Antalya ve Denizli’den teklifler aldı. Sonuçta kendisi 8.000
lira maaş veren Balıkesirspor’a giderken yeni bir kadroyla yola çıkan Karşıyaka
2. Lige düştü. Onu gönderen yöneticiler pişman olsa da artık iş işten
geçmişti.
Bir Karşıyaka idmanında kaleci Ekrem, Atilla, Bedri, Sami ve Günay ile birlikte. |
Fakat dar görüşlü yöneticiler
Türkiye’nin bütün kulüplerinde mevcuttu. 1. Lige çıkma hevesiyle büyük paralar
harcayan Balıkesirspor yönetimi, futbolu bırakma aşamasına gelmiş ne kadar
oyuncu varsa toplamıştı. “Oraya gittiğimde gördüğüm manzara şuydu: adamlar
bitmiş, çoğu oyuncu İstanbul’dan gelmiş, adeta emeklilik yaşıyorlar. Konuştuğun
zaman hiçbir şey almıyorlar. Bir rapor hazırladım ve bir sonraki seneyi
düşünerek gençlere yatırım yapılmasını istedim. Yöneticiler kabul etmedi. Tabii
o kafayla da bir yere varılamadı.”
Arif Dökel her şeye rağmen
sevdiği kulübünden kopmadı. Teknik direktörlüğü bırakmasına rağmen genel kaptan
ve menajer olarak kulübüne hizmet etti. 1979’da küme düşme tehlikesi yaşayan
Karşıyaka Argun Akmoral’ın (Kuş Argun) teknik direktörlüğü ve onun
menajerliğiyle ligde kalmayı başardı. Uzun bir aradan sonra 1986-87 sezonunda
tekrar 1. Lige çıkarken yine menajerdi. 1991’de Zeytinburnu ile oynanan
dramatik bir maçtan sonra 2. Lige düşerken de görev başındaydı. “1986-87
sezonunda Karşıyaka menajeriydim. Teknik direktör Tamer Kaptan’dı. Birkaç sezon
menajerliği sürdürdüm. Fakat yöneticiler işime çok müdahale ediyordu. Bir
yandan da iş hayatına atılmıştım, o yüzden görevi bıraktım.”
1991'de küme düşülen maçtan sonra. |
Arif Dökel ilerleyen yaşına
rağmen sporu bırakmamış. Kendi ifadesiyle her sabah erkenden kalkıp beş
kilometre yürüyor ve ardından işinin başına geçiyor.
Torunuyla birlikte iş yerinde. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder