Futbolcuların soyadıyla değil
lakabıyla tanındığı 1960’lı yıllarda, ona lakap bulmak zor olmamıştı. Güçlü
fiziği, topa vururken rakip forvetleri de yere yıkan sert müdahaleleriyle
Altınordu sağ bekini bütün futbol camiası “Kasap Nehir” olarak tanıyordu. Birçok
basın organında isminin “Neyir” olarak yazılması ve bunun kalıcı bir yanlışa
dönüşmesi de onun futbolculuğunun önüne geçen bir diğer ayrıntıydı. Günlük
yaşamında kendi ifadesiyle “karıncayı bile incitmeyen” Nehir Çetintaş, futbola
nasıl başladığını şöyle anlatıyor:
“1940 Gemlik doğumluyum. İlk
kulübüm federe olmayan Gemlikspor’du. Sonra Sümerspor’a geçtim. Gemlik’te
Fenerbahçe gibi bir takımdı o zaman çünkü sigortalı olarak işe girmek için
herkes orada oynamak isterdi. O zamanlar suni ipek fabrikasında işe girdiğin
zaman hangi köye gitsen varlıklı aileler sigortalı diye kızını veriyordu. Babam
fabrikaya girmemi ama top oynamamamı istiyordu. Fakat benim fabrikaya girme
amacım top oynamaktı. Neticede 1957
senesinde sigortalı bir işçi ve futbolcu olarak fabrikada işe başladım. İki
sene Sümerspor’da top oynadım. Hayatım boyunca ağzıma içki ve sigara koymadım,
kendime çok iyi baktım. O zamanlar Kumla küçük bir köydü. Her gün Gemlik’ten
oraya koşarak gider gelirdim. Babam bana kızıyordu neden koşuyorsun diye.”
Gemlik Kumla'da arkadaşlarıyla (ayakta solda). |
“1959 senesinde Bursa’nın
meşhur Acar İdman Yurdu kulübüne transfer oldum. Antrenörümüz eski
Galatasaraylı Muhtar Tunçaltan’dı. Bir sene oynadıktan sonra askere gittim.
Ankara Muhafızgücü’nde futbol oynamaya devam ettim. Askerliğim bitince tekrar
Gemlik’e döndüm. Bir süre sonra Sami Özok beni İzmirspor’a getirdi. Ne var ki
kulüple anlaşamadık. Onun üzerine Altınordu’ya geldim. Başkan Nazif Çağatay’dı.
Altınordu’dan transfer parasını alıp babama götürdüğümde şüphelendi. ‘Sporda
adama para vermezler, parayı bir kenara koyalım da gelip isterlerse geri
verelim,’ demişti.”
Özel bir maç yapmak için Gemlik'e gelen Beşiktaşlı futbolcularla (sol başta). |
İzmir’deki ilk yılında, Altınordu kulübünün de bulunduğu
Basmane yakınındaki Tilkilik’te bir otelde kalan Nehir Çetintaş, “Arkadaşlarım
kahvede kağıt oynardı, ben her akşam fuara gider on tur atardım,” diyerek
Gemlik’teki yaşam tarzının değişmediğini ifade ediyor. 1963-64 sezonunda
Altınordulu olmasına rağmen forma giymek için uzun süre beklemesini şöyle
anlatıyor: “On bir – on iki maç takıma giremedim. O zaman maç esnasında adam
değiştirme yoktu. Bir kaleci, bir bek, bir orta saha, bir forvet yedek
alıyorlardı. Bir gün trenle Ankara’ya gidiyorduk. Muhterem Ar benim gibi sağ
bek oynuyordu. O zaman onu kesip oynamam bir hayal, zaten takımı o yapıyordu.
Tren Balıkesir’e geldiğinde Muhterem Abi’nin apandisit sancısı tuttu. Doktor
geldi, tren bir saat rötar yaptı. Ben kollarımı açıp dua ediyorum, ‘Allahım
Muhterem Abi oynayamasın,’ diye. Doktor oynayamaz diye rapor verince ben
Ankara’da PTT maçında sahaya çıktım ve yirmi iki oyuncunun en iyisiydim. Ertesi
hafta hocamız Lütfü Atamer yine Muhterem Abi’yi on bire koydu. Hiç unutmuyorum,
İstanbulspor ile oynuyorduk, bizi burada 1-0 yendiler. İdareciler geldi, teknik
ekiple konuştular. Erkan, ‘Siz geçen hafta Ankara’da başarılı olan takımı
bozdunuz, iyi oynayan adamı oynatmadınız,’ dedi. Ertesi hafta yine Ankara
deplasmanı vardı. Yine on birde yer aldım ve ondan sonra takımdan çıkmadım.
Muhterem Abi’yi santrhafa aldılar.”
Sait Altınordu'nun karşısındaki futbolcu Muhterem. Yılmaz ve Mümin iki yanında. Nehir arkada. Ayaktaki Melih. |
Nehir Çetintaş kendisine “Kasap” lakabını kazandıran sert
oyun tarzının nasıl doğduğunu şöyle anlatıyor: “Tilkilik’te bir kokoreççi
vardı. Bir gün orada kokoreç yiyordum. Birkaç yaşlı adam da şarap içip kokoreç
yiyorlardı. ‘Bize şarap ısmarlasana,’ dediler. Olur dedim. Adamlardan birisi
bana, ‘Çok sağlamsın, vur tekmeyi meşhur ol,’ dedi. O lafı hiç unutmuyorum. O
konuşmadan sonra Göztepe’yle maçımız vardı. Fenerbahçe’den gelen Hüseyin
oynuyordu. Aynı anda havadaki topa vurduk fakat ben öyle bir vurdum ki Hüseyin
havada döndü ve yere çakıldı. Biraz sonra aynı şekilde rahmetli Gürsel’le
beraber bir topa girdik. Topla birlikte öyle bir vuruyorum ki benim adım ‘Kasap
Nehir’e çıktı. Aslında karıncayı bile incitemem. Fakat sahaya çıktığım zaman
tamamen değişiyordum. Ağabeyim Coşkun da Altınordu’ya gelmişti. İki sene
oynadıktan sonra Antalyaspor’a gitti. Çok korkunç bir sol ayağı vardı. Ağabeyim
benimle karşılıklı oynarken sakatlandı.”
Yeni Asır 19.02.1968 |
“O kadar sert oynamama rağmen kimsede ağır bir sakatlığa yol
açmadım. Hepsinle arkadaştım. Bir hoca söylemişti bana bunu. ‘Öyle bir zamanda
vuruyorsun ki, hakemin sana faul vermesine imkan yok,’ dedi. Bir gün
İstanbul’da, Galatasaray kulübünün karşısında Suat Mamat’ın kahvesinde
oturuyordum. Metin Oktay geldi, ‘Gel biraz gülelim,’ dedi. Tünel’de masör Yorgo
vardı. Türkiye’de futbolcuları tedavi eden tek adamdı. Üç tane masaj masası
vardı. Kapıya yaklaştığımız sırada, ‘Beş-on dakika sonra topallayarak içeri
gir,’ dediler. İçeride üç tane masaj masası vardı. Metin Oktay gidip bir masaya
yattı. Bir masaya Deli Doğan, öbürünü de bizim Ayfer yattı. Biraz sonra
topallayarak içeri girdim. Yorgo beni görünce, ‘Kuzim n’oldu sana?’ diye sordu.
‘Sakatlandım’ cevabını verince Metin’e döndü, ‘Sen benim oğlumsun ama
velinimetim geldi, kalk onu tedavi edeyim,’ dedi. ‘Yemin ederim adam buraya
topallayarak geliyor, şırıngaya biraz su çekip bacağına vuruyorum, koşarak
gidiyor,’ demişti. Forvetler beni sevmezdi tabii. Galatasaraylı Uğur’u ‘Nehir
geliyor’ diye korkuturlarmış. Futbol o zaman başka türlü oynanıyordu. Antrenör
bana talimat veriyordu ‘filanca adam çıkacak’ diye. O zaman oyuncu değiştirme
yoktu. Ben sağlam girdiğim zaman adam gidiyordu.”
Nişan töreninde Altınordulu arkadaşlarıyla birlikte. |
Henüz sarı ve kırmızı kart uygulamasının olmadığı yıllardı. Hakemlerin
hoşgörülü davranması sonucu sadece iki kez oyundan atılmıştı: “Maçlarda
hakemler beni çağırırdı, ben hazır olda gelirdim. Hocam isterseniz beni atın
derdim. Hayatımda bir kez olsun hakemlere itiraz etmedim. Beni çok severlerdi. On
iki senelik futbol hayatımda sadece iki sefer atıldım. Sanlı bir maçta atıldı,
iki maç ceza verdiler. Ben bir maçta atıldım, ertesi hafta tedbirsiz olarak
heyete verildiğim için İstanbul’da Fenerbahçe maçında da oynadım ve yine
atıldım. Maçı Alman hakem yönetiyordu. Onu önceden 2 numaraya dikkat et diye
uyarmışlar. Maçın ilk dakikalarında bir topa girdim, Nedim kendini yere attı.
Hakem hemen yanıma geldi ve çık dışarı dedi. Merkez ceza heyetinde Albay
İbrahim Onuk vardı. Askerken evine gitmiştim. İzmir’e dönünce birkaç kilo
çipura alıp doğru Ankara’ya, İbrahim Onuk’un evine gittim. Kendisi evde yoktu,
eşine durumu anlattım. ‘Tamam evladım, sen merak etme’ dedi. İzmir’e döndüğümde
cezalar açıklandı. Bana af çıktı.”
Kaleci Sefer ve Arif'le (önde) bir İstanbul yolculuğunun başlangıcında. |
Sertliğiyle forvetlerin gözünü yıldırmasına örnek olarak şu
anısını anlatıyor: “Bir gün Ankara’da Ankaragücü’yle oynuyorduk. On sekizden
santraya kadar, sağ bekin oynadığı alana ayağımla çizgi çizdim. Candan Dumanlı
yanıma gelip ‘Niye çizdin o çizgiyi?’ diye sordu. ‘Buradan içeri girersen vücudunu
gövdenden ayıracağım,’ dedim. Maç başladı, baktım Candan oraya girmiyor.
Antrenörleri Mustafa Ertan (Beton Mustafa) sürekli ‘Yerine geç’ diye
bağırıyordu. Bizim Muzaffer kısa boylu bir adamdı ama rakibine kene gibi
yapışırdı. O sol bek, ben sağ bek oynuyorduk. Şimdiki futbolda başarılı
olabilir miydik, tartışılır. O zaman adam adama savunma yapıyorduk. Tuttuğun
adamı bırakmadığın zaman iyi oluyordun. Zaten benim yanıma beş metreden fazla
sokulmuyordu rakip. Benim en korktuğum rakip Candan Dumanlı’ydı çünkü topu
aldığı zaman adamın üstüne üstüne geliyordu. Ne yapacağı belli değildi. Ama
başkası topu almış, sağdan kaçıyor, onu durdurmak kolaydı.”
Altınordu 1966-67. Ayaktakiler: Şiyatski, Sedat, Erkan, Nehir, İsmet, Mümin. Oturanlar: Hüseyin, Muzaffer, Cenap, Melih, Zadel. |
Forvetleri etkisiz hale getirme konusundaki bir başka anısı
bir Bulgar takımıyla yaptıkları maçtan: “İlk sene maçlar bitince Gemlik
Kumla’da bir çadır kurdum. Sabah balıkçılar geliyor, balık alıp yiyorum.
Sürekli koşuyorum, çalışıyorum. Kumla o zaman köy, şimdiki gibi değil. Babam
Gemlik’ten eşeğe binmiş geldi. Bir telgraf uzattı bana: ‘Sezonu açıyoruz, acele
gel.’ Osteo Simiç diye bir antrenör getirmişler Yugoslavya’dan. ‘Bu adam yeni
gelmiş, Alsancak’ta anamızı ağlatır, bir hafta geç gideyim’ diye düşündüm. Bir
hafta sonra babam yeni bir telgraf getirdi: ‘Kadro haricisin, ister gel ister
gelme.’ İzmir’e gittiğim zaman hoca beni antrenmana almadı. Bir süre sonra
Bulgar CSKA takımıyla hazırlık maçı vardı. Alsancak stadının kapalı tribünü
inşaat halindeydi. Toprak kazılmış, sahaya yakın kısmı tahtalarla çevrilmiş.
Bana alternatif olarak Adapazarı’ndan Mikael diye bir futbolcu almışlardı. Ben
tribünde maçı seyretmeye başladım. Bulgar forvet topu Mikael’in sağından atıp
solundan geçti, golünü attı. Bir süre sonra aynı şeyi bir daha yaptı ve 2-0 öne
geçtiler. Seyirci ‘Nehir, Nehir’ diye bağırmaya başladı. Başkan Candan Sakaoğlu
biraz forsu seven adamdı. ‘Koy Nehir’i’ demiş. Devre olunca bana git soyun
dediler. Hoca, ‘Nasıl olsa antrenmansız, çıksın sahaya da rezil olsun, seyirci
de görsün,’ diye düşünmüş. Girdim soyunma odasına, bizim malzemeci
ayakkabıların çıkan çivilerini yerine çakıyor. ‘Hangisini vereyim?’ diye sordu.
‘Öldüreni ver’ dedim. O zaman hakemler kramponlara bakmıyordu. Ben ayakkabıları
giyip çıktım sahaya. Top sol açığa geldi, aynı numarayı bana yapacağını
anladım. Geri geri kaçtım, bayrak direğinin iki metre önüne kadar geldim. Bu
tam topa vuracakken, ben topla beraber buna bir çaktım, adam inşaat
tahtalarından içeriye düştü. Bütün stat ayağa kalktı. Oyuncu sahaya girince
maça dönmedi, doğru soyunma odasına gitti.”
Eskişehirspor'un 1968-69 lig ikincisi olan kadrosu. Nehir Çetintaş soldan dördüncü oyuncu. |
Altınordu’da beş sezon forma giyen Nehir Çetintaş 1968-69 sezonunda
Eskişehirspor’a transfer oldu: “Hayatımda bir tek hata yaptım. Altınordu’ya
Doğan Kantarcı diye bir başkan gelmişti. 40 bin lira alacağım vardı. Başkan
bana, ‘Kulüp bul git,’ dedi. Mümin Eskişehirspor’a gitmişti. Abdullah Gegiç
beni ısrarla istemiş. Başkan Yalçın Kılıçoğlu İzmir’e gelip beni aldı. Ondan
önce Metin Oktay vasıtasıyla İstanbul’da Galatasaray’la görüşmüştüm. Turgan
Ece’nin Tarlabaşında işyeri vardı, anlaştık. Hatta bana 500 lira harçlık
vermişti. Mecidiyeköy’de King Otel’de kalıyordum. O sırada Aydın Begiter otele
geldi, ‘Biz kaç gündür seni arıyoruz,’ dedi. Eşim İngilizce öğretmeniydi.
‘İstanbul’a gitsek hemen okul bulamayız ama Eskişehir küçük yer, orada bana iş
bulurlar,’ dedi. Bunun üzerine Eskişehirspor’a gittim. Hayatımda yaptığım en
büyük hata budur. İzmir’den Eskişehir gibi bir kente giden oyuncunun takıma
girmesi zordur. Çok iyi maçlar oynamama rağmen belli bir kadro oluştuğu için
fazla forma giyemedim. Beni Balıkesir’e, ardından Nevşehir’e kiraladılar.”
Seksenli yıllarda bir sezon hocalığını yaptığı Altınordu'nun bir maçında. |
Nehir Çetintaş o günkü futbol anlayışının yanı sıra
çalıştığı bazı hocalarını şöyle anlatıyor: “O zaman oynadığımız futbolla
bugünkü futbol arasında uçurum var. İki tane çalım atan adamın olsun, işi idare
ediyordun. Şimdi bir tane adam kötü oynasın, takım zor duruma düşüyor. O zaman
herkesin bölgesi belliydi. Bir ara bizi rahmetli Bülent Esel çalıştırıyordu.
İki kere santrayı geçmeye kalkıştım, ‘Gitme, kafanı kırarım!’ diye bağırdı
bana. Eskişehir’e gittiğimde İstanbul’da bir Beşiktaş maçı oldu, bütün
gazeteler beni yazdı. Gegiç takımı çok iyi çalıştırıyordu fakat sahaya çıktığı
zaman pasif kalıyordu. Takımı Aydın Begiter yönetiyordu. Altınordu’nun 2. Lige
düştüğü sezon bizi Molnar çalıştırmıştı. İki tane taktik veriyordu, işi
bitiriyordu. O zaman Bursaspor’la çekişmiştik. En zor deplasman maçımız
Adana’da oldu. 2-1 galiptik. Bir ara top taca çıktı, topu almaya gittiğimde
seyirciler sahaya taş yağdırınca maç tatil oldu. 3-0 hükmen kazanıp şampiyon
olduk. O zaman Adana deplasmanı çok zordu. Yollar bozuk, otobüsle bir günde
gidiyordun. Ankara iyiydi, motorlu trenle giderdik oraya. Haftada iki antrenman
yapıyorduk ama Cumartesi-Pazar iki maç yapardık. Şimdi haftada iki maç
oynayınca ağır diyorlar.”
Balıkesirspor'da oynarken oğluyla. |
Altınordu seyircisi bir zamanlar Alsancak Stadını
doldururken bugün yaş ortalaması ellinin üzerinde küçük bir taraftar grubu
haline gelmesini şöyle açıklıyor: Altınordu’nun eskiden çok taraftarı vardı.
Basmane’de, Tilkilik’te herkes Altınordu’yu tutardı. Fakat Tilkilik zamanla SİT
alanı olunca oradaki iş güç sahibi insanlar Göztepe’ye taşındılar. Bugün
Göztepe’de yaşlı bir adam Altınordulu, oğluysa Göztepelidir. O göçle birlikte
Altınordu taraftarı çok azaldı. Yoksa kulübün civarında herkes bizim takımı
tutardı, eşekleri bile lacivert-kırmızı boyarlardı. O zaman televizyon gibi
eğlenceler yoktu, herkes stada gidip maç izlerdi.”
Eskişehir’de düzenli forma giyme imkanı bulamayan Nehir
Çetintaş 30 yaşında futbolu bırakıp Almanya’ya yerleşti ve uzun yıllar bu
ülkede kaldı: “O zaman Doğan Andaç’ın kardeşi İşçi Bulma Kurumunda çalışıyordu.
Onun vasıtasıyla Almanya’ya gittim. Altaylı Feridun, Göztepeli Halil ve ben
aynı günde müracaat etmiştik. Orada iyi bir hayat yaşadım. Augsburg şehrinde Türk
SV adlı bir spor kulübü kurdum. Takımım hâlâ 1. Amatör kümede oynuyor. Oradan
ilk kuşak Türk gençlerini yetiştirip buraya gönderdik.”
Nehir Çetintaş (sol başta) yanındaki Doğan Andaç'la birlikte Augsburg stadında genç milli takımın bir maçını izliyor. Soldan altıncı genç, Beşiktaşlı Recep. |
Almanya’dan emekli olan Nehir Çetintaş yurda dönünce tekrar
İzmir’e yerleşti. Futbol oynadığı günlerdeki heyecanını kaybetmeden amatör küme
ve genç takım maçlarını izleyip yetenekli gençleri keşfediyor. Sonradan başka
takımlara gitse de Altınordulu Nehir olarak tanınıyor. Almanya’dayken formalar,
toplar gönderdiği, İzmir’deki maçlarını takip ettiği takımına olan sevgisini
“Altınordulu olduğum için gururluyum” sözleriyle ifade ediyor.
Fethi Aytuna'ya her zaman olduğu gibi teşekkürlerimizi sunmak gerekiyor.Yoksa bu bilgileri nereden alacağız.
YanıtlaSilBu gün tanıdım Nehir:) pardon Nehir ağabeyi daha hâla futboldan kopmamış ve gençlere destek olmaya çabaliyor. İnşallah istediği o daireyi alir da balkonunda maçları izler. Saygılar.
YanıtlaSilNehir hocamıza nasıl ulaşabilirim acilen onunla konuşmam gerekiyor.
YanıtlaSilDINYAKOS. BENIM. FOVERILERIMIN. ARASINDA. ZATEN. TAKIPTEYIM. DRACULA. USKUDAR. MANHATAN6. hayri166@gmail. com
YanıtlaSilGurur duyduğum halamın oğlu ağabeyimdir... Yazılanların eksiği var fazlası yoktur.. Hala delikanlı gibidir...Allah Semine Yengem ile birlikte uzun ve sağlıklı ömürler versin
YanıtlaSilNehir'i bir Gemlikli olarak çocukluk ve gençlik yıllarımdan beri tanırım,tanışırız.Kendisini severim,onun da beni sevdiğini biliyorum.Ayrıca abisi Coşkun'u ve kardeşi Osmanı da severim.Futbolunu zaten Gemlik'ten,Bursa'dan ve Eskişehirden takip ediyordum.Eskişehirspor'da oynarken ben Eskişehir'de okuyordum,zaman zaman görüşürdük.Futbolu sert de olsa,dürüst,kişilikli bir dosttu.Kendisine sağlıklı ve mutlu uzun yıllar diliyorum.Sevgi ve selamlarımla Nehir...
YanıtlaSilBüyük üstadla tanışma fırsatı buldum bilgi birikimi harika yaşayan efsane insan Allah sağlık ve uzun omurler versin
YanıtlaSilNehir abimi Balıkesirspor forması ile izleyen şanslılardanım. Yıllar sonra kendisi ile 2019 yılında İzmir'de karşılaştık. Sık sık İzmir'de görüşüyoruz, telefonla o beni arar ben onu ararım. Harika bir insan. Allah kendisine ve sevdiklerine sağlıklı huzurlu uzun ömür versin.Saygılar
YanıtlaSil