Feridun Öztürk son derece kısa sayılabilecek futbol yaşamına
karşın Altay’ın en güçlü dönemi olan 1960’lı yıllarda santrfor olarak bu
takımın unutulmaz isimleri arasında yer aldı. Yirmi yedi yaşındayken futbolu
bıraktığında kariyerine kısa süren Galatasaray ve Gençlerbirliği maceralarını
da sığdırmıştı. İzmirli futbol tarihçisi Orhan Berent’le birlikte kendisiyle
görüşüp futbolculuk yıllarını dinledik:
“19 Ekim 1945’te Aydın’da doğdum. Hakkı Gürüz getirdi beni
Altay’a. Aydın Lisesinde okuyordum. Bizim okul takımının orada bir şampiyonluk
maçını idare etmişti. Finalde Ortaklar Öğretmen Okulunu 6-1 yenmiştik. O maçta
yüksek ateşle oynamama rağmen beş gol attım. O zamanlar yatılı okuyordum, bir
yurtta kalıyordum. Güven Önüt de Aydın Sanat Okulunda okuyordu. Oradan İzmirspor
aldı onu. Altay’a geldiğimde lise ikiyi bitirmiştim. Sonra idman ve maçlar
yüzünden devamsızlık yaptım, lise üçü bitiremedim. Bir buçuk sene genç takımda
oynadım. Türkiye gençler şampiyonu olduk. Ayfer, Necdet, Sezen Kadıoğlu bizim
takımdaydı. Birinci takıma ilk giren o oldu, sonra İzmirspor’a gitti. Bizim
öncümüz o oldu. Altay A takımının Nail, Varol, Gönen, Coşkun, Demirspor’dan
gelen Osman, Bayram Abi gibi oyunculardan oluşan iyi bir kadrosu vardı. Biz
Türkiye şampiyonu olunca Nail, Coşkun, Gönen gibi yaşı ilerlemiş oyuncuları
serbest bıraktılar. Onların çoğu Ülküspor’a gitti.”
“Ben on altı – on yedi yaşında birinci takımda oynamaya
başladım. Rıdvan Bey bana, ‘Sana üç bini peşin dokuz bin lira vereceğiz,’ dedi.
Kalan altı bin lira iki taksit halinde verilecekti, tabii o da oynarsam. Neyse
ben oynadım da, aldım kalan altı bin lirayı. İki sene sonra uzatma oldu, ücret
on beş bin liraya çıktı. Bunları nereden hatırlıyorum derseniz, mukaveleleri
duruyor. Rahmetli Sabahattin, emeklilik işlemlerim için federasyondan
mukaveleleri getirtmişti. Altay’da Erdoğan Tözge’yle, Galatasaray’da Selahattin
Beyazıt zamanı, Doktor Ali Uras’la atmışız imzaları.”
“Altay’da 4-3-3 oynardık. Kalede Varol vardı, bekler Yılmaz
ve Numan’dı. Sonra Numan Fenerbahçe’ye gidince Zinnur geldi. Enver Katip, Ali
Rıza santrhaftı. Orta saha Mahmut, Ayfer, Behzat; sağ açık Aytekin, santrfor
ben, sol açık Mustafa Denizli’ydi. Ondan evvel Aydın Yelken vardı. Bu takım
uzun süre gitti, zaman zaman gelen giden oyuncular olsa da kadro fazla değişmedi.
Yedi veya sekiz sene Altay’da oynadım.”
Altmışlı yıllarda top koşturan oyuncularla yaptığımız
sohbetlerin değişmez unsuru olan zamanın maç, saha, ayakkabı, top gibi
koşullarını Feridun Öztürk’le de konuşuyoruz: “Maç günü ilk on biri otelde
açıklıyorlardı. Önce formaları, sonra üstüne eşofmanları giyiyorduk. Beşer kişi
taksilere binip stadın yolunu tutuyorduk. Cumartesi- Pazar üst üste maç
yapardık. Hatta bazen Çarşamba günleri de maç yapardık. Oyuncu değiştirme
yoktu. Kadro on altı oyuncudan oluşurdu. Bir futbolcunun on birde oynamaması en
büyük cezaydı. Sonradan haftada bir maça inmesi bizim için çok güzel oldu. Daha
sonra kaleciden başlayarak iki oyuncu değiştirme hakkının tanınması da olumlu
bir gelişmeydi.”
(Fotospor) |
“İzmir’de meşhur Ahmet Şamar vardı kramponları imal eden.
Maça çıkarız, on dakika sonra o çiviler çıkardı. Hem ağlarsın, hem bağırırsın,
devre arasında ağır bir cisim bulup çivileri çakarsın. Standart Liege ile
kupada karşılaşmıştık. Belçika’ya gittiğimizde altı plastik bir ayakkabı aldım.
Dönünce İzmir’de Mersin İdman Yurdu ile oynadığımız maçta giydim ilk kez.
Koşmak istiyorum, olduğum yerde sayıyorum, patinaj yapıyorum. Durmak istiyorum,
kayıyorum. Ayağıma çivi de girse Ahmet Şamar ayakkabısıyla oynarım dedim.
Toprak sahada oynamaya alışmışız, çim sahada oynadığımız zaman yirmi dakika
sonra bitiyordum. Ankara’da 19 Mayıs stadının zemini çimdi. Ankara’ya
gideceğimiz zaman Şirinyer’de NATO’nun tesisi vardı. Orada çok iyi bir çim saha
vardı, o sahada antrenman yapardık. O zamanlar maçtan önceki gün idman için
stada sokmazlardı. Doğrudan maça çıkardık. Yağmur yağdığı zaman ayakkabıların
ağırlığı üç kiloya çıkardı. Topların durumu da aynıydı. Varol degaj yaptığı
zaman top santra çizgisini bir metre ya geçer ya geçmezdi.”
“İstanbul’da oynadığımız bir Fenerbahçe maçında burnum
kırıldı. Bir pozisyon sırasında aniden dönünce Yılmaz Şen’le burun buruna
çarpıştık. Burnum kırılınca oyundan çıktım. Kırık yere dikiş attılar. Maç
bitiminde soyunma odasına Orhan Cura geldi. ‘Kırık yere dikiş atılır mı?’ diye
bağırıp çağırdı. Sadece ağzım ve gözlerim açıkta kalacak şekilde bütün yüzümü
sargıyla yapıştırdı. O dikiş yüzünden burnumda hafif bir yamukluk kaldı.”
Altay: Mahmut, Necdet, Yılmaz, Metin Kurt, Aydın Yelken, Varol. Ayfer, Zinnur, Aytekin, Enver, Feridun. |
“İlk zamanlarda yirmi – yirmi beş dakika çok iyi oynuyordum,
ondan sonra ayağıma kramp giriyordu. Henüz oyuncu değiştirme uygulaması yoktu.
Bir gün Mithatpaşa’da Galatasaray’la oynuyorduk. Kramp girdi. Rıdvan Burçetin
kenarda oturuyordu. Bana ‘Oyna!’ diye bağırıyor. Artık sakatım diye kimse beni
tutmuyordu. Maçın bitimine on dakika kadar kala bana bir top geldi. On sekize
kadar zor gelmiştim. Bir burun vurdum, Turgay Abi kontrpiyede kaldı. Top
yuvarlanarak kaleye girdi. O zaman Galatasaray Fenerbahçe’yle şampiyonluk için
çekişiyordu. Üç tane topları direkten dönmüştü. Maç 1-1 bitti. Maçtan sonra
yarım saat santrada bekledik.”
Feridun Öztürk Altay’da başarılı olunca Galatasaray’ın
transfer gündemine girdi ve 1969-70 sezonunda İstanbul’un yolunu tuttu: “Galatasaray Metin Oktay’ın futbolu bıraktığı 1968-69
sezonunu şampiyon bitirmişti. O sezon İzmir’e geldiklerinde, Anba Otelinde
kalmışlardı. Beni buldular, otele götürdüler. Kaloperoviç’in Erman diye bir
tercümanı vardı ama kendisi de çat pat Türkçe konuşuyordu. ‘Sen var
Galatasaray’a gelmek, Gökmen siz çift santrfor, Türkiye’de kimse sizi tutamaz,’
dedi. ‘Bakalım,’ dedim, biraz konuştuk.” Sonuçta transfer gerçekleşti ve Metin
Oktay’ın formasını teslim aldı.
Yeni transfer Feridun'la birlikte Talat ve antrenör Kaloperoviç Galatasaray'la sözleşme yenilerken. (Fotospor) |
“Selahattin Beyazıt şampiyonluk ödülü olarak futbolcuları
İngiltere’ye götürmüştü. Oyuncuların eşlerini veya kız arkadaşlarını yanında
götürmelerine izin verilmişti. Ben de seyahatten bir hafta önce evlenmiştim,
benim için balayı oldu o seyahat. Hatta Mehmet Ali Birant spor muhabiriydi o
zaman, bizimle röportajlar yapmıştı. Altay’da son yıllarımda 400 lira maaş
alırken, Galatasaray’a gittiğimde 1.250 lira maaş alınca şaşırdım. Ayrıca puana
göre prim verilirdi. Beş maçta on puan aldığımız takdirde 7.000 lira prim
alabiliyorduk.”
“Seyahatten döndük, sezonu Bolu’da açtık. Bolu yakınında bir
otelde kamp yapıyorduk. Hocamız bizi sadece ısınma için otuz tur koşturuyordu.
Biz Altay’dayken bir tur koşar, bir tur yürür, iki tur koşar, yarım tur yürür,
sonra üç tur koşup yine bir tur yürürdük. Kaloperoviç Bolu kampında bana
sürekli şut attırıyordu. Fakat bizi koşturmuş otuz tur, ben ayakta duramıyorum.
Sözde şut atacağız, ben topu ayağımın içiyle kaleye indiriyordum. O zaman
kaleci Nihat’tı, yedeği Yasin’di. Hoca benim şutlarımı görünce kalecilere,
‘Sizin durmanıza gerek yok,’ dedi. Ama kendisi yedi sekiz tane topu on sekizin
dışına sıralıyor ve bazuka gibi vuruyordu. Zaten Kızılyıldız takımında santrhaf
oynuyormuş ki, o zamanlar Kızılyıldız Avrupa’nın en iyi kulüplerindendi.
Döndüğümüzde Spor Yazarları Kupası vardı. Beşiktaşlı rahmetli Sabri’ye bir gol
attım. Galatasaray formasıyla attığım az sayıdaki golden ilki bu oldu.”
(Fotospor) |
İstanbul’a geldiğinde maddi olanakları artmasına karşın fiziki
koşullarda fazla bir değişiklik olmamıştı: “İstanbul’da idman yapmak için
Belgrat ormanına giderdik. Yine beş altı taksi ayarlanır, herkes onlara
binerdi. Hafta içinde orada koştururlardı bizi. Ali Sami Yen’e kramponlarla
girmemiz yasaktı, çimler bozulmasın diye lastik ayakkabılarla idman yapıyorduk.
Stat Müdürü Büyük Ahmet’ti (Ahmet Berman). Topa bir vuruyordu, top çimde
giderken iz bırakıyordu. ‘Ahmet Abi nedir bunun sırrı?’ diye takılırdım.
Soyunma odasına girerdik. Bir tane kurutma makinesi vardı, duştan çıkan herkes
sırayla saçını kuruturdu. Altay’da o bile yoktu.”
Bir kamp sırasında Varol ve Yılmaz'la vakit geçirirken. |
Ne var ki Feridun Öztürk Galatasaray’da beklediği ortamı
bulamaz. Bu kulüpte yaşadıkları onun için hayal kırıklığı olur: “Galatasaray’da
oynadığım sene, 1969-70 sezonunda, takımın durumu kötüydü. Hatta ben kamptan
kaçtım ve ikinci yarıya gelmedim. Ördek Mehmet tek başına takımı galip
getiriyordu. Süper bir adamdı ama bana top atmıyordu. Altay’dan gelmesine
rağmen Ayhan Abi’nin de desteğini görmedim. Takımda devamlı yer alamıyordum. Bir
PTT maçında süper top oynamıştım, ertesi haftaki maçta yine oynatmadılar.
Gündüz Kılıç bile yazmıştı bu durumu.”
1969-70 kadrosunda Feridun ayakta sağdan üçüncü. (Fotospor) |
“İstanbul’a dönünce Spartak Trnava maçı için kampa
girmiştik. Ben Gençlerbirliği’nden gelen Ekrem’le aynı odada kalıyordum. Hoca belki
beni dinlendirmek için oynatmamıştı, bilemiyorum. Fakat Gökmen sarılık olmuştu,
yoktu. Ahmetoviç diye bir Yugoslav oyuncumuz vardı, zaten doğru dürüst forma
yüzü görmedi. Tek santrfor bendim. Hoca beni oynatmadı diye çantayı hazırladım.
Ekrem beni engellemek istediyse de atladım pencereden aşağı. Arabam zaten
aşağıda duruyordu, doğru eve gittim. Sonradan Kaloperoviç, ‘Ona hayatının en
büyük cezasını vereceğim,’ demiş. Halbuki beni Galatasaray’a alan oydu.”
Eskişehirspor'la oynanan bir maçta sinirlenen Feridun'u antrenör Gündüz Kılıç yatıştırıyor. |
“Galatasaray’dan ayrıldığım sezon sonunda Brian Birch geldi.
‘Tam onun adamısın, gitme’ dediler. Oysa benim kariyer filan düşünecek halim
kalmamıştı. Transferde aldığım para bitti. Rahmetli annemin aldığı emekli
ikramiyesini de harcadık. İstanbul bizi duman etti. O sırada Gençlerbirliği 2.
Lige düşmüştü. Mehmet Ali Tuzcuoğlu Galatasaray kulübünden beni isteyince kulüp
kabul etmiş. Ali Sami Yen’de Galatasaray’ın sezon açılışının olacağı gün
kahvede Gençlerbirliği yöneticileriyle buluştuk. Başkanları zaten
nakliyatçıydı, evin anahtarını verdim onlara, bütün eşyaları Ankara’da kulübün karşısında
tuttukları eve taşıdılar. İki sene oynadım orada. Antrenör Yüksel Doğanay’dı.
‘Sakın Feridun’u bırakmayın,’ demiş. İki sene daha uzattılar mukavelemi. Oysa
ben Altay’a dönmek istiyordum. Ankara’nın soğuğuna alışamamıştım. ‘Beni ya
bırakırsınız, ya da futbolu bırakırım,’ dediğim zaman yöneticiler güldüler
bana. Bir gün çektim kamyonu evin önüne, doğru İzmir’e gidip yerleştik. Daha
sezon başlamamıştı, Almanya’da yaşayan rahmetli kardeşim buradaydı. ‘Hadi
beraber gidelim Almanya’ya, gezelim,’ dedi. Onun arabasıyla bir gittik, yirmi
bir sene orada kaldım.”
“Gittiğim kasabanın 5. amatör kümede takımı vardı, orada
lisanssız olarak oynadım. Oysa amatör lisans çıkartıp oynayabilirmişim, onu
sonradan öğrendim. FC Köln’ün amatör takımı maç yapmaya gelmişti. Benim attığım
gollerle maç 2-2 bitti. Birkaç gün sonra beni istemeye geldiler. Henüz lisan
bilmiyoruz, tercüman vasıtasıyla görüştük. Yaşımı sordular, yirmi sekiz
olduğunu öğrenince yaşlı buldular. Daha sonra 4 bin mark verip buradan
lisansımı aldık. O sene yirmi sekiz gol atıp oynadığım takımı şampiyon yaptım.
Bir üst kümede bir süre daha oynadıktan sonra futbolu bıraktım. Adamlar bir
antrenman yapıyordu, ben Altay’da, Gençlerbirliği’nde öyle antrenman
yapmamıştım. Ben bu kadar antrenman yaptıktan sonra FC Köln’de oynarım deyip
bıraktım. Takımın durumu kötüye gitmeye başlayınca beni birkaç kere çağırdılar.
Sonuçta kulüp biraz toparlanıp kümede kalınca peşimi bıraktılar. 5. amatör
kümede oynayan takımın bile idman için üç-dört tane çim sahası vardı. Oysa biz
Galatasaray’da koşmak için Belgrat ormanına gidiyorduk. Soyunma odaları çok
iyiydi, sıcak su akan duşları vardı. Gençlerbirliği’nde oynarken idmandan sonra
üç tane duş vardı, herkes sıraya girerdi duş yapmak için. Bir tanesi de
bozuktu, soğuk su akardı. Ben beklememek için hep soğuk suyla duş yapardım.
Masör masası gibi şeyler bizde hiç yoktu zaten.”
Bir bakıma Türkiye’nin futbol ortamından kaçarak Almanya’ya
sığınan Feridun Öztürk faal olarak oynamayı bıraktıktan sonra da futboldan
kopmadı. Altay adına o zamanlar Almanya’da oynayan Serhat Akın, Uğur İnceman
gibi futbolcularla transfer görüşmeleri yaptı. Özellikle Serhat’ı Altay’a
kazandırmak üzereyken devreye Fenerbahçe’nin girip bu oyuncuyu kapması o
dönemin unutamadığı olaylarından biriydi. Feridun Öztürk Türkiye’ye döndükten
sonra yine İzmir’e yerleşti. İnternetteki bazı futbol sitelerinin kendisini
Galatasaraylı veya Gençlerbirlikli olarak göstermesine itiraz ediyor. Kendisini
Altaylı olarak gördüğünü ve Altaylı Feridun olarak kalacağını söylüyor.
orhanberent.blogspot.com |
Her zamanki gibi yine ellerine ,emeklerine sağlık Fethi Aytuna diyorum.
YanıtlaSilFeridun Öztürk, Metin Oktay`in futbolu birakmasindan sonra Galatasaray`a transfer edilmisti. Cok yetenekli ve golcü bir futbolcu olmasina ragmen, Galatasaray`dan ayrilmis olmasi biz genc taraftarlari üzmüstü. Bu yaziyi okuduktan ve olayin nedenlerini baska bir boyuttan anlayinca bir kez daha üzüldüm. Orhan Baki, Cocuk ve Genc Ergen Psikiyatrisi uzmani, Almanya.
YanıtlaSil