9 Kasım 2014 Pazar

Alpaslan Eratlı - Liberoların Kralı

“Onu ilk kez İstanbulspor takımındaki birinci maçında seyretmiştim. İncecik, dal gibi vücuduyla bu işin altından kalkamayacak bir hali vardı. Fakat yaptığı hareketlerle beni iyice sardı. O maçtan sonra yaptığım kritikte, ‘Bu çocuğa dikkat edin. Sahalarımıza büyük bir futbolcu geliyor’ diye yazmıştım. Bu sezon başında da gene bir kritiğimde Alpaslan’ı rahat stili, kendine olan büyük güveni ve olağanüstü top tekniği yüzünden ünlü yıldız Beckenbauer’e benzetmiştim."

Futbol tarihimizin simge isimlerinden biri olan Gündüz Kılıç 1975 Haziran’ında Hürriyet gazetesindeki köşesinde Alpaslan Eratlı için bu satırları yazmış. Stili Beckenbauer’a benzetilen usta oyuncu, Türkiye’de değil de Almanya gibi bir ülkede yaşasaydı herhalde bugün hâlâ bütün dünyanın tanıdığı bir futbolcu olurdu. Yetmişli yılların bu büyük yıldızıyla İstanbulspor, Fenerbahçe ve milli takım yıllarının yanı sıra öncesini de konuştuk. Cerrahpaşa ve Davutpaşa’da geçen ilk yılları bize şöyle anlattı:


“9 Kasım 1948 İstanbul, Cerrahpaşa doğumluyum. Her çocuk gibi ben de mahalle arasında top oynamaya başladım. Davutpaşa Ortaokulunun bahçesinde oynardık. Okulun bahçesi çok büyük değildi. Altışar kişilik maçlar yapardık. O zamanki eğilimin aksine ailemden top oynamama karşı bir tepki gelmedi. Babam denizyollarında çalışıyordu. Onu üniforma içinde gören herkes subay zannedermiş. ‘Bütün askerler bana selam veriyor, ben de onları bozmamak için selam veriyorum,’ derdi. İki kardeştik biz. Üç yaş ufak kardeşim Turgay da benim gibi futbolcu oldu.”

Alpaslan Eratlı'nın annesi ve babası.
“İlk kulübüm Cerrahpaşa idi. Davutpaşa Ortaokulu bahçesinde top oynarken beni görüp beğenmişler. Cerrahpaşa kulübüne girdiğim zaman herhalde on beş yaşındaydım. Bana lisans çıkardıkları zaman takımdakilerin hepsi askerliğini yapmıştı, yani en az 23-25 yaşlarındaydı. Cerrahpaşa’da bir sezon geçirdim ve amatör kümede oynadım. Hatta yazlık maçlarda bile oynadım. Ligler bittiği zaman mesela Beykoz’dan, Florya’dan, Fatih’ten çeşitli takımlar gelir, turnuva düzenlenirdi. Bahçelievler’de böyle bir turnuva olmuştu. Hatta o yaşta tuhaf bir şey ama benim o turnuvada gol kralı olmam dolayısıyla bir kupam bile vardır.”

                  Cerrahpaşa formasıyla Bakırköy Sümerspor sahasında.                        
                                                                                              (Şerif Çekiçler arşivi)
“Cerrahpaşa’dan sonra Davutpaşa takımında oynadım. Yalnız Davutpaşa’ya gitmeden önce Cankurtaran kulübüne geçmiştim. Bir maç oynadım, bir daha oynamadım. Beni sol açık oynatmak istediler. Ben forvete yakın orta saha oynuyordum. Hoca takım kaptanını o pozisyonda oynatınca, ‘Bir daha böyle yaparsanız gelmem,’ dedim. O, kaptanı orada oynatmakta ısrar edince bir daha gitmedim. O sezonu oynamadan boş geçirdikten sonra 3. Ligdeki Davutpaşa’ya geçtim.”

                             (Davutpaşa Spor Kulübü)
Alpaslan Eratlı Davutpaşa takımında bir sezon forma giydikten sonra 1968-69 sezonundan itibaren İstanbulspor’da oynamaya başlamış. Yalnız bu transferin enteresan bir hikâyesi var. Bunu şöyle anlatıyor: “Eski İstanbulspor santrforu İbrahim Toker Cerrahpaşalıydı. Beni o götürdü İstanbulspor’a. Aslında bunun hikâyesi de çok enteresan. Neredeyse Tekirdağspor’a gidiyordum. Onlara karşı oynadığım iki lig maçında da gol atmıştım. Bana transfer teklif ettiler. 30.000 lira vermeyi teklif ettiler ki, o zaman daha amatördüm. Çok iyi paraydı o zaman. Ben o sene Galatasaray Kimya Fakültesi gece bölümüne girmiştim. Okulun yıllığı 3.000 liraydı ve beş yıllık bir okuldu. Yani toplam okul parası 15.000 lira yapıyordu. Benim bu parayı bulmam lazım, ailemden bu parayı verecek kimse yok, memur çocuğuyduk. Ben o teklifi kabul ettim tabii.”


“Akşam mahallede, kahvenin önünde sandalyede otururken İbrahim Abi geldi. ‘Ne yaptın?’ diye sordu. ‘Abi yarın hayırlısıyla Tekirdağ’dayım,’ dedim. ‘Sen orayı bırak, gel ben seni yarın İstanbulspor’a götüreyim,’ dedi. Ben anlaştığımızı söyleyince, ‘İbrahim Abi beni caydırdı dersin,’ karşılığını verdi. İki gün sonra Vefa Stadında kulübün futbolcu denemeleri varmış. Çıktım çift kaleye. Biraz sonra baktım birisi kenardan, ‘Gel gel,’ diye bağırıyor. Çıktım sahadan, velhasıl daha on dakika bile olmadan iş bitti, seçildim. Ayağıma iki-üç tane top gelince kenardan seyredenler herhalde bir şeyler gördüler ki ‘yeter çık’ dediler. Ertesi gün bana toplam okul masrafım olan 15.000 lirayı teklif ettiler. Hiç olmazsa 20.000 lira verin dedim ama İbrahim Abi, ‘Sen merak etme, aylık verirler, telafi edilir,’ dedi. Bahçelievler’de Talha Dinçel laboratuarı vardı. Beni 650 lira maaşla oranın kadrosuna aldılar. Böylece yine benim talep ettiğim miktara gelmiş oldu.”
Tekirdağ’a gitseydiniz bugün herkesin tanıdığı Alpaslan Eratlı olur muydunuz diye sorduğumuzda, “Bilemeyiz tabii,” diye cevap veriyor. “Tekirdağspor da o zaman Davutpaşa gibi 3. Ligde oynuyordu. Orada keşfedilmem çok zor olurdu. İbrahim Abi, ‘Gözden ırak olan gönülden de ırak olur,’ demişti. Belki 2. Ligde oynardım.”

İstanbulspor 1968-69. Ayaktakiler: Yıldırım, Mete, Celal, Bilge, B. Ahmet, Cemil.
Oturanlar: Türker, Bülent, K. Ahmet, Kasapoğlu, Alpaslan.

Okula devam edip etmediği şeklindeki sorumuza şöyle cevap veriyor: “Okulu üçüncü sınıfa kadar sürdürdüm. Yöneticimiz Nirun Şahingiray vardı, birbirimizi çok severdik. ‘Okula devam et, ilkokul dahil bugüne kadar yaptığın bütün masrafları vereceğim,’ dedi ama okulu bitiremedim.”

Alpaslan Eratlı 1968-69 sezonundan itibaren İstanbulspor forması giymeye başlamasına rağmen ilk sezonunda fazla oynamamıştı. Bunun sebebini şöyle açıklıyor:  “İstanbulspor’daki ilk sezonumda iki maç oynadım sonra beni oynatmadılar çünkü amatördüm ve kaçmamdan korkuyorlardı. Sezonun bitmesine yaklaşık bir ay vardı. Profesyonel olursan oynatırız diyorlardı. Ben de profesyonel oldum. Son dört-beş maçta oynadım o zaman. Hiç unutmam iki maç oynadım, uçağa bindirip Bursa’ya götürdüler beni. Hiç unutmam onu, pırpırlı bir uçaktı. Kalkmasıyla Gemlik üzerinden biraz sonra Bursa’ya varması bir olmuştu. Bursalı yöneticilerden biri İstanbul’a gelip beni götürmüştü. Cavit Çağlar ve Ali İhsan Sönmez yöneticiydi o zaman. Bana 100.000 lira teklif ettiler. Ama ben Nirun Abi’yi sevdiğim için kabul etmedim.”

İstanbulspor'a ilk geldiği günlerde Bilge Tarhan'la.
                                                                                              (Bilge Tarhan arşivi)
İki ayağını da iyi kullanabilen ender futbolculardandı Alpaslan Eratlı. Fakat onu bugün unutulmaz bir futbolcu yapan asıl özelliği sol ayağını çok iyi kullanabilmesiydi. Fenerbahçe’ye geldikten sonra da Türk futbolunun gördüğü en iyi liberolardan biri olmuştu. Bugün pek bilinmeyen bir özelliği de İstanbulspor da bir dönem santrfor olarak oynamasıydı: 

“Yalçın Abi sol bek oynadığı için ben İstanbulspor’da sağ bek olarak başladım. Milli takımda da sağ bek oynuyordum. Savunmanın her yerinde oynadım. Fenerbahçe’ye geldiğimde sol bek oynadım, sağ bek olmadığı zaman yine orada oynuyordum. Son dört sene de libero olarak oynadım. Oynamadığım yer yok ki. İstanbulspor’un 2. Lige düştüğü 1972-73 sezonunda da santrfor olarak oynadım takımda. Cemil o sezon Kasım ayındaki ara transferde Fenerbahçe’ye gitmişti. Ben o zaman santrfora geçtim. Birkaç maç oynadım, gol de attım. Hatta Trabzonspor’u Dolmabahçe’de 2-0 yendiğimiz maçta iki golü de ben atmıştım. İskenderun’da da iki gol attım. O sezon yedi-sekiz tane gol attım.”

Milli takımda iki İstanbulsporlu.
Unutulmaz gollerinden biri olarak İstanbulspor’un 1970-71 sezonunda Galatasaray’ı 3-0 yendiği maçın son dakikasında, takımının son sayısını kaydetmesini hatırlatıyoruz: “O golü hatırlıyorum. Yalçın Abi ortaladı ben de yükselip kafayla golü attım. Yani sol bek ortaladı, sağ bek golü attı. Azdır bunun örneği.” Aynı golü takım arkadaşı Bilge Tarhan şöyle anlatıyor: "Yalçın sol taraftan topu ortaladı. Ben tam topa kafa vurmak için yükselmiştim ki, arkamdan bir gölgenin hışımla gelip beni geçtiğini fark ettim. Alpaslan benden de fazla yükselerek kafayı vurup golü attı."

Galatasaray maçında Alpaslan'ın attığı üçüncü İstanbulspor golü.
                                                     (Cem Atabeyoğlu, İstanbulspor Yıllığı 1996)
A milli formayı ilk kez 17 Ekim 1970’te Köln’de Batı Almanya ile 1-1 berabere kaldığımız maçta giymiş Alpaslan Eratlı. Ondan önce de Bulgaristan’daki turnuvada dört kez ümit milli formayı giymiş. O yıllarda bilhassa yurtdışındaki maçlarda “Çanakkale geçilmez” savunmasıyla oynadığımızı hatırlayarak Köln’deki maçta da aynı taktikle oynayıp oynamadığımızı soruyoruz: “Köln’deki maçta çok iyi oynamıştık. Hiç ezilmedik. O zaman Alman milli takımında kimler yoktu ki: Mayer, Vogts, Beckenbauer, Overath, Müller, Grabowski. İlk maçım olduğu için onu çok iyi hatırlıyorum. Ezilmediğimiz gibi galibiyeti de kaçırdık. Almanlar penaltıdan atmıştı golü.” Halit Kıvanç o maçı radyodan anlatmıştı. Daha sonra kaleme aldığı anılarında Alpaslan’la ilgili olarak şunları yazmış: “Alpaslan, o gencecik, körpecik Alpaslan, sanki kırk yıllık milli idi. Oysa ilk kez giyiyordu A milli takım formasını. Öylesine soğukkanlı, öylesine güvenli, raket gibi sol ayağını bir uzatıyordu… Müller’i, Grabowski’si, topu bırakıp dönüyordu geri.”*

13 Aralık 1970'te İstanbul'da Arnavutluk'u 2-1 yendiğimiz maçın kadrosu: Ali Artuner, Ercan Aktuna, Muzaffer Sipahi,
Metin Kurt, Cemil Turan, Sanlı Sarıalioğlu, Ziya Şengül, Ender Konca, Alpaslan Eratlı, Kamuran Yavuz, Ergün Acuner.
Milli takımda başarılı futbolunu sürdürmesine karşın İstanbulspor 1971-72 sezonu sonunda 2. Lige düşünce Alpaslan Eratlı bir süre milli kadroya çağırılmamış: “İstanbulspor 1. Ligdeyken milli takıma seçilmiştim, takım 2. Lige düştü diye Napoli’de İtalya ile 0-0 berabere kaldığımız kadroya alınmadım mesela. Ondan önce milli takımda kaç tane maç oynamışım. Bu yanlış bir iş bence.”
30 Nisan 1975’te deplasmanda İsviçre ile oynadığımız maçta attığı unutulmaz golü hatırlatıyoruz: “Milli maçlarda fazla gol atamadım. Sadece İsviçre’ye ve ümit takımında Arnavutluk’a golüm var. Yalnız sol ayaklı değildim, sağ ayağımı da kullanıyordum. Mesela İsviçre’de 1-1 berabere kaldığımız maçta sağ bek oynuyordum ve golü sağ ayağımla atmıştım. Sol bekte yanlış hatırlamıyorsam Zekeriya oynamıştı.”

1 Aralık 1974'te İzmir'de oynanan İsviçre maçının kadrosu. Ayaktakiler: Ziya Şengül, Metin Kurt, Zekeriya Alp,
İsmail Arca, Mehmet Özgül, Yasin Özdenak. Oturanlar: Alpaslan Eratlı, Selçuk Yalçıntaş,
Engin Verel, Cemil Turan, Osman Arpacıoğlu.
2. Lige düşen İstanbulspor’da bir sezon daha oynadıktan sonra 1973-74 sezonundan itibaren Fenerbahçe forması giyen Alpaslan’ın transferi pek kolay olmamış: “Fenerbahçe’ye geleceğim sene sözleşmem bitmişti aslında ama o zaman kulüplerin sözleşmeyi iki yıl uzatma hakkı vardı. İstanbulspor başkanı Ali Sohtorik, ‘600.000 lirayı getirirsen gidersin,’ dedi. O beni Galatasaray’a vermek istiyordu. Emin Abi buldu beni, ‘Al şu 25.000 lirayı, git tatil yap, merak etme ben seni alacağım,’ dedi. Ben de, ‘Bu işin bir prosedürü var, o zaman satışımı isteyeyim,’ dedim. Ben satış isteyince, İstanbulspor beni 1 milyon liraya satışa koydu. O zaman Emin Cankurtaran, Mehmet Üstünkaya, Selahattin Beyazıt hepsi sanayiciydi ve birbirleriyle dosttu. Satışa Fenerbahçe’den başka kimse girmedi. Tek kulüp girince satış bedelinin yüzde 60’ını yatırdığı zaman oyuncuyu alıyordu. O yatırılan paranın da yüzde 60’ını kulüp, yüzde 40’ını oyuncu alıyordu. Böylece Fenerbahçeli oldum.”


Fenerbahçe’ye geldiği zaman bek olarak oynamaya devam etmiş. Üçüncü sezonundaysa en verimli olduğu pozisyona, liberoya geçmiş: “1973-74’te geldim Fenerbahçe’ye. Liberoda Ziya oynuyordu. O sene şampiyon olduk. 1974-75’te yine şampiyon olduk. O sene Ziya bıraktı, ben ondan sonra liberoya geçtim.” Fenerbahçe’ye ilk geldiğinde 250.000 lira almış Alpaslan Eratlı. Bu paranın o yıllarda iyi bir meblağ olup olmadığını soruyoruz: “İyi paraydı tabii. O zamanki gazetelere bak, o parayı alan kaç kişi var, o zaman durum anlaşılır. Emin Abi (Cankurtaran) imzayı attığımız gün verdi paranın tamamını. Yazıhanesi Karaköy’de Bankalar Caddesindeydi. O zaman kimsede araba yok. En büyük banknotlar 500 liralıktı. Para olduğu anlaşılmasın diye sanki alışverişten geliyormuşum gibi kesekâğıdına doldurmuştum paraları. O zaman maaşlar 1.000 liraydı galiba. Yalnız hazırlık maçlarından iyi para kazanmıştık, on üç tane maç yapmıştık bir ayda. Galatasaray ve Beşiktaş maçlarını kazandığımızda 2.000, diğer maçlardan 1.000 lira pirim alıyorduk. Hiç unutmam, Ağustos ayındaki o ilk maçlardan, spor yazarları turnuvasından 13.500 lira pirim almıştık.”

Fenerbahçe'de son sezonu olan 1982-83'te takımın kaptanıydı. Ayaktakiler: Selçuk Yula, Hasan, Nurettin, Müjdat,
Cem, Alpaslan. Oturanlar: Erdoğan Arıca, Arif, Bulgar Mehmet, Önder, Osman.
                                                                                                                                                                        (Koray Gürtaş arşivi)

Alpaslan Eratlı Fenerbahçe’ye gelir gelmez üst üste iki sezon şampiyonluk yaşamıştı. Özellikle 1974-75 sezonunda iyice olgunlaşan futboluyla takıma büyük katkı yapmış, şampiyonlukta büyük rol oynamıştı. Halit Kıvanç da anılarında bu duruma dikkat çekiyor: “Aynı mevsim Fenerbahçe lig şampiyonluğunu kazanırken de golcüsü geri adamlarından biriydi. Cemil’lerin, Osman’ların golü nasıl atacağını bekleyen on binler, Fenerbahçe-Giresunspor karşısında, galibiyeti Alpaslan’ın golüyle aldığını görmüşlerdi. Alpaslan, ünlü tenis raketi sol ayağıyla topu şöyle bir kepçelemiş ve ağlarla birlikte tribünleri de havalandırmıştı. Sarı-Lacivert renklere gönül verenler mutluydu. Fenerbahçe şampiyonluk turunu atmaya hak kazanmıştı.”**


Birçok basın organı 1974-75 sezonunda onu yılın futbolcusu seçmişti. Nitekim Gündüz Kılıç da 9 Haziran 1975 tarihli Hürriyet gazetesindeki yazısının başlığını “Ligin baş kahramanı Alpaslan” şeklinde koymuştu. Onun için şunları yazıyordu Baba Gündüz:  “Geçtiğimiz ligin ilk yarısından sonra da yeteneklerini ve form grafiğini inceleyen bir yazımla onu Fenerbahçe’nin süper yıldızı olarak ilan etmiştim. Alpaslan’a beni mahcup etmediği için teşekkür ederim. Yalnız Fenerbahçe’nin değil, ligin de süper yıldızı oldu o.” Ardından onu büyüten özellikleri şöyle sıralıyordu: “Hiçbir oyuncuda olmayan hasletler onda var. Kafası ile vücudu arasındaki koordinasyon mükemmel. İntikal sureti olumlu. Kendine güveni tam. Kişisel top tekniği yüksek seviyede. Oyunu iyi anlıyor, sahayı enine boyuna görebiliyor. Pozisyon nosyonu noksansız. Taymingi çok iyi. Yaratıcılığı da var. Tam zamanında, tam yerinde olmasını da biliyor. Soğukkanlı ve sahadaki her şarta adapte olabiliyor.”


Frikikten çok sayıda golü vardı. Bunlardan en unutulmazı bir başbakanlık kupası maçında Trabzonspor’a yaklaşık kırk metreden attığı goldü. Gelgelelim maç penaltılara kalmış, o zaman penaltı atışını kaçırmıştı: “Çalıştığımız idman sahasının arkasında çalışmamız için ufak çim bir saha yapılmıştı elliye elli. Orada ayak tenisi filan da oynardık. İdmanlardan sonra orada baraj tahtasının üzerinden frikik çalışması yapardım. Futbol hayatımda iki penaltı kaçırdım. Birisi o maçtaydı, diğerini de cumhurbaşkanlığı kupasında Yasin’e atamamıştım. Trabzonspor maçındaki o frikik golünü hala hatırlıyorum. Şenol topu görememişti. Fakat on metreden penaltıyı kaçırdım. Hırslandın mı oluyor böyle şeyler. Kaçırdığım o iki penaltıda da topa vururken hırslanmıştım. Rahat olmak lazım halbuki.”


Futbol hayatı en üst seviyede devam ederken o uğursuz sakatlık geldi. Fenerbahçe’nin 1977 Eylül’ünde İngiltere’de Aston Villa ile yaptığı maçta çapraz bağları kopunca yaklaşık iki sezon futbol oynayamadı. Nasıl sakatlandığını ve sonrasında yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Top havalanmıştı. Ben rakip oyuncuyla birlikte havalandım. Ayağımın üstüne ters bastım. Zaten o anda hissettim kötü bir şey olduğunu. Meğer çapraz bağlar kopmuş. Kırıktan daha kötü, kırık bir süre sonra kaynıyor. Arabanın amortisörünü düşün, o olmazsa gider mi araba? Bağların kopması da aynı durum. Sekiz ay boyunca topa ayağımı sürmedim. Sonra oynadım ama tam randıman verdiğim söylenemez. Rutubetli havalarda hâlâ bacağım ağrır. İlk ameliyatı burada oldum ama yanlış yapılmış, sakatlığım geçmedi. Almanya’da ikinci kez ameliyat oldum. Ameliyatımı Alman milli takımın da doktoru olan profesör yaptı. Doktoru Ali Şen ayarlamıştı. Doktor bana, ‘Ben bu ameliyatı top oynaman için değil, ileride rahatsız olmaman için yapıyorum,’ demişti. Hatta İzmir’deki Almanya maçına Profesör Hess de gelmişti. Orada ona, ‘Yakında oynayacağım,’ deyince adam çok şaşırmıştı. Ameliyattan sonra çok vücut geliştirme çalışması yaptım. Ameliyatı yapan doktorun kitabı vardı, onu aynen uyguladım. Fenerbahçe’de dört şampiyonluk yaşadım ama 77’den sonra ben doğru dürüst oynamadım aslında. Rausch giderken bana, ‘Senin yüzünden gidiyorum,’ demişti. Bir maç oynuyordum, üç maç oynayamıyordum. Ayağım davul gibi şişiyordu. Onu da düşünürsek toplam iki sezonum gitti.”

Kardeşi Turgay'la Dereağzı'nda bir idmanda.
Fenerbahçe’ye geldiğinde üst üste iki şampiyonluk kazandıran Didi’nin iyi bir teknik adam olup olmadığını sorduğumuzda dolaylı yoldan cevap veriyor: “Futbol oynadığımız yıllarda bize bir şey vermediler. Şimdiki gibi iyi gözlem yapılmazdı o zaman. Şimdi teknik adamlar oyuncuları adım atışından her aşamasına kadar biliyor, tanıyor. Ben bıraktıktan sonraki hocalardan Zeman takımı iyi çalıştırıyordu ama onu da gönderdiler. Gördüğüm en iyi antrenördü. Adam doğrusunu yaptırıyor ama karşısındakinin algılaması farklı. O durumda yapılacak hiçbir şey yok. 7-0’lık Benfica maçında o kadar fark Didi’nin yüzünden olmuştu. Göbekte oynatmadı beni, sol bekte oynattı. Ortadan gelen adam dört tane gol atmıştı. Zaten o maçtan sonra Didi’yi gönderdiler.”


Alpaslan Eratlı geçirdiği sakatlıktan sonra eski verimiyle oynayamadığını söylemesine rağmen 1982-83 sezonuna kadar futbol oynadı. Hatta o sezon eski günlerini aratmayan bir futbol sergileyerek Fenerbahçe’nin lig ve Türkiye Kupası şampiyonluğunda büyük pay sahibi oldu. 22 Haziran 1983 günü Trabzonspor’la yapılan Cumhurbaşkanlığı Kupası maçında resmi olarak son kez forma giydi. Ardından Fenerbahçe’nin milli takımda forma giyen şöhretlerle yaptığı jübile maçıyla futbol hayatını noktaladı.


*   Halit Kıvanç, Futbol Bir Aşk, s. 196.
** Futbol Bir Aşk, s. 251




 



10 yorum:

  1. Her zaman olduğu gibi Fethi Aytuna'ya teşekkürlerimi sunuyorum.

    YanıtlaSil
  2. Elinize sağlık... Gelmiş geçmiş en sevdiğim futbolcudur. Ancak bu kadar güzel yazılırdı...

    YanıtlaSil
  3. Efsaneler :) Unutulmaz.

    YanıtlaSil
  4. hayranıydım onu ileyenlerden biri olmak ne kadar güzel

    YanıtlaSil
  5. Süper bir oyuncu ve düzgün bir insan olarak kalbimde yeri olan bir Futbolcu abimizdi. 1973 yılında Ankara'da hem Fenerbahçe Futbol Takımını hem de Alpaslan ERATLI 'yı izlemiştim. Çok iyi oynuyordu ve maç penaltilara kaldı. Penaltı kaçırmıştı ama olsun,ona saygım ve sevgim bir Fenerbahçe Taraftarı olarak hiç bitmez. Sevgi ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  6. Fenerbahçe ve emektarlarını seviyorum hele cemil turan ve alpaslan eratlı...terbiye ve edep timsalleri

    YanıtlaSil
  7. Fenerbahçe ve emektarlarını seviyorum...hele de cemil turan ve alpaslan eratlı...terbiye ve edep timsalleri...Allahdan kendilerine hayırlı uzun omurler diliyorum

    YanıtlaSil
  8. Sn. Alpaslan Eratlı, senin ve Sn. Cemil Turan sayenizde Çubukluya gönül verdik. İyi ki Fenerbahçe de oynadınız. Ama isterdim ki Fenerbahçe de teknik direktör veya yönetimde görev almanızı beklerdim. Bizim sizin gibi karakterli insanlara ihtiyacımız var. Layık olmayanlara verilen değerlerin çok daha fazlasını hak ediyorsunuz. İnşallah uzun ve sağlıklı bir ömür dilerim.

    YanıtlaSil
  9. Alpaslan abimizi sene 73 ten 83 e kadar bilirim onun gibi ahlaklı beyefendi bir futbolcuya türk futbolunda ender rastlanır allah uzun ömürler versin alpaslan abimize

    YanıtlaSil
  10. Harun Reşit Tığlı2 Temmuz 2019 17:49

    Alpaslan Abi, Ülkemizde ''çağdaş libero'' akımını başlatan bir efsanedir..Bir nesil onunla büyümüştür, futbolculuğu yanı sıra örnek ve efendi kişiliğiyle de gönüllere girmiştir, kendisini rahatsızlığı sırasında hastanede ziyaret etme imkanım olmuştu, Alpaslan Abi'yi sevmeyen bir sporsever var mıdır? O derece saygın ve önemlidir Ağabeyimiz..Allah, hayırlı ve huzurlu ömürler versin..Bu çalışma içinde emeğinize yüreğinize sağlık, teşekkürler..

    YanıtlaSil