“Onu ilk kez
İstanbulspor takımındaki birinci maçında seyretmiştim. İncecik, dal gibi
vücuduyla bu işin altından kalkamayacak bir hali vardı. Fakat yaptığı
hareketlerle beni iyice sardı. O maçtan sonra yaptığım kritikte, ‘Bu çocuğa
dikkat edin. Sahalarımıza büyük bir futbolcu geliyor’ diye yazmıştım. Bu sezon
başında da gene bir kritiğimde Alpaslan’ı rahat stili, kendine olan büyük
güveni ve olağanüstü top tekniği yüzünden ünlü yıldız Beckenbauer’e
benzetmiştim."
Futbol tarihimizin simge isimlerinden biri olan Gündüz Kılıç
1975 Haziran’ında Hürriyet gazetesindeki köşesinde Alpaslan Eratlı için bu
satırları yazmış. Stili Beckenbauer’a benzetilen usta oyuncu, Türkiye’de değil
de Almanya gibi bir ülkede yaşasaydı herhalde bugün hâlâ bütün dünyanın
tanıdığı bir futbolcu olurdu. Yetmişli yılların bu büyük yıldızıyla
İstanbulspor, Fenerbahçe ve milli takım yıllarının yanı sıra öncesini de
konuştuk. Cerrahpaşa ve Davutpaşa’da geçen ilk yılları bize şöyle anlattı:
“9 Kasım 1948 İstanbul, Cerrahpaşa doğumluyum. Her çocuk
gibi ben de mahalle arasında top oynamaya başladım. Davutpaşa Ortaokulunun
bahçesinde oynardık. Okulun bahçesi çok büyük değildi. Altışar kişilik maçlar
yapardık. O zamanki eğilimin aksine ailemden top oynamama karşı bir tepki
gelmedi. Babam denizyollarında çalışıyordu. Onu üniforma içinde gören herkes
subay zannedermiş. ‘Bütün askerler bana selam veriyor, ben de onları bozmamak
için selam veriyorum,’ derdi. İki kardeştik biz. Üç yaş ufak kardeşim Turgay da
benim gibi futbolcu oldu.”
Alpaslan Eratlı'nın annesi ve babası. |
“İlk kulübüm Cerrahpaşa idi. Davutpaşa Ortaokulu bahçesinde
top oynarken beni görüp beğenmişler. Cerrahpaşa kulübüne girdiğim zaman
herhalde on beş yaşındaydım. Bana lisans çıkardıkları zaman takımdakilerin
hepsi askerliğini yapmıştı, yani en az 23-25 yaşlarındaydı. Cerrahpaşa’da bir
sezon geçirdim ve amatör kümede oynadım. Hatta yazlık maçlarda bile oynadım.
Ligler bittiği zaman mesela Beykoz’dan, Florya’dan, Fatih’ten çeşitli takımlar
gelir, turnuva düzenlenirdi. Bahçelievler’de böyle bir turnuva olmuştu. Hatta o
yaşta tuhaf bir şey ama benim o turnuvada gol kralı olmam dolayısıyla bir kupam
bile vardır.”
Cerrahpaşa formasıyla Bakırköy Sümerspor sahasında. (Şerif Çekiçler arşivi) |
“Cerrahpaşa’dan sonra Davutpaşa takımında oynadım. Yalnız Davutpaşa’ya
gitmeden önce Cankurtaran kulübüne geçmiştim. Bir maç oynadım, bir daha
oynamadım. Beni sol açık oynatmak istediler. Ben forvete yakın orta saha
oynuyordum. Hoca takım kaptanını o pozisyonda oynatınca, ‘Bir daha böyle
yaparsanız gelmem,’ dedim. O, kaptanı orada oynatmakta ısrar edince bir daha
gitmedim. O sezonu oynamadan boş geçirdikten sonra 3. Ligdeki Davutpaşa’ya
geçtim.”
(Davutpaşa Spor Kulübü) |
Alpaslan Eratlı Davutpaşa takımında bir sezon forma
giydikten sonra 1968-69 sezonundan itibaren İstanbulspor’da oynamaya başlamış.
Yalnız bu transferin enteresan bir hikâyesi var. Bunu şöyle anlatıyor: “Eski
İstanbulspor santrforu İbrahim Toker Cerrahpaşalıydı. Beni o götürdü
İstanbulspor’a. Aslında bunun hikâyesi de çok enteresan. Neredeyse
Tekirdağspor’a gidiyordum. Onlara karşı oynadığım iki lig maçında da gol
atmıştım. Bana transfer teklif ettiler. 30.000 lira vermeyi teklif ettiler ki,
o zaman daha amatördüm. Çok iyi paraydı o zaman. Ben o sene Galatasaray Kimya
Fakültesi gece bölümüne girmiştim. Okulun yıllığı 3.000 liraydı ve beş yıllık
bir okuldu. Yani toplam okul parası 15.000 lira yapıyordu. Benim bu parayı
bulmam lazım, ailemden bu parayı verecek kimse yok, memur çocuğuyduk. Ben o
teklifi kabul ettim tabii.”
“Akşam mahallede, kahvenin önünde sandalyede otururken İbrahim
Abi geldi. ‘Ne yaptın?’ diye sordu. ‘Abi yarın hayırlısıyla Tekirdağ’dayım,’
dedim. ‘Sen orayı bırak, gel ben seni yarın İstanbulspor’a götüreyim,’ dedi.
Ben anlaştığımızı söyleyince, ‘İbrahim Abi beni caydırdı dersin,’ karşılığını
verdi. İki gün sonra Vefa Stadında kulübün futbolcu denemeleri varmış. Çıktım
çift kaleye. Biraz sonra baktım birisi kenardan, ‘Gel gel,’ diye bağırıyor.
Çıktım sahadan, velhasıl daha on dakika bile olmadan iş bitti, seçildim.
Ayağıma iki-üç tane top gelince kenardan seyredenler herhalde bir şeyler
gördüler ki ‘yeter çık’ dediler. Ertesi gün bana toplam okul masrafım olan
15.000 lirayı teklif ettiler. Hiç olmazsa 20.000 lira verin dedim ama İbrahim
Abi, ‘Sen merak etme, aylık verirler, telafi edilir,’ dedi. Bahçelievler’de
Talha Dinçel laboratuarı vardı. Beni 650 lira maaşla oranın kadrosuna aldılar.
Böylece yine benim talep ettiğim miktara gelmiş oldu.”
Tekirdağ’a gitseydiniz bugün herkesin tanıdığı Alpaslan
Eratlı olur muydunuz diye sorduğumuzda, “Bilemeyiz tabii,” diye cevap veriyor. “Tekirdağspor
da o zaman Davutpaşa gibi 3. Ligde oynuyordu. Orada keşfedilmem çok zor olurdu.
İbrahim Abi, ‘Gözden ırak olan gönülden de ırak olur,’ demişti. Belki 2. Ligde
oynardım.”
İstanbulspor 1968-69. Ayaktakiler: Yıldırım, Mete, Celal, Bilge, B. Ahmet, Cemil. Oturanlar: Türker, Bülent, K. Ahmet, Kasapoğlu, Alpaslan. |
Okula devam edip etmediği şeklindeki sorumuza şöyle cevap
veriyor: “Okulu üçüncü sınıfa kadar sürdürdüm. Yöneticimiz Nirun Şahingiray
vardı, birbirimizi çok severdik. ‘Okula devam et, ilkokul dahil bugüne kadar
yaptığın bütün masrafları vereceğim,’ dedi ama okulu bitiremedim.”
Alpaslan Eratlı 1968-69 sezonundan itibaren İstanbulspor
forması giymeye başlamasına rağmen ilk sezonunda fazla oynamamıştı. Bunun sebebini şöyle açıklıyor: “İstanbulspor’daki ilk sezonumda iki maç oynadım sonra
beni oynatmadılar çünkü amatördüm ve kaçmamdan korkuyorlardı. Sezonun bitmesine
yaklaşık bir ay vardı. Profesyonel olursan oynatırız diyorlardı. Ben de profesyonel
oldum. Son dört-beş maçta oynadım o zaman. Hiç unutmam iki maç oynadım, uçağa
bindirip Bursa’ya götürdüler beni. Hiç unutmam onu, pırpırlı bir uçaktı.
Kalkmasıyla Gemlik üzerinden biraz sonra Bursa’ya varması bir olmuştu. Bursalı
yöneticilerden biri İstanbul’a gelip beni götürmüştü. Cavit Çağlar ve Ali İhsan
Sönmez yöneticiydi o zaman. Bana 100.000 lira teklif ettiler. Ama ben Nirun
Abi’yi sevdiğim için kabul etmedim.”
İstanbulspor'a ilk geldiği günlerde Bilge Tarhan'la. (Bilge Tarhan arşivi) |
İki ayağını da iyi kullanabilen ender futbolculardandı
Alpaslan Eratlı. Fakat onu bugün unutulmaz bir futbolcu yapan asıl özelliği sol
ayağını çok iyi kullanabilmesiydi. Fenerbahçe’ye geldikten sonra da Türk
futbolunun gördüğü en iyi liberolardan biri olmuştu. Bugün pek bilinmeyen bir
özelliği de İstanbulspor da bir dönem santrfor olarak oynamasıydı:
“Yalçın Abi sol bek oynadığı için ben İstanbulspor’da sağ
bek olarak başladım. Milli takımda da sağ bek oynuyordum. Savunmanın her
yerinde oynadım. Fenerbahçe’ye geldiğimde sol bek oynadım, sağ bek olmadığı
zaman yine orada oynuyordum. Son dört sene de libero olarak oynadım.
Oynamadığım yer yok ki. İstanbulspor’un 2. Lige düştüğü 1972-73 sezonunda da santrfor
olarak oynadım takımda. Cemil o sezon Kasım ayındaki ara transferde
Fenerbahçe’ye gitmişti. Ben o zaman santrfora geçtim. Birkaç maç oynadım, gol
de attım. Hatta Trabzonspor’u Dolmabahçe’de 2-0 yendiğimiz maçta iki golü de
ben atmıştım. İskenderun’da da iki gol attım. O sezon yedi-sekiz tane gol
attım.”
Milli takımda iki İstanbulsporlu. |
Unutulmaz gollerinden biri olarak İstanbulspor’un 1970-71
sezonunda Galatasaray’ı 3-0 yendiği maçın son dakikasında, takımının son
sayısını kaydetmesini hatırlatıyoruz: “O golü hatırlıyorum. Yalçın Abi ortaladı
ben de yükselip kafayla golü attım. Yani sol bek ortaladı, sağ bek golü attı.
Azdır bunun örneği.” Aynı golü takım arkadaşı Bilge Tarhan şöyle anlatıyor: "Yalçın sol taraftan topu ortaladı. Ben tam topa kafa vurmak için yükselmiştim ki, arkamdan bir gölgenin hışımla gelip beni geçtiğini fark ettim. Alpaslan benden de fazla yükselerek kafayı vurup golü attı."
Galatasaray maçında Alpaslan'ın attığı üçüncü İstanbulspor golü. (Cem Atabeyoğlu, İstanbulspor Yıllığı 1996) |
A milli formayı ilk kez 17 Ekim 1970’te Köln’de Batı Almanya
ile 1-1 berabere kaldığımız maçta giymiş Alpaslan Eratlı. Ondan önce de Bulgaristan’daki
turnuvada dört kez ümit milli formayı giymiş. O yıllarda bilhassa yurtdışındaki
maçlarda “Çanakkale geçilmez” savunmasıyla oynadığımızı hatırlayarak Köln’deki
maçta da aynı taktikle oynayıp oynamadığımızı soruyoruz: “Köln’deki maçta çok
iyi oynamıştık. Hiç ezilmedik. O zaman Alman milli takımında kimler yoktu ki:
Mayer, Vogts, Beckenbauer, Overath, Müller, Grabowski. İlk maçım olduğu için
onu çok iyi hatırlıyorum. Ezilmediğimiz gibi galibiyeti de kaçırdık. Almanlar
penaltıdan atmıştı golü.” Halit Kıvanç o maçı radyodan anlatmıştı. Daha sonra kaleme
aldığı anılarında Alpaslan’la ilgili olarak şunları yazmış: “Alpaslan, o
gencecik, körpecik Alpaslan, sanki kırk yıllık milli idi. Oysa ilk kez
giyiyordu A milli takım formasını. Öylesine soğukkanlı, öylesine güvenli, raket
gibi sol ayağını bir uzatıyordu… Müller’i, Grabowski’si, topu bırakıp dönüyordu
geri.”*
Milli takımda başarılı futbolunu sürdürmesine karşın
İstanbulspor 1971-72 sezonu sonunda 2. Lige düşünce Alpaslan Eratlı bir süre
milli kadroya çağırılmamış: “İstanbulspor 1. Ligdeyken milli takıma
seçilmiştim, takım 2. Lige düştü diye Napoli’de İtalya ile 0-0 berabere
kaldığımız kadroya alınmadım mesela. Ondan önce milli takımda kaç tane maç
oynamışım. Bu yanlış bir iş bence.”
30 Nisan 1975’te deplasmanda İsviçre ile oynadığımız maçta
attığı unutulmaz golü hatırlatıyoruz: “Milli maçlarda fazla gol atamadım.
Sadece İsviçre’ye ve ümit takımında Arnavutluk’a golüm var. Yalnız sol ayaklı
değildim, sağ ayağımı da kullanıyordum. Mesela İsviçre’de 1-1 berabere
kaldığımız maçta sağ bek oynuyordum ve golü sağ ayağımla atmıştım. Sol bekte
yanlış hatırlamıyorsam Zekeriya oynamıştı.”
2. Lige düşen İstanbulspor’da bir sezon daha oynadıktan
sonra 1973-74 sezonundan itibaren Fenerbahçe forması giyen Alpaslan’ın transferi
pek kolay olmamış: “Fenerbahçe’ye geleceğim sene sözleşmem bitmişti aslında ama
o zaman kulüplerin sözleşmeyi iki yıl uzatma hakkı vardı. İstanbulspor başkanı Ali
Sohtorik, ‘600.000 lirayı getirirsen gidersin,’ dedi. O beni Galatasaray’a
vermek istiyordu. Emin Abi buldu beni, ‘Al şu 25.000 lirayı, git tatil yap,
merak etme ben seni alacağım,’ dedi. Ben de, ‘Bu işin bir prosedürü var, o
zaman satışımı isteyeyim,’ dedim. Ben satış isteyince, İstanbulspor beni 1
milyon liraya satışa koydu. O zaman Emin Cankurtaran, Mehmet Üstünkaya,
Selahattin Beyazıt hepsi sanayiciydi ve birbirleriyle dosttu. Satışa
Fenerbahçe’den başka kimse girmedi. Tek kulüp girince satış bedelinin yüzde
60’ını yatırdığı zaman oyuncuyu alıyordu. O yatırılan paranın da yüzde 60’ını kulüp,
yüzde 40’ını oyuncu alıyordu. Böylece Fenerbahçeli oldum.”
Fenerbahçe’ye geldiği zaman bek olarak oynamaya devam etmiş.
Üçüncü sezonundaysa en verimli olduğu pozisyona, liberoya geçmiş: “1973-74’te
geldim Fenerbahçe’ye. Liberoda Ziya oynuyordu. O sene şampiyon olduk.
1974-75’te yine şampiyon olduk. O sene Ziya bıraktı, ben ondan sonra liberoya
geçtim.” Fenerbahçe’ye ilk geldiğinde 250.000 lira almış Alpaslan Eratlı. Bu
paranın o yıllarda iyi bir meblağ olup olmadığını soruyoruz: “İyi paraydı
tabii. O zamanki gazetelere bak, o parayı alan kaç kişi var, o zaman durum
anlaşılır. Emin Abi (Cankurtaran) imzayı attığımız gün verdi paranın tamamını.
Yazıhanesi Karaköy’de Bankalar Caddesindeydi. O zaman kimsede araba yok. En
büyük banknotlar 500 liralıktı. Para olduğu anlaşılmasın diye sanki
alışverişten geliyormuşum gibi kesekâğıdına doldurmuştum paraları. O zaman
maaşlar 1.000 liraydı galiba. Yalnız hazırlık maçlarından iyi para kazanmıştık,
on üç tane maç yapmıştık bir ayda. Galatasaray ve Beşiktaş maçlarını
kazandığımızda 2.000, diğer maçlardan 1.000 lira pirim alıyorduk. Hiç unutmam,
Ağustos ayındaki o ilk maçlardan, spor yazarları turnuvasından 13.500 lira
pirim almıştık.”
Alpaslan Eratlı Fenerbahçe’ye gelir gelmez üst üste iki sezon
şampiyonluk yaşamıştı. Özellikle 1974-75 sezonunda iyice olgunlaşan futboluyla
takıma büyük katkı yapmış, şampiyonlukta büyük rol oynamıştı. Halit Kıvanç da
anılarında bu duruma dikkat çekiyor: “Aynı mevsim Fenerbahçe lig şampiyonluğunu
kazanırken de golcüsü geri adamlarından biriydi. Cemil’lerin, Osman’ların golü
nasıl atacağını bekleyen on binler, Fenerbahçe-Giresunspor karşısında,
galibiyeti Alpaslan’ın golüyle aldığını görmüşlerdi. Alpaslan, ünlü tenis
raketi sol ayağıyla topu şöyle bir kepçelemiş ve ağlarla birlikte tribünleri de
havalandırmıştı. Sarı-Lacivert renklere gönül verenler mutluydu. Fenerbahçe
şampiyonluk turunu atmaya hak kazanmıştı.”**
Birçok basın organı 1974-75 sezonunda onu yılın futbolcusu
seçmişti. Nitekim Gündüz Kılıç da 9 Haziran 1975 tarihli Hürriyet gazetesindeki
yazısının başlığını “Ligin baş kahramanı Alpaslan” şeklinde koymuştu. Onun için
şunları yazıyordu Baba Gündüz: “Geçtiğimiz ligin ilk yarısından sonra da
yeteneklerini ve form grafiğini inceleyen bir yazımla onu Fenerbahçe’nin süper
yıldızı olarak ilan etmiştim. Alpaslan’a beni mahcup etmediği için teşekkür
ederim. Yalnız Fenerbahçe’nin değil, ligin de süper yıldızı oldu o.” Ardından
onu büyüten özellikleri şöyle sıralıyordu: “Hiçbir oyuncuda olmayan hasletler
onda var. Kafası ile vücudu arasındaki koordinasyon mükemmel. İntikal sureti
olumlu. Kendine güveni tam. Kişisel top tekniği yüksek seviyede. Oyunu iyi
anlıyor, sahayı enine boyuna görebiliyor. Pozisyon nosyonu noksansız. Taymingi çok
iyi. Yaratıcılığı da var. Tam zamanında, tam yerinde olmasını da biliyor.
Soğukkanlı ve sahadaki her şarta adapte olabiliyor.”
Frikikten çok sayıda golü vardı. Bunlardan en unutulmazı bir
başbakanlık kupası maçında Trabzonspor’a yaklaşık kırk metreden attığı goldü.
Gelgelelim maç penaltılara kalmış, o zaman penaltı atışını kaçırmıştı: “Çalıştığımız
idman sahasının arkasında çalışmamız için ufak çim bir saha yapılmıştı elliye
elli. Orada ayak tenisi filan da oynardık. İdmanlardan sonra orada baraj
tahtasının üzerinden frikik çalışması yapardım. Futbol hayatımda iki penaltı
kaçırdım. Birisi o maçtaydı, diğerini de cumhurbaşkanlığı kupasında Yasin’e
atamamıştım. Trabzonspor maçındaki o frikik golünü hala hatırlıyorum. Şenol
topu görememişti. Fakat on metreden penaltıyı kaçırdım. Hırslandın mı oluyor
böyle şeyler. Kaçırdığım o iki penaltıda da topa vururken hırslanmıştım. Rahat
olmak lazım halbuki.”
Futbol hayatı en üst seviyede devam ederken o uğursuz
sakatlık geldi. Fenerbahçe’nin 1977 Eylül’ünde İngiltere’de Aston Villa ile yaptığı
maçta çapraz bağları kopunca yaklaşık iki sezon futbol oynayamadı. Nasıl
sakatlandığını ve sonrasında yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Top havalanmıştı.
Ben rakip oyuncuyla birlikte havalandım. Ayağımın üstüne ters bastım. Zaten o
anda hissettim kötü bir şey olduğunu. Meğer çapraz bağlar kopmuş. Kırıktan daha
kötü, kırık bir süre sonra kaynıyor. Arabanın amortisörünü düşün, o olmazsa
gider mi araba? Bağların kopması da aynı durum. Sekiz ay boyunca topa ayağımı
sürmedim. Sonra oynadım ama tam randıman verdiğim söylenemez. Rutubetli
havalarda hâlâ bacağım ağrır. İlk ameliyatı burada oldum ama yanlış yapılmış,
sakatlığım geçmedi. Almanya’da ikinci kez ameliyat oldum. Ameliyatımı Alman milli
takımın da doktoru olan profesör yaptı. Doktoru Ali Şen ayarlamıştı. Doktor
bana, ‘Ben bu ameliyatı top oynaman için değil, ileride rahatsız olmaman için
yapıyorum,’ demişti. Hatta İzmir’deki Almanya maçına Profesör Hess de gelmişti.
Orada ona, ‘Yakında oynayacağım,’ deyince adam çok şaşırmıştı. Ameliyattan
sonra çok vücut geliştirme çalışması yaptım. Ameliyatı yapan doktorun kitabı
vardı, onu aynen uyguladım. Fenerbahçe’de dört şampiyonluk yaşadım ama 77’den
sonra ben doğru dürüst oynamadım aslında. Rausch giderken bana, ‘Senin yüzünden
gidiyorum,’ demişti. Bir maç oynuyordum, üç maç oynayamıyordum. Ayağım davul
gibi şişiyordu. Onu da düşünürsek toplam iki sezonum gitti.”
Kardeşi Turgay'la Dereağzı'nda bir idmanda. |
Fenerbahçe’ye geldiğinde üst üste iki şampiyonluk kazandıran
Didi’nin iyi bir teknik adam olup olmadığını sorduğumuzda dolaylı yoldan cevap
veriyor: “Futbol oynadığımız yıllarda bize bir şey vermediler. Şimdiki gibi iyi
gözlem yapılmazdı o zaman. Şimdi teknik adamlar oyuncuları adım atışından her
aşamasına kadar biliyor, tanıyor. Ben bıraktıktan sonraki hocalardan Zeman
takımı iyi çalıştırıyordu ama onu da gönderdiler. Gördüğüm en iyi antrenördü.
Adam doğrusunu yaptırıyor ama karşısındakinin algılaması farklı. O durumda
yapılacak hiçbir şey yok. 7-0’lık Benfica maçında o kadar fark Didi’nin
yüzünden olmuştu. Göbekte oynatmadı beni, sol bekte oynattı. Ortadan gelen adam
dört tane gol atmıştı. Zaten o maçtan sonra Didi’yi gönderdiler.”
Alpaslan Eratlı geçirdiği sakatlıktan sonra eski verimiyle
oynayamadığını söylemesine rağmen 1982-83 sezonuna kadar futbol oynadı. Hatta o
sezon eski günlerini aratmayan bir futbol sergileyerek Fenerbahçe’nin lig ve
Türkiye Kupası şampiyonluğunda büyük pay sahibi oldu. 22 Haziran 1983 günü
Trabzonspor’la yapılan Cumhurbaşkanlığı Kupası maçında resmi olarak son kez
forma giydi. Ardından Fenerbahçe’nin milli takımda forma giyen şöhretlerle
yaptığı jübile maçıyla futbol hayatını noktaladı.
* Halit Kıvanç,
Futbol Bir Aşk, s. 196.
** Futbol Bir Aşk, s. 251
Her zaman olduğu gibi Fethi Aytuna'ya teşekkürlerimi sunuyorum.
YanıtlaSilElinize sağlık... Gelmiş geçmiş en sevdiğim futbolcudur. Ancak bu kadar güzel yazılırdı...
YanıtlaSilEfsaneler :) Unutulmaz.
YanıtlaSilhayranıydım onu ileyenlerden biri olmak ne kadar güzel
YanıtlaSilSüper bir oyuncu ve düzgün bir insan olarak kalbimde yeri olan bir Futbolcu abimizdi. 1973 yılında Ankara'da hem Fenerbahçe Futbol Takımını hem de Alpaslan ERATLI 'yı izlemiştim. Çok iyi oynuyordu ve maç penaltilara kaldı. Penaltı kaçırmıştı ama olsun,ona saygım ve sevgim bir Fenerbahçe Taraftarı olarak hiç bitmez. Sevgi ve saygılarımla.
YanıtlaSilFenerbahçe ve emektarlarını seviyorum hele cemil turan ve alpaslan eratlı...terbiye ve edep timsalleri
YanıtlaSilFenerbahçe ve emektarlarını seviyorum...hele de cemil turan ve alpaslan eratlı...terbiye ve edep timsalleri...Allahdan kendilerine hayırlı uzun omurler diliyorum
YanıtlaSilSn. Alpaslan Eratlı, senin ve Sn. Cemil Turan sayenizde Çubukluya gönül verdik. İyi ki Fenerbahçe de oynadınız. Ama isterdim ki Fenerbahçe de teknik direktör veya yönetimde görev almanızı beklerdim. Bizim sizin gibi karakterli insanlara ihtiyacımız var. Layık olmayanlara verilen değerlerin çok daha fazlasını hak ediyorsunuz. İnşallah uzun ve sağlıklı bir ömür dilerim.
YanıtlaSilAlpaslan abimizi sene 73 ten 83 e kadar bilirim onun gibi ahlaklı beyefendi bir futbolcuya türk futbolunda ender rastlanır allah uzun ömürler versin alpaslan abimize
YanıtlaSilAlpaslan Abi, Ülkemizde ''çağdaş libero'' akımını başlatan bir efsanedir..Bir nesil onunla büyümüştür, futbolculuğu yanı sıra örnek ve efendi kişiliğiyle de gönüllere girmiştir, kendisini rahatsızlığı sırasında hastanede ziyaret etme imkanım olmuştu, Alpaslan Abi'yi sevmeyen bir sporsever var mıdır? O derece saygın ve önemlidir Ağabeyimiz..Allah, hayırlı ve huzurlu ömürler versin..Bu çalışma içinde emeğinize yüreğinize sağlık, teşekkürler..
YanıtlaSil