Yetmişli yıllarda futbol dünyamızı yakından takip edenler
için Rasim Kara, Bursaspor'da yıldızı parlayan, özellikle Avrupa kupa
maçlarındaki başarılarıyla milli takıma yükselen ve bunun sonucunda futbol
hayatını Beşiktaş'ta devam ettiren bir kaleciydi. Onun kalecilik yaptığı
senelerde doğan genç kuşaklar içinse, Avrupa Şampiyonasına ilk kez katılan
milli takımdan başlayarak yurtiçi ve yurtdışındaki kulüp takımlarında süren kariyeriyle başarılı bir teknik
direktördü. Beşiktaş ve daha birçok takımda devam eden kulüp çalıştırıcılığını artık
bırakmış bulunan Rasim Kara'yla, halen görev yaptığı federasyonda görüşüp özellikle
oyunculuk dönemine ait renkli anılarla dolu keyifli bir sohbet yaptık.
Öncelikle çocukluk ve gençlik yıllarını Rasim Hoca'dan dinleyelim:
"Gerçek doğumum 5 Aralık 1949 fakat resmî doğum tarihim
10.06.1950. Köyde doğmuşuz, kış mevsiminde vilayete gidemiyorlar. Ancak yazın
yazdırıyorlar nüfusa. Eskişehir'de merkeze bağlı Eğriöz köyünde dünyaya geldim.
Ben altı kardeşin en küçüğüydüm. O yüzden biraz daha rahat büyüdüm. Babam top
oynamama karışmazdı. Oyunu çok seviyordum, köy işlerinde fazla çalıştırmazlardı
beni. Kendimi bildim bileli kalecilik merakı vardı bende. Köyde top oynardık,
ben kaleye geçerdim, nedense. Şimdi dünyaya bir daha gelsem yine kaleci olmak
isterdim. O zamanlar televizyon filan da yok, bataryalı radyolardan dinlerdik
maçları. O zamanlar en meşhur kaleci Turgay abiydi. Köyde maç yaptığımızda
birisi Metin olurdu mesela, öbürü Lefter olurdu, ben de Turgay olurdum."
"İlkokulu köyde okudum. Ortaokulu, Kütahya'da azot fabrikasında çalışan abimin yanında okudum. Orada da hep futbol oynadığımız zaman kaleye geçerdim. Seçmeler oldu Kütahya Gençlik diye bir takımın, fakat o arada abim çalışmak için Almanya'ya gitti. Ben Eskişehir'e dönüp liseyi orada okudum. Liseyi bitirdikten sonra sınavı kazanıp Eskişehir İktisadi Ticari İlimler Akademisine girdim. Lisede okurken Eskişehir'de ikinci amatör kümede oynayan Işıkspor'da lisansım çıktı. Ben her sene bir üst takıma transfer oldum. Işıkspor'dan sonra Eskişehir Demirspor'da genç ve A takımlarda oynadım ve bir sene sonra da 2.ligdeki Uşakspor'da profesyonel oldum. Eskiden futboldan o kadar para kazanılmıyordu. Eskişehir Demirspor'da oynarken bana iş verdiler. Takım o zaman üçüncü ligdeydi. Oraya 30 ve üzeri yaştaki isimli oyuncular gelirdi çünkü iş veriyorlardı, sigorta yapılıyordu, emeklilik garantiydi. O futbolcular için en büyük transfer parasıydı o şartlar. Bana da iş verdiler. Demiryollarında matkap operatörü yazdılar beni. Hem akademide okuyordum hem de oynuyordum. Takımda işler kötü gidince işe giderdik, iyi netice alınca kart basar çıkardık."
Eskişehir Işıkspor Rasim Kara'nın lisanslı oynadığı ilk kulüptü. |
Uşakspor dönemine geçmeden önce Eskişehir Demirspor yılları
üzerinde biraz daha duralım. Demirspor antrenörünün genç Rasim Kara hakkındaki
düşüncelerinin, onun gelecekte başarılı bir kaleci olmasında rol oynadığı şu
sözlerden anlaşılıyor:
"Rahmetli abim, meslek lisesi mezunuydu, yıllar önce
güreş yapmış Demirspor'da. Beden eğitimi öğretmeni olan eski futbolcu Zekai
Tabakoğlu vardı, o da Demirspor'da antrenörümüzdü. Abim benden habersiz Zekai
hocaya gitmiş, 'Rasim benim kardeşim, akademide okuyor. Futbola da başlıyor,
sizin öğrenciniz. Bundan oyuncu olur mu, yoksa okula mı ağırlık versin?' diye
nabız yokluyor. Zekai Tabakoğlu, 'Rasim çok iyi çocuk ama kolları, ayak
bilekleri zayıf,' diye cevap veriyor. Ne demek bu? Futbolcu olmaz demek. Abim
de gelip ümitsizce bana söyledi. Ben de illa iyi bir kaleci olayım diye hiç
gayret sarf etmedim. Bir işi yapıyorsam iyi yapayım diye düşünüyordum. Toprak
zeminlerde atlamak gibi işler yapıyorduk. Fakat abimin aktardığı sözler benim
hırslanmama sebep oldu. Eskiden Vita yağ kutuları vardı, onların ikisine çimento
doldurtup ortasına bir sopa geçirerek birleştirdim ve halter yaptım. El
çalıştırmak için yay aldım, ip aldım atlamak için ve durmadan bunlarla
çalıştım."
Eskişehir Demirspor. Ayakta sağ başta Zekai Tabakoğlu. |
Rasim Hoca'nın Zekai Tabakoğlu'yla başka bir anısına ileride
tekrar döneceğiz. Fakat önce 1971-72 sezonunda kalesini koruduğu Uşakspor
anılarını dinleyelim:
"Ben Uşakspor'da bir sene oynadım. Hatta o sene, Fatih
hocayla birlikte ümit milli takımına seçildik. Ankara'da Cihan Palas'ta
topladılar bizi. Bursaspor'dan dört-beş kişi vardı. Rahmetli Hayrettin, Necati,
Orhan, Sinan. Bize maçlar yaptırdılar. Uşak'ta oynarken profesyonel oldum. O
zaman şehre hep Demokrat İzmir, Yeni Asır gibi İzmir gazeteleri geliyor.
Eskişehir'de gazetelerde fazla ismimiz çıkmıyordu. Ama Uşak'tayken, İzmir
gazetelerinde biz sanki Fenerli, Beşiktaşlı, Galatasaraylı futbolcuymuşuz gibi
her gün resmimiz çıkıyor. Ben hep Rasim yazan yerleri kesiyorum o zaman.
Hocamız eski Beşiktaşlı rahmetli Bülent Esel'di. Ligler başlayacak, Afyon'a
gidip son hazırlık maçımızı yapacağız. İkinci ligde iki grup vardı, Afyonspor
öbür gruptaydı. Oruç Otel'de kamp yapıyoruz. Maç akşam üzeri oynanacak. Hoca, 'Kahvaltıdan
sonra eşofmanları giyin, yürüyerek Afyon kalesine çıkarız, orada çay içeriz,
hem de bir ter atmış oluruz,' dedi. Biz üçer dörder kişi sohbet ederek
mahallelerin içinden geçip gidiyoruz. Bir mahalleden geçerken çocuklar peşimize
takıldı. Bir tanesi geldi, 'Abi senin
adın Rasim mi?' dedi. Benim bir hoşuma gitti, 'Evet, nereden biliyorsun?' diye
sordum. Gazeteden biliyorum diyecek diye bekliyorum ben tabii. 'Abi ayakkabının
arkasında yazıyor,' dedi. Hakikaten bir baktım, bizim malzemeci ayakkabıları
karıştırmasın diye arkalarına isimleri yazmış!"
Rasim Kara sezon sonunda Uşakspor'dan ayrılırken yerini yine
Eskişehirli olan Adil Eriç'e bırakmış:
"Adil'i Uşakspor'a ben tavsiye etmiştim. Ben oradan
ayrılırken dediler ki, 'Eskişehir'den çok futbolcu çıkıyor, birkaç kişi daha
alalım.' Ben Demirspor genç takımında oynarken o Eskişehirspor genç
takımındaydı. Sonra Toprakspor'a geçti, yaşı büyüdü. Onu söyledim, gidip
aldılar. Bir sene sonra o Fener'e gitti, ben Beşiktaş'a gittim. Sonra Uşakspor
Faik diye bir kaleci aldı, o da Galatasaray'a gitti ama oynayamadı. Ben
Eskişehir'de Akademi'de okurken, Konya'da üniversiteler arası futbol maçları
vardı. Ben oynuyorum, Adil yedekti, üçüncü kaleci de Eskişehirspor'un kalecisi
Doğan Şenoğlu idi. Üniversite takımının kadrosu bu, düşünebiliyor musun?"
Rasim Kara 1972-73 sezonundan itibaren Bursaspor forması
giymeye başladı, lakin Uşakspor'dan ayrılmasının biraz hadiseli olduğu şu
anısından anlaşılıyor:
"Eskiden futbolcu kaçırmalar vardı. Sezon bitince Altay
beni Çeşme'ye kaçırdı. Eskiden iki sene kontrat iki sene de kulübün temdit
hakkı vardı. Futbolcu dört sene bağlanırdı. Yani daha kontratım devam ediyor.
Uşaklı yöneticiler kaçırıldığımı öğrenmiş; cep telefonu filan yok tabii, gazetelerden
okuyorlar. Ali Yavaş, rahmetli Beşiktaşlı Reşit - o zaman Adanaspor'daydı - ve
benim gibi beş-altı oyuncuyu Altaylılar kaçırmışlar, başımızda bekliyorlar.
Uşaklı yöneticiler gelmiş, 'Sizin yaptığınız ayıp' demişler. Fakat o arada Altaylı yöneticiler
onlara gözdağı vermişler. Gazetelerde Uşaklı yöneticilerin, 'Rasim'in futbol
hayatını bitiririz' şeklinde beyanatını okudum. Altaylılara, 'Ben gidip
halledeyim,' dedim. Ben gittim oraya, fakat Bursasporlular bekliyormuş. Oradan
Bursa'ya geçtik. Fakat onlar kaçırmadı, yöneticilerle konuşup anlaşmışlar. Biz
o sene Bursaspor'a transfer olduk."
Rasim Kara 1972-1976 yılları arasında Bursaspor'da oynadı.
İlk geldiği sezon takımın birinci kalecisi Osman Güven'di. Fakat Kıbrıslı olan
Osman yaz tatilini memleketinde geçirdiği sırada Kıbrıs Barış Harekâtı olunca
adada mahsur kaldı. Böylece 1974-75 sezonunda sürekli oynama imkânı bulan Rasim
Kara yükselişe geçti. Avrupa Kupa Galipleri Kupası turnuvasında Türkiye'yi
temsil eden Bursaspor çeyrek finale kadar yükseldi. İkinci tura çıkmanın bile
mucize gibi karşılandığı bir dönemde bir Anadolu takımının üçüncü tura
yükselmesi büyük yankı yaratmıştı. Bursaspor ilk turda İrlanda'nın Finn Harps
takımını, ikinci turda İskoçya'dan Dundee United takımını elerken, dört maçın
üçünde gol yemeyen Rasim Kara, başarıda büyük pay sahibi olmuştu. Özellikle
İrlanda'daki maça ait hoş anılarını şöyle anlatıyor Rasim Hoca:
"İrlanda'da oynadığımız Finn Harps maçı benim en iyi maçımdır. Bursa'da onları 4-2 yendik. Orada 0-0 berabere kaldık. Donegal körfezinde bir kasaba takımı. Dublin'den otobüsle beş saat sürüyor. Maçta bir yağmur yağıyor aklın durur, sürekli şimşekler çakıyor. Bir tane küçük portatif tribün var. Biz o maçta orta sahayı geçemedik. Adamlar Liverpool gibi oynuyor, sağdan soldan ortalar. Ben belki 20 tane gol kurtardım. Savunmamız da çok iyi oynadı. Maç bitti, adamlar çıkış kapısına koşmaya başladılar. Adamlar elenmişler, o yağmurda kapıya karşılıklı dizildiler ve bizi alkışlayarak aralarından geçirdiler. Soyunma odasında biz sevinçten ağlıyoruz. Otobüse bindik, eşyalar yüklendi. 25 yaşlarında bir kadın geldi, kucağında bir yaşlarında bir çocuk. 'Zafer sizin, tebrik ederiz,' dedi ve hepimizi tek tek öptü. Bir ara beni aşağı çağırdılar. Kulübün başkanı, yöneticileri aşağıda bekliyormuş. 'Biz bu saha kurulduğundan beri böyle bir kaleci izlemedik,' dediler. Birlikte fotoğraf çektirdiler."
İskoçya'da oynanan Dundee United maçı. |
Söz milli takımdan açılmışken, Rasim Kara'nın henüz
Bursaspor'da oynarken, kalenin Yasin Özdenak ve Sabri Dino tekelinde olduğu yıllarda
ay-yıldızlı takıma seçildiğini hatırlatalım. İlginç bir tesadüf eseri, A milli
takımdaki ilk maçına da 29 Ekim 1975'te İrlanda'da çıktı. İlk yarının son
dakikalarında sakatlanan Yasin'in yerine kaleye geçti ve ikinci yarıda bir
penaltıyı kurtardı. Yukarıda bahsettiğimiz gibi, o tarihlerde kulüp takımlarının
Avrupa kupalarında tur geçmesi nasıl olay oluyorsa, milli takımın favori
rakiplere karşı kazanması da büyük sevinç yaratıyordu.
Rasim Kara ikinci milli maçını İzmir'de, o yılların müthiş takımı Sovyetler Birliği'ne karşı oynadı:
Rasim Kara ikinci milli maçını İzmir'de, o yılların müthiş takımı Sovyetler Birliği'ne karşı oynadı:
"Herkes Rusya'nın farklı kazanacağını düşünüyordu.
Maçtan önce biz öyle doldurulduk ki fark yiyeceğiz diye, ne kadar az yersek o
kadar kâr diye düşünüyoruz. Hatta o zamanlar teknoloji yok, gazete başlıklarını
önceden hazırlıyorlardı. Başlıklar şöyleydi: "Yazıklar Olsun!",
"Yine Hüsran!", "Coşkun Özarı İstifa!" Fakat biz maçı 1-0
kazandık. Maçtan önce bir yağmur yağdı, sahayı süngerlerle temizlediler. Maç
başladı, biz 1-0 öne geçtik. Skor levhasına bakıyorum: Türkiye 1 - SSCB 0
yazıyor. Allahım şu maçta yeter ki gol yemeyim, kolum kırılsın diye dua
ediyorum. 90. dakika oldu, Allahım bacağım da kırılsın diyorum. Uzatmalar
oynanıyor, saatin kenarındaki ışıklar söndü, ne kadar kaldığı belli değil. Dedim
ki, Allahım gol yemeyeyim, ölürsem öleyim! Amatör ruh her zaman var olmalı. Onu
kaybettiğin zaman işin cıvığı çıkıyor. Messi'de amatör ruh olmasa bu kadarını
yapar mı o kadar tekme yerken. Michael Jordan - hepsi amatörlükten gelme."
"Hiç unutmuyorum, rahmetli Orhan (Özselek) başkan ile
Bursaspor'dan milli takıma giden iki oyuncuyduk o zaman. O tarihlerde fazla
para kazanamadığımız için arabamız yok. Kazandığımız üç kuruşla ailemize yardım
etmişiz. Şehirlerarası otobüsle Bursa'ya dönerken Akhisar'da mola verdik.
Rahmetli Gündüz Kılıç bizi orada gördü. Gazetedeki köşesinde bunu yazmıştı."
Şimdi Eskişehir Demirspor döneminde bahsi geçen hocasına tekrar dönelim. Bir kaleci olarak Rasim Kara'nın enteresan bir özelliği maçlarda sık sık penaltı atışlarını kullanmasıydı. Bu vasfının ortaya çıkmasında yukarıda bahsi geçen hocası Zekai Tabakoğlu'nun da payı vardı:
Şimdi Eskişehir Demirspor döneminde bahsi geçen hocasına tekrar dönelim. Bir kaleci olarak Rasim Kara'nın enteresan bir özelliği maçlarda sık sık penaltı atışlarını kullanmasıydı. Bu vasfının ortaya çıkmasında yukarıda bahsi geçen hocası Zekai Tabakoğlu'nun da payı vardı:
"Gel zaman git zaman, ben Bursaspor'a transfer
olduğumda Zekai hoca Demirspor'da antrenördü. Kupada eşleştik. Demirspor zayıf
diye biraz eksik kadroyla çıktık. 2-0 galipken 2-2 oldu. Uzatmalar da bitti, penaltılara
geçildi. Ben bir penaltı kurtardım, bir de penaltı attım, hocaya gidip geçmiş
olsun dedim. Bir sene sonra Zekai hoca Eskişehirspor'a geldi. Eskişehir ile
Bursa arasındaki rekabetin geçmişinde ölüler bile var. 16 plakalı arabaları
Porsuk çayına atıyorlar mesela. Bursa'ya maça geldiler. Durum 0-0 iken penaltı
oldu. Kaptan Sinan topu aldı, dikti. Fakat penaltıyı ben atmak istiyorum.
Bendeki hırsa bak, kaçırsam sattı bile diyebilirler. Ben hocamız rahmetli Beton
Mustafa'nın yanına gittim, 'Hocam şu penaltıyı ben atayım,' dedim. 'Atar
mısın?' diye sorunca, 'Atarım,' dedim. Ben bir yandan koşuyorum penaltı
noktasına doğru, bir yandan da kaptan diye bağırıyorum. Eskişehir kalesinde
sonra Fener'e giden Fuat vardı. Tam doksana attım. Ben sonra Beşiktaş'ta da
epey penaltı attım. Lig, kupa, özel maç - toplamda herhalde otuzun üzerinde
penaltı golüm var. Sebebi de lise bitip Demirspor'a geçtiğim dönemde, ölü
sezonda penaltı pavyonunda kaleci olarak çalışmamdı. Hem penaltı kurtarmama çok
faydası oldu, hem de boş zamanlarımda penaltı atıyordum ve nokta atışlar
yapıyordum."
Rasim Kara, Bursaspor ve milli takımda çıkardığı başarılı
maçların ardından 1976-77 sezonunda Beşiktaş'a transfer oldu. Kaderin garip
cilvesi, yeni takımıyla çıktığı ilk lig maçı Bursa'daydı. 70'li yıllar
siyah-beyazlı takımın lig şampiyonluğunu kazanmak bir yana, zaman zaman ligin
dibine yaklaştığı bir dönemdi. Bununla birlikte Rasim Kara'nın ilk sezonunda
Türkiye Kupasını finalde Trabzonspor'a kaybedip, Başbakanlık Kupasını
Fenerbahçe'yi yenerek kazandılar. Yönetim krizleri, sürekli antrenör
değişiklikleri gibi sebeplerle bir türlü istikrarın yakalanamadığı birkaç yılın
ardından Beşiktaş 1981-82'de lig şampiyonluğunu kazandı. Rasim Kara iki sezon
daha oynadıktan sonra 1983-84 sezonu sonunda, Malatyaspor'la oynanan bir jübile
maçıyla futbolu bıraktı.
1982-83 sezonunda oynanan Beşiktaş-Bursaspor (3-1) maçında Rasim Kara penaltıdan ilk golü atıyor. |
Kaleciliği bıraktıktan sonra futbolla ilişkisini koparmayan Rasim Kara kursları bitirdikten sonra 1985-86 sezonunda Antalyaspor'da teknik direktör Adnan Dinçer'in yardımcısı olarak çalıştırıcılık serüvenine başladı. 1990'da Sepp Piontek'in göreve getirilmesiyle yeni bir yapılanma dönemine giren milli takımlarda Fatih Terim'le birlikte görev aldı. Bu dönemde ay-yıldızlı takım 1996'da tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonasına katılma başarısını gösterdi:
"Futbolu bıraktıktan bir sene sonra antrenör kursuna
gittim. Uzun zamandır kurs açılmıyordu. Yaklaşık yedi sene sonraki ilk kursa
gittim. Önce C ile başladık, sonra B ve teknik direktörlük kurslarını bitirdim.
İlk kez Adnan Dinçer ile beraber Antalyaspor'a gittim. Takım ikinci ligdeydi o
zaman. Gittiğimiz sene birinci lige çıktık. Orada bir müddet devam ettim.
İkinci ligdeki Uzunköprü'yü çalıştırdım. Milli takımda Fatih hocayla altı sene
ümit ve A milli takımda beraberdik. Sonra o Galatasaray'a gitti, ben Beşiktaş'a
gittim. Bursaspor, Çanakkale Dardanel, Yimpaş Yozgat, Kocaelispor'u
çalıştırdım. Çaykur Rizespor'u birinci lige çıkarttım. Bir sene Kanada'da
Ottawa Wizards takımını çalıştırdım. Azerbaycan'da dört buçuk sene çalıştım.
Karabağ ve Hazar Lenkeren takımlarında görev yaptım."
Rasim Hoca'ya kaleci antrenörü konusunu sorduğumuzda o
günlerin şartlarını anlatmaya başlıyor: "Bizim zamanımızda kaleci
antrenörlüğü yoktu ama Bursaspor'da eski kaleci Gündüz Özcebe vardı, o bizi çok
çalıştırdı. Demirspor'da Doğan abi vardı, kaleciler kendi aramızda çalışırdık.
Kaloperoviç Bursaspor'da kendisi çalıştırırdı kalecileri. Rahmetli Metin Oktay
da o zaman menajerdi. İdmanın sonunda ikisi kalecilere şut çekerdi. Bir
taraftan birisi, bir taraftan diğeri bir vuruyor toplara, direkler sallanıyor.
Biri bir doksana, biri öbür doksana. Yugoslavlardan hiç topa kötü vuran yoktu
zaten. Tezcan, Güvenç, Baykul'u almışlardı genç forvet olarak, çok iyi bir ümit
kadrosu vardı. Fakat gol sıkıntısı çekiyoruz. Kaloperoviç ayrılınca Metin abi
tek kaldı. Antrenman sonunda stoper Yusuf'u defansa, beni kaleye koydu. Sağdan
soldan orta yaptırıyor, Güvenç, Tezcan, Baykul kafaya çıkıyorlar fakat doğru
dürüst vuramıyorlar. Ya Yusuf kesiyor, ya ben alıyorum. Metin abi, 'Hepiniz
savunma olun, ben tek santrfor olacağım,' dedi. O zaman kiloluydu. Orta
geliyor, o kadar kişinin arasından çıkıp yükseliyor, kafayı bir çakıyor, şut atar
gibi. Sonradan anlatıyordu: 'Ben her antrenmandan sonra kalırım. 500-600 defa
yapılan ortaya kafa vururum, vole vururum, röveşata yaparım. Çalışırsan her şey
olur,' derdi."
Adnan Dinçer ve Rasim Kara yönetimindeki Antalyaspor. |
Rasim Kara Beşiktaş'ı çalıştırdığı dönemde meşhur pardösüsü ile bir maçta. |
Konu tekrar eski günlere dönünce o dönemdeki saha, malzeme
gibi koşulları da anlatıyor Rasim Hoca: "60'ların sonlarında gurbetçi
akını sırasında her gidenin mutlaka bir tanıdığı olurdu. Ben eldiven
getirtirdim, Adidas, Puma ayakkabı getirtirdim. O zamanlar Nike filan yoktu.
Dinyakos'a özel ölçü verirdik, yapardı. Toprak sahalarda bir-iki maç giydin mi
kösele aşınır, çiviler açığa çıkıp ayağa batardı. Çıkardığımız zaman
ayaklarımız kan içinde kalırdı. Birisi görse o halimizi korkardı. Fakat ne
tetanos olurduk, ne bir şey. Zaten biz kalecilerin dirsekleri, kalçaları,
dizleri kan revan içinde olurdu. Bir de ayakların altı kanardı onlara ilaveten.
Fakat kariyerimdeki iyi maçların hepsinde giydiğim ayakkabılar Dinyakos'tu.
Çünkü ayağı çok iyi kavrardı. Mesela ben Puma'ya bir türlü alışamadım. Biz de
Vahit abi gibi Avrupa'dan gelen fakat uyum sağlayamadığımız ayakkabıları
arkadaşlara verirdik. Ne eldiven, ne kazak, ne ayakkabı - hiçbir şey
ayırmamışım kendime. Triko forma giyilirdi o zaman, yağmur yağdığı zaman
üstümüzde ağırlaşırdı. Yaşlı bir malzemecimiz vardı, o yıkardı formaları. Nemli
nemli eşofmanlarla çok antrenmana çıkmışızdır."
"Bursa'da dört senem geçti. Antrenmanları Merinos
sahasında yapardık, hep topraktı. Haftada bir gün çift kale için Atatürk
Stadını ya verirlerdi, ya vermezlerdi. Dundee United mı yoksa Dinamo Kiev maçı
mıydı, ertesi gün geldik. Antrenman var, Merinos sahasına gittik. Oradan
geldik. Eski stadın altı soyunma odamızdı. Hırsız girmiş. Millet de yeni gelmiş
yurtdışından. Herkesin cebinde dolar, mark filan var. Gelen cebine bakıyor,
'Soyuldum' diyor. Beşiktaş'a geldim, sekiz sene Şeref Stadında antrenman
yaptık. İnönü Stadının hali zaten malum. Hiçbir zaman olduğu gibi yeşil
oynayamadık. Yazın çim ekerlerdi. Sezon başında birkaç maç iyiydi, sonra
ortadan başlayarak kenarlara doğru toprak olurdu. İşin kötü tarafı, drenajlar iyi
olmadığı için, yağmur yağdığı zaman su tutmasın diye kum getirip dökerlerdi.
Kumun içindeki istiridye kabukları jilet gibi keserdi."
Soldan sağa: Zekeriya Alp, Ahmet Börtücene, Rasim Kara, Niko Kovi, Hayri Kol, Ali Çoban, Kemal Kılıç, Reşit Kaynak, Kahraman Kartaloğlu, Şaban Kartal, Mithat Mıhçı. |
"Jübile yaptığım zaman şimdi yıkılmış olan Carlton
Otelinde medyaya, arkadaş ve dostlarıma bir yemek vermiştim. Birisi bana,
'Muhakkak bir sürü anın vardır, birisini anlatsana,' dedi. 'Var tabii ama hangi
birisini anlatacağım,' dedim. Sonra o anda aklıma geldi. 'Bir gün öldüğümde
mezar taşıma yirmi sene amatör, profesyonel oynadı. Doya doya çim sahada bir
kaleci antrenmanı yapamadan futbolu bıraktı,' diye yazsınlar dedim. Hakikaten
şimdi toprak zeminli bir yerde yürürken her tarafım ürperiyor. Bacaklarımdaki
yaralar bir sene kapanmazdı."
Rasim Kara 1996'da milli takımı bıraktıktan sonra yaklaşık 15 yıl boyunca çeşitli kulüp takımlarını çalıştırdı ve 2011'den itibaren Futbol Federasyonu'nda görev yapmaya başladı. "Son beş senedir buradayım bölgeler sorumlusu olarak. Zaman zaman kurslarda da görev yapıyorum. Fatih Hoca ile birlikte milli takımda göreve başladığımızda, 'Türk kaleciliği için bir şey yapmak istiyorum,' dedim. 'Ne istiyorsan yap hocam,' dedi. Kaleci antrenörlüğü müessesesini burada başlattık. Tam 21 sene oldu. Avrupa'da üç günlük seminerlerle yapılan kaleci antrenörlüğü kurslarını biz 33 güne çıkardık. Şu an liglerde oynayan kaleciler, o zaman yetiştirdiğimiz hocaların sayesinde ortaya çıktı."
Rasim Kara 1996'da milli takımı bıraktıktan sonra yaklaşık 15 yıl boyunca çeşitli kulüp takımlarını çalıştırdı ve 2011'den itibaren Futbol Federasyonu'nda görev yapmaya başladı. "Son beş senedir buradayım bölgeler sorumlusu olarak. Zaman zaman kurslarda da görev yapıyorum. Fatih Hoca ile birlikte milli takımda göreve başladığımızda, 'Türk kaleciliği için bir şey yapmak istiyorum,' dedim. 'Ne istiyorsan yap hocam,' dedi. Kaleci antrenörlüğü müessesesini burada başlattık. Tam 21 sene oldu. Avrupa'da üç günlük seminerlerle yapılan kaleci antrenörlüğü kurslarını biz 33 güne çıkardık. Şu an liglerde oynayan kaleciler, o zaman yetiştirdiğimiz hocaların sayesinde ortaya çıktı."
Bu yazının hazırlanmasında büyük yardımlarını gördüğüm değerli dostum Koray Gürtaş'a teşekkürlerimi sunarım.
Fethi Aytuna
Fethi Aytuna
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder