Bu sayfalarda yer alan futbolcu portrelerinde şimdiye kadar genellikle
eski kuşakların futbol oynama konusunda aileleriyle yaşadığı sorunları,
büyüklerin top oynayan çocuklarına karşı olumsuz tavırlarını okudunuz. Arada
istisnalar çıksa da, anne-babalar çocuklarının top oynamasına ya "Oku,
adam ol" mantığıyla, ya dini gerekçelerle ya da ayakkabıların eskimesi
gibi çok temel ekonomik bir sebeple karşı çıkıyor, çoğu zaman onları
cezalandırıyordu. Bu yazıda ilk defa babası tarafından top oynaması - karşı
çıkmak bir yana - teşvik edilen bir futbolcunun, Ankaragüçlü Büyük Coşkun
olarak tanıdığımız Coşkun Süer'in hayat hikâyesini okuyacaksınız. Öncelikle
Zonguldak'ta geçen çocukluk ve okul yıllarını, renkli anılarını anlatıyor
Coşkun Süer:
"1943'te Zonguldak'ta, Üzülmez'de doğmuşum. İlkokulu
Kilimli'de okudum. Babam Türkiye Kömür İşletmeleri'nde idari işler müdürüydü.
Sonra babamın işi nedeniyle Karadon'a yerleştik. İki kardeştik. Benden yedi yaş
büyük bir abim vardı, TKİ'de müdürlük yaptı, iki sene önce vefat etti. Futbola
başlamam çok enteresandır. O zamanlar Zonguldak'ta en büyük takım Kömürspor'du.
Ben 14-15 yaşlarındayken arkadaşlarımla yazın denize giriyorduk. Bir gün
dediler ki hadi gidiyoruz, nereye diye sordum. Kilimli genç takımının A takımıyla
maçı var dediler. İyi ben de gelip seyredeyim dedim. O zamanlar Karadon'da
oturuyorduk. Maçı seyretmeye başlayacağız, bir kişi eksikmiş. Bana oynar mısın
diye sordular. Ben kabul edince ayakkabı verdiler. O gün o kadar iyi oynadım
ki, 'Bu kim? Nereden geldi?' diye sormuşlar. Maçtan sonra Kilimlispor'a almak
için babama gelmişler. Babam o semti çok sigara içen, çok kumarcı var diye
sevmezdi. Beni Zonguldak Gençlik kulübüne verdi. Yani ilk kulübüm Zonguldak
Gençlik. Fakat o zamanlar öyle enteresan kurallar vardı ki, mesela ben okul
takımında oynuyordum, lig takımında oynayamıyordum. 17 yaşından gün almadan
kulüp takımında oynayamıyordun. Eğer okumuyorsan 16 yaşından itibaren
oynayabiliyordun."
"Babam futbol oynamama mani olmadı. Annem çok karşı
çıkıyordu. Zonguldak Çelikel Lisesinde okurken babamı bir gün okul maçına
getirmişler. Orada aile yasak koyamıyor tabii. Demişler ki, gel oğlunu gör,
ondan sonra annesine durumu ilet. Babam beni çok beğenmiş, anneme, 'Ben
memurum, büyük oğlanı üniversitede okutuyorum, belki bu çocuğu okutamayacağım.
Bu çocuğun istikbali belki futbolculuktur, buna mani olmayalım, ' deyince annem
de tamam demiş. Okul yıllarına ait enteresan bir anım var. Bir okul maçında
Ticaret Lisesiyle oynuyoruz, o zaman ben
kulüpte oynayamıyorum. 4-0 galibiz, üç golü ben atmıştım. Devre arası oldu,
içeri girdik. Can Bey var, hâlâ yaşıyor Zonguldak'ta. Bana 'Ayakkabılarını
çıkar,' dedi, çıkardım. Pat diye çivili ayakkabıları attı benim önüme. 'Bunları
giy,' dedi. 'Hocam ne oluyor?' diye sordum. 'Okullar arası 100 metre
müsabakasını devre arasına ayarladım. Pistte seni bekliyorlar, koş,' dedi bana.
Hemen koştum sahaya, herkes beni bekliyor. Yerimi aldım. Tabanca patladı,
fırladık. 11.6'yla birinci oldum. Soyunma odasına dönüp çivili ayakkabıları
çıkardım, tekrar kramponlu ayakkabıları giyip sahaya çıktım."
Genç milli takım. Coşkun Süer orta sıra, sağ başta. |
"Lisede okuduğum sırada Sabri Kiraz tarafından genç
milli takıma seçildim. Ben zaten Zonguldak'ın yetiştirdiği ilk genç milli
futbolcuyum, sene 1962. Fakat okul beni göndermedi. O zaman lise sonda, fen bölümünde
okuyordum. Babam bu anlattığım olayı, anneme söylediklerini aynen müdüre de
söylemiş. Müdür de peki demiş, ben öyle katıldım genç milli takıma. O zamanlar
iki ay boyunca gidiliyordu, şimdiki gibi değildi. Mesela 1962 senesinde
finaller Romanya'da oldu. Biz son dört takım arasına kaldık ve zaten o sene
Avrupa dördüncüsü olduk. Genç milli takımla Fransa'yı, Macaristan'ı, İspanya'yı
yenip yarı finale kaldık. Ev sahibi Romanya'ya yenilince finale kalamadık. Bu
turnuvadan sonra liseyi bitirdim ve ardından Kömürspor'a geçtim. İki sene orada
oynadım."
1962-64 arasında, henüz Zonguldakspor'un kurulmadığı
yıllarda şehrin en güçlü takımı olan Kömürspor'da forma giymiş Coşkun Süer. Bu
sırada şehrin spor tarihindeki önemli olaylardan birinde de yer almış. 1962-63
sezonunda Türkiye Kupası ilk kez düzenlenirken, Galatasaray'ın bu yeni
organizasyondaki ilk rakibi Kömürspor olmuş. Genç Coşkun'un da forma giydiği bu
maç onun unutulmaz anıları arasında yer almış: "Genç milli takımdan yeni
gelmişim, Zonguldak Kömürspor'da oynuyorum. O sene ilk defa Türkiye Kupası
başladı. Kurada bize Galatasaray çıktı. Kalede Turgay, sağ bek Candemir, sol
bek Büyük Ahmet, stoper Ergun Ercins, forvette Yılmaz Gökdel, Talat, santrfor
Metin Oktay, Kadri Aytaç, Uğur. Hiç yabancı futbolcu yok o zaman. Bir uzun top
attılar bana, çok süratli olduğum için kaçtım. Turgay abiyle karşı karşıya
geldim, karşımda bir dev gördüm. Topa mopa dokunamadım zaten. 5-0 kaybettik o
maçı. İlk büyük maçım oydu."
Jandarmagücü takımı. Coşkun Süer üst sıra, sol başta. |
1964'te askere giden Coşkun Süer ordu milli takımında
oynamış: "Çok enteresandır, o zaman profesyonel futbolcular askere gittiği
zaman kulüplerinde oynayamıyordu ama amatör olarak gittiğin zaman amatör güç
takımlarında oynuyordu. O zamanlar Karagücü, Jandarmagücü, Havagücü gibi
birinci lig ayarında inanılmaz takımlar vardı. Rahmetli Sepet Metin dediğimiz
Kömürsporlu bir abim vardı, jandarmada askerdi. Seni jandarma yapacağım dedi.
Jandarma oldum ve Jandarmagücü'nde oynadım. Sonra ordu milli takımına seçildim.
Benim zamanımda çok meşhur oyuncular vardı. Galatasaray'dan Talat ve Uğur,
Fenerbahçe'den Selim ve Nedim, Beşiktaş'tan rahmetli Güven, Demirspor'dan
Muzaffer, Göztepe'den kaleci Ali Artuner, rahmetli Göztepeli Gürsel abi vardı.
O kadar profesyonelin içinde tek amatör bendim. Onlar kendi kulüplerinde oynayamıyordu.
Ordu milli takımıyla dünya şampiyonu olduk."
Ordu milli takımı formasıyla. |
Askerliğini bitiren genç golcü 1966-67 sezonundan itibaren
Ankaragücü forması giymeye başlamış: "Askerliğim biter bitmez çok şanssız
bir dönem geçirdim. Beşiktaş kulübü benle anlaşmak üzereydi ve son beş ay
boyunca, ayda 1.000 lira maaş verdiler ki, o zaman evden 100 lira geliyordu.
Askerliğim bitince Beşiktaş'a gideceğim yani. Fakat askerliğim sırasında bana o
kadar ağır spor yaptırdılar ki, ben çok süratli olduğum için silahlı kuvvetler
çapında 100 ve 200 metrelerde üçüncülüğüm var. Hentbol takımında oynattılar.
Futbol takımında oynadım. Çok yorulduğum için askerliğim bittiği an ağır bir
sarılığa yakalandım. Babam Beşiktaş'a telefon etti, gelemiyor diye. Ankaragücü
takımı beni Ankara'dan tanıdığı için ne olursa olsun biz onu alacağız dediler.
Ben hiç hatırlamıyorum bile, bana yatakta imza attırmışlar ve parayı yatağa
koyup gitmişler. Rahmetli babam anlatmıştı bunu."
Coşkun Süer'in katıldığı sezon (1966-67) Ankaragücü kadrosu. |
"Ertesi sene Ankaragücü'ne geldim, gol kralı Ertan
abinin PTT'ye gittiği seneydi. O sene biraz oynayamadım tabii. Bu arada lifim
koptu. Vücutta daha sarılıktan ötürü zehir var. Kulüp de beni bir an evvel
oynatmak istiyor. İyi bir sezon geçiremedim. Ama ertesi sene oynamaya başladım.
Fakat o sezon yani1967-68 senesi, iyi bir kadromuz olmasına rağmen küme düştük.
Futbolda bir ters gittin mi gidiyorsun. Kazanamadık bir türlü. Battıkça battık.
Hocamız Ziya Taner'di ki iyi hocaydı. O zaman zaten Türkiye'de fazla hoca
yoktu. O zamanın hocaları 1- Gündüz Kılıç, 2- Sabri Kiraz, 3- Galip Türkkan, 4-
Ziya Taner. Bana iz bırakan çok hoca yok. Ziya hoca çalıştırıyor bizi ama
kaybediyoruz işte. Hatta köklü geçmişe sahip bir kulüp olduğumuz için bir maçta
rakip koşmuyor ama şike değil. Fakat biz bir türlü gol atamıyoruz. Rakip oyuncu
top benden gitsin diye santra civarından bir burun vuruyor, top gidiyor gol
oluyor. Böyle maçlar yaşadık. O zaman bütün futbolcular toplandık, bunun bir
tesadüf olduğunu bildiğimiz için, 'Biz bu takımı çıkarmadan hiçbir yere
gitmeyeceğiz,' dedik. Nitekim ertesi sene açık puan farkıyla tekrar çıktık."
Günümüzün tamamen maddiyata dayalı dünyasında futbolcuların
her sene bir başka kulüpte oynaması sıradan bir olay haline geldi. 1970'lerse
profesyonellik olmakla birlikte farklı bir dünyaydı, kulüp değiştiren futbolcu
azdı. Nitekim Coşkun Süer'de futbolculuk ve antrenörlük hayatının büyük
bölümünü Ankaragücü'nde geçirmiş: "16 senem Ankaragücü'nde geçti. Ben
santrfor ve sağ açık oynardım. Bize 1971 senesinde Fenerbahçeli Abdullah geldi.
Ben 100 metreyi 11.6 saniyede koşardım, o da 11.3'te koşuyordu. İki tane
forvet, jet gibi gidiyoruz. Ben sağ açık oynarsam o santrfor oynardı, o sağ
açık oynarsa ben santrfor oynardım. Erman Toroğlu, İsmail Dilber, sağ bek Sarı
Mehmet ya da Konyalı Mehmet, sol bek Müjdat Yalman, orta sahada rahmetli Tatar
Metin, Selçuk Yalçıntaş vardı. Meşhur 'Haydi Bastır' tezahüratı bizim
dönemimizde çıkmıştı. 40 bin kişi gelirdi maçlara. İstanbul takımlarıyla
oynadığımız zaman binlerce kişi 'Haydi Bastır!' diye tezahürat yaptığı zaman
Fenerli, Beşiktaşlı seyircilerden kimse bağıramazdı. Ankaragücü şimdi 2.lig
deniyor ama aslında 3.ligde, çok üzülüyorum."
Coşkun Süer'in saydığı isimlerin oynadığı yıllar
Ankaragücü'nün en başarılı dönemlerinden biriydi. 1971-72 sezonunda Türkiye
Kupasını kazanmışlar, ertesi sezon yarı finalde Fenerbahçe'yi eleyip finalde
Galatasaray'a kaybetmişlerdi: "Sekiz kişiyle İstanbul'da Fenerbahçe'yi 2-1
yendik. İlk golü biz atmıştık. Erman, Selçuk ve Tatar Metin atıldı. O sırada
maç 1-1 devam ediyordu. Köksal santradan gitti, kaleci Datcu dışarı fırladı.
Ceza sahasının dışında çalım attı ona, gitti golü attı. Çok büyük futbolcuydu. Kupayı
aldığımız sene çeyrek finalde Beşiktaş'ı eledik. Ardından Bursaspor'u eledik ve
finale kaldık. Türkiye Kupası finalinde Altay'ı 3-0 yendiğimiz maçta iki golü
ben atmıştım."
Türkiye Kupasını kazandıktan sonra ertesi sezon (1972-73)
Avrupa Kupa Galipleri Kupasına katılan Ankaragücü'ne ilk turda çok kuvvetli bir
rakip, İngiltere'nin Leeds United takımı çıkmıştı. Ankara'daki ilk maç 1-1
berabere biterken, rövanşta 1-0 yenilen Ankaragücü elenmişti: "Leeds
United'la burada oynadığımız maçta beni düşürmüşlerdi, penaltı olmuştu. Orada
da çok iyi oynadık. Fakat Leeds'in çok kuvvetli bir kadrosu vardı o zaman.
Şimdiki Leeds gibi değildi, lig şampiyonluğu vardı. Biz bile inanmıyorduk tur
atlayacağımıza. Buradaki maçta Tatar
Metin Bremner'e bastı. Bu sefer oradaki maçta Bremner daha 10.dakikada Tatar
Metin'e bir bastı, tekmeliğini deldi. Sakatlanıp dışarıya çıktı Metin. Öyle
kinciydi Bremner. 0-0 iken Behzat bir gol kaçırdı. Sonra 1-0 yenilip elendik."
Coşkun Süer'in sporculuk yaşamında unutamadığı olaylardan
biri de sakatlığını tedavi ettirmek için kendi imkânlarıyla Romanya'ya
gitmesiydi: "Futbolculuk hayatımda çok sakatlık yaşadım. Federasyonda
eğitim dairesi müdürlüğü yapan Teoman Yamanlar, futbolculuğu döneminde Ankaragücü'ne
gelmişti. Onunla antrenmanda çarpıştık. Tam diz altında bir kemik vardır, o
kırıldı. Bir iki ay oynayamadım. Sonra Amerikan hastanesinde ameliyat oldum ve
on beş gün sonra oynamaya başladım. İlk sakatlığım buydu. Ardından daha büyük
bir sakatlık yaşadım. Sonra 1973'te, yani Ankaragücü'nün en iyi olduğu
zamanlarda, kasığımdan bir sakatlık yaşadım. Ankara ve İstanbul'daki doktorlar
tedavi edemediler. Romanya'da Stenescu diye bir profesör bu işin uzmanıymış.
Yönetime gidip durumu söyledim. 'Biz şimdi sana para veremeyiz, sen git
tedavini ol, oynadığın ilk maçtan sonra bütün masraflarını veririz,' dediler.
Şubat ayında arabama atlayıp gittim. O zamanlar için yeni olan Renault marka
bir arabam vardı. İki buçuk metre karın altında karayolundan Bükreş'e gittim.
Şansıma 50 yıldan beri Bükreş'e öyle kar yağmamış. Sabah çıktım, arabayı
bulamadım. Oradaki spor okuluna gittim. Stenescu beni muayene etti ve bir ay
sonra oynayabilirsin dedi. Japonya'dan bir hormon getirmişler, üç günde bir
kasıktan iğneyle verdi. Ayrıca kalçadan vitamin iğnesi yaptı. Yaklaşık 13 gün
kaldım. Orada çok hoş bir anım da var. Nadia Comaneci o zaman 12 yaşındaydı.
Her gün iki saat onun idmanını seyrettim. Günde altı saat çalışıyordu. İnsan
dünya çapında yıldız işte böyle oluyor. Hatta dönüşte herkese Comaneci diye
biri var, ileride çok büyük sporcu olacak dedim, herkes gülüp geçti."
"Benim biraz Almancam vardı. Arabamla Romen hududundan
giriş yaparken birisi beni arabanıza alır mısınız diye rica etti. Meğer adam
Almanca biliyormuş. Yolda gidene kadar sohbet ettik. Adam bana çok yardım etti,
hatta beni profesöre o getirdi. Ertesi gün o karda otelden alıp spor okuluna
götürdü ve Stenescu ile tanıştırdı. Sonra beni ziyaret de etti. Ben de elimdeki
yüzüğü çıkardım verdim. O zaman Romanya'da çok pahalıydı o tür şeyler. Adam
almak istemedi, ben zorla verdim. Stenescu, 'Seni tedavi ederim ama iki şey
istiyorum,' dedi. 'Birincisi, dolar bozdururken bankadan bozdur,' dedi. O zaman
bankada 1 ley 1 dolardı. Halbuki biz 1 doları
sokakta 20 leye satıyorduk. Niye öyle istediğini sorunca, 'Başka türlü
yapamayız, yoksa bizi hapse atarlar,' dedi. Onun üzerine 300 dolar bozdurdum
bankada. Sonra, 'Bir şey daha istiyorum, iki tane Kodak film. Biz giremiyoruz,
free shop'ta var,' dedi. Gidip bir kutu film aldım, içinde belki 40 tane film
var, hepsini verdim."
"Neticede tedavi olup döndüm. Fenerbahçe maçı vardı,
oynayabilecek misin diye sordular. Bir depar attım, acıdı. Önce oynayamam
dedim. Fakat sonra bir depar, bir depar daha, baktım durumum iyi. Hocamız Ziya
Taner'di. Ona oynayabileceğimi söyledim. Beni kadroya yazdılar. Altı ay ayağıma
top değmemiş, altı ay 10 metre bile koşmamışım. Ben Fener maçında 90 dakika
oynadım ve maç 0-0 berabere bitti. Hiç unutmuyorum, maçtan sonra Salı günü
çağırdılar beni. 6.000 lira para harcamıştım, onu verdiler. Böyle bir kulüptü
Ankaragücü. Başkan Sabri Mermutlu un fabrikaları olan biriydi. Onunla uzun
seneler çalıştık. Sonra MKE'nin genel müdürü olan biri başkan oldu. Futbolu
bıraktıktan yıllar sonra son sakatlığımı kurslarda yaşadım. Dönüşleri
gösteriyordum. Bir döndüm, diz küt diye gitti. Hemen İzmir'e dönüp MR
çektirdim. Menisküsler yırtılmış. Burada ameliyat oldum."
Marmara Otelinde kamp yapan Ankaragüçlü futbolcular Süleyman Demirel ve Öztürk Serengil ile birlikte. |
1973-74 sezonu sonunda futbolu bırakmaya niyetlenen Coşkun
Süer, aklında hiç yokken kendisini bir anda Diyarbakır'da bulmasını şöyle
anlatıyor: "O zamanlar erken bırakılıyordu futbol. Bana bir jübile yapın,
artık bırakayım futbolu dedim. O arada Diyarbakırspor geldi. Aşağıda baktım
bizim Candan Dumanlı var, beni çağırdı. Yanında Mehmet Kalfagil isimli bir
adam. Diyarbakırspor 3.ligde o zaman. 'Gidin yahu' dedim. Adam, 'Niye öyle
diyorsun? Sen kaç para istiyorsun söyle,' diye konuştu. 300.000 lira dedim ki o
zamanlar için uçuk bir para. 'Bu kaç senelik?' diye sordu. 'İki senelik,'
dedim. 'Sana bir senelik 150.000 lira veririm,' dedi. Düşüneyim diye karşılık
verdim. Eve gittim. Hanım sorunca anlattım. 'Sen ne cevap verdin?' diye sordu.
Cevabımı öğrenince, 'Ne düşünmesi yahu, yürü gidelim,' dedi. Diyarbakır'a
gittik o sene. Hiç unutmuyorum, 20 Temmuz 1974 akşamı, yani Kıbrıs harekâtının
olduğu gün yola çıktık. Yolda beni çevirdiler. Farlara mavi jelatin kağıdı
kaplattılar. Ben o vaziyette Diyarbakır'a gittim."
Diyarbakırspor 1974-75 kadrosu. Üst sıra sol başta Coşkun Süer, sağ başta Vehbi Günay. |
"Diyarbakır'da çok severlerdi beni. Takım kaptanıydım.
O zaman şimdiki terör olayları yoktu. Sağ-sol olayları vardı. Elazığ daha çok
sağ görüşlü, Diyarbakır sol görüşlüydü. Elazığ plakalı bir araç Diyarbakır'a
girdi mi yakarlar, ya da tersi olurdu. Ailem de gelmişti Diyarbakır'a, güzel
bir yerde oturuyorduk. O zaman kaldığımız apartmanın ismini taksiye binip de
taksi şoförüne söylediğin zaman hiç neresi filan diye sormadan getirirdi. Bir
sene orada oynadım. Ertesi sene kulüp o rakamın altına düştü tabii. Birden o
rakam çok büyük gelmişti. Ben bırakıyorum dedim ve döndüm."
Diyarbakır'da kaptan olarak sahaya çıkarken. |
1974-75 sezonu sonunda futbol oynamayı bırakan Coşkun Süer,
kısa bir aralıktan sonra teknik direktör olarak futbol dünyasına dönüşünü şöyle
anlatıyor: "Benim bu duruma gelmem Metin'in sayesindedir. Neden
diyeceksiniz? Ben Diyarbakır'dan döndüğümde Ankara'daki evim kiradaydı. O
yüzden eşyalarla birlikte Eskişehir'e, kayınpederimin yanına yerleştik
Ankara'daki ev boşalana kadar. Futbolu bıraktığım için bir boşluk yaşıyordum.
Kayınpederim, 'Sen zeki bir insansın, Cici Şekerlemede seni satış mümessili
yapalım,' dedi. Ben gittim bir haftada bütün şekerlerin isimlerini, vasıflarını
filan öğrendim. Başlangıçta birkaç defa başka birisiyle işe çıktım. Sonra tek
başıma Mersin'e gittim. Arabayla gezip toptan şeker pazarlıyorum. Mersin'de bir
baktım Tatar Metin. 'Sen ne yapıyorsun burada?' diye sordu. Yaptığım işi
anlatınca, 'Seni öldürürüm, hemen şu arabayı bırak. Sen Ankaragüçlü Büyük
Coşkun'sun, senin yerin futbolun içi,' dedi. Ve ben onun sözü üzerine gittim,
arabayı havaalanına bıraktım. Şirketi arayıp gelin arabayı buradan alın dedim.
Atladım uçağa Ankara'ya gittim. Kayınpederime de sakın üzülme ben bu işi
yapamayacağım dedim. Sabri Kiraz bir zamanlar bana futbolu bırakınca antrenör
olmamı söylemişti. Candan abiye gittim, ben başlayayım altyapılarda dedim.
Yönetim kuruluna getirmiş önerimi. Neticede ben Ankaragücü'nde 10 sene futbol
oynayıp da sonra antrenörlüğe başlayan ilk kişiyim. Böylece benim kulübe 16
sene hizmetim oldu. Minik, yıldız, B genç, A genç, yardımcı antrenör oldum ve
İsmet Arıkan'ın yardımcılığını yaptım.
Tatar Metin'in bana orada söylediği laflar hayatımda bir dönüm
noktasıydı. Ben Ankara'ya gittim ve Ankaragücü'nde antrenörlüğe başladım."
Ankaragücü genç takımı. |
"Ertesi sene Ankara Demirspor beni teknik direktör
olarak almak istedi. Sene 1979-80 sezonu. Yönetime gittim, sizden izin almadan
gitmek istemiyorum dedim. 24 saat müsaade et dediler. Ertesi günü çağırdılar,
Ankaragücü'ne hoca oldun dediler. Böylece 1979'da Ankaragücü'ne hoca oldum. O
sene 2. Ligde çok iyi bir sezon geçirdik. Mersin İdman Yurdu averajla çıktı.
Halbuki sezon başında takımı bana küme düşmesin diye vermişlerdi çünkü herkesi
satmışlar ve takım dağılmıştı. Fakat Maradona Sadık, Bonhof Nazmi gibi genç
takımdan aldığım oyuncularla averajla şampiyonluğu kaybettik. Ertesi sezon için
bir daha anlaştık. Sonra çok enteresan, ligler iyi gidiyor, şampiyonluğa
oynayacağımız belli. Düzce'ye Türkiye Kupası maçına gidecektik. 'Hocam biz
ligde iddialıyız, maça ikinci takımı getir, kupayı bırakalım,' dediler. Ben, 'Bu bir antrenman maçıdır,' dedim ve
tekliflerini kabul etmedim. Oradan da Karagümrük'le lig maçı oynamak için
İstanbul'a geçecektik. Düzce'de 89.dakikaya kadar 2-0 galiptik. Son dakikada
iki tane en iyi oyuncum atıldı. Biri Cüneyt Memişoğlu, diğeri stoper İhsan. Bu
olayın üzerine, Karagümrük'e 1-0 yenilince yönetim benim üzerime geldi.
Ertesi hafta Kayseri maçı vardı ama yönetim üzerime
gelmeye devam ediyordu. Kayseri'yi 3-0 yendik. Futbolcular da hissediyordu
ayrılacağımı. Atılan her golden sonra bana koşuyorlardı. Neticede ben o maçtan
sonra ayrıldım. İşin enteresan tarafı şu: bana kupadan elen diye baskı
yaptılar. Benden sonra Yılmaz Gökdel geldi. Ligi kaybettiler fakat Türkiye
Kupasında şampiyon oldular. Kupayı kazandıkları için Kenan Evren bir üst lige
çıkardı. Kupa da bir ayak, niye bırakalım? Sonra kimse demedi ki, bak Coşkun
Hoca zamanında böyle söylemişti."
"Ankaragücü'nden ayrıldıktan bir hafta sonra beni
Ispartaspor istedi. Orada güzel bir sezon geçirdik. Dönüşte Kırıkkale'ye
gittim. Bildiğiniz gibi Ankaragücü, Makine Kimya Endüstrisi'nin takımıdır.
Benim oradan emekliliğim vardı. Takımdan ayrılınca Kırıkkalespor istedi beni.
Orada bir idareci vardı, aynı zamanda Ankaragücü'nde idareciydi. 'Hocam ben
seni bırakmam,' dedi. Kırıkkalespor 2.ligdeydi o zaman. Orada iki sene
çalıştım. Sonra Konyaspor devreye girdi. Orada Mehmet Otluk diye bir talebem
vardı, genel kaptan olmuş. Beni oraya getirdiler. Bir sene orada çalıştım."
"Sene 1984. Altay ikinci lige düşüp hemen birinci lige
çıkmıştı. Genç ve idealist bir teknik direktörle çalışmak istiyor diye haberler
çıktı. Neticede 1984'te Altay'ın teknik direktörü oldum. Fakat genel kaptan
Kemal Zorlu'yla bir sürtüşme nedeniyle ikinci yarıda takımı bıraktım. Benim
yerime Ömeragiç geldi. Ardından 1985-86 ve 1986-87'de, iki sene Göztepe'de
hocalık yaptım. Zaten Adnan Süvari'den sonra iki sene üst üste çalışan tek adam
bendim. Göztepe'den ayrılınca tekrar Kırıkkale'ye döndüm. Toplam dört sene
çalıştım orada. Tekrar bir sene Isparta'da çalıştım. Birkaç kulüpte daha
çalıştıktan sonra profesyonel antrenör olarak en son Manisaspor'u çalıştırdım.
Fakat artık sıdkım sıyrılmıştı. Bundan sonra bırakacağım dedim. Antrenörlüğe
başladığım yıllarda beni almak için araya adam sokarlardı. Mesela Diyarbakırspor
beni istedi, rahmetli Coşkun Özarı'yı aracı yaptı. Coşkun abi beni hiç
tanımazdı, ona rağmen bana telefon açtı. Aradan yirmi sene geçti, benim bir
kulübe gitmek için artık araya adam sokmam lazımdı ki bu benim yapıma
uymuyordu."
Altay yedek kulübesi. Sol başta Ayfer Elmastaşoğlu, yanında Coşkun Süer. |
"O arada İzmirspor geldi ve bana altyapı
koordinatörlüğü teklif etti. Orada iki buçuk yıl çalıştım, hatta o süre içinde
yedi kişiyi altyapıdan A takıma çıkardık. Takım şampiyon olmadı diye suçlandım,
halbuki genç takımlar A takıma, milli takıma oyuncu yetiştirmekle yükümlüdür.
Öyle olunca ayrıldım. Allah'tan ayrılmışım, Gündüz Hoca (Gündüz Tekin Onay) beni
federasyona aldı. 1997'de Futbol Federasyonu bölge antrenörü olarak İzmir'de
göreve başladım. 1999'da Gündüz Hoca beni genç milli takımlar sorumlusu yaptı.
İki buçuk yıl bu görevi sürdürdüm. Sonra yönetimler değişti, ben tekrar buraya
teknik sorumlu olarak geldim. Bu arada TFF kurslarına hoca olarak gitmeye
başladım. B ve A, teknik direktörlük kurslarında hocalık yaptım. Sonra UEFA
kursları açıldı. İlk 19 kişiyle başladık. Eğitimci olarak başladık, UEFA A, B
ve Pro kurslarını bitirdim. Sonra tutor (antrenör eğitmeni) kursunu bitirdim.
Şu anda da yaklaşık 2008'den bu yana, bütün UEFA kurslarında eğitimcilik
yapıyorum."
"Futbol hayatımdan ve antrenörlükten çok para
kazanmadım ama çok insanlık kazandım. Karşılaştığım her futbolcunun elimi
öpmesi, birisinin arkasını dönmemesi benim için en büyük sevinç kaynağıdır.
Size bir örnek vereyim: Kırıkkalespor'da A takımını çalıştırıyorum. Genç
takımda 17 yaşında bir oyuncu var. Onu izliyorum. Bir gün çağırdım, dedim ki,
'Mesut seni izliyorum, seni oynatacağım zaman alacağım,' dedim. Tamam hocam
dedi. İçeride bir Giresun maçımız vardı, 0-0 devam ediyor. Mesut ısın dedim.
Tam o ısınırken gol yedik, dakika 43-44 oldu. Mesut'a oturmasını söyledim.
Mağlupken daha 17 yaşındaki bir çocuğu kaybetmek istemedim. O da anladı bunu.
İki hafta sonra içeride Samsun maçı. Yine Mesut'a ısın dedim. Böyle bir tesadüf
olur mu hayatta? Tak, gene gol yedik. Bana doğru geliyor, yürü gir dedim. Bir
tane gol attı, bir tane attırdı, ondan sonra Mesut Bakkal oldu. Sonra onu
Denizlispor'a sattık. Bizim başkanın 6 milyon alacağı varmış, bana geldi, 'Sen
dünyanın en büyük hocasısın, benim burada on senedir para vermekten imanım
gevremişti,' dedi. Bir gün TFF'nin kursundaydım. Kapı açıldı, Mesut Bakkal. 'Beni
futbolcu yap dedin yaptım. Şimdi diyorsun ki beni A milli takıma antrenör yap,
hadi bakalım,' dedim. 'Hocam Allah konuşturdu,' dedi. İki sene sonra Ersun
Yanal'ın yardımcısı olarak A milli takımda hocalık yaptı. Bana telefon açtı,
'Hocam seni mahcup etmedim,' dedi. Bir seminerde Denizli'ye gelmişti, ben de
orada hocayım. Mesut bu anıları orada da anlattı."
Coşkun Hoca 1985'ten beri İzmir'de yaşıyor ve halen TFF
İzmir Bölge Müdürlüğü'nde görev yapıyor: "Antrenörlük hayatım boyunca
Ankara'daki evimi hiç bozmadım. Bütün antrenörlük hayatımı bekar olarak
yaşadım. Ancak Göztepe'ye geldiğim zaman burada bir daire alıp yerleştim. Yani
İzmir'e yerleşmem 1985'te gerçekleşti. Şu anda burada bölge baş antrenörü
olarak devam ediyorum. Gene kurslara gidiyorum. Bana ne zaman bırakacaksın bu
işi diye sordular. Kurslarda hep aynı yüzü görmekten bıktılar. 'Aklımdan
geçenle ağzımdan çıkan örtüşmemeye başladığı zaman ben bu işi bırakacağım,'
dedim. Yaşlılık bu demektir. 40 yaşında, 50 yaşında çok yaşlı insan görüyorum.
Ben 58 yaşında altı ay boyunca bilgisayar kursuna gittim. Sebebi de şu: bir gün
ders veriyorum, o zaman tepegözler var. Bir tane akademili hoca geldi, koydu
bilgisayarı, Powerpoint ile sunum yaptı. Ben de bir dahaki kursta böyle sunum
yapacağım dedim. Mesleğimi seviyorum, insanlığa çok değer veriyorum."
Harika bir hikaye .. Ben Coskun hocanın futbolculugunu hayal meyal Ankaragucunde hatırlıyorum . Cocuklugumda sadece o takımdan Baskın ve Koksal'ı hatılrlarım . Ama Coskun hoca'nın anıları paha biçilmez !
YanıtlaSilHarika bir hikaye .. Ben Coskun hocanın futbolculugunu hayal meyal Ankaragucunde hatırlıyorum ama tabii ki naklen gormedim . Cocuklugumda sadece o takımdan Baskın ve Koksal'ı biraz da Selcuk 'u hatılrlarım . Ama Coskun hoca'nın anıları paha biçilmez !
YanıtlaSilBen Coskun Sueri yeni Ankarahuclu oldugu yillarda seyrettim cok suratli topa sert vutan gercek futbol beyefendisiydi ben 1969 yilinda Ankaraguclu oldun suan 70 yadindayim o yil Ankaragucu ve samsun birinci lige bugunun soper ligine cikmisti Ankarada samsunu bir sifir yendik ikinci lig kupasini aldik ben 14 yasindaydim bjk iken Ankaraguclu olmustum Coskun hocama saglik esenlikler dilerim.
YanıtlaSilAdil Can
YanıtlaSil