Milli Ligin henüz başlamadığı
1950'li senelerde, İstanbul Profesyonel Liginin istikrarlı takımlarından
biriydi Beykoz. Üç büyüklerin saltanatını yıkmak gibi bir iddiası olmasa da,
beklenmedik anlarda onları mağlup ederek canını yakması alışılan bir durumdu.
Beykoz Çayırında top oynayarak büyüyen çocuklar sarı-siyahlı takımın doğal oyuncu
kaynağıydı. İşte bunlardan biri Beykoz'da uzun yıllar sağ bek olarak oynayan
Rauf Başaran'dı. Beykoz Çayırından başlayarak A takıma yükselme sürecini şöyle
anlatıyor:
"1932 Kırıkkale
doğumluyum. Babam subaydı. Oradayken askerden ayrılmış ve Sümerbank Beykoz
fabrikasına kapı amiri olarak girmiş. Beykoz'a taşındığımızda ben yaklaşık iki
yaşındaydım. Ben daha küçükken Beykoz
Çayırında yalınayak başıkabak top oynamaya başladım. Ayakkabımız yoktu. Hali
vakti yerinde olan çocukların topu vardı. O yüzden iyi oynamasalar da takıma
girerlerdi. Kimde top varsa hemen çayırda bir takım kurulurdu. Top oynamak
uğruna okula gitmez, çantayı bir tarafa attığım gibi maça dalardım. O yüzden
annem beni maşayla çok dövmüştür."
"İlkokulu bitirir bitirmez
Beykoz genç takımına girdim. Sonra B takımına, sonra A takımına geçtim. Genç
takımı Gazanfer (Olcayto) abi çalıştırırdı. Mustafa amca vardı yine genç
takımla ilgilenen. Yaşar Nurten diye biri vardı. O da genç takımla çok alakadar
olurdu. Yazın genç takım kurar, çayırda maçlar yaptırırdı. Sağa sola götürürdü.
Tarabya'ya giderdik mesela, Anadolukavağı'na giderdik. Oralardaki takımlarla
maç yapardık. Şimdi ne öyle kimseler, ne öyle sahalar kaldı. Gerçi Beykoz Çayırı
bugün de müsait ama başka yerlerde boş saha kalmadı. Futbolda ilerleme yok
çünkü yetiştirecek adam da kalmadı."
1951'de Beykoz Çayırında bir yazlık takım. Rauf Başaran ayakta sol başta. Sağ başta oturan Beykoz ve Beşiktaş'ta oynayan Nusret Ülük. |
1951-52 sezonunda A takıma
giren Rauf Başaran o yıllardaki ortamı şöyle anlatıyor: "Beykoz'la Bahadır
ve Gazanfer Olcayto kardeşler çok haşır neşir olurdu. Sonra bir ara Şeref
Görkey antrenör oldu. Onun zamanında çok iyi durumlardaydık. Beşiktaş ve
Galatasaray'la bir ara başa baş durumdaydık. Şeref abi maç kazandığımız zaman
kendi cebinden bize para verirdi. Hali vakti yerindeydi. O zaman Boğaz'da köprü
filan yok, hususi arabayla antrenmana gelirdi. İstinye-Paşabahçe arasında
çalışan arabalı vapurla geçerdi. Çok disiplinli bir insandı. O gelmeden soyunup
sahaya çıkmazdık. O geldikten sonra herkes soyunup sahaya çıkardı. Dediğim
dedik bir insandı."
Beykoz Çayırında bir idman. Ön sırada Rauf ve Fahrettin, ikinci sırada Ziya ve Abdullah Matay koşuyor. Ziya'nın arkasında Katır Nusret var. Sağ başta antrenör Şeref Görkey görülüyor. |
Aydın Sümer (solda) ile. |
İlk sezon A takımda fazla
oynama şansı bulamayan Rauf Başaran askere gitmiş ve dönüşünde Beykoz'un
değişmez elemanlarından biri olmuş: "1952-54 arası askerdeydim. İki sene
boyunca Beykoz'da oynamadım. Askerliğimi hava eri olarak yaptım. Önce
Kütahya'ya gittim. Sonra Ankara'ya çağırdılar. Fenerli Basri Dirimlili ve Naci
Erdem asker arkadaşımdı. Naci Karagümrük'teydi daha. Orada bir müddet
Havagücü'nde oynadım. Sonra Ankara'dan Kayseri'ye yolladılar. Oradaki
Havagücü'nde oynadım. Kayseri'de çok iyi günlerim geçti. Dönünce yine Beykoz'da
oynadım. Askerden dönüşte rahmetli Aydın ile bana profesyonel mukavele yaptılar
ama bize maaş filan vermediler. Fabrikadan aldığımız maaşla geçiniyorduk. Onun
dışında maç kazandığımız zaman prim verilirdi. Onu da ya 15 gün, ya bir ay
sonra alabilirdik. Yalnız üç büyükleri yendiğimiz zaman prim ikiye katlanırdı.
Normal galibiyet 12,5 lira prim alıyorsak, onları yenince 25 lira alırdık. O
zamanlar Beykoz ve civarındaki fabrikalar binlerce insanın geçim kaynağıydı.
Fakat şimdi Beykoz'da Sümerbank Kundura Fabrikası, Paşabahçe'de Rakı Fabrikası
ve Şişe-Cam kapandı. Shell de artık ufak bir nakliyat yapıyor, eskisi kadar
faal değil. Sümerbank Kundura Fabrikasında 1.900 kişi çalışırdı."
1950'lerin başında Beykoz Çayırında bir başka yazlık takım. Rauf Başaran alt sıra sağ başta. Yanında kaleci Selman. Orta sıra sağ başta Aziz. Üst sıra Koço Nusret (Ülük), Cevat ve Nizamettin. |
Rauf Başaran'ın oynadığı
dönemde Beykoz'un unutulmaz maçlarından biri Fenerbahçe'yi 1-0 yendiği
karşılaşmaydı (2 Şubat 1957). O maçı şöyle hatırlıyor Rauf Başaran: "Ben
hep sağ bek oynadım. Bir tek maçta 5 numara (santrhaf) oynadım, o da
Fenerbahçe'yi 1-0 yendiğimiz maçtı. Rahmetli Şeref abinin zamanıydı. Kimsenin
takımdaki yeri garanti değildi. Herkes soyunma odasına gelir, maça 15 dakika
kala daha takım belli değil. Mesela Necmi o zaman en iyi kaleci, soyunmamış.
Şeref abi gelir, takımı açıklardı. O Fener maçından önce de takımı açıklamaya
başladı. Kalede Necmi, sağ bek Ekerbiçer dedi. O öyle deyince ben kızaktayım
diye düşündüm. Sonra İsmet ve Hasan dedi, sonra benim ismimi söyledi. Orta
sahaya almış beni ki, ben boyum nedeniyle hava toplarına o kadar hakim
değildim. Fakat Fenerbahçe'de Şirzat Dağcı oynuyordu, ki o da Beykoz'dan
gitmişti. Onunla aynı boydaydık, onun karşısına koydu beni. O gün gayet güzel
bir oyun tutturduk. Abdullah Matay 5.dakikada golü attı. Fahrettin aslında sol
iç oynardı. O gün geride oynadı. Erdoğan onun yerinde oynamıştı. Fahrettin çok
iyi oynamıştı, onun ayağından top almak imkansızdı. Ancak sert faul yapacaksın
almak için. Sonra Nusret Ülük vardı, Beşiktaş'ta oynamış. O da Beykozludur."
1-0 kazanılan Fenerbahçe maçının sonu. Soldan sağa Ekerbiçer, Erdinç, Fahrettin, B. Erdoğan (9 numara), İsmet ve Rauf. |
"Ben çok seriydim, 100
metreyi gayet iyi koşardım. Ekerbiçer'den seken topların yüzde 80'ini
toplardım. İsmet Berberoğlu da çok ağırdı ama çok iyi futbolcuydu. Pozisyonu
çok iyi takip ederdi. Mesela Galatasaraylı sağ açık İsfendiyar herkesi geçerdi
ama İsmet geldi mi karşısına tutulurdu. İsmet öyle hemen fırlamazdı. Sağ bek
olarak ben sert bir futbolcuydum, acımazdım. Topla beraber sert oynardım. Hatta
Ankara Demirspor'da oynarken bir Fenerbahçe maçında Lefter'e bir girdim, iki
metre geriye gitti. Hakemi çağırdı. Hakem bana dışarı dedi, sesimi çıkarmadan
çıktım. Fakat onun dışında ihraç olduğum başka maç olmadı. Biz forma aşkıyla
oynardık. Herkes birbirine yardımcı olurdu. Mesela şimdi televizyonda maç
seyrediyorum, müdafaa ileri gitmiş, geri gelen yok. Bizde herkes arkadaşına
yardım ederdi. Herkes kendi başına oynasa hiç muvaffak olamazsın."
1955-56 sezonunda 1-1 biten Beykoz-Fenerbahçe maçı. |
O yılların yaygın WM sistemine göre Beykoz takımının dizilişini şöyle sayıyor Rauf Başaran: "Beykoz'un kolay değişmeyen bir kadrosu vardı: Kaleci Necmi- sağ bek Rauf, sol bek İsmet - sağ haf Hasan, santrhaf Ekerbiçer, sol haf Küçük Erdoğan - sağ açık Ziya, sağ iç Büyük Erdoğan, santrfor Katır Nusret, sol iç Fahrettin, sol açık Abdullah. Katır Nusret çok iyi oyuncuydu ama çok telaşlı bir adamdı. Yüzde yüz atacağı golü atamazdı, bir bakarsın 30 metreden topa vurur gol yapardı. Çalım atma gibi özellikleri yoktu. Onun önüne topu yuvarlayacaksın, o boş sahada yakalarsa ne ala. Tekniği zayıf ama çok kuvvetli ve hırslı bir futbolcuydu. Biz oynadığımız devirde bekler fazla ileri çıkmazdı. Rahmetli Bahadır Olcayto bize santrayı aşmayacaksınız derdi. O zaman adam markajı yapılırdı. Tuttuğun adam nereye giderse sen de oraya giderdin. Ekerbiçer bile boyu çok uzun olduğu halde, korner atışlarında ileri çıkmazdı."
Beykoz kulübü tarihindeki en
önemli olaylardan biri 1957'de Atatürk Kupasının kazanılmasıydı. Böyle bir
turnuva düzenlenmesinin fikir babası o tarihte MTTB başkanlığını yapan Necati
Karakaya'ydı. Amaç bu maçlardan elde edilecek gelirle İstanbul Üniversitesi
bahçesine büyük bir Atatürk heykeli yaptırmaktı. Turnuvada şampiyon olacak takıma
Karakaya'ya göre 2 metre boyunda, 200 kilo ağırlığında bir kupa verilecekti.
1955'te düzenlenen ilk kupayı Adalet takımı kazandı. Milliyet gazetesinde
anılarını yazan Necati Karakaya 1957'deki ikinci kupadan şöyle bahsediyordu:
"Sahiplenmek için heyecanla bekleyen Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş
yine hüsrana uğradı. Çünkü bu sefer de şampiyonluğu Beykoz kazandı. Şampiyonluk
turuysa iki yıl öncekinden çok daha sıcaktı. Seyirci sahaya indi, kupayı
omuzladı. Alkışlar, sloganlar arasında Dolmabahçe'den Beşiktaş iskelesine kadar
taşıdı. Buradan Şehir Hatları vapuruna konularak eller üzerinde Beykoz kulübüne
taşındı."
Bir Galatasaray-Beykoz maçı. Sol başta Metin Oktay, arkasında kaleci Necmi Mutlu. 2 numaralı Rauf Başaran, Ekerbiçer ve Helvacı Hasan topu uzaklaştırıyorlar. |
Bu olayı hatırlattığımız zaman
Rauf Başaran bir an dalıp o günlere gidiyor ve şunları anlatıyor: "Atatürk
Kupasını kazandığımız zaman bütün seyircilerle beraber vapura binip Beykoz'a
dönmüştük. Vapur Kanlıca burnunu döndüğü zaman bütün seyirciler bağıra bağıra
geldik. Zaten Beykoz kazandı mı bütün vapur inlerdi. Yenildiyse hiç çıt
çıkmazdı. O zaman Beykoz'un çok taraftarı vardı. Kupayla iskeleye indiğimizde
muazzam bir kalabalık karşıladı bizi. Maçlardan çıkışta Beşiktaş'tan vapura
binerdik. Vapur Kandilli'ye geçer, sonra Kanlıca, Anadoluhisarı, Çubuklu,
Paşabahçe'ye uğrayıp Beykoz'a varırdı. Bizim devir paralı devir değildi. Şimdi
bakıyorsun 3.lig takımı bile futbolcuya çok para veriyor. Üstelik şimdiki
futbol çok yumuşak. Dolmabahçe'de bir yağmur yağdığı zaman topa vuramazdın
çünkü çamurdan çıkmazdı. Şeref Stadı toprak, Vefa Stadı kumdu. Ayakkabıları
Dinyakos'a yaptırırdık. Bir tane antrenman ayakkabısı, bir tane maç ayakkabısı
olurdu. Onun da parasını kendi cebimizden öderdik. Ayakkabıyı da ha deyince
alamazdın, sıra beklerdin. Fakat adamın ayakkabıları şahaneydi. Fıstık gibi
ayağına oturur, topa vurdun mu top da ona göre giderdi. Formalar da herkese
birer taneydi, fazla forma yoktu. Bizim formaları Nuri Baba yıkardı rahmetli,
sonra kuruturdu, giyip maça çıkardık."
1955-56 sezonunda Beykoz'un Beşiktaş'ı 2-1 yendiği maç. Beykoz kalecisi Necmi Mutlu. Direk dibinde Rauf Başaran ve yanında Metin Erman. Arka planda Mehmet Ekerbiçer görülüyor. |
Rauf Başaran Beykoz'dan
ayrılmayı düşünmediği bir sırada kendisini Ankara'da bulmuş ve 1959-60
sezonundan itibaren Demirspor formasını giymeye başlamış. Bunun sebebini ve o
yıllardaki Demirspor kulübünü şöyle anlatıyor: "Bir Beşiktaş maçında sol
bek Münir ile çarpıştık, ayağım kırıldı. Fakat maç esnasında anlaşılmadı.
Ayağıma bandaj yapıldı, o vaziyette maçın sonuna kadar devam ettim. Şimdiki
tıbbi imkanlar yok. Bir alçıya aldılar, dizime kadar. Tabii futbolcu sakatlandı
mı hemen gözden düşersin. Devre sonuna denk gelmişti o maç. Masör Yorgo'nun
salonunda tedavi gördüm. O zaman sıcak parafinle tedavi yapılıyordu. O yüzden
belki daha uzun sürüyordu sakatlık. İyileştikten bir süre sonra Ankara
Demirspor istedi beni. 1959 senesinde oraya gittim. Karagümrük'ten Ali Rıza da
oraya gelmişti. Sağ iç oynardı. Sol iç Timuçin, santrfor Fikri, sol açık
Fenerbahçeli Selahattin Torkal'ın kardeşi Celal vardı. Hüsnü sağ haf, Erkan
Kural, Beşiktaşlı Celal, kaleci Pire Mehmet - kısa boyluydu ama çok çevikti. Ankara'da
üç sezon oynadım, 1962'de döndüm. Demirsporlu futbolcuların yüzde 80'i DDY'de
çalışırdı. Deplasmanlara trenle giderdik. Bir vagon tamamen bizim takıma aitti.
İstanbul'a geldiğimiz zaman, Menekşe'de DDY kamp tesislerinde kamp yapardık.
Maaşlarımız hiç aksamazdı. Beykoz kulübünün hiçbir gelir kaynağı yoktu.
Demirspor'da ise her işçiden 20-25 lira gibi cüzi bir para kesilirdi. Fakat
fazla taraftarı yoktu. Ankaragücü'nün muazzam seyircisi vardı o zaman.
Fahrettin (Cansever) abi de Ankaragücü'nde oynamıştı o sırada. Bir taksisi
vardı, onunla müşteri taşırdı. O devrin en iyi topçularındandı ama para
kazanmak için taksicilik yapıyordu."
Ankara Demirspor takımı 1959-60 sezonu açılışında. Rauf Başaran alt sırada sağdan ikinci. Üst sırada soldan üçüncü gol kralı Fikri Elma. |
19 Mayıs Stadında bir maçta Demirspor kalecisi Fikri topu yumrukluyor. Arkada sağda Rauf Başaran (koyu formalı) ve sol başta Süreyya Özkefe var. |
Rauf Başaran'ın futboldaki son
durağı İstanbul'un Adalet kulübü olmuş ve 1962-64 arasında kırmızı-beyazlı
takımda oynamış: "Ankara'dan tekrar İstanbul'a döndüm. Turgay Şeren'in
tavsiyesiyle Adalet takımına girdim. Rahmetli Selahattin (Torkal) abi oynuyordu
daha. Adalet ikinci lige düşmüştü o zaman. Kulübün maddi durumu artık eskisi
gibi değildi. Para veremezlerse battaniye verirlerdi. Bir sürü battaniyemiz
olmuştu. İki sezon orada oynadıktan sonra futbolu bıraktım. Maçlar Şeref
Stadında, Vefa Stadında oynanıyordu. Zemin kötüydü, kumdu. Düştün mü bacakların
zımpara gibi soyuluyordu. Beykoz'da oynarken, Şeref Stadında yaptığımız bir
maçta topu denize atmıştım. Top ayağıma öyle bir oturdu ki, bilerek vursan öyle
gitmez. Milletin üzerinden aşağıya gitti. İşte öyle sahalarda oynadıktan sonra
artık futbolu bırakmaya karar verdim."
Adalet takımının 1963-64 kadrosu. Rauf Başaran ayakta sağ başta. Sağdan üçüncü Erdoğan Şenay. Bu kadroda Beykozlu Hasan Önal (Helvacı Hasan) da alt sırada sağ başta görülüyor. |
Adalet döneminden bir hatıra. Soldan itibaren: ? , Hasan Önal, Erdoğan Şenay ve Rauf Başaran. |
Futbolu bıraktıktan sonra
antrenörlüğü düşünmemiş Rauf Başaran. Emekli olduktan sonra Beykoz'dan da
ayrılmış ve Ziverbey semtine taşınmış. Lakin fırsat buldukça Beykoz'a gidip
eski arkadaşlarını ziyaret ediyor: "Asabi bir mizacım olduğu için antrenörlük
yapmadım. Futbolu bıraktıktan sonra Sümerbank'ta çalışmaya devam ettim ve
oradan emekli oldum. Buraya taşındığımızdan beri Beykoz'u bırakmadım. Fırsat
buldukça gidiyorum ama artık ya iki ya üç tanıdık görebiliyorum, herkes
yabancı."
Müthiş.Sağol varol Fethi Aytuna.
YanıtlaSil