Kalitarya... Florya tren istasyonundan yukarı doğru çıkınca
bağların, çiftliklerin göz alabildiğine yayıldığı, yemyeşil bir yerdi burası.
Milli mücadele ardından gerçekleşen mübadelede bölgenin sakinleri Yunanistan'a
gönderilirken, onların yerini Selanik ve civarında yaşayan Türk ahali aldı. Bu
değişimle birlikte Kalitarya'nın adı Şenlikköy oldu. Bu yazıda hayat hikâyesini
anlatacağımız Muammer Tokgöz'ün ailesi de mübadele sonucu 1924'te Selanik'ten
önce Yeşilköy'e gelmiş, ardından Şenlikköy'e yerleştirilmişti.
Üç kardeşi Selanik'te dünyaya gelen Muammer, ailenin son
çocuğu olarak 1925'te Şenlikköy'de doğdu. İlkokula Florya'da başlamış, üçüncü
seneden itibaren Yeşilköy İlkokulu'na gitmişti. Evinden Yeşilköy'e kadar olan
birkaç kilometrelik mesafeyi her gün yürüyerek gidip gelirken belki farkında
olmadan sporcu kişiliğinin de temelini atmıştı. Onun hayatının unutulmaz
olaylarından biri bu dönemde gerçekleşti. Florya'daki Cumhurbaşkanlığı Köşkünde
kalan Atatürk bir gün Şenlikköy civarında ava çıkmıştı. Av esnasında bir kuş
vurdu. Küçük Muammer düşen kuşu bulup koşarak götürünce Atatürk, "Çocuk,
av vuranın değil bulanındır," dedi ve kuşu ona hediye etti.
Muammer Tokgöz (solda) Şenlikköy'deki sahada. |
Bu dönemine denk gelen otuzlu senelerde, Florya tren
istasyonuyla Şenlikköy arasındaki radarda görev yapan İngilizler boş
vakitlerinde burada sürekli futbol oynuyordu. Günümüzde otopark ve pazar yeri
olarak kullanılan sahada İngilizler bazen köyün takımıyla maç yapıyorlar, bazen
kendi aralarına köyün gençlerini de alarak rakip takımlarla oynuyorlardı.
Şenlikköy'ün her çocuğu gibi Muammer'in futbolla tanışması da böyle gerçekleşti.
Hatta ilk zamanlar ayakkabısı olmadığından yalınayak oynuyordu. Bir maçtan önce
bu kabiliyetli gencin yalınayak oynamasına razı olamayan bir sportmen kramponlu
ayakkabılarını ona vermiş, fakat buna alışık olmayan genç Muammer o maçta iyi
oynayamamıştı.
Muammer Tokgöz'ün çocukluğunda oynadığı sahada köyün gençlerinden bir grup. Günümüzde bu saha otopark ve pazar yeri olarak kullanılıyor. |
Futbol köyün delikanlıları için vazgeçilmez bir tutku haline
gelince Florya Şenlikspor adıyla gayrifedere bir takım kurdular. Sayfiye olarak
Florya ve Şenlikköy'e rağbet arttıkça rakipleri de çoğaldı. Yazlığa gelenlerin kurduğu
takımlarla oynadılar, mahalleler arası maçlar yaptılar. Annesi ve babası dinî
inançları nedeniyle futbol oynamasına karşı çıkmasına, zaman zaman eve
kapamasına rağmen genç Muammer'in içindeki futbol sevgisini söndüremediler.
Hatta milli maça gideceği zaman yine odasına kilitlemişler, fakat o
penceresinin önündeki ceviz ağacına çıkarak aşağı inmeyi başarmış ve kapıları
kapanan İnönü Stadına ancak maraton kapısını açtırarak girebilmişti.
Ailede futbol oynamasına destek veren tek kişi, kendisi de
futbolu seven albay abisiydi. Beykoz Çayırında yapılan bir yazlık maçın ancak
ikinci yarısına yetişen Muammer, ilk yarıyı 5-0 mağlup kapatan takımına katılınca
maç 6-5 bitmiş ve bu olay köyde büyük ses getirmişti. Bu yerel şöhretin üstüne
abisinin 'Bu çocuk oynayacak' şeklindeki desteği de eklenince artık ailesi
futbol oynamasına daha fazla karşı çıkamamıştı. Bu arada Muammer Bakırköy
Ortaokulu'nu bitirmiş, Pertevniyal Lisesi'nde okumaya başlamıştı. Okullar arası
maçlarda göze batınca Vefa kulübü idarecileri onu 11.sınıfta Vefa Lisesi'ne
aldılar.
Böylece 1944 yılında Vefa Lisesi'ne kaydolan genç Muammer,
aynı zamanda Vefa takımında futbol oynamaya başladı. Muhtelif mevkilerde
oynamakla birlikte sol ayaklı bir futbolcu olarak en çok sol bek ve sol haf
mevkiinde forma giydi. Vefa'daki birinci döneminde beş sezon yeşil-beyazlı
formayla mücadele etti. Bu dönemde, İstanbul şampiyonluğunun averajla
Fenerbahçe'ye kaptırıldığı 1946-47 sezonu, Vefa kulüp tarihinin en parlak
senelerinden biri oldu.
1948-49 sezonunda Vefa'dan ayrılan Muammer Tokgöz yedek
subay olarak askerlik hizmetini yerine getirdi. Askerliğini tamamladığında
kendisini yeni bir takım ve yeni bir iş bekliyordu. 1950-51 sezonunda İstanbul
Ligi'nin iddiasız takımlarından Emniyet'te forma giydi. Ancak o sıralarda
İstanbul polis teşkilatının takımı olan Emniyet'te oynayacak futbolcuların
polis olması gerekiyordu. Böylece Muammer Tokgöz hiç aklında yokken kendisini
polis olarak buluverdi. Mesleki tecrübesi olmadığı için başına komik olaylar da
geliyordu. Bir gün yakalanan bir hırsızın eline kelepçe takıp arabanın arkasına
onunla birlikte bindirmişlerdi. Yol boyunca hırsızla futbol üzerine sohbet
ettiler. Karakola geldikleri zaman kelepçe açılınca hırsız, yolculuk esnasında
onun cebinden çaldıklarını çıkarıp geri verdi.
Muammer Tokgöz (sağda, arkada) Emniyet formasıyla Kasımpaşa maçında. (Türkspor) |
Mesleki acemilikler bir yana, bir futbolcunun o tarihlerde
yaşayabileceği en büyük mutluluğu Emniyet takımında oynarken tattı Muammer
Tokgöz ve milli takıma seçildi. Önce 1950 Ekim sonlarında, İsrail'de yapılan
milli maçın ardından İstanbul ve Tel Aviv karmaları arasında yapılan maçta
İstanbul Karması formasını giydi. Ardından, 3 Aralık 1950'de, İstanbul İnönü
Stadı'nda oynanan İsrail maçında sol bek olarak yer aldı ve Emniyet kulübünden
milli takıma seçilen tek oyuncu olarak tarihe geçti. Bu maçtan bir yıl kadar
sonra İsveç'le oynanan maçın kadrosuna da çağırıldı.
O sezon Emniyet takımında başarılı maçlar çıkarınca hem İtalya'dan
Juventus kulübünün hem de üç büyüklerin dikkatini çekti. Annesi yurtdışına
gitmesi için izin vermeyince Juventus'ta oynama ihtimali de gündemden çıkmıştı.
Yurt içindeyse ona ilk talip olan kulüp Galatasaray'dı. Hatta Galatasaray
Lisesi'ndeki meşhur Grand Cour'da idmanlara da çıktı. Fakat oradaki ortamdan
biraz korkmuştu zira kendi ifadesine göre hepsi okumuş futbolculardı. Ona karşı
en ufak bir olumsuz davranışları olmadığı halde kendisini bir köy çocuğu olarak
gören Muammer Tokgöz o atmosferi biraz yadırgamıştı.
İstanbul Karması formasıyla Tel Aviv maçından önce. |
Bu düşüncelerin de etkisiyle Fenerbahçeli oldu Muammer
Tokgöz. Fakat bunda esas rolü, bir zamanlar çok yaygın görülen futbolcu kaçırma
hadiselerinin bir örneği oynamıştı. Bir gün yine Galatasaray Lisesi'nde
idmandan çıkmış, trenle Florya'ya dönmek üzere Yüksek Kaldırım'dan aşağı
inmişti. Galata Köprüsü'ne geldiği sırada iyi giyimli bir beyefendi koluna
girdi. Kendisini Fenerbahçe kulübünün bir idarecisi olarak tanıtan beyefendi,
oturup bir şeyler içmeyi ve sohbet etmeyi önerdi. Genç futbolcunun teklifi
kabul etmesiyle köprüden bir tekneye bindiler. Boğaz'a doğru açıldıktan bir
süre sonra idareci Fenerbahçe adına kontrat imzalamadan kendisini
bırakmayacağını söyledi ve böylece Muammer Tokgöz'ün yeni takımı Fenerbahçe
oldu.
1951-52 sezonunda Fenerbahçe'ye geldiğinde sarı-lacivertli
takım bir yeniden yapılanma sürecinden geçiyordu. Cihat Arman, Fikret Kırcan,
Murat Alyüz, Halit Deringör gibi takımın eskileri son demlerini yaşarken;
kaleci Selahattin, Canavar Burhan, Akgün, Orhan gibi Ankaralı gençler de o
sezon Fenerbahçe'ye katılmıştı. Bu dönemde Fenerbahçe'nin renkli simalarından
biri kulüpte idarecilik yapan meşhur şekerci Hacı Bekir'di. Muammer Tokgöz'ün
tam bir İstanbul beyefendisi olarak nitelediği Hacı Bekir, doğrudan para
vermeyi ayıp saydığı için transfer olan futbolcuları önce berbere tıraşa, sonra
takım elbise dikilmesi için kendi Rum terzisine yollardı. Bu zarif yönetici
futbolculara parayı, diktirdiği elbiselerin cebine koyduğu cüzdanlar içinde
verme yolunu seçmişti.
Mehmet Ali Has, Muammer Tokgöz, Burhan Sargın ve Fahir Ülgür, |
Fenerbahçe'de oynadığı dönemde, Öz Fenerbahçe dergisinin 17
Mart 1952 tarihli sayısında Muammer Tokgöz'e ayrılan sayfada onun futbolculuk
vasıfları için şunlar yazılmıştı: "Muammer futbolun kaleci hariç on
yerinde de aynı muvaffakiyeti gösteren müstesna futbolculardan biridir.
Fenerbahçe takımının daha ziyade forvet veya cenah haf mevkilerinde oynamasına
rağmen sol bek olarak milli takımımızda yer almıştır... Rakip kale için daimi
tehlike teşkil eden acar bir forvet oyuncusu olduğu kadar zorlu bir müdafi ve
ileri çalışan faydalı bir haftır. Bek oynarken, forvete çıktığı maçlarda
takımını çok defa mağlubiyetten kurtardığı görülmüştür. İki ayağını
kullanabilen bir futbolcudur. Mamafih solu sağından daha kuvvetlidir. İlk
kulübü Vefa'da önceleri forvet oynayan Muammer'i Rebii beke almış ve bu mevkide
milli formayı giymek şerefine nail olmuştur."
Fenerbahçe'de iki sezon forma giydi Muammer Tokgöz. 1952-53
sezonunda ciddi bir sakatlık geçirince uzun süre futbol oynayamadı. Bu dönemde
Şenlikköy sakinlerinden Fikriye hanımla hayatını birleştirdi. Uzun bir aradan
sonra futbola eski kulübü Vefa'da döndü ve 1954-55 sezonunda son kez
yeşil-beyazlı formayı giydi. Sezon sonunda futbolu bırakarak çalışma hayatına
atılsa da fırsat buldukça top oynamayı uzun süre sürdürdü. Özellikle yaz
aylarında, Şenlikköy sahasında aralarında Lefter'in de bulunduğu birçok ünlü
futbolcunun katıldığı yazlık takım turnuvalarında top koşturdu.
Beşiktaş ve Vefa takımları Şeref Stadı'nda maça çıkarken. |
Muammer Tokgöz ve İsmet Artun (Atom İsmet). |
Vefa takımı oyuncuları ve idarecileri vapurla çıktıkları bir yolculuktan önce Galata rıhtımında. |
Muammer Tokgöz'ün futbolculuk dönemine ait anıları arasında,
maçlardan sonra Çiçek Pasajı'nda yenen yemekler baş köşeyi işgal ediyor. İnönü
Stadı'nda oynanan maçlar bittikten sonra rekabet sahada kalır, iki takımın
futbolcuları birlikte doğru Beyoğlu'na çıkarmış. O gün kim gol attıysa veya
sahanın yıldızıysa Pasaj'ın müdavimleri o futbolcuya tezahürat yaparmış.
Futbolla ilgili birçok inceliği de yabancılara karşı oynarken görüp
öğrenmişler. Yabancı bir takımla yapılan maçta rakip oyuncuların diz stopu
yapması, o güne dek böyle bir şey görmeyen bizim futbolcuları ve seyircileri
hayrete düşürmüş. Bütün stadın rakip futbolcuları alkışlaması Muammer Bey'in
unutamadığı anıları arasında.
Vefa'nın eski futbolcuları kulübün 1976'da düzenlediği bir yemekte bir arada (soldan sağa): Mustafa Ergenç, İsmet Artun, Muammer Tokgöz, Galip Haktanır. |
Dört beş yıl öncesine kadar çalışma hayatına ve spor yapmaya
devam eden Muammer Bey, artık Florya'daki evinde eşi Fikriye Hanım ile birlikte
günlerini sakin bir şekilde sürdürüyor.
MUHTEŞEM
YanıtlaSilOnunla ne kadar onur duysak azdır....
YanıtlaSil