Karşıyaka sakinlerinin Fazılbey
Asfaltı adını verdiği sokakta, bahçe içinde iki katlı bir köşk, Türkiye'nin
bireysel çabalarla kurulmuş en iyi müzelerinden birine ev sahipliği yapıyor. Köşkün
alt katı spor camiasının yakından tanıdığı operatör doktor Bülent Zeren'in muayenehanesi.
Üst katsa ülkemizde çok az kulüpte görebileceğimiz zenginlikte fotoğraflar,
belgeler ve kişisel eşyalarla dolu Karşıyaka Spor Tarihi Müzesi. Bu zengin
geçmişin organize edilip sergilenmesine Bülent Zeren'le birlikte önayak olan
isimse, 60'lı ve 70'li yıllarda Karşıyaka takımının kaleciliğini yapan Ekrem
Güçsav. Bir yandan müzeyi geziyoruz, bir yandan onun futbolculuk yaşamını ve
Karşıyaka kulübünün eski günlerini konuşuyoruz. Kendi kaleci kazağı,
eldivenleri, fotoğraf koleksiyonunu müzeye bağışlayan Ekrem Güçsav'a önce
çocukluk ve gençlik yıllarını soruyoruz. Başlıyor anlatmaya:
"23 Ocak 1948'de İzmir'in
İkiçeşmelik semtinde dünyaya geldim. Babamla annem ben küçük yaşlardayken ayrılmıştı.
Ben altı yaşındayken Karşıyaka'ya geldik.Ondan sonra ben annemle beraber
yaşadım. Okula İzmir'de İsmetpaşa'da başladım, anneannem de İzmir'de
oturuyordu. Karşıyaka Ortaokulunda iki sene okuduktan sonra, son sınıfta artık
idareciler beni A takıma almaya başlayınca idmanlara gelip gidemez oldum. Çünkü
Karşıyaka Lisesi ciddi bir lise, ortaokul da onun içindeydi. İdmanlara gidip
gelebilmem için idareciler beni özel Akşam Lisesine yazdırdı. Orta son sınıf
dahil, dört sene de lise - toplam beş sene oraya gittim."
"Bizim mahalledeki saha. Elimdeki eldiven değil, şapka. İlk eldivenlerimi Akın abi (Akın Barhan) verdi. O İtalyan eldivenleri giyerdi. O vermese nereden eldiven giyeceğim." |
"Çocukken de hep kaleci
olarak oynardım," diyen Ekrem Güçsav, kalecilik merakının nasıl
başladığını şöyle anlatıyor: "1957-58 senesinde henüz İzmir mahalli ligi
vardı. Daha ilkokula gidiyorum. Bir arkadaşım maça gidelim dedi. Gittik, hiç
unutmuyorum, açık tribün 150 kuruş. Bizim cebimizde 10 kuruş para yok. Bizi
götüren arkadaş da hali vakti yerinde. 150 kuruşa açık tribünden bir tane bilet
altı, üç kişi girdik biz maça. Ne insanlar varmış yahu, istese adam bizi
sokmaz. O gün iki maç vardı: biri Altınordu-Karşıyaka, diğeri Altay-İzmirspor.
İlk maçta Karşıyaka 3-2 yendi. İkinci maçta Altay 2-1 kazandı. Nasıl bir hisse,
o kalecilerin siyah kazakları filan beni cezbetti. Onunla birlikte Karşıyaka
hastalığı başladı. Ondan sonra beni kimse tutamadı. Sürekli maçlara gittim.
Param olmadığı için duvardan çok maç seyrettim."
"Mahalle takımı. Bu fotoğrafın çekildiği yer şimdi Bahçelievler Mahallesi, Karşıyaka Lisesi'nin arkası." |
Aynı senelere ait unutamadığı
bir anısı da o zamanın ünlü bir kalecisiyle ilgili: "Daha milli lig
kurulmamıştı, mahalli ligler devam ediyor. Fenerbahçe Altay'la özel maç yapmaya
geldi. Fenerbahçe'nin kalesinde Özcan Arkoç var, yeni transfer olmuş.
Arabalarla geldiler. Ben hemen yanına gittim, acaba beni içeri sokar mı diye.
'Abi ver eldivenlerini taşıyayım,' dedim. Kapıdan girerken görevli, 'Nereye
gidiyorsun?' diye sordu. Özcan abi de benim omzumdan tutmuş. 'Görmüyor musun?
Özcan abinin eldivenlerini taşıyorum,' dedim. Adam da bunun üzerine başımı
okşadı, geçip girdim. Özcan abi, bizim Arif Dökel'in Vefa'dan takım
arkadaşıydı. Yıllar sonra, 1969-70 sezonunda buraya geldi. O sırada Hamburg'da
oynuyordu. Bana imzalı bir resmini verdi. 'Abi sen Vefa'dan Fener'e geçtiğinde
ben çocuktum,' deyince gözleri doldu."
"Karşıyaka Stadındaki ilk Asım Ligi maçım. Bize duyulan güvene bak, 12-13 yaşında kaleye geçiriyorlar." |
Geçmişte Karşıyaka formasıyla
mücadele etmiş nice futbolcu, Asım Ligleri adı verilen organizasyonda
keşfedilmişti. 1944'te, henüz 24 yaşındayken yakalandığı hastalık yüzünden
hayata veda eden Karşıyakalı futbolcu Asım Güleç'in adını taşıyan yerel ligde,
Karşıyaka'nın bütün mahallelerinden gençlerin kurduğu takımlar mücadele
ediyordu. Nitekim Ekrem Güçsav da burada keşfedilenlerden biriydi: "14
yaşında ben Asım Liglerinde top oynadım. Asım Liginde Genç Karşıyaka isimli bir
takımda oynuyordum. Maçlar Karşıyaka Stadında oynanırdı. Öyle enteresan bir
ligdi ki oradan hem Karşıyaka genç takımına adam seçiyorlardı, hem de yaşı
büyükse A takımına adam seçiyorlardı. Dolayısıyla 62'de bana, 'Seni Karşıyaka
genç takımına alıyoruz,' dediler. Hiç unutmuyorum - Allah uzun ömür versin -
Cevat abi (Cevat Gök) bana 50 kuruş verdi. Gidip resim çektirdim. Cevat abi
1682 sokakta oturuyordu, ben 1683'te. Karşıyaka iskelesiyle Alaybey arasına
düşüyor orası. Çok enteresan: Zeki Şensan, Gazcı Erol, Kalaycı Yılmaz,
abilerimiz onlar bizim. Ondan sonra bizim jenerasyon. Yani bir sokak düşün,
yedi sekiz tane adam Karşıyaka'da forma giymiş."
"Karşıyaka genç takımında ilk maçım, Altınordu'ya karşı, 1962 senesi. Baba
Cevat'la beraber (ayakta, sol başta). Buradaki sivil kıyafetliler o gün
oynamayan arkadaşlarımız. O zaman oyuncu değiştirmek yasak. Sahaya çıkan
on birle maçı bitiriyorsun. 5. dakikada kafan yarıldı diyelim, yandın. Bu takımdan
beş kişi - Atilla, Tayfun, Ekrem, Hamdi, Bedri - A takıma girdi. Ne demek bu?
Yüzde 50 yani."
Ekrem Güçsav'ın bundan sonra
anlattıkları, altyapıdan oyuncu yetiştirmenin, yetiştirilen gençlere inanıp
sorumluluk vermenin önemini ve doğruluğunu ortaya koyuyor: "Cevat abi 62
senesinde benim lisansımı çıkardı. Bir avantajımız vardı, hep A takımla
antrenmanlara çıkardık kaleciler biraz nefeslensin diye. Allah ışıklar içinde
yatırsın, o zamanki antrenörümüz İbrahim Tusder'i. İbrahim abi teknik direktör,
Arif Dökel onun yardımcısıydı ama aynı zamanda genç takım antrenörü. Siz
istediğiniz kadar genç takımdan adam yetiştirin, senin yetiştirdiğin adamı eğer
üstteki adam oynatmıyorsa bir işe yaramaz. Ama o sene Karşıyaka'da alttan kim
geldiyse, üstte yüzde 90'ımız oynadı. O alttaki antrenöre inanıldı. İkincisi,
Perşembe günleri A takım idmanında hoca Pazar günkü maçın kadrosunu belirleyecek,
çift kale için genç takımla maç alırdı. Perşembe günü çift kale maçı olacağını
bilen bütün Karşıyaka stada gelirdi, 1.500 - 2.000 seyirci olurdu. Böylece genç
takımdan yetişen futbolcuyu hem seyirci görüyor, hem A takımı çalıştıran adam
görüyor. İbrahim abi bizi 1967 senesinde doğrudan aldı. On iki tane futbolcunun
yaşı hem genç hem A takımda oynamaya müsait. Hem de amatör olarak beş tane
futbolcuyu oynatma hakkı vardı. Biz hem İzmir şampiyonu olduk, hem Türkiye
ikincisi olduk. Ali Sami Yen Stadında finalde İstanbulspor'a 2-1yenildik.
Alpaslan, Yalçın hep o takımdan. Ertesi sene A takıma geçtik. İki sene sonra
Karşıyaka'nın unutamadığı 1969-70 şampiyonu takım çıktı ortaya. Bir takım hemen
hazırlanmaz. Üç senede meyveyi verdi."
"Şenol ve Birol'un Fenerbahçe'de oynadığı sene. Fener'in burada Altay'la maçı vardı, yenerse şampiyonluk turu atacaktı. O yüzden saha çok kalabalık. Cevat abi, 'O maç için uğraşacağım, sizi 25 bin kişinin önünde oynatacağım,' dedi."
Ekrem Güçsav 1967-68 sezonunun
ikinci yarısında, yani henüz 20 yaşındayken Karşıyaka A takımında oynamaya
başlamış: "A takımda burada, Alsancak'taki ilk maçım 1967-68 sezonunda Karagümrük
maçıydı; 2-0 kazandık. İlk maçımsa Adana'da. Adanaspor'un forması
sarı-lacivertti o zaman. Maçın 5.dakikasında oyuna girdim ben. Allah uzun ömür
versin, kalecimiz Salih abiydi. Antrenörümüz Arif Dökel bana,'Onun dizi kötü,
her an hazırlıklı ol,'dedi. Tuttu topu Salih, şöyle döneyim dedi, yerde kaldı.
Meğer yan bağlar kopmuş, futbol hayatı bitti.
Ben 5.dakikada oyuna girdim. Bir dakika sonra bir top attım elimle,
devamı gol oldu. Onlar attı 67'de, 1-1. Ben sabaha kadar otobüste uyuyamadım.
Üçüncü maçımda da Cemil'le karşı karşıya oynadım. O Sarıyer'de oynuyordu o
zaman."
5 Nisan 1970'te Karşıyaka'nın Adanaspor'u 1-0 yenip şampiyonluğunu ilan ettiği maçın öncesi. Soldan sağa: B. Uğur, Atilla, Burhan, Ceyhan, Saim, Cengiz, Tevfik, Günay, Ekrem, Erdinç, Erol Baş. |
Ekrem Güçsav anılarının
başlangıcında belirttiği gibi bu dönemde bir yandan Karşıyaka'da oynarken bir
yandan da akşam lisesine gidiyordu: "Hiç unutmuyorum, Karşıyaka'dan beşi
on geçe kalkan vapura biniyordum, gece de ona yirmi kala Konak'tan biniyordum.
Okul Beyler Sokağındaydı. Şevket Ayata - Allah rahmet eylesin - adam gibi
adamlar yetiştirdi orada. Okuyanların yüzde 90'ı üniversite kazandı orada çünkü
hayatın sillesini yemiş ve bir an evvel kurtulmak isteyen insanlardı. Biz
İzmirli beş altı futbolcu vardık orada. Hatta Yeni Asır gazetesinde gündüz
sahalarda gece sıralarda diye bizimle röportaj yapılmıştı."
Karşıyaka formasıyla 1969-70
sezonunda ikinci ligde şampiyonluk yaşamış Ekrem Güçsav. O sezonu şu şekilde
özetliyor: "İkinci ligde altı hafta kala şampiyon olduk. Millet tur tur
diye bağırıyordu şeref turu atmamız için ama Erol abi (kaptan Erol Baş) çok
disiplinli adamdı, son haftaya kadar tur attırmadı. 24 Mayıs'ta son maçımızı oynadık,
sahada 500 kişi yoktu! İkinci ligde şampiyon olduğumuz sezon bir bizde, bir de
Trabzonspor'da yabancı futbolcu yoktu. O zaman çekiştiğimiz takımlardan
Kayseri'de iki tane Romen milli
takımından adam oynuyordu. Adanaspor'da
Molnar antrenör, kaleci Belkoviç, Simokoviç Kızılyıldız'da santrfor.
Denizlispor vardı. Trabzonspor yarıştan erken koptu. Sezon sonuna kadar
Kayseri, Adana ve Denizli'yle çekiştik. Adana maçında şampiyon olmamızın sebebi
de şuydu: 2 puanlı sistemde 5 puan öndeydik. Adana'yı yenince fark 7 puan oldu."
1-0 kazanılan Adanaspor maçının sonrası. |
Söz şampiyonluktan açılmışken
bize müzenin duvarında asılı bir fotoğraf gösteriyor. Birinci lige çıktıkları
seneye (1970-71) ait bir fotoğraf. Takımdakilerin ezici çoğunluğu yine
Karşıyaka altyapısından yetişmiş isimler. Ekrem Güçsav bunu vurguluyor: "Bir
Fenerbahçe maçına çıkıyoruz burada gece. Bir sene evvel oynayan takımdan on
kişi var, bir tek sol açık Ender Beşiktaş'tan gelmiş. Şimdi bir kulüp birinci
lige çıkıyor, takımda yirmi beş kişi birden değişiyor. Bu kafayla kulüplerin batmamasına
imkân var mı?" Yine aynı maçla ilgili bir anısını anlatıyor: "Maçın tarihini
hiç unutmuyorum: 4 Ekim1970. Menajer Bodos Süleyman (Ergürs) geldi. 'Ümit milli
kadrosu açıklanacak. Senin de yaşını sordular,' dedi. Ben bir heveslendim.
Kaptan Erol abi 'Hadi aslanım,' dedi. Yağmurlu bir hava var. Düşünüyorum, iki
maçta iyi oynamıştım. (Fenerbahçe maçı o sezonun üçüncü müsabakasıydı) Bu maçta
da iyi oynarsam ümit milli takıma çağırırlar. O zaman Fenerbahçe'de Yavuz,
Datcu'nun yedeği, Galatasaray'da Yasin, Nihat'ın yedeği. Çıktık, fevkalade bir
maç oynadık, 0-0 bitti maç. Datcu maçtan sonra gelip beni öptü. Fener'in
antrenörü Teaşka elimi sıktı. Yeni Asır gazetesi FotoMaç diye ek yapmıştı, bana
5 yıldız vermiş. Fakat tesadüfe bak, arkasından ümit milli takım açıklandı diye
bir haber. Kaleciler Galatasaray'dan Yasin, Fenerbahçe'den Yavuz yazıyor. Ama
neden? Bizim Karşıyakalı abilerimiz belki işin üstüne düşmediler. Bizim
Karşıyaka'dan bir tek Gode Cengiz genç milli takıma girebildi, o da yaşını
mahkeme kararıyla küçülterek gerçekleşti. O zaman ne futbolcular kayboldu
gitti."
1971-72 sezonunda Karşıyaka'nın Mersin İdman Yurdu'nu 2-1 yendiği maçta, Ekrem Güçsav Zeki'nin bir atağını önlüyor. |
"Neticede, hayatımız hep Karşıyaka'da
geçti. 1975'e kadar oynadım. Üniversiteyi bitirdim. Sonra gazetecilik stajı
için Ankara'ya gittim, futbolu bıraktım.
Fakat gazetecilik de olmadı. Futbolu bıraktıktan sonra bilfiil yönetimde
çalıştım. İki tane başkan da babam gibiydi, gerek Erol abi (Erol Özışıkçılar) gerek
Pertev Molay. Ondan sonra da yedi sekiz tane başkanla yaklaşık on beş senem
geçti yöneticilikte. En son 2002-2003 sezonunda takımı şampiyon yapıp üst lige
çıkardık. Ondan sonra bu iş olmaz diye bıraktım. Neden? İnsanların birbirine
inancı yok. Kulüpler kendi evlatlarına sahip çıkmıyor."
27 Şubat 1972'de Karşıyaka'nın Göztepe'yi 3-1 yendiği maçın seremonisi. Bu maç iki takımın birinci ligde (bugünkü Süper Lig) birbiriyle yaptığı son karşılaşmaydı. |
"Ali Sami Yen'de bir maçımız vardı. Onun karşısında TMT diye bir otelde kalıyorduk. Orada bir film çeviriyorlardı. Biz de orada dolanıyoruz. Gazeteciler duydular, öyle yazdılar." |
Günümüzün spor ortamı konusunda
da şunları söylüyor Ekrem Güçsav: "Sporun dejenere olmasının bir nedeni de
şu: bu kadar profesyonellik olmaz. Bizim ahde vefamız varmış. Bizim zamanımızda
bu kadar takım olsa acaba biz gider miydik? İkinci lig 63-64'te kuruldu. Ben
talebeydim, annemi bırakıp nereye gideceğim? Şimdi adamları genç takımdan
yetiştiriyorsun, ben filanca spora gideceğim diyor. Oradaki sporcuların da
ideali kalmamış. Manisa'daki, Aydın'daki, Denizli'deki futbolcuların bir ideali
vardı: İzmir'e gelip oradan da İstanbul'a zıplamak. Şimdi senin genç takımdaki
futbolcuna gelip sana araba alacağız evladım diyorlar. Bir bakıyorsun
Sandıklı'ya gidiyor, Nazilli'ye gidiyor misal. Bülent Eken'in bir lafı vardı,
hiç unutmam. Genç takımda oynarken bizi Söke Çimento istedi. O zaman Aydın
amatör kümede oynuyor takım. Bülent Eken, 'Ne yapacaksınız orada? Sürünürsünüz.
Burada hiçbir şey yapmasanız, idmana çıkıp maç seyretseniz, gelişiminiz oradan
iyi olur,' demişti."
Mehmet Ali Varış'ın çektiği bu fotoğraf 30 Ocak 1971 tarihli Demokrat İzmir gazetesinde yer almıştı. |
Karşıyakalı futbolcular 1969-70 sezonunda Pasaport iskelesinde. |
Futbolculuk yıllarını
konuştuktan sonra müzedeki eşyaları inceliyoruz. Yan yana duran vitrinlerde
formalar, kramponlu ayakkabılar, kaleci kazakları dikkatimizi çekiyor. Ekrem
Güçsav hepsini tek tek izah ediyor: "Kalaycı Yılmaz'ın giydiği Dinyakos
ayakkabılar. Gode Cengiz'in genç milli takım ve Karşıyaka genç takımındaki
formaları. Bülent Zeren, 'Sende bir şey yok mu?' dedi. Annem 4 Kasım 2009
tarihinde vefat etti. Evi taşıyordum. Hanım çuvalın içinde bunları buldu. Benim
bunlar. Rahmetli anneciğim bunları saklamış, fakat enteresanlığa bak, hanım da
saklamış bunları. Annem terziydi, şu 1 numarayı o dikmişti, şu şortu da o
yapmıştı. Yetmişli yıllarda Adidas ayakkabıları yurtdışından kaçak getirirdik.
Şu iki kazak, bunu Ali Barçın yaptı (mavi kazak). O zaman Barçınspor mağazası
ufaktı. Bir tane el tezgahı vardı. Ali amcaya, 'Şu İtalyan kalecisi
Albertosi'nin kazağı gibi yapabilir misin?' diye sordum. 'Haftaya gel, al,'
dedi."
Gode Cengiz'in genç milli takım forması ve lisansı, Kalaycı Yılmaz'ın Dinyakos ayakkabıları. |
Ekrem Güçsav'ın Ali Barçın tarafından yapılan mavi kaleci kazağı ve yurt dışından getirdiği ayakkabıları. |
Ekrem Güçsav'a ait SSK kartı |
Müze fikrinin kafasında nasıl
oluştuğunuysa şöyle anlatıyor Ekrem Güçsav: "Allah rahmet eylesin, Nejat
Biyediç hayatımda tanıdığım en dürüst adamdı, kardeş gibiydik. O Bursaspor'u
çalıştırırken gidip ziyaret etmiştim. Vakıfköy tesislerinde antrenman
yapıyorlardı. Bursaspor 1963 senesinde kurulmuş, tesiste bir sürü resimler.
Bizim Karşıyaka kaç senelik kulüp, bir tane resim yok. O zaman bu resimleri
toplamaya başladık. Evvela Karsad'da (Karşıyaka Spor Adamları Derneği) bir
fotoğraf sergisi açtık. O sergi esnasında Bülent Zeren'e bunu kalıcı hale
getirmeyi önerdim ve böylece Karşıyaka Spor Tarihi Müzesi fikri ortaya çıktı."
Karşıyaka Arçelik Servisi olarak bloğunuzu beğenerek takip ediyoruz başarılarınızın devamını diliyoruz.
YanıtlaSil