Sakatlık, özellikle menisküs,
eski devirlerde futbolcuların korkulu rüyasıydı. Ağır bir sakatlık geçiren
futbolcunun kariyeri ya bitiyor, ya da bir daha eski seviyeye ulaşamıyordu. Nice
yıldız adayı, daha doğru dürüst parlayamadan sakatlıklar yüzünden sahalardan
sessiz sedasız çekiliyordu. Genç milli takım formasıyla 1954'te dünya gençler
şampiyonasına katılan Erdoğan Gürhan da bu talihsiz futbolculardan biriydi. Bu turnuvadan
sonra transfer olduğu Beşiktaş'ta uzun yıllar oynamayı hayal ederken geçirdiği
ağır sakatlık sonucu uzun süre sahalardan uzak kalmış, ardından futbol hayatını
İstanbul'un köklü kulüplerinden Beykoz'da sürdürmüştü. Futbolu bıraktıktan
sonra başladığı teknik direktörlük döneminde, futbol dünyamızda saygın bir yer
edindi. Trabzonspor'u çalıştırdığı dönemde takıma kazandırdığı futbolcularla,
üst üste şampiyonluklar kazanan kadronun oluşmasında pay sahibi oldu. Öncelikle
futbola nasıl başladığını ve ilk takımlarını anlatıyor Erdoğan Gürhan:
"1935’te Kayseri’de
doğdum. Babam askerdi, jandarma komutanıydı. O yüzden öğrencilik hayatımın bir
kısmını Trabzon’da, bir kısmını Görele’de, bir kısmını da Gaziantep’te ve
Kayseri'de geçirdim. İlkokula Trabzon’da başladığımda harp yıllarıydı. Futbolculuğumun
kökeni Trabzon’dur. İlk top oynamaya Trabzon’da İdmangücü genç takımında
başladım. Babam futbol oynamama kızmazdı, bilakis teşvik ederdi. O zaman
binbaşıydı. Kültürlü bir adamdı. Gaziydi bir defa, İstiklal madalyamız var
bizim. Ortaokula da Trabzon'da başladım. Beşiktaşlı Nazmi Bilge benim sınıf
arkadaşımdı. Onunla aynı sırada oturduk biz. Benim numaram 7, onunki 8’di. Orta
1 ve 2’de beraberdik. Hasan Polat onun dayısıydı. Yıllar sonra Beşiktaş’a da
beraber geldik. Trabzon halkı futbolu çok sever. Eskiden Kavak meydanı vardı,
saha oradaydı. Lisenin karşısındaydı. Tribün filan yoktu. O zamanlar kadınlar
bile maç seyrederdi. Bir ailede ya babası, ya abisi, ya kardeşi, muhakkak
birisi oynardı. O zaman hiç küfür filan edilmezdi. Fakat son yirmi beş senedir
o seyirci kalmadı, şimdi tribünlerin halini görüyorsunuz. Artık altyapıya da
gereken önem verilmiyor."
"13 yaşında tekrar
Kayseri’ye geldim. 1948’den itibaren orada kaldık, liseyi de Kayseri’de
bitirdim. Kayseri’ye gelince 13 yaşında Erciyes’te oynamaya başladım. Erciyesspor
o zamanlar Kayseri’nin en iyi takımıydı. Sonra ikinci lig kurulurken
Talasspor’la birleşerek Kayserispor’u oluşturdu. O zaman ilk çalıştırıcısı da
ben oldum. Erciyes’ten sonra Demirspor’a
geçtim. Oradan da Ankara Demirspor’a geçtim. O zaman müessese takımları spora
büyük yatırımlar yapıyordu. Bizi işe alıyorlardı, çalışıyorduk. Orada bir sene
oynadım. O sırada Türkiye’nin kaliteli oyuncuları oradaydı. Kaleci
Abdülkadir’di. Vefa’da da oynamıştı ve o sırada milli takımda oynuyordu. Sağ
bek İsmail Abi milli takımda oynadı. Sol bek Tiko Mehmet Ankara karmasında oynardı.
Sağ haf Arap Kadri Üsküdarlıydı, milli takımda oynadı. Santrhaf Süleyman Abi,
sol haf Piç Muzaffer’di. Hacettepe’de de oynamıştı. Sağ açık İsmail Abi, sağ iç
ben, santrfor Vefa’da da oynayan Atom İsmet, sol iç milli takımda oynayan Pepe
Mustafa, sol açık da Feyzullah’tı. 1952-53’te oynadım Demirspor’da."
"Babam İzmir’e Karşıyaka
jandarma komutanı olarak tayin oldu. Ben de 1953-54’te Karşıyaka’da oynadım.
Kaleci İtalyan asıllı Levanten Petrica’ydı. Fransa’dan gelen Lemi Yerli vardı,
kaptanımızdı. Santrhaf Vefa’ya giden Arif’ti. Sağ açık Nevzat Abi’ydi. Santrfor
Küçük Nevzat’tı. Altınordulu Memduh vardı. Cumhuriyet bayramlarında muhtelit
maçları yapılırdı. Ben hem Ankara karmasında, hem İzmir karmasında oynadım.
İzmir’de milli takımda da oynayan Tarık Abi, Bayram Abi vardı. Ben onlarla
oynadım. Altaylı Edwin Clark vardı, Karşıyaka’dan Nevzat Abi ve Lemi Abi,
Göztepe’den Mustafa Orçinos vardı. Onların hepsi benden büyüktü. Aralarına benimle
birlikte Metin Oktay giriyordu. Metin benim genç milli takımdan da arkadaşımdı."
1954'te Almanya'da düzenlenen Dünya Gençler Şampiyonasına katılan genç milli takım yola çıkmadan önce. Erdoğan Gürhan ayakta sağ başta, yanında Varol Ürkmez ve Metin Oktay var. (Ali Soydan) |
"1954’te genç milli
takımla Almanya’da dünya şampiyonasına gitmiştik. Orada dört defa milli oldum.
Hocamız Cihat Arman’dı. Kaleci Varol, sağ bek Tayyar – Hacettepeli sonra
Galatasaray’a geldi. Sol bek Adaletli Nihat, sonra Kasımpaşa’da oynadı. Sağ haf
Arap Güngör Adaletli ve İstanbulsporlu. Santrhaf Eskişehir Şekerspor’dan Ergun
Ercins, sonra Galatasaray’a geldi. Sol haf ben oynuyordum. Sağ açık Ankaralı
Yıldırak Daş, sağ iç Yün Mensucat’tan Metin Oktay. Santrfor Kasımpaşalı Ahmet.
Sol iç Adaletli Erol Topoyan’dı. Sol açık Galatasaraylı Küçük Ali. Ayrıca Şeref
Has, İzmirsporlu Necdet, Galatasaraylı-Ankaragüçlü kaleci Yüksel, Altaylı
Coşkun, Hacettepeli Horvat derdik, uzun boylu Aydın. Yani çok kaliteli bir
takımdık. Hepimiz büyük takımlara transfer olduk. Turnuvadan İstanbul’a döndük.
Ben İstanbul’da kaldım, Metin İzmirspor’a geçti."
Böylece Erdoğan Gürhan 1954-55
sezonu başında, yani 19 yaşındayken Beşiktaş'a transfer olmuş. Siyah-beyazlı
takıma gelişini ve orada geçirdiği kısa dönemi şöyle anlatıyor:
"Babam İzmir’de vefat
etti. Onun vefatının ardından ben Beşiktaş’a transfer oldum. Benim Beşiktaş’a
gelmeme biraz da Beşiktaşlı gazeteci Orhan Vedat Sevinçli ve federasyon başkanı
sebep oldu. Beni izlemişler maçlarda. Beşiktaş’ın her şeyi Arap Sadri (Usuoğlu)
abiydi, ona söylemişler. Fakat yedi maç oynadıktan sonra sakatlandım. Şeref Stadında
idman yapıyorduk. Zemin zımpara gibiydi. Bağlarım neredeyse kopuyordu. Şimdiki
tedavi imkânları yoktu, tıp o kadar gelişmiş değildi. Altı ay sürdü sakatlığım.
İkinci devre maçlarında hiç oynayamadım.
Bunun üzerine izin istedim. Sadri Abi izni verince Fahrettin (Cansever) Abi
ile beraber Beykoz’a geldik. Beşiktaş kadrosunu da sayayım size. Kaleci Bülent
Gürbüz, sağ bek Kamil Abi rahmetli, sol bek Doktor Vedii, sağ haf Eşref,
santrhaf Ali İhsan, sol haf Nusret, sağ açık Ercan, sağ iç Recep, santrfor Bülent
Esel, sol iç Fahrettin, sol açık Keçi Faruk. Varol, ben, Nazmi, Metin Erman,
Altıparmak Sami – bizler de kadroya zaman zaman girerdik. O sene benim dışımda Nazmi
ve İtalya Spal takımından Bülent Abi gelmişti. O sene hocalar değişti. İlk
geldiğimizde İtalyan hoca Sandro Puppo vardı, o gitti Refik Osman hoca geldi. Sonra
bir ara Cihat Abi gelince kulüp karıştı, onu istemediler. O arada bir bocalama
oldu."
(Beşiktaş dergisi) |
"Beşiktaş’ta ilk maçım
eski tahta tribünlü Fenerbahçe Stadındaydı. Fenerbahçe ile maç yaptık, ikinci
devre sol haf oynadım. Fahrettin Abi’yi oyundan çıkardı Sadri Abi. Fahrettin
ona ayakkabı fırlattı. O olay onun Beşiktaş’ta sonu oldu. Fahrettin Abi
kaliteli adamdı ama huysuzdu. Şimdi olsa trilyonlar ederdi. Şeref Stadında,
havuzun altında soyunma odası vardı. Orada dört tane duş vardı. O zaman sevgi
saygı çok. Önce Şükrü Abiler girer duşa, sonra biz girerdik. Doğru dürüst
eşofman, malzeme filan yoktu. Recep Abi ile çarpıştım, kısmet işte sakatlandım.
O zaman ameliyatlar ağırdı. Bizim Katır Nusret mesela ameliyat olduktan sonra
bir sene oynayamamıştı. Beni de Cerrahpaşa’da tedavi ettiler. Şimdi menisküs
olan bir ay sonra idmana çıkıyor."
(Beşiktaş dergisi) |
Erdoğan Gürhan 1955-56
sezonundan itibaren Beykoz forması giymiş ve futbolculuk hayatının en uzun
dönemini sarı-siyahlı kulüpte geçirmiş. Kendisinden bir yaş büyük bir Erdoğan
daha - Erdoğan Gökçen - olunca, ona Küçük Erdoğan denmiş. Döneminin futbolcuları
arasında bugün de Beykozlu Küçük Erdoğan olarak tanınıyor. Beykoz günlerini de
şöyle anlatıyor:
"Beykoz’a geldiğimde
sakatlığım geçmişti. Beş sene üst üste oynadım Beykoz’da. Beşiktaş’ta da
oynadım ama kendimi Beykozlu görüyorum. En iyi futbolumu orada oynadım, en
güzel dostluklarımı orada kurdum. Üzüntüm o güzel takımı amatöre
düşürmeleridir. Beykoz'a Fahrettin Abi ile beraber geldik. O zaman yönetim
kurulu başkanı Cevat Taray’dı. Kendisi Sümerbank kundura fabrikasının da
müdürüydü. O beyefendi Beykoz’u Beykoz yaptı. Yanında Turgut Tolon ve Paşabahçe
Şişe-Cam fabrikasının müdürü Sadettin Arseven vardı. Şişe-Cam ile kundura
fabrikası Beykoz’un hayatıydı. Her şey fabrikanın içindeydi. Onlar o büyük
Beykoz takımını yarattılar. Beykoz’a geldiğimde Cevat Bey başkan, Sadettin Bey
de genel sekreterdi."
(Beşiktaş dergisi) |
"Beykoz takımının o kadrosu
şimdi olsa trilyonlar ederdi. İlk geldiğim sene kaleci Halil’di. Sağ bek Erdinç
Fenerbahçe’den gelmişti. Sol bek İsmet Abiydi. Trabzon doğumluydu. O da
Fenerbahçe’den gelmişti. Santrhaf Ekerbiçer’di. Sağ haf rahmetli Helvacı
Hasan’dı. Sol haf bendim. Bu hat hemen hemen hiç değişmedi. O sene sağ açık
Ziya idi. Sağ iç yine Fenerbahçe’den gelen Büyük Erdoğan’dı, sonra Beşiktaş’a
geçti. Santrfor Şirzat’tı. Sol iç Fahrettin Abi, sol açık Katır Nusret’ti. Sonra
kaleci olarak Necmi geldi, Beşiktaş’tan Nusret Abi geldi. Fahrettin Abi
ayrıldı, Abdullah Matay geldi. Rauf girdi takıma. Belki bir sene aralıklarla
Beyoğluspor’dan Günay geldi. Necmi gibi Kadırga’dan Nurcan geldi. Şirzat
Fener’e gitti, Sarıyer’den Mustafa Yürür’ü aldık. Erdoğan santrfor oldu o
zaman. Katır Nusret menisküs ameliyatı olmuştu, epey oynayamadı. Sonra Mehmet
Ali Has Abi geldi Fenerbahçe’den. Beş senede böylece çok büyük bir kadro oldu
ama ben, Hasan ve Ekerbiçer – yani haf hattı hiç değişmedik. Ben ara sıra sol
iç oynadım, o zaman Günay benim yerimde oynadı. Bazen Nusret Abi oynadı. Ben üç
sene hiç değişmeden sol haf oynadım, iki sene de değişik yerlerde oynadım. Ben hem
sağda hem solda oynayabiliyordum, iki ayağımı da kullanırdım."
"İlk sene bizi rahmeti
Rebii Erkal çalıştırdı. Rebii Hoca Vefa’dan gelmişti. O zaman milli lig yoktu.
Rebii Hoca bizi bir sene çalıştırdı. Sonra Şeref Görkey geldi, o aralıklarla
üç-dört sene çalıştırdı. Bir ara Mehmet Ali Abi geldiği zaman Macar Szekelly’yi
getirmişti, o da kısa bir süre bize hocalık yaptı. O sırada derecemiz
üçüncülükle beşincilik arasında değişiyordu. Cevat Bey kulübe çok yardım
ediyordu. Hepimiz fabrikada çalışıyorduk. Soyunma odaları filan hep fabrikanın
içindeydi. Şimdi düşünüyorum da ne müthiş kadromuz varmış o zaman. Hem oyuncu
olarak çok iyiydik, birbirimizi tamamlıyorduk, hem de hepsi ahlaklıydı. Çok iyi
bir arkadaş grubu vardı. Çoğu yüksek okula gidiyordu. Nereye gidersek hep
beraber giderdik."
O günlerin ekonomik koşullarını
da şöyle anlatıyor Erdoğan Gürhan:
"Beşiktaş’tan transfer
ücreti olarak 1.500 lira aldım. 325 lira maaşımız vardı, o zamana göre çok
iyiydi. Bülent Abi İtalya’dan gelince 2.500 lira aldı. Para kıymetliydi. Galatasaray
ve Fener maçlarına 25 lira, beraberlikte onun yarısı prim. Diğer maçlarda 5
lira prim, beraberliğe yok, yenilirsen ceza vardı. Şimdi kulübün olduğu yerde
eski evler vardı. Ahmet Amca vardı, yakın zamana kadar kulüpte kapıcılık
yapardı. Hanımıyla beraber orada kalırdı, binaya bakardı. Bekârların kaldığı
yer de oradaydı. Yaklaşık üç ay orada yattım. İhsan abi de bekârdı, orada
kalırdı. Ercan, Özcan da orada kalırdı. Maç yemeklerini orada yerdik, Ahmet
Amcanın karısı yapardı. Yürüyerek stada giderdik. Federasyon temsilcisi Remzi
Tosyalı vardı, onun büyük sözü geçerdi kulüpte."
"Beykoz’dan 750 lira
transfer parası aldım. 150 lira kulüpten, 200 lira da fabrikadan maaş alırdık.
Kulüplerin bütçeleri arasında fazla fark yoktu. Babam o sırada vefat etmişti.
Annemle kardeşim İstanbul’a geldiler. Beykoz’u çok sevdik, aşağı yukarı on sene
oturduk. Oranın sembolü olan Kelle İbrahim rahmetli, ölene kadar maçlarda da
soyunma odasında da hep vardı. Beykoz’dan çok kaliteli futbolcular gelip geçti.
İlk geldiğimde Trabzonlu Zekeriya (Bali) Abi vardı. İki maç beraber oynadık,
son zamanlarıydı. Fenerbahçe’de ve Ankara Demirspor’da da oynamıştı, iyi
futbolcuydu. Milli takım dışarıya seyahate gittiği zaman haftalar boş geçmesin
diye karmalar yapılırdı. Ekseri Galatasaray ile Adalet karma yapardı. Biz de
Fener ile beraber karma yapardık. Ben Erol, Fikret, Selahattin ağabeylerle
oynadım."
Beş sezonu İstanbul'da geçiren
Erdoğan Gürhan bir kez daha Anadolu'nun yollarını tutmuş ve 1959-60 sezonunda,
Ankara mahalli liginde oynayan PTT'ye transfer olmuş. Hemen ardından teknik
direktörlük hayatına atılmış:
"Beykoz’dan sonra PTT’ye
gittim. Sabri (Kiraz) Abi götürdü beni. PTT o zaman Ankara mahalli kümede
oynuyordu. Metin Türel, Beşiktaş’ta oynayan Yusuf (Katırcıoğlu) gibi oyuncular
vardı. O sene birinci lige çıkardık takımı, ben futbolu bıraktım. Sakat ayağım
fazla götürmedi beni. Bırakınca kendi imkânlarımla İngiltere’ye ve Almanya’ya antrenörlük
kursuna gittim. Daha sonra federasyon bizi Macaristan’a gönderdi. 1965’te de
İzmir’deki kursu bitirdim. 1969’da İstanbul’daki teknik direktörlük kursunu
bitirdim. Gelen hocalarla irtibat kurmuştum. Kardeşim de Almanya’da
çalışıyordu. O arada iki kere Almanya’ya gittim. Kirchrath’ın bende çok büyük
emeği vardır. Almanya’ya onun kanalıyla gitmiştim. Hamburg’a yakın bir yerde
bir spor okulu vardı. Bir buçuk ay onun yanında kaldım. 1973 civarında
Hannover’e yakın bir yerdeki yüksek spor okulunda bir ay kaldım. Kirchrath o
okulların spor direktörüydü, bana çok yardım etti."
"Önce amatör ve müessese
kulüplerini çalıştırdım. İlk çalıştırdığım takım amatör Okmeydanı kulübüydü.
Zonguldak Kömürspor’u çalıştırdım. Ardından Kütahya Şekerspor’u çalıştırdım. Kayserispor’un
ilk teknik direktörlüğünü ben yaptım, 1967-68 sezonunda. İkinci sene Trabzon’a
gittim ve 1968-69’da Trabzonspor’u çalıştırdım. Kaleci Ergun’du,
Galatasaray’dan aldık. Sağ bek Trabzonlu Atan, sol bek Kenan’dı. Libero yine
Trabzonlu Şevki, stoper Özkan Sümer’di. Orta üçlüden Bülent Şahinkaya Galatasaray’da
da oynadı. Ortada oynayan Atay Aktuğ çok kaliteli bir oyuncuydu. Beşiktaş’a gönderecektim, okuduğu için
gitmedi. Sonra Trabzon belediye reisliği yaptı. Solda Bülent’in abisi
Ankaragüçlü Coşkun Şahinkaya vardı. Sağ açık Ahmet Ziya, santrfor Necmi, sol
açık sonradan Beykoz’da da oynayan Ahmet. Ahmet Suat bırakmıştı artık, kadromda
vardı ama oynatamadım. Faruk Özak da vardı kadroda ama devamlı oynatamadım."
"Şampiyon olan Trabzonspor
kadrosunun birçok oyuncusunu ben buldum. Orada çok rahat çalıştım. Yöneticiler
iyiydi. Yalnız bir sıkıntı şuydu, yeni birleştikleri için iki tane başkan vardı.
Biri İdman Ocağı diğeri İdman Gücü başkanıydı. Fakat Sebahattin Kundupoğlu diye
bir genel sekreter vardı, Trabzon’un her şeyiydi. Bütün Trabzonluların tanıdığı
bir isimdi. Benim Zeki diye bir sağ açığım vardı. Boş zamanlarımızda hep
dolaşırdık. 'Hocam gel iyi bir kaleci var, onu bir gör,' dedi. Amatör bir
takımdı, gittim maçını seyrettim. Çırpı gibi zayıf bir çocuktu Şenol Güneş.
Sonra Hüseyin vardı, o da Yalıköy takımında oynuyordu. Turgay Çimento takımında
oynuyordu. Santrhaf Kadir Akçaabat’ta oynuyordu. Bunların hepsini o takımlarda
seyrettim ve seçtim. Fakat teknik direktörlük hayatımda hiçbir futbolcunun para
işine kesinlikle karışmadım. Ben sadece yöneticilere isimleri verir, almalarını
söylerdim. Beşiktaş’ın da çok transferinde katkım vardır çünkü sürekli
Anadolu’da çalıştığım için oyuncuları izliyordum. Süleyman abiyi çok severdim.
Şevket Yorulmaz da kulüp müdürüydü. İstanbul’a geldiğim zaman muhakkak kulübe
uğrar, onlarla görüşürdüm. Şifo Mehmet gibi birçok oyuncunun ismini ilk kez ben
vermiştim kulübe. Kendi çalıştırdığım takımlara da oyuncuyu ben seçerdim."
"Trabzon’dan sonra Konya
İdman Yurdu’nu çalıştırdım. Üçüncü ligden ikinci lige çıkardım. Sonra Konyaspor
ile birleştiler. Sonra ikinci kez Kayseri’ye gittim fakat o dönemde
idarecilerle anlaşamadım. Kayseri’de okuduğum için birçok tanıdığımız vardı.
Çok ısrarlarla geldim. Kayseri’nin imkânları neredeyse büyük takımlarla
yarışacak düzeydeydi. İstediği an istediği oyuncuya verecek paraları vardı ama
yönetim yok. Bir de şehirde futbol sevilmiyor. Yoksa ilk dördün arasından
hiçbir zaman çıkmaz. 1969-70’de Altınordu’yu birinci ligde çalıştırdım. Kalede
Mümin vardı. Sağ bek Behçet’ti. Feriköy’de oynadı. Sol bek Müjdat da
Feriköy’den gelmişti. Santrhaf Demirsporlu Süleyman. Sağ haf İsmet. Santrforda
Bahri oynuyordu. Sol iç Erkan, sol açık Şiyatski, sağ iç Zadel, sağ açık
Hikmet’ti. Sezon bitiminde ayrıldım, Adanaspor’a gittim."
Erdoğan Gürhan (ayakta, sol başta) ve Konya İdman Yurdu. Bu kulüp Konyaspor'la birleştirilerek tarihe karıştı. (Koray Gürtaş) |
"Daha sonra Ordu’yu,
Giresun’u, Rize’yi çalıştırdım ve bunların hepsini en iyi zamanlarında
çalıştırdım. Vanspor’u, Mardinspor’u çalıştırdım. Aydınspor’u, İzmirspor’u
çalıştırdım. İzmir’de iyi oyuncularım vardı ama idaresizlikten düştü kulüp. Her
türlü imkânı vardı yoksa kulübün. O sene çıkabilirdik ama idareciler birbirine
girdiler. Candemir’den sonra Vefa’yı çalıştırdım. Galip (Haktanır) abi o zaman
genel kaptandı. Abdullah Avcı benim santrforumdu. İyi kadromuz vardı ama
çıkamadık. En büyük sebebi parasızlıktı. Beylerbeyi’ni, Beykoz’u da
çalıştırdım. Kulüplerden iki sebeple ayrıldım. Birincisi işime karıştıkları
zaman, ikincisi para meselesiydi fakat şahsıma değil oyuncularıma ödemeyi
aksattıkları zaman. O zaman bütün kulüpler başkanların cebine bakıyordu.
Trabzon’da çalışacak saha bulamıyordum. Her antrenmanda başka bir yere
gidiyorduk. Bütün takımlarda aynı sorun vardı. Kayseri gibi yerde saha
bulamıyordum, meydana gidiyorduk. Trabzon’da, Kayseri’de duşumuz yoktu.
Rize’den, Trabzon’dan mesela İzmir’e otobüsle gidilirdi. Uçak her zaman yoktu,
olsa bile pahalıydı. Şimdi istediğin malzeme var. O zamanlar Beşiktaş kulübünde
malzeme bulamıyorduk."
"Eğitim dairesinde de
çalıştım. Kurslarda yüzlerce antrenörün diplomasında imzam var. Bayan milli
takımını altyapısıyla üstyapısıyla beş sene çalıştırdım. ‘Bayan ve Amatör
Futbol’ adıyla bir kitabım basıldı federasyon tarafından. Bayan milli takımında
çok kaliteli oyuncular vardı. Bir iki tanesi Almanya’da oynuyor şu anda. Fakat
ülkemizde bayan futboluna önem verilmiyor. Eğitim olmadığı sürece bu iş olmaz.
Ülkemizde ne yetenekler var ama bulup yetiştirmek lazım. Türk insanı
kabiliyetli ama önemli olan onu eğitip yönetmek. Türkiye’de biat kültürü
başladı, soru sormayacaksın. Oysa çocuk sorgulayacak. Futbolda da aynı şey
geçerli. Diyorlar ki yerli oyuncu pahalı. Kim onları pahalı hale getirdi? Bizim
kulüplerimiz."
Kadın milli takımının ilk kadrosu. Teknik direktör Erdoğan Gürhan ayakta sağdan ikinci. (Türk Futbol Tarihi, cilt 3) |
Erdoğan Gürhan teknik
direktörlüğünün yanı sıra, uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinin spor sayfasındaki
yazılarıyla da tanınmıştı:
"Benim mesleğim teknik
adamlık. Gazeteciliği sürekli bir uğraş olarak görmedim. Ara ara yazdım,
özellikle maç kritikleri yazdım. Rahmetli Abdülkadir Yücelman’ı çok severdim,
onun için özellikle Cumhuriyet gazetesinde yazdım maç kritiklerini.
Teknolojiyle birlikte nasıl her şey gelişti değiştiyse futbol da değişti
elbette ama o eski ahenk, kulüplerin ve oyuncuların birbirine olan saygısı
kalmadı. Hayatım futbolla geçti, başka iş yapmadım. Her devreyi bilirim. Artık
maçlara gitmiyorum. Hep sorarlar Lefter nasıl futbolcu diye. Onun gibi futbolcu
yok ki. Ama o devirdeki antrenman metotlarıyla şimdikilere uyar mı diye
soruyorlar. Buz gibi uyarlar."
Son sözü üstat İslam Çupi'ye
bırakıyoruz. 20 Eylül 1973 tarihli Tercüman gazetesindeki köşesinde Erdoğan
Gürhan için şunları yazmış: "Erdoğan Gürhan nerde futbol fikri, nerde
futbol yeniliği varsa, oradadır. Almanya'da iyi topa vuruluyor dense damlar.
İtalya'da 1980'in yenilikleri anlatılıyor diye ihbar yapılsa, ceketini satar,
oraya damlar. Gürhan'ın hayatında futbolu düşünmek ve futbolu yaşamaktan başka
tutku yoktur. İyisini yapmak, modernini kurmak ve her şeyin Avrupalı olmasını
istemek gibi, batılı bir ahlak ve iş anlayışına sahiptir. Prensiplerinden ve
antrenörlük kişiliğinden taviz vermez.
Çok kulüp değiştirmesi ehliyetsizliğinden değil, 'maaşı al, otur takımı
ben yapayım,' diyen bir alaturka zihniyet yüzündendir."*
*İslam Çupi, Mağlubu Anlatmak. Derleyenler: Barış
Karacasu-Yavuz Yıldırım. İletişim Yayınları, 2009.
VANSPOR'DA BERABER ÇALIŞTIK. ÜSTÜN MEZİYETLERİ OLAN KRAL GİBİ BİR KİŞİLİĞE SAHİPDİ.BÜYÜK ABİMİZ GİBİYDİ,FUTBOLCULARINA DA BABAYDI. ELİ ÖPÜLECEK KIYMETLİ İNSAN VESSELAM.
YanıtlaSil