Bu yazıya öncekilerden farklı
olarak kişisel bir anıyla başlamak istiyorum. Tarih 19 Mayıs 1974. Türkiye
birinci liginin sondan ikinci haftası. Son üç sezon boyunca şampiyonluğu ezeli
rakibine kaptıran Fenerbahçe, bu kez Beşiktaş'la çekişiyor. Şampiyonluğu hemen
hemen sağlamış fakat matematik olarak da ilan etmesi için Ankaragücü'nü yenmesi
gerek. Abime birkaç seneden beri beni de maçlara götürmesi için yaptığım
telkinler nihayet sonuç veriyor. Artık ortaokul çağına geldiğim için bugün
artık efsaneleşen birçok futbolcuyu izleme şansını kaçırmışım. Fakat İnönü
Stadının kapalı tribününe girip de o atmosferi ilk kez gördüğümde bu düşünceler
hemen aklımdan çıkıyor. Stat Fenerbahçe'nin şampiyonluk kutlamasını görmek isteyenlerle
hıncahınç dolu vaziyette. Nihayet maç başlıyor. İlk yarı fazla gol pozisyonu
yaşanmıyor, Fenerbahçe'nin etkili isimlerine sıkı bir adam markajı uygulanıyor.
İkinci yarı da bu seyirde devam ediyor, Ankaragücü direniyor. Maçın bitmesine
artık yirmi dakika kadar kalmış. Derken Cemil orta sahada bir top kapıyor,
soldan kaçan Mustafa'yı görüyor. Mustafa hızla ilerleyip avut çizgisine
yaklaştığı sırada ortayı yapıyor. Ankaragücü savunma oyuncuları bu ortayı
kesmek için yükseliyorlar. Fakat Osman onlardan daha yükseğe sıçramış, bir an
havada asılı kalıyor sanki ve topa kafayı yapıştırıyor. Ankaragücü kalecisi
Aydın'ın uçuşu nafile, top doksandan
filelerle buluşuyor. Maç bu golle sona eriyor. Sonrası tam bir şölen; soyunma
odasına giren futbolcular stadı terk etmeyen seyircilerin tezahüratıyla sahaya
çıkıp tur atıyorlar. Onlar turunu tamamlarken seyirci bu kez "Didi,
Didi!" diye bağırıyor. Sempatik Brezilyalı hoca da onları kırmıyor,
atletizm pistini yürüyerek dolaşıyor ve bütün tribünlere el sallıyor.
Bu maçtan yaklaşık kırk yıl
sonra İzmir'de yaşayan arkadaşım Uğur Filiz telefonda, "Fenerbahçeli Osman
Arpacıoğlu'yla tanıştım, Karşıyaka'da oturuyor," diyerek ekliyor:
"Haftaya müsaitsen evine ziyarete gidebiliriz." Ben zaten ilk
gittiğim maçın tek golünü atarak futbol kahramanlarım arasına giren Osman
abiyle görüşebilme fırsatını ne zamandır arıyorum, elbette müsait olduğumu
bildiriyorum. Uğur ziyarete gideceğimiz günü ayarlıyor ve nihayet Osman abiyle
evinde buluşuyoruz. Fotospor dergisi ciltleri, oynadığı maçların notlarını
tuttuğu defterler ve fotoğraflar eşliğinde sohbete koyuluyoruz.
Yaygın bilinenin aksine
Samsun'da değil, 1947'de Ankara'da doğmuş Osman Arpacıoğlu. Neden Samsunlu
olarak bilindiğini şöyle izah ediyor: "Babam avukatmış, İşçi Sigortaları kurumunda
çalışıyormuş. Samsun’a tayini çıkınca ben beş yaşındayken oraya gitmişiz.
Çocukluğum, ilkokul, ortaokul yıllarım hep Samsun’da geçti. Orada futbol
oynamaya başladım. Mahalle takımında oynuyorum ama çok dayak yedim babamdan.
Bayramda yeni ayakkabı alınır, gider top oynarsın, ondan sonra ayvayı yedin. Dört
kardeştik biz. Babam beş nüfusu geçindiriyordu maaşıyla." Daha ortaokul yıllarında
lisanslı olarak futbol oynamaya başlayan genç Osman'ın ilk kulübü Akınspor
olmuş: "O zamanlar henüz şehir takımları kurulmamıştı. Fener Gençlik, 19
Mayıs, Demirspor kulüpleri vardı. Sonra Galatasaray kuruldu Samsun'da. Jilet
Hakkı vardı, reklamını yaptı. Fener Gençlik takımı sarı-lacivert, 19 Mayıs
takımı sarı-kırmızı renklerdeydi. Onun için pederle ben hep Fener'i tutardık,
onun maçlarına giderdik. Amcam o kulüpte başkanlık da yapmıştı. Orta 2 veya
3'teydim. Üç dersten ikmale kaldım. Akınsporlular 'Sana kurs parası olarak 60'ar
liradan 180 lira para verelim, kurslara devam et, bizde de oyna,' dediler.
Zaten babam o sırada rahmetli olmuştu. Öylece başladım ben futbol oynamaya. Akınspor'da
başarılı oldum, 10-12 tane gol attım. Zaten takımın attığı gol toplamı 17 veya
18'di."
Osman Arpacıoğlu (sağdan altıncı) Samsun 19 Mayıs Lisesinin bahçesinde okul arkadaşlarıyla. (Arif Ümit İşler) |
O sıralarda, futbola gönül
veren herkesin büyük bir hayranlık beslediği Metin Oktay'la tanışmış. Onunla
nasıl tanıştığını şöyle anlatıyor: "1962 civarı olabilir, 14-15
yaşlarındaydım. Galatasaray takımı yazın lig bittikten sonra Trabzon'a maç
yapmaya gidiyordu. Uçak Samsun'a iniyor, orada aktarma yapıp Trabzon'a devam
ediyor. İşte o aktarmada yarım saat kadar kaldılar. Bunu duyduk, yedi-sekiz
arkadaş taksi filan tuttuk gittik havaalanına. Metin Oktay'la tanıştık. O kadar
kibar, alçakgönüllü bir insan olur mu. Metin abi bizle resim çektirdi,
tavsiyelerde bulundu. Hakikaten çok efendi, kalender bir insandı."
Akınspor'da bir sezon oynadıktan
sonra sadece Samsun'un değil ülkenin de hatırı sayılır amatör takımlarından
Yolspor'a transfer olmuş: "Akınspor'dan sonra 450 lira maaşla
Karayollarında işçi olarak gözüküp Yolspor'a transfer oldum. Ona da Allah razı
olsun diyorum. Yaz aylarında beni üç ay işçi göstermişler. Sigortalılığım
oradan başladı. O sayede iki sene kazandım ben. Yolspor'a geçtiğim sene bu
sefer Fenerbahçe Samsun'a geldi. Cumartesi günü Fenerbahçe'yle oynayacağız.
Hoca bana, 'Ben seni baştan 15 dakika oynatacağım' dedi. Fener ilk yarıyı 1-0
önde kapadı. Ben çıktım, yerime arkadaş girdi. Sonra biz gol attık, 1-1 oldu.
Maç devam ederken bir arkadaş sakatlandı, yerine gidecek adam yok. Ben de
kenarda oturuyorum. Hoca hadi gir takım on kişi kalmasın dedi. Fener kalesinin
yakınında santrhaf Osman Göktan'la birlikte bir topa giriştik. Beni acemi gördü
herhalde, topu üzerimden aşırıp dönüp almaya çalıştı. Ben de ileri gitmedim,
dönünce aldım topu ve golü attım, 2-1 yendik Fener'i. Ertesi sabah 8'de kalkıp
gazeteciye gittim, bütün gazeteleri aldım. Fener o sene 16 gol yiyerek şampiyon
olmuştu."
"Yolspor'da Samsun'un eski
futbolcularından Sıtkı Karaveli vardı. Futbolu bıraktıktan sonra hocalık
yapıyordu. Yine Samsun futbolunun sembollerinden Gozgoz Yılmaz vardı. Sıtkı
Hoca ile Gozgoz Yılmaz takımı birlikte götürüyordu. O takımı şimdi lige koy,
beşincilikten aşağı düşmez. Türkiye amatör şampiyonası ikincisi olduk. Şampiyon İzmit Kağıtspor olmuştu.
Fenerbahçeli Avni Kalkavan antrenör futbolcuydu orada. İzmit’teki maçta 4-2
yenildik. Hatta hiç unutmam, ilk yarı öndeydik, birden çimento dumanları
kapladı sahayı. O arada iki gol attılar bize. Samsun’daki maçta 0-0 berabere
kalınca şampiyonluğu kaybettik." Yolspor 1964-65 sezonunda Türkiye amatör
şampiyonasında finale kadar yükselince takımın yıldızı Osman Arpacıoğlu da
milli takım seçicilerinin dikkatini çekmiş. Genç milli takım 14 Şubat 1965'te
deplasmanda Bulgaristan ile 0-0 berabere kalırken Yolsporlu Osman da ilk kez
ay-yıldızlı formayla tanışmış.
Türkiye amatör şampiyonasında
finale yükselmek sadece milli takımın değil, Türkiye birinci liginde oynamanın
da yolunu açmış genç Osman'a: "O sırada Hacettepe antrenörü olan Yüksel
Doğanay beni Kayseri’de, İzmit’te oynadığımız bütün maçlarda seyretmiş. Yüksel
abi eski takımı Gençlerbirliği’ne dönmek istiyormuş. Hacettepeli idareciler,
'Bize Osman’ı ayarla, sana izin verelim,' demişler. Yüksel Abi beni 1965-66
sezonunda Hacettepe’ye aldı. O zamanın parasıyla da 12.500 lira almamı sağladı.
O zamana göre iyi paraydı. Ben çok genç yaşta birinci ligde oynamaya başladım
yani. Düşün o zaman Galatasaray’da Turgay, Metin, Kadri gibi isimler oynuyor.
Ben o sezon ya altı ya yedi maç oynadım ve bir gol attım sadece. Hacettepe'de
oynadığım sezon enteresan bir kadromuz vardı. Kalecimiz Sürhat abiydi. Takımda
iki tane Turan, iki tane Suphi, üç tane Osman vardı."
Hacettepe'de sadece bir sezon
forma giydikten sonra yeni bir takımın ve yeni bir şehrin yolunu tutmuş Osman
Arpacıoğlu: "Hacettepe'ye geldiğimde amatördüm. Annem Kocatepe'de bir evde
oturuyordu. Arka tarafta da Petrol Ofisi genel müdürlüğü vardı. Genel müdür
futbol hastası biriymiş. Üçüncü ligde yer alan Petrolspor kulübünden bize gelir
misin diye teklif geldi. Ben de niye gelmeyeyim dedim. Hacettepe'de başarılı
olamamışım, zaten çok az oynamışım, ona rağmen teklif gelmiş. Ben onlara tamam
deyip 10.000 lira karşılığı imza attığım sırada Mersin'de kalecilik yapan bir
arkadaşım vardı, o devreye girdi. 'Osman gel seni Mersin'e götüreyim. Orada takım
daha iyi, şampiyon olma iddiası var,' dedi. Hakikaten takım o sene birinci lige
çıkmak için çok iddialı transferler yapmış, Kadri (Aytaç) abiyi almışlardı. Ben
gittim Mersin'le de sözleşme imzaladım. Mersinli idareciler bana 7.500 lira
verdiler, Petrolspor'un 10.000 lirasını da vereceklerini söylediler. Tam
Mersin'e gideceğim sırada Petrol idarecileri, 'Tamam Mersin'e git ama sana
verdiğimiz 10.000 lira ne olacak?' dedi. Meğer Mersinliler o parayı vermemiş.
Durum mahkemeye intikal etmiş. Sonuçta ben gittim Mersin’e. (1966-67) İyi ki
gitmişim. Birinci lige çıktık, ben gol kralı oldum. Birinci ligde dördüncü
olduk. En güzeli de eşim Nuray'ı orada tanımam oldu."
Mersin İdman Yurdu yıllarının
detayına girmeden önce, sık sık karşılaştığımız bir fotoğraf dolayısıyla okul
takımını soruyoruz: "Hacettepe'de oynarken bir yandan da lisede okuyordum.
Lise 2 ve 3’ü Yıldırım Beyazıt Lisesinde okudum. Allah rahmet eylesin, çok iyi
bir müdürümüz ve Recep Kulak diye Rize’de futbol oynamış bir beden eğitimi
öğretmenimiz vardı. Onların sayesinde liseyi ve akademiyi bitirdim. Okulun
futbol takımı çok meşhurdu. Ankara'daki bütün genç topçuları Yıldırım Beyazıt
Lisesinde toplamışlardı. Müdürümüz spora çok meraklıydı. Mesela bir dersten
imtihana gireceğim diyelim, müdür hocayı çağırıyordu, 'Osman'a şu konulardan
soracaksın,' diyordu. Üç konu veriyordu,
ama biz de o konuları çalışıyorduk. O sırada Mersin'e transfer oldum, yani bir
yandan da Mersin'de oynuyorum. Yaklaşık on maç filan herhalde, Cuma günleri
gittim, Pazar akşamları Ankara'ya döndüm. Levent Güneşspor'da oynuyordu o
zaman. Kalecimiz Tansu Polatkan PTT'de oynuyordu. Ender Konca da İstanbul Bilir
Kolejinde okuyordu. Finalde onları 3-0 yenip
Türkiye liselerarası şampiyonu olduk. Ben Mersin'de kalsam Lise 2'yi bile bitiremezdim
belki. Okulumuz çok yardım ediyordu futbol oynayanlara. O şekilde Mersin'e
gidip gelerek hem okulu bitirdik, hem de liselerarası Türkiye şampiyonu olduk.
Daha sonra Ankara'da İTİA'ya girdim, orada devam mecburiyeti yoktu."
"Yıldırım Beyazıt Lisesi takımı. Ayaktakiler: İsmail (Ankaragücü, Beşiktaş), Osman, Ayhan (Adanaspor - az oynadı), Yücel (Eskişehir Demirspor, Uşakspor, Aydınspor, Karşıyaka), Yavuz (PTT, Fenerbahçe), Levent (PTT, Fenerbahçe). Oturanlar: Seçkin (Toprakspor), Abidin (Samsunspor), Yalçın (Toprakspor - ayağı kırıldı, bıraktı), Cahit (Kayserispor, bıraktı), Tahsin (PTT, Ankaragücü)."
Mersin İdman Yurdu'nun Fenerbahçe'yi 1-0 yendiği maçta Osman Fener kalesi önünde. (Fotospor) |
Bülent Giz (sol başta) ve futbolcular bir antrenmanda. Sağ başta kısmen çerçeve dışında kalan kaptan Alp, yanında Osman, Tarık, Erol, İbrahim, Ayhan ve Refik görülüyor. |
"Mersin’de iyi bir
kaptanımız vardı, Alp; vefat etti. Ayhan hâlâ Mersin’de, telefonla görüşüyoruz.
Sol açık Muharrem vardı, Fener’e ikimiz beraber gelmiştik, vefat etti. Yetim
Ali vardı, Vefa’dan gelmişti. Santrhaf Refik vardı, A yazmasını bilmezdi ama
süper bir yetenekti. Yılmaz, Ercan gibi oyuncular onun yanında sönük kalırdı.
Cahildi ama çok iyi futbolcuydu. Orada yeşerdi, orada bitti. Galatasaray'dan Tarık abi geldi. Tekirdağlı
İbrahim vardı. Sonra Galatasaray'dan Mustafa Yürür ile Olcay'ı transfer
ettiler. Onlar birer-ikişer sene oynadılar aslında ama arkadaşlık çok iyiydi.
Gündüz Kılıç gazeteye yorum yazmak için Mersin'e maçlara geliyordu. Ben hem ona
hem Metin abiye mektuplar yazar, daha iyi olmak için neler yapmam gerektiğini
sorardım. Onlar da bana cevap yazarlardı. İkisi de rahmetli oldular, ikisini de
çok severdim. Gündüz abi eşi Melahat hanımı da getirirdi maçlara. Maçtan sonra
ben onları kebapçıya götürürdüm. Bay Gol lakabını bana Gündüz abi takmıştı."
Mersin'e amatör bir futbolcu
olarak gelen Osman Arpacıoğlu ertesi sezon profesyonel olmuş: "Amatördüm, seni profesyonel yapalım
dediler Mersinli idareciler. 60.000 lira para verdiler. O zamanlar için iyi
paraydı. Götürüp valideye verdim, Ankara'da bir ev aldı herhalde. İki sene
sonra sözleşmem bitti. O zaman kulüpler daha önce verdikleri paranın yüzde
sekseninden aşağı olmamak kaydıyla iki sene daha uzatıyordu sözleşmeyi.
İdareciler 80.000 liraya iki sene daha oynamamı isteyince kabul ettim ben de." Mersin İdman Yurdu'nda
golleriyle dikkat çekince İstanbul'un
büyük kulüpleri onu transfer listesine almış. Fenerbahçe'den önce Beşiktaş'ta
oynaması söz konusu olmuş. Fakat gazetelerin spor sayfalarını uzun süre meşgul
eden transfer gerçekleşmemiş: "Mersin'deki ikinci senemde Beşiktaş bana
talip oldu. Eski politikacılardan Talat Asal o sırada Beşiktaş başkanıydı. Bir
gün onunla görüştük. 'Sen iki imza atmışsın, biz federasyona mahkeme açacağız,'
dedi ve bana orada 100.000 liralık senet imzalayıp verdi. Hatta Beşiktaş kulübü
beni bir hafta Gemlik'te ağırladı. Kaleci Sabri, Faruk, Fethi de oradaydı.
Fakat Beşiktaşlılar mahkeme işini halledemediler ve böylece o transfer işi
gerçekleşmedi. Aslında benim bir sene kadar ceza almam lazımdı fakat Allah
rahmet eylesin, Nuri Asan hocam o zaman Ankaragücü'nde oynuyordu. Onunla
Maltepe'deki Gençlerbirliği lokalinin olduğu binaya gittik. Orası aynı zamanda
yurttu. Nuri hoca allem etti, kallem etti benim evrakı buldu. Mersinliler de
hem benim paramı, hem Petrolspor'un parasını verdiler, o iş öylece halloldu."
Mersin İdman Yurdu 1969-70
"Refik Çoğum (İskenderunlu, orada başladı MİY'da bıraktı, rahmetli), Muharrem (Bolu-Mersin-F.Bahçe-Malatyaspor bıraktı ve rahmetli), Erol Evcimen (Feriköyden geldi, hep MİY'nda oynadı), Fikret Özdil (Ankara'dan [PTT] geldi), Osman, Alp Sümeralp (Kaptan - Konya İdman Yurdu'ndan gelip uzun seneler MİY'da oynadı).ALT SIRA: Ayhan Öz(Mersinli -orada başladı, orada bitirdi), Ali Açıkgöz (İstanbul'dan geldi, uzun seneler Mersin'de oynadı), Tarık Kutver abimiz (malum,Galatasaray'dan geldi, uzun seneler oynadı - rahmetli), Mustafa Yürür abimiz (O da malumunuz), Arif (Feriköy'den geldi)."
6 Mart 1974'te yayın hayatına başlayan Hayat Spor dergisinin ilk sayısının kapağı. |
(Hayat Spor) |
Didi'yle ilgili anlattığı şu hoş anısı, Brezilyalı hocanın espriye açık bir insan olduğunu gösteriyor: "Bir Galatasaray maçı öncesinde Pendik'te bir yerde kampa girmiştik, o zaman daha kulüp binası yapılmamıştı. Ben ara sıra bıyık bırakırdım, o zaman da bıyık bırakmıştım. Maç sabahı yemeğimizi yedik, yukarı çıktık. Saat 1'de salonda buluşalım dediler. Oradan maça gideceğiz. Ben odaya çıkınca bıyıklarımın iki ucunu kestim, ortada bir badem bıyık bıraktım. Aşağı indim. Didi beni görünce 'Heil Hitler!' diye bağırıp elini kaldırdı. Didi iyi bir çalıştırıcı değildi ama iyi motive ederdi insanı. Mesela bir Galatasaray veya Beşiktaş maçı öncesinde takımı sayıyor. İsmi sayılan öne çıkıyor. Korner bu taraftan olursa sen, öbür taraftan olursa sen. Frikik Osman sen. Penaltı sen. Alpaslan'a 'Arkadan uzun top at' derdi. Bu şekilde konuşmalar yapar sonra, hepimizin sırtına vurur, 'Hadi gidip galip gelin, Fenerbahçeli seyirciler bayram yapsın,' derdi. O zamanlar bunun anlamını pek kavrayamıyorduk. Biz galip geldik mi taraftarlar evine gidecek, çoluğu çocuğuyla gülüp eğleneceklerdi. Kısacası bayram yapacaklardı."
(Hayat Spor) |
Fenerbahçe taraftarı ertesi sezon (1974-75) sonunda yine bayram yapmıştı. Gol yükünü üstlenme konusunda 11 gol atan Osman'a bu kez Cemil 10 golle ortak oldu. Didi takımı üst üste iki sene şampiyon yapınca, Fenerbahçe geleneklerine aykırı biçimde dördüncü sezona (1975-76) da takımın başında girdi. Fakat Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası ilk tur maçında Portekiz'de Benfica karşısında alınan 7-0'lık yenilgiden sonra Brezilyalı hocanın görevine son verildi. O maç için şunları söylüyor Osman Arpacıoğlu: "Hatırladığım kadarıyla Didi o maçta defansı çok riskli biçimde kurmuştu. Yılmaz ile Ziya'yı kadro dışı bırakmıştı. Hayatında hiç birlikte oynamamış insanları o maçta bir arada stoper oynattı. On dakikada bize üç gol attılar, ondan sonra da çözüldük. O maçtan sonra da Didi gitti zaten." Bu sezon Osman Arpacıoğlu için de iyi geçmemiş. İkinci yarının başında İstanbul'da oynanan Boluspor maçında, rakip takımın kaptanı Tatar Rıdvan'ın müdahalesiyle sol bileği çatlamış. Bu maçtan kısa bir süre sonra da askere gidince sezonu kapamış.
1965'te genç milli takımda oynayan
Osman Arpacıoğlu A milli formayı ilk kez 1968'de yine Bulgaristan maçında
giymiş. Fakat ay-yıldızlı formayı sık giymek ancak Fenerbahçe'ye transfer
olduktan sonra mümkün olmuş: "Zaten
o zaman fazla maç olmazdı. Şimdi hazırlık maçı, resmi maç derken senede on maç
yapılıyor. O zaman hazırlık maçı pek yoktu, gruplarda az takım olurdu. İki kez
genç milli, iki kez ümit, dokuz kez de A milli maçım var." 1974 Dünya
Kupası eleme grubunda sonuçları açısından unutulmaz iki karşılaşma, 2-0
yenildiğimiz Lüksemburg ve 0-0 berabere kaldığımız İtalya maçlarını şöyle
hatırlıyor: "Lüksemburg'a yenilmemiz biraz laubalilikten kaynaklandı.
Rakibi küçümsemenin etkisi vardı. Coşkun abi bir kadro yaptı, Gökmen'le beni
çift santrfor oynattı. Gökmen acayip goller kaçırdı, neredeyse beş tane karşı
karşıya pozisyonda atamadı. Olacak şey değildi, belki Lüksemburg ilk
galibiyetini bizden almıştı. Ondan sonra Napoli'de İtalya ile oynadık, 0-0
berabere kaldık. Maçta son on dakika girmiştim oyuna. Bir tekme yedim, gözüm
patladı. Öyle yazıldığı gibi Çanakkale geçilmez taktiğiyle de oynamadık, normal
bir maç oldu. Sabri harika oynadı. Biz de bir-iki pozisyona girdik. Ben bir
golü atamadım, hatırlıyorum."
İstanbul'da 3-0 kazanılan Lüksemburg maçında gol peşinde. |
Fenerbahçe formasıyla son kez
1976-77 sezonunda mücadele eden Osman Arpacıoğlu, ertesi sene ikinci ligde yer
alan Balıkesirspor'a transfer olmuş:
"1977-78’de Balıkesirspor’a gittiğimde 200.000 lira vermişlerdi ki iyi
paraydı o zaman. Kayınpederim Balıkesir’de vali muaviniydi. Biraz da onun
etkisiyle orada oynadım." Lakin o sezon işler yolunda gitmemiş.
Balıkesirspor küme düşmemek için
Giresunspor'la çekişirken Osman Arpacıoğlu unutulmaz bir maç yaşamış: "Giresun’la
deplasmanda yaptığımız bir maç vardı. Kim yenilirse o küme düşecek. Sahaya
çıktık, tribünlerde herkes bize küfür ediyor. Yaklaşık 20. dakikada bir gol
attım ben, sonra üstüne yattık. Maç 1-0 bitti. Hakem bitiş düdüğünü çalar
çalmaz millet sahaya daldı. Kale arkasında bir jandarma jipi vardı, onun altına
girdim. Millet altından tekmeliyor beni. Sahada toplasan elli tane bile
jandarma yoktu."
Balıkesirspor formasıyla Gençlerbirliği maçında. |
Balıkesirspor'da iki sezon daha
forma giyen Osman Arpacıoğlu 1980 Haziran'ında Balıkesir'de Fenerbahçe ile
yapılan jübile maçıyla futbola veda etmiş. Maçta Cemil, Alpaslan, Zafer gibi
eski takım arkadaşları yanı sıra Selçuk, Bulgar Mehmet gibi yeni
Fenerbahçeliler de yer almış. Jübilenin hemen ardından iş hayatına atılmış:
" Samsun’da çok eski bir arkadaşım vardı. ‘Girişim Pazarlama diye bir
şirket kuruyoruz. Eczacıbaşı reçeteli ürünler dışındaki bütün ürünlerin
dağıtımını bu şirket vasıtasıyla yapacak. Sevkiyat sorumlusu arıyoruz, gelir
misin?’ diye sordu. Tabii gelirim dedim. Jübilemi bile bir ay öne, Haziran
başına aldım. Balıkesir’de jübilem yapıldı. 10 Haziran 1980’de işe başladım. On
yedi sene futbol oynadım, sonra on sekiz sene de Eczacıbaşı’nda görev yaptım. Emekli
olduktan sonra bir müddet ticaretle uğraştım. Bir arkadaşım yurt dışından
plastik hammaddesi getiriyordu. Fakat ticaret bambaşka bir olay. 1999’da
İstanbul, Adapazarı ve Gölcük’te beş tane müşterim öldü. Onlarla birlikte benim
60-70 bin lira param da gitti. Sonuçta işi tasfiye edip İzmir’e yerleştik."
(facebook.com/Mazideki Balıkesir) |
Eczacıbaşı Topluluğu başkanı Nejat Eczacıbaşı ile. |
Osman Arpacıoğlu Fenerbahçe'ye geldikten kısa bir süre sonra Gündüz Kılıç'ın yazdığı "Bay Gol" başlıklı yazı, gol kralının o günden sonra bu unvanla anılmasına yol açmıştı. "Bu gidişle galiba Bay Gol demek gerekecek artık onun adına" diye başladığı yazısında onun golcülük vasıflarını şöyle anlatmış büyük futbol adamı: "Maçtan sonra oturdum bir süre düşündüm, 'Şu Osman, pardon şu bay gol her yıl nasıl da bu kadar gol atıyor?' diye. Hemen aklıma vuruş tekniği çok sağlam iki ayağı ile vuruş ustalığında onlara ortak olan kafası geliverdi. Daha Mersin İdman Yurdu'nda oynadığı ilk yılda onun için 'Türkiye'de kafa taymingi en iyi adam,' diye yazdığımı da hatırlayıp doğrusu böbürlendim... Ancak ona bu son bitirici vuruşları yaptıran yetenekleri yanında, gole yaklaşmak için başka özellikleri de var Osman'ın. Oyunda bir süre kasten rakip kaleden uzaklarda, kenarlarda gezisi, golcülüğünü belleyip onu marke etmek isteyene kendini kaybettirişi gibi özellikler bunlar. Orta sahadan topla gelen arkadaşına doğru çıkarak ona duvar oluşu, top kendine çarpıp gittikten sonra da birden boş bir saha buluşu büyük mahareti Osman'ın. Zaten hem kendisine, hem de takım arkadaşlarına boş saha yaratmak hiç aklından çıkmaz bu gol adamının."
Osman Arpacıoğlu özellikle kafa golleriyle tanınmasına rağmen frikikten attığı gollerle de formasını giydiği takımlara önemli puanlar kazandırdı. Onun golleri, güzel bir kare çekebilmek için sabırla rakip kale arkasında bekleyen foto muhabirleri için de, bunun mükafatını aldıkları birer görsel şölendi çoğu zaman.
Necmi Tanyolaç jübilesinin yapıldığı gün "Güle Güle Bay Gol" başlıklı yazısında onu şöyle anlatmıştı: "Osman Türk futbolunda defansları yarıp geçen, karşısındaki rakipleri vurup yıkan santrfor tipinin tam tersiydi. Golcülüğe sanat, incelik ve güzellik getirmişti. Osman gole gideceği, topa uzanacağı zaman bir güzel elin bir gül fidanına uzanışını seyrederdik. Sahalarımızda attığı bütün goller böyle bir vazo içinde çiçeklendi. Şimdi gidiyor. Biraz harcanarak, gözden ırakta, ne kendini ne de bizi gollerine doyuramadan."
İzmir'e yerleştikten sonra sakin, huzurlu bir
hayat süren Osman Arpacıoğlu, 2012 Kasım'ında beyin kanaması geçirmiş. Hayati
tehlikeyi eşi Nuray hanımın ifadesiyle futbolculuğu ve sevenlerinin duaları
sayesinde atlatmış. Önce ameliyat, ardından uzun bir fizik tedavi süreci yaşamış. Eşinin sözlerini duyunca Osman abinin sadece golcülüğüyle değil,
centilmenliğiyle de gönüllerde yer ettiğini hatırlıyoruz. Bazı futbolcular vardır ki, sahalardaki güzel futbolu sayesinde insanlar tarafından sevilir. Bazıları da Osman Arpacıoğlu gibi sadece futboluyla değil, efendiliği ve mütevazılığıyla aradan yıllar geçse de unutulmaz. Nitekim bugün de İzmir sokaklarında onu gören hayranları yanına gelip birlikte fotoğraf çektiriyorlar. Siz de İzmir, Karşıyaka'da gezerken Osman abiye dostlarıyla tavla oynarken, çay içip sohbet ederken rastlayabilirsiniz. Birlikte fotoğraf çektirme isteğinizi kibar bir tebessümle kabul edecektir.
Osman abinin evinde ilk buluşma, 2013 yazı. Solda Uğur Filiz, sağda Fethi Aytuna. |
Osman Arpacıoğlu'nun albümünden
9 Ekim 1968'de İstanbul'da oynanan Bulgaristan (0-2) maçında soldan sağa: Kamuran Yavuz, Mesut Şen, Osman Arpacıoğlu, İsmail Arca, Ender Konca. |
1972-73 sezonunda Mersin'de oynanan Mersin İdman Yurdu-Fenerbahçe maçı sonrası, Adana hava alanına gitmeden önce iki takımın futbolcuları bir arada. |
Takım arkadaşları Cemil, Yılmaz ve Selahattin ile. |
Bir Fenerbahçeliler Derneği açılışında. |
Bir jübile maçında Alpaslan Eratlı, Lefter, Yavuz Şimşek ve şarkıcı Selçuk Alagöz ile birlikte. |
Osman Arpacioglu, benim gibi 1970 li yillarda ilk genclik yillarini yasayan futbolseverler icin Türkiye`nin en yetenekli, en klas, en beyefendi futbolcularindan biridir. Teknik ve zarif golleri, özellikle de cok etkili kafa vuruslari ve golleri hafizalarimizda yer etmistir ve bu yetenekleriyle Osman Arpacioglu, tüm futbolseverlerin gönlünü kazanmistir. Yüce Allah, sevgili Osman Arpacioglu`na saglik, mutluluk ve uzun ömürler nasip eylesin.
YanıtlaSilBenimde beğendiğim değerli bir santrafor du Allah sağlık huzur versin Bence Osman Arpacıoğlu sevilen unutulmayan değerli bir futbolcu
YanıtlaSildoğrusu benim hayatımın idollerinin en başındaki bir insandı ALLAH uzun ve hayırlı ömür versin
YanıtlaSil