İzmir’de parlayan Aydınlı
futbolcular kuşağının temsilcilerinden biri de Doğan Akı. İzmir Liginin son
yıllarında Altay’da oynadıktan sonra Milli Ligin ilk yıllarını Beşiktaş’ta
geçirdi. İlk kez lig şampiyonluğu kazanan Beşiktaş kadrosunda yer alarak tarihe
geçti. İki sezon Beşiktaş, dört sezon İzmirspor ve bir sezon Karşıyaka forması
giymesine rağmen futbol camiasında Altaylı Doğan olarak biliniyor. Nitekim futbolu
burada bıraktıktan sonra antrenörlük hayatına da yine Altay’da başladı. İşte
Doğan Akı’nın hayat hikâyesi:
“1936’da Nazilli’de doğdum.
Dedem Nazilli’nin en eski sakinlerindendi. Ben ayrılırken nüfus 17 bindi, şimdi
200 bin oldu. Aydın’dan büyüktür Nazilli ama aralarındaki mesafe yakın olduğu
için il olamadı. Şimdi Nazilli şehir stadının bulunduğu çok büyük bir arazimiz
vardı, içinden çay geçerdi. Dedem usulen 10 paraya Beden Terbiyesi’ne hibe
etmiş o araziyi. Bizim evimiz de stadyumun arkasındaydı. Duvarlar yüksek
değildi, atlayıp içeriye giriyorduk. Akşama kadar on tane takım gelirdi, hep
maç yapardık. Yalınayak oynardık, ayaklarıma dikenler batardı. Yedi yaşından
itibaren sahalardan ayrılmadım. Top oynadığım için başım dertten kurtulmadı. İlkokul
son sınıfa geçerken yaz tatiline girdik. Top oynarken öğretmenim gördü – ki seneler
sonra Altay’ı Nazilli’ye getirmem için mektup yazmıştı. O eski kocaman kapı
anahtarları vardır ya, kulağımı onun deliğine sokup kıvırdı. Eve kadar belki
bir kilometre mesafe vardı, o vaziyette eve götürdü beni top oynadım diye. Yıllar
sonra öğretmenime iyilik yapayım diye istikbalimle oynadım.”
“Nazilli’nin iki tane esas
takımı vardı, biri Menderes, diğeri Sümerbank fabrikasının takımı Sümerspor.
Ben on beş yaşındayken siyah-beyaz formalı Menderes takımında oynuyordum.
Sümerspor İzmir’den filan oyuncu getirirdi. O zaman çalışanların saat ücreti 33
kuruştu. Futbolculara 66 kuruş ödenirdi. Onlar çalışmazdı, hepsi orada yatardı.
Dışarıdan yerli olan bir ben vardım. On altı yaşında Sümerspor’a geçtim. Elime
ayda 90 lira net para geçiyordu.”
“Sekiz ay İstanbul’da
okumuşluğum var. Cihat Arman Beşiktaş’tayken idmanlara çıktım. Üçer tane
penaltı attık, siz gidin biz sizi çağıracağız dediler. Varol’u ilk orada
gördüm. Genç milli takımla dünya şampiyonasından gelmiş, omuzlara aldılar.
Sonra trenle Nazilli’ye döndüm. Garda indiğimde, ‘Altay şehrimizde’ diye
ilanlar asılmış. Çarşamba gelmiştim, Pazar günü maç vardı. Sekiz ay idman
yapmamıştım. O maçta Bayram Dinsel’i tuttum ve adım attırmadım. Biz 3-0 galip
durumdaydık, hakem üç penaltı verdi ayıp olmasın diye. Maç 3-3 bitti. Benim
adresimi aldılar. O maçtan bir hafta sonra, gece saat 12 civarı postacı babamın
ismini bağırıyor, ‘Ali Bey!’ diye. Kapıya çıktık. Yıldırım telgraf gelmiş,
altında Bayram Dinsel imzası var. ‘İlk vasıtayla İzmir’e gel, milli takımla
antrenman maçı oynamaya gidiyoruz’ yazıyor.”
“Sabaha kadar heyecandan
uyumadım. O zaman karayolları bugünkü gibi iyi durumda değildi. Motorlu tren
çalışıyordu İzmir’e ve dört saat sürüyordu. 25 kuruş bilet ücreti vardı. Beni
İzmir’de Tariş ikinci müdürü karşıladı. Gittik, Tariş’te öğle yemeği yedik,
sonra deniz kenarındaki Altay lokaline geldik. Orada belki yüz tane futbolcu
vardı. O senelerde otuz üç kişilik pırpır tayyareler vardı. Baktım dördüncü,
beşinci sırada benim ismim var, memnun oldum tabii. Bayram’dan başka kimseyi
tanımıyordum. Kafile başkanı Hakkı Gürüz’dü. İzmir futbol ajanı Sezai
Karabilgin vardı. Bir kadro yaptılar, diğerleri gitti.”
“İstanbul’a gittik.
Tepebaşı’nda Büyük Londra Otelinde kaldık. Maça çıktık. O zaman Fransa maçı
oynanacaktı. Altay’la o maçın provasını yaptılar. Altay temiz oynuyor, kaliteli
takım diye bizi çağırmışlar. Ben o maçta Beşiktaş’ın sol açığı Coşkun Taş’a
karşı sağ bek oynadım. Biz 1-0 galip oynuyorduk. Milli takımın morali
bozulmasın diye bizden altı-yedi oyuncu değiştirdiler. Biz son yedi dakikada
iki gol yedik, maçı 2-1 kaybettik. Daha sonra milli takım Fransa’ya 1-0 mağlup
oldu. Maçın oynandığı tarih Haziran’ın 25 veya 26’sıydı. Döndükten sonra Altay
yöneticileri Çankaya semtinde bir otelde beni üç-dört gün misafir ettiler.
Bayram’la notere gittik, eski belediyenin karşısında. Güler ve Gürsel’de
Göztepe için imza atmaya gelmişler, o zaman tanımıyorum onları tabii. O gün
hepimiz mukavele imzaladık. Böylece 1954 senesinde Altaylı oldum.”
Doğan Akı'nın ilk yılında (1954) Altay takımı. Soldan: Bayram Dinsel, Akın, Cemil, Kaya, Doğan, Mustafa, Yağlı Orhan, kaleci Erdoğan, Gönen, Nejat, Coşkun, Erdoğan Cömert. |
Doğan Akı’ya Altay’daki ilk
döneminde kimlerin yönetici olduğunu, kimlerin takımı çalıştırdığını
sorduğumuzda şunları anlatıyor: “1954’te Altay’a geldiğimdi başkan Hüseyin
Barbaros’tu, sonra Hayri Yorgancıoğlu oldu. Sonra Mazhar Zorlu, Erdoğan Tözge başkanlık yaptı. Birçoğuyla hem antrenör, hem futbolcu olarak çalıştım. Ben
geldikten bir sene sonra, on dokuz yaşında takım kaptanlığına getirildim.
Benden çok büyükler vardı ama yönetim kurulu öyle uygun görmüş. Rahmetli Ali
Barçın menajerdi. Kararı bana zarfın içinde o getirmişti. 1956’dan 1958’e kadar
İzmir’den yalnız ben milli takıma gittim. Ben Altay’a ilk geldiğimde takımı
Bayram çalıştırıyordu. Ertesi sene Hayri Yorgancıoğlu İtalya’dan Remondini’yi
getirdi. Sonra milli takımı çalıştırdı Remondini ve beni de takıma çağırdı.
Palermoluydu kendisi, giderken Metin Oktay’ı da Palermo’ya götürdü.”
Altay 50'li yıllarda İstanbul'da bir maçta. Ayaktakiler: Coşkun, Mustafa, Yağlı Orhan, Bayram Dinsel, Kazım, Erdoğan. Oturanlar: Doğan, Akın, Kaya, Cemil, Nejat. |
Bu yıllarda efsanevi Macar
takımına karşı İzmir karması formasıyla oynama şansını sakatlığı yüzünden
kaçırmış: “1956’da Macarlar İzmir’e gelip İzmir karmasıyla iki maç yapmıştı.
Ben Perşembe günkü çift kale idmanında sakatlandım. Son anda çıktım takımdan.
Czibor’a karşı Mustafa Orçinos oynadı o maçta. İlk maçta bizi 11-1 yendiler.
Orçinos iyi bir futbolcuydu ama o tarihte artık yaşı ilerlemişti. Csibor da çok
hareketli bir futbolcuydu. Bizden gol atana saat hediye edilecekti. Gönen bir
şut çekti, birisinin ayağına çarpıp gol oldu. Gönen’e saat verdiler. Adamlar
İstanbul’dan Bandırma vapuruyla İzmir’e geldiler. Denizde çok fırtına vardı,
yolculuk boyunca rezil olmuşlar. Sonra burada iki maç yaptık. İkisinde de
yendiler. Bir maç da Ankara’da yapıp en son İstanbul’da milli takımla
oynadılar.”
İzmir Karması formasıyla. |
Doğan Akı Altay'la İzmir Liginde 1956-57 ve 1957-58 yıllarında şampiyonluk yaşadıktan sonra 1959'da Beşiktaş’a transfer olmasına rağmen Altay’ın itirazı yüzünden bu
transfer hemen gerçekleşmemiş: “5
Temmuz'da San Sebastian’da İspanya’yla yapılan milli maçta oynamıştım. Dönüşte
havaalanı yolu üzerinde Ömür restoranını geçince Gazi Akınal’ın fabrikasına
götürdüler sabaha karşı 5’te. Orada idareciler vardı. 45 bin liraya anlaştık. O dönem için iyi paraydı. Kadri Aytaç Galatasaray’dan Karagümrük’e geçerken 55 bin lira almıştı.
Hatta o parayla Taksim’den bir daire almıştı. Ben Altay’la yaptığım mukavelenin
iki senelik olduğunu sanıyordum, meğer Bayram Dinsel üç senelik yapmış. O zaman
on sekiz yaşın tecrübesizliğiyle beni alsınlar diye neredeyse üzerine para
verecektim tabii. O yüzden ben hiç okumadan imzalamıştım sözleşmeyi.”
(Yeni Asır) |
Bunun üzerine bir de altı ay
ceza alarak sarsılmış Doğan Akı: “Nazilli’deki ilkokul öğretmenim bana mektup
yazmıştı. Şimdi hatırlamadığım bir kuruluş için takımı oraya götürmemi rica
ediyordu. Ben kendi paramla bir araba tuttum. Altay’ın yazlığa gitmeyen
oyuncularından bir takım yaptık. Maçı Aydın’da kurslara giden namzet bir hakem
yönetiyordu. Bana gıcıktı herhalde, maç sırasında onunla dövüşüp karakolluk
olduk. Orada barıştırdılar. Meğer Aydın bölge başkanı Sami Candaş Nazilli’deki
hadiseli maçtan dolayı beni ceza kuruluna vermiş. Halbuki benden ne bir ifade
aldılar, ne bir yazı geldi. Ben o meseleyi kapandı zannediyordum. Cuma günü
Akşam gazetesinde Beşiktaş Doğan’ı oynatırsa hükmen mağlup sayılacak diye bir
haber çıktı. Sami Özok’un demeci vardı. O sene Beşiktaş yeni kurulmuştu.
Sabahattin, Necmi, Arif yeni gelmişti. Ben gittim. En ünlü yeni oyuncu bendim.
Bir sene önce Kaya ile Faik, ondan bir sene önce de Gürcan gitmişti Altay’dan.
O zaman kulüp başkanı Nuri Togay Çanakkale milletvekiliydi. Bu hadise olunca
beni Ankara’ya götürdü. Ceza kurulunda hadiseyi anlattım. Ebedi boykot
yiyecekmişim, altı ay ceza verdiler. Birinci yarıda oynamadım, yerime Tuncay
oynadı. O sene takım şampiyon oldu.”
(Yeni Asır) |
1959-60 sezonunda Beşiktaş’ta
şampiyonluk yaşayan Doğan Akı İstanbul günlerini şöyle anlatıyor: “Önce
kulüpten çıkar Taşlık gazinosunda yemek yerdik, oradan yürüyerek Dolmabahçe’ye
inerdik. Baba Hakkı beni severdi. Cezalı olduğum halde beni de takımdan
ayırmazdı. Stada gelince ben tribüne çıkardım. Altmış bin liraya bir taksi
almıştım. Gececi günde 100 lira, gündüzcü de 100 lira veriyordu bana. O zaman
astsubay arkadaşlarım vardı. Yeni okuldan mezun olmuşlardı. 185 lira aylık
alıyorlardı, ben günde 200 lira kazanıyordum. İdmana bazen gidiyorum, bazen
gitmiyorum. Gidecek fazla bir yer yok, başladım Suat’ın (Mamat) kahvesinde okey
oynamaya. Ertesi sezon oynadım ama bir türlü İstanbul’a alışamadım. Etiler’de
kulüp bir ev tutmuştu bekârlar için. Zaten bir tek bizim bina vardı orada.
Gözün alabildiğine çayırlıktı. Hayvanlar otlardı. Ben sonra Osmanbey’de bir ev
tutmuştum. İstanbul’un nüfusu o zaman taş çatlasa bir milyondu. İzmir’de o
kadar para kazanamasam dahi İstanbul’a göre çok daha güzel geliyordu bana.
Sonunda Altay’a döndüm.”
Beşiktaş'ın 1959-60 kadrosu. Ayaktakiler: Güven, Kaya, Ayhan, Ahmet, Sabahattin, Şenol. Oturanlar: Nazmi, Münir, Doğan, Necmi, Birol. |
Beşiktaş’tayken katıldıkları
Amerika turnesini şöyle anlatıyor: “1960’ta Amerika’ya turnuvaya gittik. Ahmet
Ertegün ve kardeşi Nasuhi Ertegün ile bir grup zengin plakçı futbolun
Amerika’da tanınması için bir turnuva düzenlemişler. İki grup halinde
düzenlendi. Mayıs’ta gittik bir haftalığına, şiddetli yağmurlar yağınca bir
buçuk ay kaldık. Bir ay New York’ta, on beş gün Montreal’de kaldık. Almanya’dan
Karlsruhe, Brezilya’dan Santos, İskoçya’dan Kilmarnock gibi takımlar vardı.
Çeşitli eyaletleri dolaşıp maç yaptık. Trenle Kanada’da Montreal’e geçip bir
maç da orada oynadık. Maçlarımız ilgi uyandırdı, bayağı seyirci çekti.”
Milli takımın Romanya seyahati. Yukarıdan itibaren: Can Bartu, Ahmet Berman, Beton Mustafa, İsmail Kurt, Doğan, Ergun, Metin Oktay, İhsan. |
Yakın arkadaşı Varol’un
Beşiktaş’tan Altay’a geçmesindeki rolünü de şu ilginç anısıyla hatırlatıyor: “Varol’u
Altay’a ben gönderdim. Varol’la bir sene beraber oynadık Beşiktaş’ta. Sonra
büyük bir hadise yaşadı, elini kesti. Samimi arkadaştık. Bir gün bana geldi,
‘Ben Karşıyaka’ya gidiyorum, biletimi gönderdiler,’ dedi. ‘Altay’a niye
gitmiyorsun?’ dedim. ‘Keşke öyle bir şey olsaydı ama teklif gelmedi,’ diye cevap
verdi. Bayram Abi o zaman Altay lokalini çalıştırıyordu. Ona telefon edip
durumu izah ettim. Uçağın varış saatini bildirdim. ‘Karşıyakalılar muhakkak onu
karşılamaya gelir. Ben uzaktan elimi sallarım, o zaman bana doğru bir depar
atsın,’ dedi. Nitekim onun dediği gibi olmuş. Arabayı çalışır vaziyette
bekletmişler. İşaret gelince Varol bir depar atmış, Karşıyakalılar arabalara
gidene kadar Varol’u kaçırmışlar ve Altaylı yapmışlar.”
1961-62 sezonunda Altay’a
dönmüş fakat burada bir sezon oynadıktan sonra İzmirspor’a geçmiş: “O sene
Altay’da büyük bir hırsla oynayınca tekrar milli takıma çağırıldım.
İstanbul’daki Romanya maçında oynadım. Sonra Mazhar Zorlu’ya kızdım,
İzmirspor’a gittim. Dört sene orada oynadım. İzmirspor’da oynarken kritik
sezonlar yaşadık. Bir sezon son maçta İstanbulspor’la berabere kalıp son anda
ligde kaldık. Kaleciler Seyfi ve Faruk, Burhan, Tuncay Becedek, Gürcan Berk,
Cengiz, Bursalı Orhan, Fenerbahçe’den gelen santrhaf Semih, Karşıyakalı
santrfor Zeki, Turgay Meto, Raşit, Galatasaray’dan Cemil Gümüşdere, Cenap gibi
iyi görünen bir takımımız vardı. Ama karma takım oldu mu muvaffak olamıyor. Bir
sürü şöhretli oyuncu olmasına rağmen takım iyi oynamıyordu. Bir sezon tam dört
tane antrenörle çalıştık: Tarık Gençay, Refik Vardarlıoğlu, Şükrü Gülesin,
menajer Ali Barçın.”
İzmirspor Hatay semtindeki "Talebe Çayırı" denilen eski sahasında bir idman maçında. Ayaktakiler: Bülent, Tuncay, Tanzer, İrfan, Zeki, Doğan. Oturanlar: Ergün, Özgür, Cenap, Sezen, Turgay. |
“İzmirspor’dan ayrılınca bir
sene Karşıyaka’da oynadım. Karşıyaka Danıştay kararıyla 1. Lige çıktığı zaman
(1966-67 sezonu) transfer oldum. Başkan Pertev Molay’dı. Menajer Sami Özok’la
İzmirspor’dan beraber Karşıyaka’ya gittik. Fenerbahçe’den gelen antrenör
Mihayloviç vardı başta. Sonra o bıraktı, İbrahim Tusder geldi. O sene bizde iyi
bir takım vardı. Kaleci Mariç, Fenerbahçe’den Şenol, Puşkaş Ergun, Özer geldi.
Erol Baş, sol açık Burhan, bayağı güzel bir takım vardı. Fakat İzmirspor’daki
gibi buradaki takım da karmaydı. İlk maç Eskişehir’le İzmir’de oynadık. Sonra
çok yenildik, dışarıda puan alamadık, küme düştük. Pertev Molay’ın İstanbul’da
Eminönü’nde işyeri vardı. Şenol’la beraber gidip mukavelemizi feshettik. Şenol
Beşiktaş’a döndü, ben Altay’a döndüm.”
“Tekrar Altay’a döndükten sonra
iki sezon oynadım. 1970’te bıraktım, kursa gittim. B kursu mezunuydum, o yüzden
A takımı çalıştıramıyordum o zaman. Yugoslavya’nın eski santrforu Bobek 1970’te
Altay’a antrenör olmuştu. Ben de yardımcı antrenördüm. Altay’ın bir minibüsü
vardı. Onunla haftanın üç günü Göztepe sahasına gidiyordum. Orada minik ve
yıldız takımını çalıştırıyordum, öğleden sonra da A takımla idmana çıkıyordum. Bir
gün Bobek’in kızını kaçırmışlar, çekti gitti. Ben futbolu bırakalı üç ay
olmuştu, bütün oyuncular arkadaşımdı. Ayfer, Oğuz, Tanzer, B. Mustafa, K. Mustafa,
Mithat, Hıdır – güzel bir takımımız vardı. Takım arkadaşım Gönen bir ara
müteahhit oldu, inşaatlar yaptı. Sonra iflas etmişti. O iyi zamanında yönetim
kurulu toplantısında benim ismim geçmiş. Ben de oyuncularla tur atıyorum.
Alsancak Stadının girişindeki binanın birinci katından, camdan seslenip
toplantıya çağırdı. Biz takımı sana vermek istiyoruz dediler. Ben de muvaffak
olacağımı tahmin ediyorum deyince takım senin dediler.”
Basri Dirimlili bir milli maçtan sonra Pera Palas'ta pirim dağıtıyor. Soldan: İhsan, Şeref, Doğan, İsmail, Basri, Ergun, Özcan. |
“İlk maçımda Göztepe’yi 3-1
yenmiştik. İki sene çalıştırdım Altay’ı, İzmir’de bir tek maç kaybetmedik. İstanbul’da
Fenerbahçe ile olaylı bir maç oynadık. O maçta ben antrenördüm. Osman
Arpacıoğlu frikikten bir gol attı. Kavga çıktı maçta, canımızı zor kurtardık.
Saha içine girdim. En az elli-altmış tane cop yedim. Bir gün Rıdvan Burçetin’le
münakaşa ettik, ayrıldım. Bir gün sonra Mehmet Sadık Efe beni aradı, çalışmak
istediğini söyledi. Böylece devre arasında Kocaelispor’a gittim. Benden önce
Selahattin Torkal çalıştırıyormuş takımı. Orada altı ay geçirdim. Oradan
1973’te Ordu’ya, 1974’te Malatya’ya gittim. 1975-76 Konya, 1977 Balıkesir,
tekrar Altay’a döndüm. Altay 1982’te ilk kez küme düştüğünde idarecilik yaptım.
O zaman devre bitmişti, 9 puanı vardı takımın. Üç antrenör 9 puan toplamış,
sezonun dördüncü antrenörü oldum. O kadar çok puan topladım, fakat yetiştiremedim. Sonra çocuklar
üniversiteyi bitirdiler, hayata atıldılar. Onlar küçükken gittiğim yerlere
götürüyordum. Onlar büyüyüp okula başlayınca götüremez oldum tabii. Bir de
Nazilli’deki arsaları satıp bir kâğıt fabrikası kurmuştum. Antrenörlüğü
bitirmiş oldum. Yine gidip gelebileceğim yakın yerlerde, Soma’da, Ödemiş’te,
Tire’de, Söke’de antrenörlük yaptım. On sekiz sene futbolculuk hayatım, on altı
sene antrenörlük hayatım var.”
Söz antrenörlük yıllarından
açılınca ilginç bir anısını anlatıyor: “Suat Mamat’la hiç unutamadığım bir anım
vardır. Mersin’de B antrenör kursuna katılmıştık. Bir ay Mersin’de kaldık. Kurs
bitince birlikte Adana üzerinden Ankara’ya geldik. Havaalanında bekliyoruz. O
İstanbul’a gidecek, ben İzmir’e gideceğim, fakat paramız bitmiş. Bende 5 lira
kalmış, Suat’ta hiç para yok. Ben paranın yarısını Suat’a verdim. Havaalanından
şehre giden otobüsler 2,5 liraydı o zaman. O havaalanından Şişhane’ye gidecek o
parayla, ben de İzmir’e inince Efes Oteline kadar gideceğim. Uçakların
kalkmasına daha iki saat var, ne yemek yiyebiliyoruz, ne su içebiliyoruz. ‘Gel
dolaşalım, bizi tanıyan birilerini buluruz,’ dedi Suat. Nitekim biraz sonra
baktık, bir grup oturmuş, yemek yiyip kafaları çekiyordu. ‘Suat Bey! Suat Bey!’
diye bağırdılar. Şimdi tam hatırlamıyorum, Kayseri veya Mersin’i çalıştırdığı
sırada onlar kulübün idarecisiymiş. ‘Aman Doğan, işi bitirdik, gel,’ dedi.
Karnımızı bir güzel doyurduk, sonra uçaklara binip gittik.”
1967-68 sezonundaki Eskişehirspor maçında çift vuruştan gol atıyor. (Yeni Asır) |
Futbolculuk hayatı Altay’da
başlayıp çeşitli ara duraklardan sonra yine Altay’da biten Doğan Akı artık
futbolun günlük stresinden uzak, sakin bir hayat sürüyor. İzmir’in Güzelyalı
semtinde her gün eski arkadaşlarıyla buluşuyor. Altay camiasına olan
bağlılığını şu sözleriyle ortaya koyuyor: “Milli lig öncesi dönemde İzmir’de
iki buçuk sene kimsenin bizi yenemediği bir dönem vardır. İşte o dönemi bizim
kuşağımız yaşadı. Kulübün gelmiş geçmiş en saygın, en verimli, her branşta para
almadan hizmet edip Altay’ı ‘Büyük Altay’ yapan kuşağı bizleriz.”
Çine'li ve Beşiktaş'lıyım. Nazilli'li ve eski bjk futbolcusu Doğan Akı abiyi biliyordum, burada daha detaylı okudum. Kendisine uzun ömürler diliyorum.
YanıtlaSil