24 Ekim 2014 Cuma

Turgay Meto - İzmirspor Kaptanı, Ege'nin Teknik Direktörü

Bir zamanlar İzmir’in beş takımı birden Türkiye 1. Liginde, yani günümüzde Avrupa’nın bir takım ülkelerine özenerek “Süper” adı verilen ligde mücadele ederdi. Bugün bu takımların dördü yeni birinci ve ikinci ligde yer alırken İzmirspor ise birkaç yıldan beri bölgesel amatör ligde yaşam savaşı veriyor. Diğer takımların seyirci desteğinde geçmişe göre fazla bir değişiklik olmadı (hatta Göztepe’nin 1. Ligdeki ilk yıllarına kıyasla taraftar sayısını katbekat arttırdığını söyleyebiliriz). Buna karşılık altmışların başında büyük seyirci desteğine sahip “Şimşekler” günümüzde Yeşilyurt semtindeki derme çatma bir stadyumun tek tribününü dolduran seyirci önünde oynuyor. Bir zamanlar 1. Ligi dördüncü bitirme başarısını gösteren takımın görkemli günlerinin en önemli tanıklarından biri Turgay Meto idi. İzmirspor’un formasını on sezon boyunca giyip kaptanlığını yapan Turgay Meto ile Akhisar’daki çocukluk, İzmir’deki öğrencilik ve futbolculuk yıllarını, 1. Ligde mücadele eden İzmirspor’u, o yıllarda futbolcuların içinde bulunduğu koşulları konuştuk.


“1943’te Akhisar’da doğdum. Herkes gibi sokaklarda top oynamaya başladım. Babam top oynamama kızardı, hatta döverdi beni. Okumamı isterdi. O zaman Akhisar’da lise yoktu. Bütün arkadaşlarım sabah Manisa’ya giderlerdi, akşam dönerlerdi. Babamın maddi durumu iyiydi. Çiftliğimiz vardı, yanında sekiz on kişi çalışırdı. Yaklaşık 1.500 koyundan oluşan bir sürü vardı. Arkadaşlarım kışın buz gibi havalarda okumak için sabahın karanlığında yollara düşerdi. O zaman kara tren var. Akhisar-Manisa arası belki bir saatten fazla sürerdi. Döndükleri zaman da hava kararmış olurdu. Menderes’in zamanında İzmir milletvekilliği ve Altay divan başkanlığı yapan Muzaffer Balaban diye bir akrabamız vardı. Onun vasıtasıyla beni İzmir Atatürk Lisesine yazdırdılar. O akrabamız benim velim oldu ve 1956’da Atatürk Lisesinde yatılı okumak için İzmir’e geldim.”


“Akhisar’dan İzmir’e okumaya giden üç-dört ailenin çocuğu vardı. Sanki Avrupa’da okumaya gitmiş gibi olmuştum. Atatürk Lisesi memleketin sayılı liselerinden biriydi. O zamanlar İzmir’de okumak başlı başına bir olaydı. O yıllarda Akhisar-İzmir arası dört saat sürerdi. İki saat Manisa, ondan sonra bir de Sabuncu Beli var. Yol şimdiki gibi geniş değil. Oysa şimdi normal bir arabayla neredeyse bir saate indi bu yol. Bir ara Akhisarspor’da antrenörlük yaparken İzmir’den gittim geldim mesela. Babam okumamı çok istiyordu ama benim aklım fikrim futbol oynamaktaydı. Zaten futbol yüzünden İzmir’de iki sene okudum, sonra Akhisar’da lise açılınca orada bitirdim. Futbola hiç bulaşmasaydım yüzde yüz ya İTÜ ya da ODTÜ’de okurdum; bütün arkadaşlarım gibi ben de doktor, mühendis, avukat ya da bankacı olurdum. Ama futbol sayesinde Ege bölgesinde herkes tarafından tanınan Turgay Meto oldum, o da işin ayrı bir tarafı.”


“Okuduğum yıllarda Atatürk Lisesinde yaklaşık 1.500 kişi vardı. Futbol yüzünden orada bütün okul beni tanıyordu. Hocalar da futbol yüzünden severdi beni. Bizim okulun hocaları adeta yarı tanrı gibiydi. Okulun fuara bakan bir futbol sahası vardı. Ben arkadaşlarıma nazaran iyi oynuyordum herhalde ki hocalar maçımız oldu mu sahanın kenarına gelip izliyorlardı. Ben böylece ufacık bir çocuk olarak farkında olmadan şöhret olmuşum. Üçüncü sınıftaki ağabeyler mesela benim ismimi biliyordu. O zamana dek Atatürk Lisesi futbolda kuvvetli değildi. Basketbolda ve atletizmde kuvvetliydi İzmir’de, bu dallarda sporcular yetiştirirdi. O tarihe dek futbolda Namık Kemal Lisesi birinci olurdu. Benim oynadığım yıllarda futbolda da kuvvetlendi okul.”


Okul maçları da Alsancak Stadında oynanırdı ve bayağı kıran kırana maçlar olurdu. Mithatpaşa Sanat Enstitüsü, Namık Kemal Lisesi, Ticaret Lisesi, Karşıyaka Lisesi gibi okul takımlarıyla çekişirdik. Benimle birlikte iyi futbol oynayan bir iki arkadaş daha takımda olunca, o güne dek futbolda adı geçmeyen Atatürk Lisesi de şampiyon olamadı ama iddialı bir konuma gelmişti. Lisede okurken İzmir genç karmasına da seçildim. Liseler arası maçlarda hakemler, antrenörler filan görmüşler. Mesela Ali Barçın maçlarımızda hakemlik yapıyor, yetenekli oyuncular dikkatini çekiyor. İzmir ufak o zamanlar, herkes birbirini tanıyor. Genç karmanın antrenörü Sait Altınordu’ya tavsiye etmişler. Arkadaşlarım vasıtasıyla beni idmana çağırmış. Gittim ama epey ufağım. Karmada Altaylı Ayhan, Göztepeli kaleci Ali ve Nevzat, Altaylı sağ bek Yılmaz gibi isimler vardı. Ben onların arasında ufak kalıyordum.”


“Sait Altınordu sonra İzmirspor’a antrenör oldu. Beni de İzmirspor’a aldı. Henüz on yedi buçuk yaşındaydım. Neden öyle dediğime gelince, on sekiz yaşını doldurunca genç takımda oynayamıyorsun. Şimdi U-17, U-18 gibi kategoriler kuruldu. İzmirspor menajeri Sami Özok beni önemli maçlarda genç takımda oynatırdı. Demek on sekiz yaşımı doldurmamışım ki birkaç maçta oynadım genç takımda. Fakat sakatlanacağım diye de korkarlardı. Aslında ben genç takımda yaşıtlarımla oynadığımda daha mutlu oluyordum ama çaktırmıyordum! Çünkü rakiplerim de takım arkadaşlarım da benim kadardı. Fakat A takımında oynadığım zaman mesela karşımdaki Lefter Abi otuz dört yaşında. Yetenekliyim ama orta sahada oynadığım için gücüm yetmiyor, sahalar çamur. Daha kemiklerim gelişmemiş, toplar gülle gibi. Topa kafanı uzattığın zaman rakip senin kafana tekmeyi patlatırdı o zamanlar, ölürsen öl. Şimdi o harekete hakemler daha başında hissedip faul çalıyor. Benim çok gözüm patladı maçlarda!”

İzmirspor'un ünlü menajeri Sami Özok ve İstanbulspor'dan
gelen Nazım ile İzmirspor sahasında bir idmanda.
“İzmirspor’a ilk geldiğimde takım şöhretli isimlerle doluydu. Benim dışımda bir tek genç milli takımdan arkadaşım Bülent Buda’nın yaşı küçüktü. Diğerleri hep yirmi beş yaşın üstünde futbolculardı, bir kısmı da otuzun üstündeydi – hepsi şöhret. Bir sene önce Milli Ligde dördüncü olmuş İzmirspor. Ben o takıma transfer oldum. O zaman ne Göztepe, ne Karşıyaka, ne Altay iddialıydı, İzmirspor vardı. Bir sezon önce lisede okuduğum için yakından takip ediyordum. Fenerbahçe’yi 4-2, Galatasaray’ı 3-1, Beşiktaş’ı 3-0 yendiler. Büyük takımdı İzmirspor, zaten ona tav olup gitmiştim. Yoksa beni Altay da Altınordu da istiyordu. Fakat İzmirspor’un o şaşaası beni etkilemişti. Halk Sahasında idmanlarını seyrederdik. Bazen genç karma olarak Alsancak Stadında idman yapardık. Biz çıkardık, onlar gelirdi. Hatta onlarla genç karma olarak maç da yapmıştık.”

İzmirspor 1962-63 kadrosu. Ayaktakiler (soldan): Cengiz Karakayalı, Seyfi Talay, Erol Kaynak, Turgay Meto,
Gürcan Berk, Doğan Akı. Oturanlar: "Rus" Erol, İrfan, B. Orhan, Zeki Şensan, Bülent Buda.
“İzmirspor’da oynamaya başlayınca okulda devamsızlık yapmaya başladım. Atatürk Lisesi devamsızlığı kaldırmaz. Sporu tadında yapıp bırakacaksın. Ben okulun dışına taşmıştım o zaman. İzmir beden terbiyesi yetkilileri mesela okula gelip genç milli takıma katılmam için izin alıyorlardı. O zaman okulda devamsızlık yapmamış oluyorum ama derslere de giremiyorum tabii. Haftada iki gün idmana gidiyordum. Derslerime de çok çalışıyorum ama idmanlarda yoruluyorsun haliyle. Akşamları o zaman mütalaa derdik, şimdi etüt deniyor herhalde, ders çalışırdık ama yorgunlukla uykumuz gelirdi tabii. Haliyle notlarımız menfi olarak etkilendi.”  

Son sene Akhisar’da lise açılmıştı, son sınıfı orada okudum. Jimnastik hocasıyla kavga etmiştim. Yoksa bütün hocalar beni mezun edecekti aslında. Jimnastik hocası aynı zamanda futbol hocamızdı. 19 Mayıs hareketlerini de yapmamı istemişti. Halbuki yıl içinde derslerde beni ayırıp topla idman yaptırırdı. Ben o hareketlerin hiçbirini çalışmamıştım. Bana bir hafta mühlet verdi, yoksa karnede 1 veririm dedi. Ben de inatlaştım ve çalışmadım. Gerçekten karneye 1 vermişti hoca. Benim de inadım tuttu ve okuldan ayrılmaya karar verdim. Ben Akhisar’a dönünce Atatürk Lisesinden aldığım bilgilerle rahat bir ders yılı geçirdim. İzmir’deki bilgilerimle bugün hâlâ Fransızca konuşabilirim mesela.”

Turgay Meto (soldan ikinci), İzmirli ünlü hakem Ali Barçın ile (gözlüklü).
“Okulda şöhret olmayla ilgili bir anım var. Biyoloji dersinden yazılı oluyorduk. ‘Bu hastalıkları ne yapmaz?’ diye bir soru var, oysa ben cevapta ne yaparı yazıyorum. Bu şaşırtmacalı soruyu yanlış anlamışım yani.  Sınavın bitmesine sekiz-on dakika kalmıştı. Artık kâğıdı vermek üzereydim. Selahattin Okan diye Türkiye çapında bir hocamız vardı, gelip parmağını o cevabın olduğu yere koyuyor ısrarla. Ben bakıyorum, cevabım doğru diyorum kendi kendime. Hoca sınıfta bir dolaştı, tekrar geldi yanıma. Kızarak, ‘soru ne?’ diye parmağıyla işaret etti. İşte o zaman uyandım. Futbol hastası olan hocamızın yaptığı torpil sayesinde düşük not almaktan kurtuldum. Bu olay da okuldaki şöhretimi iyice arttırmıştı.”

İzmirspor 1967-68 sezonunda 2. lig şampiyonluğunu ilan ettiği gün, Altay-
Galatasaray maçı da vardı. Sahaya çıkan iki eski İzmirsporlu Metin Oktay
ve Ergün Acuner kaptan Turgay Meto'ya çiçek vererek kutladılar.
Öğrencilik günleri, genç karmaya seçiliş, İzmirspor’daki ilk yılları akıcı bir üslupla anlatıyor Turgay Meto. Fakat futbol oynadığı yılların şartlarını sorduğumuzda yüzü birden ciddileşiyor ve başlıyor madalyonun ters yüzünü anlatmaya:  

“O zamanki şartlar tam bir kepazelikti. Dakika bir sakatlandın çıkıyorsun, yerine oyuncu giremiyor. Kaleci sakatlansa, kalecisiz oynuyorsun. Kaleye futbolculardan biri geçiyordu. Bu şekilde yıllarca oynadık. Oyun sırasında sakatlandın mesela, git kenara sol açığa bekle. Maç esnasında arkadaşın unutur sakat olduğunu, top sana gelir. Koşarsın yakalayamazsın, tribünler sana güler. Sahada durduğun her dakika o kanamayı arttırıyor. Hemen çıkman lazım, buz yapılması lazım. Hatta belki hastaneye gitmen lazım ama hayır, oynuyorsun ve maçı bitiriyorsun. Hatta buz diye bir şey bilmiyoruz biz o zaman. Hep sıcakla tedavi ediliyor sakatlık. Ayağını kaynar su dolu kovanın içine sokuyorsun, daha beter oluyor. Bunu yapanlar profesörler, spor hekimliği diye bir şey yok o zaman. O zaman Cumartesi-Pazar üst üste maç oynardık. Cumartesi günü sakatlandın diyelim, ertesi günkü maça yetişeceksin. Tedavi hep kaynar suyla yapılıyor, sıcak tedavi yani. Öyle yapılınca ayak ertesi gün iyice şişerdi. Sen kendini tedavi olmuş zanneder, öyle oynardın. Ama nasıl oynayacaksın, koşacak halin yok. Antrenör bilir, ‘Tedavi oldun bak, oynarsın,’ diye sahaya çıkarır seni. Bir aspirin, bir doping hapı verilirdi. Daha beşinci dakikada nüksederdi sakatlık. Bir gün önce zaten ızdırap çekmişsin, o gün katlanarak artardı ağrı. Üstüne bir de tribünden hakaret ve küfür işitirsin, ‘Koşsana şerefsiz!’ diye bağırırlar.”

Turgay Meto Karşıyaka'yı çalıştırdığı sırada takımın kaleci antrenörlüğünü
yapan unutulmaz İzmirspor kalecisi Seyfi Talay ve menajerliğini yapan
Karşıyaka efsanesi Gode Cengiz ile.
“Ayakkabılar ayrı bir dertti. Dinyakosu kral futbolcular veya İstanbullular giyerdi. İzmirli futbolcular ayakkabıyı Ahmet Şamar’a yaptırırdı. Ayakkabının altı kösele, zemin toprak. Toprakta koştun mu o köseleler yirminci dakikada erimeye başlardı. Eriyince çivi kalırdı. Üstüne bastıkça içeri girip tabanı delerdi. Devre arasında masör ayakkabıyı tutup çeker, ayak tabanımız kan içinde kalırdı. Ayağa tentürdiyotlu pamuk sürülürdü. Malzemeci çivileri demir örse koyup vururdu. İkinci yarı o şekilde koşmaya çalışırsın ama tribün bilmez, ‘Niye koşmuyorsun?’ diye bağırır. O zamanın ayakkabılarının bir tanesi neredeyse bir kilo gelirdi. Şimdiki ayakkabılar neredeyse çorap gibi. Yağmur yağdığı zaman topun ağırlığı bir buçuk kilo geliyordu. Oysa bugünkü toplar ne kadar yağmur yağarsa yağsın bir gram su çekmez. O zaman topa bir kafa vurursun, bütün stadyum sanki etrafında döner. Ondan sonra korkarsın, gollük pozisyon olsa bile bir daha topa kafa vuramazsın.”

                                                                              (Yeni Asır)
“Bizim kuşaklar maddi açıdan da talihsizdi. Bırak doğru dürüst para kazanmayı cebimizdeki paradan bile olurduk bazen. Yönetici gelir, futbolculara maaş ödeyemiyoruz diye bizden para isterdi mesela. Takımda kıdemli olmanın zararını çekerdik. Bir ay sonra geri veririz denir, o bir ay olur iki ay, yarısı verilir kalanı çarçur olur gider. Şimdi futbolcuların en kötüsü senede bir trilyon kazanıyor. Biz doğru dürüst para kazansaydık daha otuz yaşına gelmeden futbolu bırakmazdık. Gerçi biz de çalışan insanlara göre daha iyi para kazanıyorduk tabii. Giyimimiz kuşamımız daha düzgün oluyordu, bir araba alabiliyorduk ama bugünkü şartlarla kıyaslandığında çok farklı kalıyor. Bizim on yılda kazandığımızı şimdi en vasatı bir yılda kazanıyor. Bizde mukavele iki senede bir olurdu. Bir de iki sene uzatılırdı, aynı paraya. Tam bir kepazelikti. Takım arkadaşlarımın çoğu Tariş, Belediye gibi kurumlara birilerinin vasıtasıyla girerek geçimlerini kazanmak zorunda kaldılar. Lefter Abi, Metin Abi gibi yıldızlar bile o zaman büyük para kazanamadı. Biz 40 bin lira alıyorsak, Lefter Abi 60 bin lira alıyordu mesela. Yani bizden en fazla bir buçuk misli para kazanıyorlardı.”

İzmir'de yetişen üç büyük futbolcu bir arada (soldan): Seyfi Talay,
Metin Oktay ve Turgay Meto.
İzmirspor’da başarılı futboluyla otoritelerin dikkatini çeken Turgay Meto 1963’te Napoli’de düzenlenen Akdeniz Oyunlarında amatör milli takım formasını giydi. Milli takım kalede Beykozlu Nihat ve Göztepeli Ali, Beşiktaşlı Sanlı, Altaylı Ayfer, Galatasaraylı Erol, Fenerbahçeli Nedim, Vefalı Ruhi gibi sonraki yıllarda futbolumuzda önemli yer işgal eden isimlerden oluşuyordu. Finalde İtalya’ya yenilerek gümüş madalya alan amatör milli takımın o maçlarını Turgay Meto şöyle hatırlıyor:

“Yarı finalde Mısır ve Suriye’nin bir araya gelmesinden oluşan Birleşik Arap Cumhuriyeti ile oynamıştık. Onlarda amatörlük olduğu için aslında A milli takımlarıyla oynadık. 3-1 yendik onları, gollerin üçünü de ben attım ama maç sırasında çok vurdular bana, sakatlandım. Finalde İtalya ile oynadık. Nedim Doğan kaptanımızdı. Napoli’de 70 bin kişilik statta oynadık. Fakat beni tedavi etmelerine rağmen bu maça yetiştiremediler. Nedim yalnız kaldı. Maç 1-0 gidiyordu, her an 1-1 olabilirdi. İtalyanlar maç sırasında Nedim’i de sakatladılar. Burnu kırılmıştı galiba. Maçtan çıkıp hastaneye götürdüler. Sonuçta İtalyanlara 3-0 yenilip gümüş madalya aldık ama o da güzel bir sonuçtu. İspanyolları, Fransızları, Yugoslavya’yı geride bıraktık.”

Amatör milli takım 1963'te Napoli'de düzenlenen Akdeniz Oyunlarında antrenör Sabri Kiraz ile birlikte. Turgay Meto
sol başta oturan Sanlı'nın yanında. Sağdan üçüncü Ayfer Elmastaşoğlu.
Turgay Meto pek bilinmeyen bir olayı, bir maçlığına Altınordulu olmasının hikâyesini de anlatıyor: “Bir maçlığına Altınordu forması da giydim. Sezon başında Sait Altınordu İzmirspor’dan ayrılmış tekrar Altınordu antrenörü olmuştu. Beni de Altınordu’ya götürdü. Fenerbahçe’yle yapılan özel maçta oynadım. Fakat İzmirsporlu yöneticiler usulsüzlük yapıldı diye benim transferime itiraz ettiler. Federasyon kulübü haklı bularak beni İzmirspor’a iade etti.  Antalya’da yapılan genç milli takım seçmelerinde İstanbul karmasında oynayan Erkan Velioğlu ile tanışmıştım. Sait Hoca bir iki adam daha alalım demişti. Ben de o sırada Erkan’ın Karagümrük’ten ayrıldığını, boşta olduğunu gazetede okumuştum. Onu tavsiye ettim. Erkan o şekilde İzmir’e geldi, on yıl Altınordu’da oynadı ve takım kaptanı oldu. Halen de arkadaşlığımız devam ediyor.”

İzmirspor 2. lige düştüğü 1967-68 sezonunda şampiyon olup
tekrar 1. lige çıktığı zaman dönemin ünlü dergisi Fotospor Turgay
Meto'yu takım arkadaşlarının omuzlarına aldırarak bu
fotoğrafı yayınlamıştı.
Henüz genç bir oyuncuyken İzmirspor’un parlak günlerini yaşayan Turgay Meto yıllar geçip kaptanlığa seçildiği sırada sıkıntılı günlerine tanıklık etti. İlk kez 1966-67 sezonunda Karşıyaka ile birlikte 2. Lige düştü İzmirspor. Ertesi sezon Samsunspor, Balıkesirspor, Boluspor ve Trabzonspor ile girdiği büyük çekişmeden galip çıkarak tekrar 1. Lige yükseldi. Ne var ki artık bütün Anadolu’da amatör kulüpler, bulundukları şehri temsil eden tek bir kulüp altında birleşmişti. Kısacası rekabet artık çok çetin bir hale gelmişti. Eşitsiz rekabet şartlarına dayanamayan İzmirspor 1968-69 sezonunda son kez Türkiye 1. Liginde yer aldıktan sonra dönmemek üzere veda etti. Turgay Meto da 2. Lige düşen takımında bir sezon daha oynadıktan sonra 1970-71 sezonunda Balıkesirspor’un yolunu tuttu. Balıkesir’de Altaylı Mahmut Evren, Feriköy kalecisi Necdet İnanç ve Rıdvan Kaner gibi 1. Lig tecrübesine sahip isimlerle birlikte forma giydi. O günleri,  “On seneye yakın İzmirspor’da oynadım. Sonra iki üç sene Balıkesirspor’da oynadım. İzmirspor’dan on yılda kazandığımı Balıkesir’de bir buçuk yılda kazandım,” diyerek özetliyor.

Balıkesirspor 1971-72 kadrosu. Ayakta sol başta Mahmut Evren ve Necdet İnanç. Turgay Meto ayakta sağdan ikinci.
Sol başta oturan Rıdvan Kaner. Sağdan ikinci oturan Hacettepe ve Galatasaraylı Onursal Uraz.
                                                                                                                                              (Facebook.com/Mazideki Balıkesir)
Söz para kazanmaktan açılmışken milli voleybolcu kızı Tuba’nın kendisinden daha çok kazandığını belirtiyor Turgay Meto: “Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray, Güneş Sigorta ve Karşıyaka’da pasör olarak oynadı. Son olarak Çanakkale’yi şampiyon yaptılar. Şimdi antrenör kursuna devam edecek. Benim kızım voleyboldan benden çok kazandı.”

Balıkesirspor’da futbolu bıraktıktan sonra kursları tamamlayarak teknik direktör olmuş Turgay Meto. Hatta sonraki yıllarda kurslarda hocalık da yapmış:  “Sonradan kurs hocalığı yaptım, yani antrenör hocası oldum. Erkan’lara, Nevzat’lara, Sanlı’lara kurs verdim. Onlardan ufak olmama rağmen kurslara onlardan önce gitmiştim. Mesela Gençlerbirliği kalecisi Köylü Selçuk vardı, benden bir hayli büyüktü. O futbol oynarken ben daha bebektim! Onun hocalığını yaptım mesela. O bana hoca diyordu, ben ona Selçuk Abi diyordum. Futbolculuk yıllarımda nelerden çektiysem o sorunları antrenörlüğümde futbolcularıma mümkün olduğunca yaşatmamaya çalıştım. Oyunculara en iyi ayakkabıları giydirdim, sakatlığını hissettiğim zaman hemen oyundan çıkardım. Oyuncu maç sırasında oyundan çıkmak istemez ama oynayamaya devam ederse bir haftada iyileşecek sakatlık iki ayda geçmez. Bunlara hep engel oldum.”


Futbolculuğu gibi antrenörlük hayatı da başarılarla dolu Turgay Meto’nun. Kuşadasıspor, Ispartaspor ve İzmirspor’u 3. Ligden 2. Lige çıkarmış. Yine çalıştırdığı Akhisarspor ve Karşıyaka ise şampiyonluğu kıl payı kaçırmış. Bunların en unutulmazı Karşıyaka’nın 1980-81 sezonunda Göztepe ile giriştiği ve son maçta averajla kaptırdığı şampiyonluk yarışı. Turgay Meto Karşıyaka’nın hocalığını yaparken yakın arkadaşı Erkan Velioğlu ise Göztepe’yi çalıştırmış o sezon. Kısacası iki arkadaş o unutulmaz 80.000 kişilik maçta rakip olmuşlar.

1980-81 sezonundaki 80 bin kişilik maçın öncesi.
                                                                                  (Yeni Asır)

Son kez Kuşadasıspor’u çalıştıran Turgay Meto on beş yıl önce verdiği bir kararla antrenörlüğü bırakmış. Bu konuda şunları söylüyor: “Baktım arkadan gençler geliyor, artık yeter dedim. Zaten hiçbir zaman ihtiraslı olmadım. Sırası gelince herkes bırakmasını bilmeli.”

Erkan Velioğlu (solda) ve Turgay Meto, üç sezon önce oynanan Karşıyaka-
Göztepe maçından önce İzmir basınına bu pozu vermişti.
                                                                                               (milliyet.com.tr)

Turgay Meto artık eşi Neşe Hanım ile birlikte İzmir’in Özdere beldesinde sakin bir hayat sürdürüyor. Komşularından biri de yıllarca sahalarda rakip olarak mücadele etmesine rağmen çok yakın dostluk kurduğu Erkan Velioğlu. Hepsine sağlıklı, mutlu bir ömür diliyoruz.





1 yorum: