Futbol tarihimizde “Baba”
lakabı taşıyan az sayıda futbolcu vardır ki bunlar sadece oynadıkları takımın
değil diğer takımların taraftarlarınca da sayılıp sevilirler; Baba Hakkı, Baba
Gündüz, Baba Recep gibi. Bu isimler gibi ulusal çapta ünlü olmamakla birlikte
İzmir futbol camiasında çok tanınıp sevilen Cevat Gök de “Baba Cevat” adıyla
anılır. Baba Cevat sadece formasını giydiği Karşıyaka’nın değil tüm İzmirli
futbolseverlerin saygı duyduğu bir isimdir. Futbolu bıraktıktan sonra görev
yaptığı çeşitli kulüplerde yüzlerce genci yetiştirerek kendisine yakıştırılan
lakabın hakkını veren Cevat Gök son derece mütevazı bir insan olduğundan
kendisini konuşmaya talebesi ve yardımcısı, TÜFAD İzmir genel sekreteri Hasan
Aral’ın yardımıyla ikna ettik.
İzmir Karması formasıyla Ankara'da. |
“Süleymaniye Camisinin hemen
arkasında 7. Okul vardı. Süleymaniye avlusunun öbür kapısından da üniversitenin
içine giriliyordu. Üniversitenin içinde tenis topuyla oynayarak yetiştim. Orada
bir askerlik şubesi vardı. Orada görev yapan üsteğmen Ulvi Abi gelir bizi
seyrederdi. Topa hakimiyeti tenis topuyla yaptığımız maçlar sayesinde kazandım
ben. Ulvi Abi beni çok severdi. Bir gün çağırdı beni. ‘Seni Galatasaray’a
götüreyim, gelir misin?’ diye sordu. ‘Sen istedikten sonra gelirim tabii,’ diye
cevap verdim. Cağaloğlu’nda okuyordum. Genç takım için geldiler, o zaman
Beyazıt’ta üniversite bahçesinde seyrettiler beni, beğenmişler. Böylece 1942’de
Galatasaray genç takımına girdim. Coşkun Özarı, Ercüment, kaleci Metin, Bursalı
Muhtar, Eşek Ayhan gibi çok güzel bir takım vardı. Turgay daha o zaman okulda
okuyordu. İnsanlar birbirine saygılıydı. İdmandan sonra Beyoğlu Parmakkapı’daki
kulübe gelirdik. Orada çaylarımızı içip öyle dağılırdık. Eğer içerde Gündüz,
Bülent ve Reha Eken gibi büyük ağabeylerimiz varsa içeri girmiyorduk. Mesela
duş alırken önce büyükler yıkanıyordu, biz ondan sonra yıkanıyorduk.
Galatasaray’daki düzen ve saygı hiçbir yerde yoktu.”
“Hocamız Galatasaray Lisesinden
yetişme, A takımın sol açığı Mehmet Ali Gültekin idi. Eski futbolculardan
santrhaf Arif Abi vardı. Genç takımdayken Leblebi Mehmet umumi kaptandı. Taksim
gazinosunun müdürüydü aynı zamanda.
Sabah kahvaltımızı Taksim gazinosunda yapardık. Öğle yemeğimizi orada
yerdik. İdmanları Mecidiyeköy’de yapıyorduk. Daha stat yapılmamıştı. Her taraf
dut bahçeleriyle doluydu. Mecidiyeköy o zaman gerçekten köydü. Vefa sahasında,
Şeref Stadında, Fenerbahçe Stadında çok top oynadım. Genç takımda oynarken
Galip Abi beni Vefa’ya almayı çok istedi ama bırakmadılar.”
Galatasaray Haftalık Spor Mecmuası |
“Galatasaray A takımında oynamak da nasip oldu. 1946’da A
takıma geçtim. İnönü Stadında Fransa’nın Lille takımına karşı oynadım. Benim
mevkiimde Naci Özkaya oynardı. Hocamız Gündüz Kılıç onun yerine beni oynatmıştı
o maçta. A takımda en fazla iki üç maç oynayabildim. Askerlikten yoklama
kaçağıydım. Şeref Stadında Beyoğluspor maçından sonra yakaladılar beni, hemen
Ankara’ya gönderdiler. Askerliğimi muhafız alayı karargâh bölüğünde yapıyordum.
Nizam karakolu çavuşuydum. Cumhurbaşkanlığı köşkü içindeki nöbetçilere parolayı
ben dağıtıyordum. İsmet İnönü – yattığı yer nur olsun – talim meydanından
geçerken, ‘Nasılsınız evlatlarım?’ diye sorduğu zaman, ‘Sağ ol!’ diye kıyamet kopuyordu. Üstünde golf pantolonu,
kasketi, bir atı vardı ki olmaz böyle bir şey – alnı ve iki ayağı beyaz.”
İzmir Karması 1952'de Ankara 19 Mayıs Stadında. Cevat Gök ayakta sağdan dördüncü. Nebil, kaleci Tahir, Bayram Dinsel, Mustafa Orçinos, genç kaleci Seyfi Talay dikkati çeken isimler. |
“Askerliğim boyunca Muhafızgücü’nde oynadım. Üç Ankara
şampiyonluğu kazandık. Muhafızgücü, Havagücü, Jandarmagücü, Yedeksubay, Harp
Okulu, Maskespor – bunlar hep Ankara liginde yer alıyordu. Otuz ay üstüne yoklama
kaçağı olduğumdan altı ay daha, yani toplam üç sene askerlik yaptım.
Muhafızgücü olarak çok güzel bir takımımız vardı o zaman. Sayayım sana:
Selahattin Torkal, Fenerbahçe kalecisi Selahattin Ünlü, yedek kaleci Fecri
Ebcioğlu, Sabahattin Erman, Doğan Andaç, Hacettepeli Kazım Türesin, yine
Hacettepe kalecisi Korkut, Cici Necdet. Ankara liginde Gençlerbirliği
formasıyla mücadele eden Hasan Polat’a karşı oynadım mesela. Çok güzel bir
santrhaftı rahmetli Hasan Abi. Kardeşi Ali Polat da orada oynuyordu.”
1953'te Karşıyaka ile Galatasaray arasında yapılan özel maçta (3 numara). |
Cevat Gök askerden döndükten
sonra o yıllarda her futbolcunun yaptığı gibi geçinmek için işe girip çalışmış:
“Lise ikiden ayrılıp tersanede çalışmaya başlamıştım. Terhis olduktan sonra da
Denizcilik Bankasına girdim. Haliç’teki tersane havuzlarında formendim. İş
güvenliği başkanıydım aynı zamanda.” Fakat İstanbul’a döneli henüz bir yıl
olmadan İzmir’e tayini çıkmış ve İzmir futbolunun simgelerinden biri olmasını
sağlayan süreç böylece başlamış: “1949’da İzmir Alaybey tersanesine tayinim
çıktı. Burada çalışırken futbol oynamaya devam ettim. Tersane amiri olarak
görev yaptım, beş yüz kişi vardı burada. Hem Alaybey tersanesinde çalışıyordum
hem de izin alıp antrenmanlara gidiyordum.”
İzmir futbolunda ilk durağı Yün Mensucat
takımı olmuş Baba Cevat’ın. Bu takımda geleceğin ünlü antrenörü Adnan
Süvari’yle birlikte oynamışlar ve 1951-52 sezonunda İzmir Ligini üçüncü sırada
tamamlamışlar.
Yün Mensucat 1951-52. Cevat Gök sağ başta, Adnan Süvari sol başta oturuyor. |
Yün Mensucat’tan sonraki kulübü
Karşıyaka olmuş. Savunmada görev yapan oyuncuların o yıllarda gol atmaları
nadir görülen bir olay olmasına rağmen frikikten attığı gollerle ünlenmiş.
“Futbol hayatım boyunca hep sol bek oynadım. WM sistemiyle oynuyorduk. Bekler
ileri çıkmıyordu. Ben sol bek oynadığım için sağ açığı kontrol ediyordum. O
geri çekildiği zaman ben gitmiyordum. Bir sezonda on üç gol yaptım ama hep
frikikten, ölü toplardan.”
1950’lerin başında Karşıyaka
ile başlayan birliktelik hiç bozulmamış ve futbol hayatı sona erdikten sonra da
genç futbolcuları bulup yetiştirmekten yöneticiliğe ve teknik direktörlüğe
kadar birçok kademede devam etmiş. Karşıyaka’nın meşhur Asım liginde yönettiği
maçlarda bulduğu yetenekli futbolcuları Karşıyaka kulübüne kazandırmış. Lisede
hentbol oynarken futbola yönlendirdiği Ogün Altıparmak, Gode Cengiz gibi birçok
isimse Türkiye çapında ünlü futbolcular haline gelmiş. “Baba” lakabının ona
nasıl yakıştığını anlattığı şu örnek gayet iyi açıklıyor: “Bir evladımız vardı,
antrenmanda gözüne top yemiş. Durumu bayağı kötüydü. Ankara emniyet müdürü
talebemdi. Hasan’ın arabasıyla Ankara’ya götürdük. Gözünü kurtardık, yoksa kör
olacaktı.” Burada Hasan Aral söze giriyor ve söz konusu oyuncunun Karşıyakalı
futbolculardan ve 80 bin kişilik ünlü maçta oynayan Meftun olduğunu söylüyor.
Karşıyaka genç takımı 1964. |
Söz 1981 yılında Karşıyaka ile
Göztepe arasında oynanan 80 bin kişilik maçtan açılınca Baba Cevat’ın uzun
yıllar saha komiserliği yaptığını da öğreniyoruz. “Ben 1965’ten itibaren saha
komiserliği de yaptım. O 80 bin kişilik maçta Atatürk Stadında saha
komiseriydim. O zamanlar tribünlerde seyirciler karışık otururdu. Kim gol
atarsa onu alkışlardı seyirciler, şimdiki gibi küfür müfür yoktu. O maçta da
tribünlerin büyük bölümünde iki takımın seyircileri karışık oturmasına rağmen
hiçbir olay çıkmadı.”
Baba Cevat 1960’ta futbol
oynamayı bırakmış ama futbolla ilişkisini hiç kesmemiş. Bir yandan Asım
liglerinde futbolcu keşfetmiş, diğer yandan Karşıyaka genç takımını
çalıştırmış. O takımdan A takıma dört tane oyuncu vermiş. 1965’te İzmir’de
düzenlenen, ünlü Alman futbol adamı Herberger’in yardımcısı Klaus-Peter Kirchrath’ın
yönettiği antrenör kursuna katılmış. “Kirchrath felaket bir hocaydı. İzmir’in
Temmuz sıcağında posamızı çıkarana kadar çalıştırıyordu bizi,” diye hatırlıyor
o günleri. Genç takımdan sonra Karşıyaka’nın A takımında Adnan Süvari’nin
yardımcılığını yapmış. Ülküspor, Manisaspor, Aydınspor ve Uşakspor’u
çalıştırmış. Karşıyaka dara düşünce imdada yetişmiş: “A takımı düşüyordu, biz
görevi devraldık ve takımı kurtardık. Biz ayrıldık başkaları geldi. Takım zor
duruma düşünce, ‘Sen bizim evladımızsın,’ der göreve çağırırlardı.”
Kirchrath 1965'te İzmir'de düzenlenen kursta. |
Baba Cevat’ın çalıştırıcılığı
profesyonel takımlarla kısıtlı kalmamış. İçindeki futbol sevgisini ve insan
yetiştirme tutkusunu çeşitli kurumlarda pratiğe dökmüş. Alaybey tersanesinde,
İzmir emniyet teşkilatında, futbol antrenörleri arasında kurulan takımlarda
hocalık yapmış. Metaş demir-çelik fabrikasının takımını çalıştırmış.
Denizspor’u ikinci amatör kümede şampiyon yapmış. 1997’de Doğan Emültay’la
birlikte İzmir futbol antrenörleri derneği takımını kurmuşlar. “İlk misafirimiz
Yunanistan’ın Drama şehrinden antrenörlerdi. Atatürk stadında maç yaptık, 1-1
berabere bitti. 1998’de onlar bizi davet ettiler. Orada Selanik ve Drama’da
iddialı maçlar yaptık. İki maçımızı da kazandık. Bizde Göztepeli Nevzat ve Özer
de vardı. O takım 2008 senesine kadar kimseye mağlup olmadı.”
Alsancak Stadındaki bir maçta Göztepeli "Köylü" İrfan sahadan atılmış. Arkada saha komiseri Cevat Gök |
Altmış yılı aşkın bir süredir
aynı mahallede oturan Cevat Gök’ün yanından ayrılırken kafamıza özellikle
seksen bin kişinin seyrettiği Karşıyaka-Göztepe maçında tek bir olay
çıkmadığına dair sözleri takılıyor. Ardından bugünkü manzaralar gözümüzün önüne
geliyor. Aynı şehrin iki takımı maç yaparken “deplasman taraftarı” muamelesi
uygulanan seyirciler, çok tehlikeli bir hastalığın mikrobunu taşırcasına tecrit
edilip polis kordonunda stada götürülen taraftarlar, işin kolayına kaçan
idarecilerin olay çıkmasın diye deplasman seyircisine yasak koyması – bütün
bunları düşünüp “Daha ne günler göreceğiz,” demekle yetiniyoruz.
Denizspor ve hocası Cevat Gök Alsancak Stadında. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder