20 Eylül 2014 Cumartesi

Cevat Gök - Baba Cevat

Futbol tarihimizde “Baba” lakabı taşıyan az sayıda futbolcu vardır ki bunlar sadece oynadıkları takımın değil diğer takımların taraftarlarınca da sayılıp sevilirler; Baba Hakkı, Baba Gündüz, Baba Recep gibi. Bu isimler gibi ulusal çapta ünlü olmamakla birlikte İzmir futbol camiasında çok tanınıp sevilen Cevat Gök de “Baba Cevat” adıyla anılır. Baba Cevat sadece formasını giydiği Karşıyaka’nın değil tüm İzmirli futbolseverlerin saygı duyduğu bir isimdir. Futbolu bıraktıktan sonra görev yaptığı çeşitli kulüplerde yüzlerce genci yetiştirerek kendisine yakıştırılan lakabın hakkını veren Cevat Gök son derece mütevazı bir insan olduğundan kendisini konuşmaya talebesi ve yardımcısı, TÜFAD İzmir genel sekreteri Hasan Aral’ın yardımıyla ikna ettik. 


  Altmış yılı aşkın bir süredir İzmir Alaybey’de yaşamasına rağmen İstanbul’da dünyaya gelen Cevat Gök çocukluk ve gençlik yıllarını bize şöyle anlattı: “1928’de İstanbul’da doğdum. Küçükpazar’da doğup büyüdüm. Ben küçükken babam vefat etmişti. Altı kardeştik, iki kız dört oğlan. Ben dördüncü çocuktum. Babam ölmüştü ama top oynadığım için annem kızar, beni döverdi. Ders çalışmamı isterdi. Ayakkabıların altı köseleydi. Çabuk eskimesin diye kabara çakardık. O zaman bizim semtte iki takım vardı. Biri Halk Partisinin kurduğu Küçükpazar Gençlik kulübüydü. Diğeri mahallelinin kurduğu bir takımdı. Hal yakın olduğu için semt sakinleri genelde kabzımallardı.  Küçükpazarlılar Vefa’yı tutardı. Kör Galip vardı Vefa’da. Çok iyi bir topçu ve efendi bir insandı.”

İzmir Karması formasıyla Ankara'da.
“Süleymaniye Camisinin hemen arkasında 7. Okul vardı. Süleymaniye avlusunun öbür kapısından da üniversitenin içine giriliyordu. Üniversitenin içinde tenis topuyla oynayarak yetiştim. Orada bir askerlik şubesi vardı. Orada görev yapan üsteğmen Ulvi Abi gelir bizi seyrederdi. Topa hakimiyeti tenis topuyla yaptığımız maçlar sayesinde kazandım ben. Ulvi Abi beni çok severdi. Bir gün çağırdı beni. ‘Seni Galatasaray’a götüreyim, gelir misin?’ diye sordu. ‘Sen istedikten sonra gelirim tabii,’ diye cevap verdim. Cağaloğlu’nda okuyordum. Genç takım için geldiler, o zaman Beyazıt’ta üniversite bahçesinde seyrettiler beni, beğenmişler. Böylece 1942’de Galatasaray genç takımına girdim. Coşkun Özarı, Ercüment, kaleci Metin, Bursalı Muhtar, Eşek Ayhan gibi çok güzel bir takım vardı. Turgay daha o zaman okulda okuyordu. İnsanlar birbirine saygılıydı. İdmandan sonra Beyoğlu Parmakkapı’daki kulübe gelirdik. Orada çaylarımızı içip öyle dağılırdık. Eğer içerde Gündüz, Bülent ve Reha Eken gibi büyük ağabeylerimiz varsa içeri girmiyorduk. Mesela duş alırken önce büyükler yıkanıyordu, biz ondan sonra yıkanıyorduk. Galatasaray’daki düzen ve saygı hiçbir yerde yoktu.”


“Hocamız Galatasaray Lisesinden yetişme, A takımın sol açığı Mehmet Ali Gültekin idi. Eski futbolculardan santrhaf Arif Abi vardı. Genç takımdayken Leblebi Mehmet umumi kaptandı. Taksim gazinosunun müdürüydü aynı zamanda.  Sabah kahvaltımızı Taksim gazinosunda yapardık. Öğle yemeğimizi orada yerdik. İdmanları Mecidiyeköy’de yapıyorduk. Daha stat yapılmamıştı. Her taraf dut bahçeleriyle doluydu. Mecidiyeköy o zaman gerçekten köydü. Vefa sahasında, Şeref Stadında, Fenerbahçe Stadında çok top oynadım. Genç takımda oynarken Galip Abi beni Vefa’ya almayı çok istedi ama bırakmadılar.”  

Galatasaray Haftalık Spor Mecmuası
“Galatasaray A takımında oynamak da nasip oldu. 1946’da A takıma geçtim. İnönü Stadında Fransa’nın Lille takımına karşı oynadım. Benim mevkiimde Naci Özkaya oynardı. Hocamız Gündüz Kılıç onun yerine beni oynatmıştı o maçta. A takımda en fazla iki üç maç oynayabildim. Askerlikten yoklama kaçağıydım. Şeref Stadında Beyoğluspor maçından sonra yakaladılar beni, hemen Ankara’ya gönderdiler. Askerliğimi muhafız alayı karargâh bölüğünde yapıyordum. Nizam karakolu çavuşuydum. Cumhurbaşkanlığı köşkü içindeki nöbetçilere parolayı ben dağıtıyordum. İsmet İnönü – yattığı yer nur olsun – talim meydanından geçerken, ‘Nasılsınız evlatlarım?’ diye sorduğu zaman, ‘Sağ ol!’  diye kıyamet kopuyordu. Üstünde golf pantolonu, kasketi, bir atı vardı ki olmaz böyle bir şey – alnı ve iki ayağı beyaz.” 

İzmir Karması 1952'de Ankara 19 Mayıs Stadında. Cevat Gök ayakta sağdan dördüncü. Nebil, kaleci Tahir,
Bayram Dinsel, Mustafa Orçinos, genç kaleci Seyfi Talay dikkati çeken isimler.
“Askerliğim boyunca Muhafızgücü’nde oynadım. Üç Ankara şampiyonluğu kazandık. Muhafızgücü, Havagücü, Jandarmagücü, Yedeksubay, Harp Okulu, Maskespor – bunlar hep Ankara liginde yer alıyordu. Otuz ay üstüne yoklama kaçağı olduğumdan altı ay daha, yani toplam üç sene askerlik yaptım. Muhafızgücü olarak çok güzel bir takımımız vardı o zaman. Sayayım sana: Selahattin Torkal, Fenerbahçe kalecisi Selahattin Ünlü, yedek kaleci Fecri Ebcioğlu, Sabahattin Erman, Doğan Andaç, Hacettepeli Kazım Türesin, yine Hacettepe kalecisi Korkut, Cici Necdet. Ankara liginde Gençlerbirliği formasıyla mücadele eden Hasan Polat’a karşı oynadım mesela. Çok güzel bir santrhaftı rahmetli Hasan Abi. Kardeşi Ali Polat da orada oynuyordu.”

1953'te Karşıyaka ile Galatasaray arasında yapılan özel maçta (3 numara).
Cevat Gök askerden döndükten sonra o yıllarda her futbolcunun yaptığı gibi geçinmek için işe girip çalışmış: “Lise ikiden ayrılıp tersanede çalışmaya başlamıştım. Terhis olduktan sonra da Denizcilik Bankasına girdim. Haliç’teki tersane havuzlarında formendim. İş güvenliği başkanıydım aynı zamanda.” Fakat İstanbul’a döneli henüz bir yıl olmadan İzmir’e tayini çıkmış ve İzmir futbolunun simgelerinden biri olmasını sağlayan süreç böylece başlamış: “1949’da İzmir Alaybey tersanesine tayinim çıktı. Burada çalışırken futbol oynamaya devam ettim. Tersane amiri olarak görev yaptım, beş yüz kişi vardı burada. Hem Alaybey tersanesinde çalışıyordum hem de izin alıp antrenmanlara gidiyordum.” 
İzmir futbolunda ilk durağı Yün Mensucat takımı olmuş Baba Cevat’ın. Bu takımda geleceğin ünlü antrenörü Adnan Süvari’yle birlikte oynamışlar ve 1951-52 sezonunda İzmir Ligini üçüncü sırada tamamlamışlar.

Yün Mensucat 1951-52. Cevat Gök sağ başta, Adnan Süvari sol başta oturuyor.
Yün Mensucat’tan sonraki kulübü Karşıyaka olmuş. Savunmada görev yapan oyuncuların o yıllarda gol atmaları nadir görülen bir olay olmasına rağmen frikikten attığı gollerle ünlenmiş. “Futbol hayatım boyunca hep sol bek oynadım. WM sistemiyle oynuyorduk. Bekler ileri çıkmıyordu. Ben sol bek oynadığım için sağ açığı kontrol ediyordum. O geri çekildiği zaman ben gitmiyordum. Bir sezonda on üç gol yaptım ama hep frikikten, ölü toplardan.”

1952-53 sezonunun Karşıyaka takımı o yıllarda uygulanan WM sisteminin dizilişine göre poz vermiş. Alt sırada kaleci
Petriça ile birlikte bekler Cevat ve Nebil görülüyor. Orta sırada Vedat, Arif ve Ferit'ten oluşan  haf hattı, üst sırada Nevzat, Ramazan, Niyazi, Memduh ve Özcan'dan oluşan forvet hattı dizilmiş.
1950’lerin başında Karşıyaka ile başlayan birliktelik hiç bozulmamış ve futbol hayatı sona erdikten sonra da genç futbolcuları bulup yetiştirmekten yöneticiliğe ve teknik direktörlüğe kadar birçok kademede devam etmiş. Karşıyaka’nın meşhur Asım liginde yönettiği maçlarda bulduğu yetenekli futbolcuları Karşıyaka kulübüne kazandırmış. Lisede hentbol oynarken futbola yönlendirdiği Ogün Altıparmak, Gode Cengiz gibi birçok isimse Türkiye çapında ünlü futbolcular haline gelmiş. “Baba” lakabının ona nasıl yakıştığını anlattığı şu örnek gayet iyi açıklıyor: “Bir evladımız vardı, antrenmanda gözüne top yemiş. Durumu bayağı kötüydü. Ankara emniyet müdürü talebemdi. Hasan’ın arabasıyla Ankara’ya götürdük. Gözünü kurtardık, yoksa kör olacaktı.” Burada Hasan Aral söze giriyor ve söz konusu oyuncunun Karşıyakalı futbolculardan ve 80 bin kişilik ünlü maçta oynayan Meftun olduğunu söylüyor.

Karşıyaka genç takımı 1964.
Söz 1981 yılında Karşıyaka ile Göztepe arasında oynanan 80 bin kişilik maçtan açılınca Baba Cevat’ın uzun yıllar saha komiserliği yaptığını da öğreniyoruz. “Ben 1965’ten itibaren saha komiserliği de yaptım. O 80 bin kişilik maçta Atatürk Stadında saha komiseriydim. O zamanlar tribünlerde seyirciler karışık otururdu. Kim gol atarsa onu alkışlardı seyirciler, şimdiki gibi küfür müfür yoktu. O maçta da tribünlerin büyük bölümünde iki takımın seyircileri karışık oturmasına rağmen hiçbir olay çıkmadı.”


Baba Cevat 1960’ta futbol oynamayı bırakmış ama futbolla ilişkisini hiç kesmemiş. Bir yandan Asım liglerinde futbolcu keşfetmiş, diğer yandan Karşıyaka genç takımını çalıştırmış. O takımdan A takıma dört tane oyuncu vermiş. 1965’te İzmir’de düzenlenen, ünlü Alman futbol adamı Herberger’in yardımcısı Klaus-Peter Kirchrath’ın yönettiği antrenör kursuna katılmış. “Kirchrath felaket bir hocaydı. İzmir’in Temmuz sıcağında posamızı çıkarana kadar çalıştırıyordu bizi,” diye hatırlıyor o günleri. Genç takımdan sonra Karşıyaka’nın A takımında Adnan Süvari’nin yardımcılığını yapmış. Ülküspor, Manisaspor, Aydınspor ve Uşakspor’u çalıştırmış. Karşıyaka dara düşünce imdada yetişmiş: “A takımı düşüyordu, biz görevi devraldık ve takımı kurtardık. Biz ayrıldık başkaları geldi. Takım zor duruma düşünce, ‘Sen bizim evladımızsın,’ der göreve çağırırlardı.”

Kirchrath 1965'te İzmir'de düzenlenen kursta.
Baba Cevat’ın çalıştırıcılığı profesyonel takımlarla kısıtlı kalmamış. İçindeki futbol sevgisini ve insan yetiştirme tutkusunu çeşitli kurumlarda pratiğe dökmüş. Alaybey tersanesinde, İzmir emniyet teşkilatında, futbol antrenörleri arasında kurulan takımlarda hocalık yapmış. Metaş demir-çelik fabrikasının takımını çalıştırmış. Denizspor’u ikinci amatör kümede şampiyon yapmış. 1997’de Doğan Emültay’la birlikte İzmir futbol antrenörleri derneği takımını kurmuşlar. “İlk misafirimiz Yunanistan’ın Drama şehrinden antrenörlerdi. Atatürk stadında maç yaptık, 1-1 berabere bitti. 1998’de onlar bizi davet ettiler. Orada Selanik ve Drama’da iddialı maçlar yaptık. İki maçımızı da kazandık. Bizde Göztepeli Nevzat ve Özer de vardı. O takım 2008 senesine kadar kimseye mağlup olmadı.”

Alsancak Stadındaki bir maçta Göztepeli "Köylü" İrfan
sahadan atılmış. Arkada saha komiseri Cevat Gök 

Altmış yılı aşkın bir süredir aynı mahallede oturan Cevat Gök’ün yanından ayrılırken kafamıza özellikle seksen bin kişinin seyrettiği Karşıyaka-Göztepe maçında tek bir olay çıkmadığına dair sözleri takılıyor. Ardından bugünkü manzaralar gözümüzün önüne geliyor. Aynı şehrin iki takımı maç yaparken “deplasman taraftarı” muamelesi uygulanan seyirciler, çok tehlikeli bir hastalığın mikrobunu taşırcasına tecrit edilip polis kordonunda stada götürülen taraftarlar, işin kolayına kaçan idarecilerin olay çıkmasın diye deplasman seyircisine yasak koyması – bütün bunları düşünüp “Daha ne günler göreceğiz,” demekle yetiniyoruz.

Denizspor ve hocası Cevat Gök Alsancak Stadında.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder