25 Mart 2014 Salı

Gürcan Berk: Ayaklarıma Müteşekkirim

“Arnavutuz biz, dikkafalıyız. Kuyruğumuzu keser, kasaba müdana etmeyiz.” Bu sözlerin sahibi Gürcan Berk ile İzmir’in ünlü amatör kulüplerinden Çayırlıbahçe’nin lokalinde sohbet ediyoruz. Gaziantepspor’u lig dördüncüsü, Eskişehirspor’u 2. Lig şampiyonu yaptıktan sonra çalıştıracak takım bulamamasını bu sözlerle açıklıyor. Futbol oynarken yine bu “kuyruğu dik tutma” tavrının bir sonucu olarak en verimli çağında içinde bulunduğu ortama kızıp Almanya’ya giden Berk’le öncelikle çocukluk yıllarını, Metin Oktay’la aynı mahallede birlikte büyüdükleri günleri konuşuyoruz:

“1936 İzmir doğumluyum. Doğduğum mahalleye Darağacı deniyordu, Alsancak Stadının yanındaydı. On beş yaşına kadar Metin Oktay’la beraber büyüdük. Sonra onlar başka yere taşındı. Çocukluğundan beri Metin’i en iyi tanıyan benim. Alsancak İlkokulunda beraber okuduk. Okulun tarihi binası hemen stadın yanındaydı. O okulu tribünü genişletmek için yıktılar. Türkiye kadar geçmişine saygısı olmayan bir toplum yoktur. Açık tribün bir ara sadece beş altı basamaktan oluşuyordu. Arkasında selvi ağaçları vardı, onun arkasında da Yahudi mezarlığı bulunuyordu. Sonra oraya Güzel Sanatlar Fakültesi yapıldı. Tribünün arkasındaki selvilerin arasında kütükler ve halkalar duruyordu. Orada Yunanlıları asmışlar. Stadyumdan sonraki mahallenin bugünkü ismi Umurbey ama o zaman Darağacı deniyordu. Yunanlılarla ilişkiler düzelince değiştirdiler adını.”

Top oynayarak ayakkabıları eskiyor diye babalarından dayak yiyen bir kuşağın mensubu olduğu için kendisinin başına da aynı şeyin gelip gelmediğini sorduğumuzda şöyle cevap veriyor: “Türkiye’de en şanslı futbolcu belki bendim. Babam Muharrem Berk Altay’da oynamış geçmişte. Ben 1948 senesinde ilkokulu bitirdiğimde bana futbol ayakkabısı ve bir top aldı. Hiç unutmuyorum top 5 lira, ayakkabılar 7,5 liraydı. Türkiye’de o yaştayken futbol ayakkabısı giyen yoktur. Babam sporu çok severdi, uzun mesafe koşardı, bisikletten hiç inmezdi. 1980’lerde yarışlar için Yunanistan’a gittiler. 3000 metrede birinci oldu, o zaman 82 yaşındaydı! Yani sporculuk aileden geliyor.”

“O zamanlar Şark Sanayi faaldi. Şu anda Alsancak Stadının biraz ilerisinde metruk duruyor. Bu fabrika Belçikalılara aitti, o günlerde üç vardiya halinde tam iki bin işçi çalışıyordu. Babam orada ustabaşıydı. Biz ve Metin Oktay’ın ailesi Şark Sanayi fabrikasının lojmanlarında oturuyorduk. Lojmanların yanında arsa vardı. Bugün arsa kalmadığı için futbolcu yetişmiyor. Biz o zamanlar taşlardan kale yapıyorduk. İkiye iki veya üçe üç maç yapardık. Top mu vardı? Hayır. Annelerimizin çoraplarını çalar, içine gazete doldurup iple sararak top yapardık. Bazen birkaç arkadaş fuar içindeki tenis kulübünden tenis toplarını çalıp gelir arsada oynardık. Bugün modern antrenman diye yapılan idmanlar var, üçe üç baskılı. Biz o zamanlar bilmeden onu yapıyormuşuz. Metin hep benim rakibim olurdu. Aşağı yukarı on beş yaşına kadar beraberdik. Burada Tepecik’ten Buca’ya doğru giderken Gürçeşme vardır, o zamanlar yeni kuruluyordu. Ailesi orada bir ev yapıp taşındı. O sıralarda Damlacık kulübüne girmişti. Sonra birer sene Yün Mensucat ve İzmirspor’da oynayıp gol kralı oldu ve Galatasaray’a gitti.”
 
Gürcan Berk (sağ başta oturan) ilk kulübü İzmir Demirspor ile bir maçta.
Kendisinin nasıl futbola başladığını şöyle anlatıyor: “İzmir’de şimdi spor salonunun olduğu yer eskiden Halk Sahasıydı. Altınordu ve Altay antrenmanlarını orada yapardı. Ben Namık Kemal Lisesinde okuyordum. Akşamüzeri okuldan çıkınca doğru sahaya giderdik. Çantaları kenara koyar, atılan şutlarda toplar dışarı kaçınca sahanın içine biz vururduk. Rahmetli Muzaffer Akıncı vardı, fötr şapkalı bir adamdı. Devlet Demiryolları mensubu ve İzmir Demirspor kulübünün başkanıydı. Bizim topa iyi vurduğumuzu görünce beni bir gün yanına çağırdı, ‘Seni Demirspor genç takımına alalım,’ dedi. Bu teklif hoşuma gitti tabii. Babamla konuştuk, o, ‘Git tabii oğlum,’ dedi. Böylece Demirspor genç takımında başladım. İkinci sene, 1955’te on dokuz yaşında A takıma geçtim. Orada da bir sene oynayıp Altay’a geçtim. Altay’da oynadığım sezon takımda Bayram Dinsel, sağ açık Gönen, rahmetli Coşkun Dağlıoğlu vardı. Coşkun’un mükemmel ayakları vardı ama o zamanlar onlar bugünküler gibi şöhretli futbolcular değildi, çevreleri kısıtlıydı. Kaleci Akın, stoper Kazım, sol haf Nejat vardı.”

Altay 1956-57 kadrosu. Ayaktakiler: Coşkun, Hüseyin Kum, Kazım, Bayram Dinsel, Mustafa, Kaya Köstepen.
Oturanlar: Nejat, Gönen, Akın Barhan, Doğan Akı, Gürcan Berk.
Gürcan Berk 1956-57 sezonunda Altay formasıyla İzmir Ligi maçlarının yanı sıra o yıl ilk kez düzenlenen Federasyon Kupası maçlarında yer aldı. Bu maçlar sırasında İstanbullu idarecilerin dikkatini çekti. Bunun sonucunda 1957-58 sezonunda Beşiktaşlı oldu: “Yirmi bir yaşında Beşiktaş’a geldim. Sene 1957’ydi. Burada Rüştü Erdelhun diye bir gümrük müdürü vardı. O sırada ismim yayılmaya başlamıştı. Rüştü Bey beni çağırdı, ‘Gürcan seni Beşiktaş’a alacağız,’ dedi. ‘Olur,’ dedim. O zamanki başkan Abdullah Kozanoğlu geldi, beni alıp İstanbul’a götürdü. Beşiktaş’ta iki sezonda doksan dokuz maç oynadım. İlk sezonun sonunda İzmir’e tatile gelmiştim. O zaman Altay’da Remondini vardı. Beşiktaş antrenör arıyordu. Kulüp adına ben konuştum onunla. Böylece Beşiktaş’la anlaştı. 58 sezonu transfer ayında Altay’dan Kaya, Gönen ve Faik’i istedi. Üçü geldiler, denemeye çıktılar fakat Gönen gelmekten vazgeçti. Kaya santrfor oynuyordu. Bir gol attı, o da İstanbul’da Real Madrid’e karşıydı. İdareciler onu bırakmak istediler. Şişli’de bir evde beraber kalıyorduk. ‘Bence haf oyna, topa ve rakibe karşı oynamak daha kolaydır,’ dedim. Nitekim Kaya hafa geçti, on sene oynadı.”
Beşiktaş 1957-58 kadrosu. Ayaktakiler: Nazmi Bilge, Gürcan Berk, Sofyanidis, Kaya, Kamil, Recep Adanır.
Oturanlar: Münir, Ahmet Özacar, Varol, Özcan, Ahmet Berman.
1957-58 sezonunda düzenlenen Federasyon Kupasını da bir önceki sezon olduğu gibi Beşiktaş aldı ve böylece Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupasına katılmaya hak kazandı. Ne var ki daha ilk turda karşısına o yılların en güçlü ekibi Real Madrid çıktı. İşte o maçla ilgili hatırladıkları: “Çok gurur duyduğum bir maç var, Beşiktaş’ta oynadığım Real Madrid maçı. O zamanki Real Madrid takımının seviyesi bugün bile yok! Di Stefano, Puşkaş, Gento, Kopa, hepsi aynı takımdaydı. Bernabeu Stadında tribünler hemen sahanın kenarındaydı, bizde olduğu gibi pist filan yoktu. Tribünler uğulduyordu. Saha çimdi, tabii biz çim saha görmemişiz, neredeyse koyun gibi otlayacağımız gelmişti. Oyuncular topa mermi gibi vuruyordu. Sağ bek Kamil Üzülme vardı, ona, ‘Abi bunlar bizi öldürecek galiba,’ dedim. ‘Korkma, bunlarda bir b.. yok,’ diye karşılık verdi bana. Neticede 2-0 yenildik.”

Beşiktaşlılar Divanyolu'ndaki Piyer Loti otelinde kampta.
Ayaktakiler: Varol, Bahattin, Gürcan, Hayrullah, Kamil,
Celal. Oturanlar: Faik, Ahmet Berman.
Rövanş maçı son derece zıt koşullarda yapılmıştı. Yağmurlu bir gün olduğu için o zamanki adıyla Mithatpaşa Stadının toprak zemini balçık çamur olmuştu. 1-1 berabere biten maçın sonucunda Real Madrid bir üst tura çıktı. Söz sahanın o günkü halinden açılınca Gürcan Berk geçmişle günümüzü kıyaslıyor: “O günkü çamur sahalarda Beşiktaş’ta iki senede doksan dokuz maç oynamışım. Bugün elli maç oynayanlar yorgunuz diyor. Ayakkabıları plastik, çim plastik, top plastik. Biz kösele topla oynuyorduk, kafa vurduğumuz zaman beynimiz sallanıyordu. Toprak sahada ızgaralı ayakkabılarla oynuyorduk, bir süre sonra çiviler ayağımıza batardı. Malzemeci onları haftaymda tekrar çakardı.”

İstanbul'daki Real Madrid maçı. Varol, Gürcan ve Puşkaş.
                                                                                                               (Hayat)  
Gürcan Berk’in Beşiktaş’taki günleri uzun sürmedi. İkinci sezonun başlarında yöneticileriyle yaşadığı ihtilaf sonucu sene sonunda takımdan ayrıldı. Neden öyle olduğunu ondan dinleyelim: “Real Madrid maçından dönünce Karagümrük’le oynadık ve yenildik. O zaman Kadri Aytaç Karagümrük’te oynuyordu. Ahmet ve Münir ile birlikte şike yaptığımız gerekçesiyle kadro dışı bırakıldık. Günler geçti, temize çıktık ve oynamaya başladık ama o ilk hafta Şeref Stadında Eşref Bilgiç idmana dahi almadı beni. Bunun üzerine Hakkı Yeten’in yanına gittim. ‘Hâlâ şike yaptığımıza inanıyor musun Hakkı Abi?’ diye sordum. ‘Bizde o intibayı bıraktın,’ diye cevap verdi. Bunun üzerine onu tersledim. Bu olaydan sonra aramızda soğukluk kaldı. Yönetim beni 50 bin liraya satışa çıkardı. O zaman Lefter Fenerbahçe’den o parayı alıyordu. Alıcı çıkmadığı takdirde 20 bin liraya kulübümde kalacaktım. Yönetim de o parayı kimsenin vermeyeceğini düşünmüş olmalı. Yöneticilerden Faruk Sağnak’a rastladım, ‘Pazartesi kulübe gel görüşelim,’ dedi. Biraz sonra birkaç laf taşıyıcı arkamdan yetişti, ‘Gürcan Abi, Hakkı Yeten senin için kalırsa ben ona neler yapacağım diye konuştu,’ dediler. O zaman daha yirmi iki yaşında gencecik bir insandım, beni yönlendirecek kimse yoktu. Beşiktaşlı yöneticiler nerede kaldığımı bile bilmiyordu. Ben panikledim ve 20 bin liraya Fenerbahçe’ye gittim.”

Fenerbahçe'nin 1959'da Nice ile oynadığı Şampiyon Kulüpler Kupası maçının kadrosu. Antrenör Molnar, Avni,
Özcan Arkoç, Şeref, Basri, Osman, Naci. Oturanlar: Lefter, Gürcan, Mustafa, Can Bartu, Yüksel.
B milli takım 14 Mayıs 1961'de Bükreş'te 2-0 kazandığı Romanya maçına çıkarken. Başta Feriköylü Münacettin Barut var.
Ardından Galatasaraylı Candemir Berkman, İzmirsporlu Gürcan Berk, Fenerbahçeli Yüksel Gündüz,
Feriköylü İsmet Yurtsü ve Beşiktaşlı Kaya Köstepen geliyor.
Böylece Gürcan Berk 1959-60’ta Fenerbahçeli oldu. Fakat yeni takımındaki macerası bir sezon sürdü. Bunun sebebini de şöyle açıklıyor: “Ankara’da Güneşspor kulübünün başkanı Avni Bulduk özel maçlar organize ederdi, henüz Milli Lig kurulmamıştı. Ankara’da böyle bir Beşiktaş-Fenerbahçe maçı yapıyorduk. Lefter sol içti, ben Beşiktaş’ta sağ haf oynuyordum. Ben bir pozisyonda sert girince küfür etti, biraz tartıştık. Soyunma odasına giderken Naci bizi yatıştırdı. Fenerbahçe’ye geldiğim zaman benimle üç ay konuşmadı. Altay’ı 5-0 yendiğimiz bir maçta ben ona üç gol attırdım. Nehar Tüblek benim için dört yıldızlı orgeneral diye bir eleştiri yazmış. Hafta içinde idmandan sonra duş yapıyorduk. Lefter, ‘Burada bir orgeneral varmış, kimmiş o?’ deyince aramızda bir soğukluk oldu. Sezon sonunda Faruk Ilgaz ve genel kaptan Niyazi Sel beni çağırdılar, ‘Seni bırakmak istiyoruz,’ dediler. ‘Suçum ne?’ diye sorunca, ‘Gece hayatın var,’ diye cevap verdi Faruk Bey. O zaman Tenis Eskrim Dağcılık kulübüne üyeydim. ‘Böyle bir kulübe üye olmayıp Kasımpaşa batakhanelerinde mi gezmeliydim?’ dedim. ‘Bir yere gitmiyorum,’ diye ayrıldım yanlarından.”
Fenerbahçeli futbolcular rövanş maçı için gittikleri Nice'te İzmirli şarkıcı
Dario Moreno'nun verdiği yemekte.


“İzmir’e geldim. İzmirsporlular görüştü benimle. O zaman iyi bir takımdı İzmirspor. Ben de henüz evlenmemiştim. Annemin babamın yanında kalayım diye tekliflerini kabul ettim. 1960-61 sezonunda İzmirsporlu oldum. O zamanın parasıyla 26 bin lira aldım. O zaman Hatay Caddesi tarafında arsaların metrekaresi 2,5 liraydı. O parayla arsa alsam bir sürü dairem olurdu ama ben 1961 senesinde evlendim. Eşimle Beşiktaş’ta oynarken tanışmıştık. Evleri Akaretler’de, Beşiktaş kulübünün yanındaydı. O sırada A milli takıma aldılar beni. Almanya’ya gittik. O zaman Lefter’le aramız düzeldi. Antrenmanlarda eş olmuştuk. Fenerbahçe’de kalsaydım herhalde altı yedi sezon oynardım.”

İzmirspor'da ayakta sağdan ikinci.
“İzmirspor’da dört sezon oynadım. 1964-65 sezonunda tekrar Altay’a geldim. Başkan Rıdvan Burçetin ile 20 bin liraya anlaşmıştık ama bir 5 bin lira aldım, üstünün ödemesinde aksamalar başladı. Takımdaki diğer oyuncular da maaş alamıyordu. Ankara’da bir özel maça gitmiştik. Önder ile aynı odada kalıyorduk. Ona, ‘Ben Almanya’ya gideceğim,’ dedim. Eşim Alman Lisesi mezunuydu. Almanya’ya maça gittiğimizde Hannover’de kamp yapmıştık. Orada tanıştığım Türk öğrenciler vardı. Milli takıma ilgi göstermişlerdi, onlardan yardım alırım diye düşündüm. Böylece Önder ile beraber oraya gittik. Önder Stuttgart’a gitti, ben Hannover’e gittim. Bizim talebeler beni bir antrenmana götürdüler. Çift kale oynadık, beni beğendiler ve almak istediler. Karı koca çalışıyorduk. Üç sene boyunca keyfine çeşitli amatör takımlarda oynadım.”

                                           (Yeni Asır)
“1967’de tatile gelmiştik. İzmirspor sahasına gitmiştim. Kulübün eski oyuncularından Tarık Gençay’la sohbet ediyorduk. O sırada yanımıza Naci Erdem geldi. 2. Ligde oynayan Edirnespor’a antrenör olmuş. Beni oraya almak istedi. 50 bin lira transfer parası verileceğini söyledi. O zamanlar iyi paraydı bu. Böylece Edirnesporlu oldum. İki sene bu takımda oynadıktan sonra futbolu bıraktım. Ardından kursa gidip antrenör oldum.”

Edirnespor'da Naci Erdem'le.
                                                                   (Fotospor)
Antrenörlük mesleğine Altay genç takımında başlayan Gürcan Berk daha sonra İzmirspor’u çalıştırdı. Sabri Kiraz’ın A milli takımı çalıştırdığı dönem iki maç yardımcılığını yaptı. Ardından ümit milli takım teknik direktörlüğüne getirildi. Fakat kendi ifadesiyle o dönem çok az maç yapıldığı için takımın başında hiç sahaya çıkma fırsatı bulamadı. 1980-81 sezonu ortasında görev aldığı Gaziantepspor’u lig dördüncüsü yapınca ertesi sezon Sakaryaspor talip oldu. Gerisini ondan dinleyelim:  “1981’de oraya gittim. Takım lige yeni çıkmıştı. Fenerbahçe’nin gözden çıkardığı ne kadar oyuncu varsa hepsini almışlar. Tuna, Zafer, kaleci Fuat, Yenal, Coşkun oraya gelmişti. Oğuz Çetin o sırada genç takımda oynuyordu, henüz on sekiz – on dokuz yaşındaydı. Üçüncü maçta onu A takıma aldım. O kadar kurt futbolcunun içinde öyle bir genci oynatmaya herkes cesaret edemezdi.” 

Sezonun son maçında İstanbul'da Beykoz'la berabere kalarak şampiyonluğunu ilan eden Eskişehirspor.
Gürcan Berk ayakta ortada eşofmanlı.
Gürcan Berk’in o yıllardaki en dikkat çekici başarısı 2. Lige düşen Eskişehirspor’u 1983-84 sezonunda şampiyon yapıp tekrar 1. Lige çıkarmasıydı. Ardından Galatasaray’a gitmesi gündeme geldiyse de gerçekleşmedi: “Eskişehirspor şampiyonluğu kazandıktan sonra beklemedeydim. O sırada Galatasaray’ın başına Derwall getirilmişti. Bir gün Fenerbahçe Stadına Galatasaray’ın bir maçını seyretmeye gitmiştim. Tribünlerden inerken Ergun Gürsoy’la karşılaştık. Beni ertesi sabah 11’de işyerine çağırdı. Ertesi gün gittim, ‘Derwall’in yardımcısı olacaksın,’ dedi. ‘Gurur duyarım,’ diye karşılık verdim. Kulübe gittik. O zaman Ali Uras başkandı. Yanında Derwall, Alp Yalman, o zaman altyapı sorumlusu olan Yılmaz Gökdel vardı. Alp Yalman, ‘Ben Avrupa’ya gidiyorum, uçağı kaçırmamam lazım,’ deyip çıkınca toplantı dağıldı. Mustafa Denizli o zaman altyapıda çalışıyordu. Henüz diploması filan yoktu. O toplantıdan bir hafta sonra Mustafa getirildi yardımcılığa.” 
Gürcan Berk çeşitli takımları çalıştırdıktan sonra aktif futbol hayatını bıraktı ve bir müddet spor yazarlığı yaptı. Baş eğmeyen kişiliği yüzünden bir takımda uzun süre kalamadığından daha tanınmış bir futbolcu olma fırsatını yakalayamadı. Buna rağmen futbol oynamaktan dolayı pişman değil. Son sözleri şöyle oluyor: “Ayaklarım sayesinde çok güzel bir hayat yaşadım. Ayaklarıma müteşekkirim ben. Tanrı bana bu yeteneği vermiş, ben onların sayesinde bir yere geldim.”

Gürcan Berk'in nikah şahitliğini Naci Erdem yapmış.








1 yorum: