Ellili yıllarda futbol oynayan ve zamanın teamüllerine
aykırı olarak bir hayli kulüp değiştiren Tekin Bilge, bir yandan da hukuk
tahsilini tamamlayarak avukatlık mesleğine adım atmıştı. Altmışlı yıllarda futbolculuk
ve hukukçuluk vasıflarını birleştirerek, futbolu meslek edinenler için bir
sendika kurulmasının öncülüğünü yaptı. Bu sendika geniş bir tabana yayılmasa da
futbolcuların sosyal sigorta kapsamına alınması gibi olumlu işlere katkıda
bulundu. Geçtiğimiz aylarda vefat eden Tekin Bilge ile sağlığında görüşme
imkânı bulmuştuk. İşte onun hayat hikâyesi:
"1932'de Afyon'da doğdum. Babam ilkokul öğretmeniydi,
çok demokrat yapılı bir insandı. Beni fevkalade serbest yetiştirdi. Top
oynamama kızmazdı. Demek kabiliyet var oğlum, o zaman oyna dedi. Hatta gıdalarımla
çok meşgul olur, daha iyi sporcu olarak yetiştirmek için çalışırdı. Biz dört
kardeştik, iki tanesi doktor oldu. Hepimiz Afyon Lisesi'nde okuduk. İftihara
geçerdik. Süleyman Demirel en büyük abimin sınıf arkadaşıydı. Ben top oynamaya
ilk kez bizim mahallede başladım. Sonra okulda devam ettim. Jimnastik hocası
görünce okul takımına aldı. 14 yaşında okul takımında oynamaya başladım. Goller
filan atınca bu çocukta bir şeyler var dediler, biraz daha ihtimam gösterdiler.
Derslerimde de iyiydim, iftihara geçiyordum. O zamanlar şehirler arasında
muhtelit maçları olurdu. Bizim Afyon takımında iyi oyuncular vardı. Konya'yı
yendik, Eskişehir'i yendik. Manisa'ya gittik, onları da yendik ki, Manisa çok
kuvvetliydi o zaman. Bunun dışında bizim kendi ligimiz vardı. Afyon Lisesi'nden
sonra Afyon Gençlerbirliği'ne girdim."
Afyon Gençlerbirliği |
Tekin Bilge liseyi bitirdiği yıl, 1949'da kendisini ummadığı
bir anda Beşiktaş'ta bulmuş:
"17 yaşında Beşiktaş'a geldim. Hem sağ iç hem sol iç
oynuyordum. Manisa-Afyon arasındaki maçta Beşiktaşlılar beni görmüşler. Manisa
Stadı biraz daha beynelmilel bir stattı. Daha iyi bir stattı. Takımları da
devamlı İzmir'le temas halinde olduğundan iyi futbolcuları vardı. Bizim
Manisa'yı orada 2-0 yenişimiz İzmir basınında filan bayağı yankı uyandırdı. O
zaman asker futbolcular askerlik yaptıkları yerin takımlarında oynayabiliyordu.
Lefter mesela Diyarbakır'da askerlik yaparken oynamıştı. Bizde de Beykozlu
Bedri vardı. Bizde sol açık oynadı. Şükrü Gülesin gibi sol ayağı çok iyi bir
futbolcuydu. O maçta bir Beşiktaşlı bizi seyretmiş. Kulübe beni almaları için
haber göndermiş."
Afyon Karması rakibiyle beraber bir maçtan önce. |
"İstanbul'a geldiğim zaman Beşiktaş kulübü beni Hukuk
Fakültesi'ne yazdırdı. Beyazıt'ta bir talebe yurdu vardı, orada kalıyordum. Hem
hukuk okudum, hem Beşiktaş'ta antrenmanlara çıktım. Bütün tahsil masraflarımı
kulüp verdi. Babam öğretmen olduğu için İstanbul'da okuyan bir talebenin
masraflarını karşılayacak durumda değildi haliyle. O yüzden Beşiktaş'tan büyük
yardım gördüm. Beşiktaş'taki ilk maçımı
Vefa'ya karşı lig maçında oynadım. (12 Mart 1950) O zaman oyuncu değiştirme
yoktu. Vefa'yla oynuyorduk. Bülent Esel sakatlandı çıktı, 10 kişi kaldık. Vefa
o zaman çok iyi takımdı. 10 kişiyle 2-0 yendik Vefa'yı. Maç esnasında
sakatlanan oyuncuyu değiştiremediğin için Beşiktaş'ın menajeri Sadri Usuoğlu
bir sezonu 14-15 oyuncuyla çıkartırdı. İyi futbolcuları alır, onları oynatırdı.
O sene bir İngiliz antrenör gelmişti."
"Beşiktaş'ta oynadığım zaman çok çelimsiz görünmeme
rağmen iyi mücadele ederdim. İnönü Stadı'nın kıvamlı bir çamuru vardı.
Ayakkabıların altı iyice çamur tutardı. Onlarla koşardık. O dikişli toplar
çamurda olur 600 gram. Topu götürmek zor. Lig bittikten sonra İzmir'de kupa
maçında Gençlerbirliği'ne karşı santrfor oynadım ve bir gol attım. Onların
santrhafı sonra federasyon başkanı olan Hasan Polat'tı."
1949-50 sezonunu Beşiktaş'ta geçiren Tekin Bilge'nin bir
sonra kulübü Beykoz olmuş. 1950-53 arası, üç sezon boyunca sarı-siyahlı formayı
giymiş:
"Beşiktaş'ın iki oyuncusu, Fahrettin ve Nusret
Beykozluydu. Onlar beni Beykoz kulübüne tavsiye etmişler. Beykoz idarecileri
bana, 'Beşiktaş'ta oynama ihtimalin az, bize gelirsen devamlı oynarsın, hem
daha fazla para veririz,' dediler. Bunun üzerine Beykoz'a geçtim. Orada üç sene
oynadım. Beykoz'da antrenörümüz Bahadır Olcayto'ydu. Kardeşi Gazanfer takımda
oynuyordu. Sol açık oynardı, teknik bir oyuncuydu. Santrhaf Ekerbiçer vardı.
Boyu 1.95'ti. takıma katıldığım sene ligde sonuncu olduk. Fakat o zaman
otomatikman küme düşme yoktu. Birinci lig sonuncusuyla ikinci lig şampiyonu iki
maç yapıyordu. Adalet takımı ikinci kümede birinci olmuştu. Büyük paralar
harcayıp Fenerbahçe'den bir sürü oyuncu almışlardı. Fakat Adalet'i iki maçta da
yendik ve birinci kümede kaldık. O sezon iyi bir takım kurdur. Ertesi sene
beşinci olduk. Fener'i yendik. Galatasaray'a bir maçta 1-0 galipken Ziya Bey
diye bir hakem bir penaltı yarattı. Seyirciler sahaya girdiler, hakemi bayağı
dövdüler. Fanatik bir seyircisi vardı Beykoz'un."
Beykoz 1950-51. Sol başta idareci Bahadır Olcayto. Alt sıra: Osman, kaleci Turhan, ? . Orta sıra: Arap Hasan, Helvacı Hasan, Fikri, ? . Üst sıra: Tekin Bilge, Gazanfer Olcayto, Bedri, Enver. |
"Olaylı Galatasaray-Beykoz maçı. Ceketli olan Beykozlu Bedri meşhur bir yüzücüydü. Hakeme bir yumruk attı, hakem yere düştü." |
Tekin Bilge Beykoz'da oynadığı sırada, amatör milli takıma seçilmiş ve 1952 Helsinki Olimpiyatlarında yer almış:
"Olimpiyatlara katılan amatör milli takım Ankaralı
futbolcuların ağırlıkta olduğu bir kadroydu. O sene profesyonel lig başlamıştı
ama benim gibi henüz amatör olarak oynayan futbolcular vardı. Takım kaptanı
Galatasaraylı Sarı Muzaffer öyleydi mesela. Bir de asker oyuncular çoktu. Beton
Mustafa vardı, Basri Dirimlili Havagücü'nde oynuyordu o zaman. Antrenörümüz
İtalyan Sandro Puppo'ydu. Sonra A milli takımı da çalıştırdı."
"Olimpiyat oyunlarında iki maç yaptık. İlk maçta Hollanda Antilleri'ni 2-1 yendik. İkinci maçta Macarlarla karşılaştık. Macarlar amatör olduğu için A takımıyla katılmıştı. Puşkaş, Czibor, Kocsis, Bozsik, hepsi oynuyordu. Kalede Grocsis vardı, boyu 1.90'dı. 100 metre koşuyor, yüksek atlıyor, acayip bir adam. Macarlar 3-0 öne geçti. Sonra Ankaragüçlü Ercüment Güder frikikten çok güzel bir gol attı. Top havada döndü döndü, doksana takıldı. Öyle olunca biz gayrete geldik. İtalyanların Mezzo sistem diye defans ağırlıklı bir sistemi vardı. Hoca Sandro Puppo o maçta bizi öyle oynatıyordu. Biz golü atınca hocaya niye bu kadar sıkı oynuyoruz, zaten 3-1 mağlubuz, hücum oynayalım dedik. Hoca bizi serbest bıraktı. Bir hücum sistemi yaptık, Macarlar tak-tak-tak golleri attı. 7-1 bitti maç. Olimpiyatlar sırasında güreşçi Gazanfer Bilge Fin Türklerinden bir ailenin kızıyla nişanlandı. Bütün Türk sporcular olarak biz de nişana gittik. Öyle hoş bir anımız da oldu."
1952 Helsinki Olimpiyatlarına katılan amatör milli futbol takımı yolculuk öncesinde. |
"Olimpiyat oyunlarında iki maç yaptık. İlk maçta Hollanda Antilleri'ni 2-1 yendik. İkinci maçta Macarlarla karşılaştık. Macarlar amatör olduğu için A takımıyla katılmıştı. Puşkaş, Czibor, Kocsis, Bozsik, hepsi oynuyordu. Kalede Grocsis vardı, boyu 1.90'dı. 100 metre koşuyor, yüksek atlıyor, acayip bir adam. Macarlar 3-0 öne geçti. Sonra Ankaragüçlü Ercüment Güder frikikten çok güzel bir gol attı. Top havada döndü döndü, doksana takıldı. Öyle olunca biz gayrete geldik. İtalyanların Mezzo sistem diye defans ağırlıklı bir sistemi vardı. Hoca Sandro Puppo o maçta bizi öyle oynatıyordu. Biz golü atınca hocaya niye bu kadar sıkı oynuyoruz, zaten 3-1 mağlubuz, hücum oynayalım dedik. Hoca bizi serbest bıraktı. Bir hücum sistemi yaptık, Macarlar tak-tak-tak golleri attı. 7-1 bitti maç. Olimpiyatlar sırasında güreşçi Gazanfer Bilge Fin Türklerinden bir ailenin kızıyla nişanlandı. Bütün Türk sporcular olarak biz de nişana gittik. Öyle hoş bir anımız da oldu."
Rıdvan Bolatlı ve Tekin Bilge Avustralyalı atletlerle. |
Tekin Bilge'nin Beykoz'dan sonraki durağı İstanbul
Profesyonel Ligi'nin bir başka sarı-siyahlı takımı Beyoğluspor olmuş:
"Beyoğluspor ikinci ligden birinci lige çıkmıştı.
Beşiktaş'ta oynayan Maruli oraya geçmişti. Ben de oraya geçince 3.000 lira para
aldım. 1953'te büyük paraydı. Annem babam yanımda olmayınca, İstanbul'da yalnız
yaşayınca o parayı harcadım. Abimler tıpta okuyordu, yurtta kalıyorlardı.
Paraya ihtiyaçları olunca ben yardım ederdim. Kız kardeşim de geldi, Eczacılık
Fakültesine girdi. Beyoğluspor'da oynarken gol krallığında bir ara Metin'i
geçmiştim. Bizim takımda Fenerbahçeli meşhur Lawton Suphi (Suphi Ural) vardı.
Onun yanında iç olarak oynadım. Suphi abi bana çok gol attırdı. Çok iyi
sıçrardı, iyi 100 metresi vardı. Yaşlanmıştı ama kafaya çıktığı zaman, ben
aradan fırlardım. Bana indirirdi. Öyle çok gol attım. Selahattin'li, Mehmet
Ali'li meşhur Adalet'i 3-1 yendiğimiz maçta bütün golleri ben atmıştım. Maçtan
sonra sahadan omuzlar üzerinde çıktım."
Beyoğluspor'un 1953-54 kadrosu. |
Ertesi sene, yani 1954-55 sezonunda Vefa'ya geçmiş Tekin
Bilge:
"Bir Galatasaray maçında Turgay Şeren'le çarpıştım.
Turgay dizlerime atladı. Dizim döndü. Dizi kemiklere bağlayan ligemanlar
kopmuş. Altı ay boyunca tedavi yapıldı. Tekrar oynamaya başladım ama eski
oyunumu oynayamadım. O arada Vefalı Galip abi beni çağırdı. Gel bizde oyna
dedi. Üniversite karmasında daha önce beraber oynamıştık. Eskiden çok iyi
üniversite takımları çıkardı. Sporcular muhakkak liseyi bitirirdi. Kültür
seviyesi yüksekti. Bir ara Macaristan'dan Ujpest takımı gelmişti. Fener,
Galatasaray, Beşiktaş - bütün takımları yendi. Bir tek üniversite takımını
yenemedi. Ujpest'in zayıf taraflarını görüp ona göre taktik geliştirdiler ve
yendiler. Demek ki kültürün, eğitimin sporda da çok önemli rolü var."
Vefa'nın bir maçından sonra Garbis ile duşları kontrol ediyor. |
Hukuk Fakültesi-Fen Fakültesi maçından önce. |
Bir sezon Vefa'da oynadıktan sonra askere giden Tekin Bilge
1956-57 sezonundan itibaren Gençlerbirliği forması giymeye başlamış:
"Vefa'da oynadım ama eski seviyeme gelemedim. Kendimi
beğenmiyordum yani. Dizim devamlı ağrırdı. Maçtan sonra günlerce tedavi
görürdüm. Maç sonunda dizim şişerdi. Fakültede birkaç tane dersim vardı. Lise
mezunları yedek subaylık yapabiliyordu. Ben de askere gittim o arada. Hasan
Polat beni Ankara'ya levazım okuluna aldırdı ve Gençlerbirliği'nde oynatmaya
başladı. O zaman askerler oynayabiliyordu. O takımdaki on bir kişi de
üniversite mezunuydu. Çok kültürlü bir takımdı. Sonradan Merkez Hakem Komitesi
başkanlığı yapan Halim Çorbalı bizde oynardı. Gençlerbirliği'nde dört sene
oynadım. Kaptanlığını da yaptım. Ankara karmasına seçildim. Milli Lige de
Gençlerbirliği'nde girdik."
Gençlerbirliği 1957-58. Ayaktakiler: Kadır Aklamus, Kahraman Aşar, Tekin Bilge, Zeki Akanlar, Yüksel Doğanay, Ali Karataş. Oturanlar: Oğuz Akşit, İlhan Geliş, Kemal Aydın, Kemal Kaya, Kemal Mutiş. |
Gençlerbirliği'nin Ankara Ligi yıllarında Ankaragücü Stadı'ndaki bir maçı. |
Gençlerbirliği, İnönü Stadı'nda bir idmanda. Sağ başta kaleci Orhan, Tekin'in sağında Kadir ve İlhan. |
Gençlerbirliği'ne takımın henüz Ankara Profesyonel Ligi'nde mücadele ettiği sırada giren Tekin Bilge, 1959'da kurulan Milli Lig'in ilk iki sezonunda da oynamış. Kırmızı-siyahlı formayı son kez 1959-60 sezonunda giydikten sonra İstanbul'a dönmüş. Fakat futbolu bırakmaya hazırlanırken bir müddet Sarıyer'de oynamış:
"Futbolu bırakmak üzereydim. Amerika'ya gidecektim doktora
yapmak için. Sarıyerli bir arkadaşım vardı. Kulüpte idarecilik yapıyordu. Ne
olur gel bizde oyna dedi. Sezon ortasında gittim ve üç ay kadar oynadım.
Beylerbeyi ile yaptığımız bir maç vardı. 2-0 mağluptuk. Attığım gollerle 3-2
kazandık maçı."
Tekin Bilge'li Sarıyer takımı Şeref Stadı'nda. |
Tekin Bilge doktora yapmak üzere New York eyaletinin Buffalo
şehrinde bir üniversiteye gitmiş ve futbol oynamayı orada da sürdürmüş:
(Cumhuriyet) |
"İnkılap olduktan sonra (27 Mayıs 1960) doktora yapmak üzere Amerika'ya gittim. Gittiğim yerde İtalyanların, Almanların kurduğu futbol takımları vardı. Bir Alman takımı beni gördü, idmanlara çağırdılar. Sonra bir özel okulda beni spor hocası yaptılar. O zamanlar biliyorsunuz güreşte kuvvetliydik. Benden güreş hocalığı yapmamı istediler. Hem güreş hem futbol öğrettim Amerikan gençlerine. Okul takımının antrenörlüğünü yaptım. Bir yandan da oynadığım maçlarda gol kralı oldum. All-Star maçlarına çağırdılar. New York eyalet takımında oynadım. Amerika'da dört buçuk sene kaldım. Orada marka hukuku çok tutulan bir daldı. Ben de o konuda bir tez hazırladım. Fakat orada avukatlık yapamadım çünkü bir yabancının en az 10-15 sene geçirmiş olması lazımdı. Öyle olunca memlekete döndüm."
Amerika'daki takımıyla. |
"1965 senesinde Almanya'nın en iyi antrenörlerinden
Kirchrath'ın düzenlediği antenör kursuna katıldım. İzmir'de on beş gün kamp
yaptık. Sonraki kursa İngiliz antrenör Alan Ladd geldi. O zaman toplu hücum
defans sistemi vardı. Onu öğretti Alan Ladd. Bunları öğrenince antrenörlük de
yapayım dedim. O sırada Beylerbeyi kulüp başkanı Ruşen Erman vardı. Oğullarının
hepsi futbolcu olmuştu. Meşhur Sabahattin Erman Harp Okulu takımında santrfor
oynardı. Metin Erman Beşiktaş'ta oynamıştı. Bir de Hacettepeli Ruhi vardı.
Sabahattin abi komple bir sporcuydu. 100 metreyi çok hızlı koşar, toplara
vurduğu zaman kalecileri içeri sokardı. Dev gibi bir adamdı. Ruşen Bey rica
etti, gel Beylerbeyi'ni çalıştır dedi. 1965-66 senelerinde bir taraftan
avukatlık yaptım, bir taraftan takımı çalıştırdım. Öyle bir gruba düşmüştük ki,
Sivas, Konya, Bolu gibi kuvvetli takımlar var. Bir Sivas deplasmanına otobüsle
bir buçuk günde gittik. Perşembe sabahı gidiyoruz, Pazartesi akşamı dönüyoruz.
Aynı zamanda kafile başkanıyım. Giderken otobüsün şoförü uyumaya başladı. İki
defa ikaz ettim. Sonra itiraf etti. Adam sabah seferden gelmiş, uyumadan tekrar
sefere koymuşlar. Böyle sorunlar yüzünden avukatlık işim aksıyordu. Zaten takım
da iyi gitmiyor. Genç çocuklar almıştım, onlar aşı tutmadı. İki ay sonra istifa
ettim. Antrenörlüğü bıraktım."
Tekin Bilge yazının başında belirttiğimiz gibi 1965
senesinde, Şükrü Gülesin, Melih Ilgaz gibi futbolcu arkadaşlarıyla birlikte
Profesyonel Futbolcular Sendikasını kurdu:
İzmir'deki antrenör kursundan bir hatıra. Tekin Bilge'nin hemen önünde Gündüz Kılıç, onun önünde Ahmet Karlıklı. Sol başta Ali İhsan Karayiğit. |
"Futbolcuların problemleri vardı. Bir futbolcular
sendikası kurduk, ben de başkanlığını yaptım. Bir hukuk bürosu kurduk. Bütün
ihtilaflı futbolcuların davalarını görmeye başladım. Yirmi tane kadar enteresan
davalar gördük. Mesela Lefter'i İskenderun'da antrenörlük yaparken bıçaklamışlar.
Sendika olarak oraya gittik, mahkemeyi takip ettik. Ali Sami Yen Stadı'nın
açılışında Bulgaristan maçı vardı. Biz de sendikayı yeni kurmuştuk. Tribün
parmaklıkları iyi yapılmamış. İzdihamda yirmi otuz kişi kırılan parmaklık
yüzünden aşağı düştü. Onun üzerine stadı kapattılar. Orası kapanınca maçlar
için bir tek İnönü Stadı kaldı. Orada da ligler oynanırken para için
konkurhipik yarışları yapıldı. Atları koşturdular. Futbolcuların tetanoz olma
tehlikesi vardı. Ali Sami Yen Stadı açılmazsa grev yapacağımızı duyurduk. Hemen
eksikler giderildi ve stat açıldı."
"Enteresan olaylar da yaşadık. Vilayetten bir polis
geldi, sizi vali çağırıyor dedi. Gittim. 'Senin için komünist diyorlar,' dedi. 'Sendikalı
olmak komünistse komünistim,' dedim. O zamanlar 141-142. maddeler vardı.
Komünizm propagandası yapmak beş seneden başlıyordu. Bir de 163.madde vardı,
din propagandasını yasaklıyordu. Turgut Özal kaldırdı bu iki maddeyi. Yani
141'e göre gidiyorduk biz neredeyse. Hukukçu bir vali muavini vardı. O anladı
meseleyi. Onun üzerine beni bıraktılar. Orhan Ayhan o zaman Tercüman
gazetesindeydi. Benim Don Kişot gibi olduğumu yazmıştı. Sonra Beşiktaşlı
Şükrü'yü (Gülesin) getirdik başkanlığa. Bizim zamanımızda futbol oynayarak
hayatını kurtaran futbolcu yoktu. Metin Oktay bile doğru dürüst para almazdı.
Sonra bizim sendikaya da girdi Metin. Şükrü'den sonra Turgay Şeren başkanlık
yaptı. Daha sonra Futbolcular, Antrenörler ve Monitörler Sendikasını kurduk. 12
Eylül'den sonra sendikal faaliyetlerin üzerine çok gidildi. Bizim sendika
kapanınca Profesyonel Futbolcular Derneği kuruldu. Turgay orada devam etti."
Bir Beykoz-İstanbulspor maçında. |
Tekin Bilge sendika kapandıktan sonra kendini mesleğine verse de, spor dünyasıyla ilişkisi kesilmedi. Pek çok sporcunun avukatlığını üstlenip davalarına girdi. Olimpiyat komitesi üyeliği yaptı. Beşiktaş kulübünün Fulya tesislerini mülkiyetine geçirmesi konusunda etkin mücadele verdi. Mesleğini öldüğü güne kadar faal biçimde sürdürdü. 23 Ağustos 2016 akşamı yoğun bir çalışma gününün ardından geldiği evinde kalp krizi geçirerek son nefesini verdi.
tekin bilge babamdır sağolun emeklerinize...
YanıtlaSilBabanız Av.Tekin Bilge'yi Cağaloğlu Atasaray İş hanındaki bürosunun karşı bürosunda bulunan kendisinin arkadaşı olan dayım Av.İhsan Esendağ'ın ofisinde yaz tatillerinde çalışırken 1967-68 yıllarında tanımıştım.Kendisini ,beyefendi ,yakışıklı ve şık giyinen biri olarak tanırdım.
YanıtlaSilIşıklarda uyusun .Allah rahmet eylesin.
teşekkürler
SilAfyon spor camiasında ismini sıkça duyduğum Tekin Bilge'yi kendi ifadeleriyle tanımak güzeldi.Allah rahmet eylesin,mekanı cennet olsun.
YanıtlaSilsağolun
YanıtlaSil