9 Mart 2015 Pazartesi

Yaşar Tunçses - İzmir'in Milli Amigosu Sarı Yaşar

Kısa süren bir futbolculuk hayatı da olmakla birlikte, özellikle İzmir futbol camiasında Sarı Yaşar namıyla ünlenmiş bir amigodur Yaşar Tunçses. Esasen Altınordulu olmakla birlikte, yeri geldiğinde Ülküspor ve Yeşilova dahil birçok İzmir takımına da amigoluk yapmıştır. Yetmişli yıllarda Atatürk Stadının açılmasıyla birlikte milli maçlar devamlı olarak İzmir’de oynanmaya başlayınca “milli amigoluğu” da üstlenmiştir. Kendisiyle eski günleri konuşmak için evinde buluşup daha sonra Altınordu kulübünün Yeşilyurt semtindeki tesislerine gittik. Taksi şoföründen esnafına, tesislerde görev yapan eski futbolculardan (ki bunların arasında o sırada kaleci akademisin başında bulunan Datcu da vardı) çalışanlara kadar herkesin büyük bir hürmet gösterdiği Yaşar Tunçses gençlik yıllarını şöyle anlatıyor:

“1933’te İzmir’de doğdum. Doğduğum semt Mezarlıkbaşı’na yakın Keçeciler’di. Altınorduluyuz çünkü muhitimiz Tilkilik bizim. 1940’ların başında mahallede top oynardık. Muhitimizden geçen bir abimiz vardı, göğsünde hep Altınordu rozeti takılı olurdu. Hep o abiyi hayranlıkla seyrederdim. Sonradan öğrendim ki bizim futbolcumuzmuş. İlk Altınordu sevgimiz öyle başladı. Zamanla Altınordu genç takımında oynamaya başladım. Sağ bek ve sol bek oynardım. O zaman bütün ailem İstanbul’daydı. Eniştem rejisördü, ismi Nuri Genç. Annem de babamdan ayrılmıştı. Hepsi oraya gittiler. Epey sıkıntılı günler geçirdim. Altınordu takımındayken futbolcu olarak Uşak şeker fabrikasına gittim. Bizim Efe Tahir diye bir kalecimiz vardı, İstanbulluydu. Allah – ne kaleciydi. İstanbul’da Adalet takımında oynardı. Bir de Eşek Ziya vardı, onlar Altınordu’ya gelmişlerdi. Sonra Altınordu’dan giderken, ‘Gel Yaşar seni de götürelim,’ dediler.”



“Böylece 1953-54 senelerinde bir müddet Uşak Şekerspor’da oynadım. Oraya gitmemin sebebi iyi maaş vermeleriydi. Bütün futbolcuları bir yere veriyorlardı, beni de elektrik atölyesine vermişlerdi. Ben 7,5 lira gündelik alıyordum, benim ustam 6,5 lira alıyordu. İzmirspor kalecisi Seyfi Talay’ın abisi Selahattin vardı. İkisi de rahmetli oldular. Selahattin Abi de oradaydı. Çok efendi, iyi bir insandı. Sol bek oynardı, müthiş bir futbolcuydu. İzmirspor’da da oynamıştı ama para vermiyorlardı. Parasızlıktan mecburen kimimiz Uşak’a, kimimiz Konya’ya hep müessese kulüplerine giderdik.  Uşak’a gitmeden önce Altınordu genç takımında iken bir defa A takımında oynattılar beni. Altınordu-Karagücü lig maçıydı. Formayı giydiğim zaman bu ben miyim diye heyecandan ağladım. O maçta kalede Tahir Abi vardı. Eşek Ziya da oynamıştı. İşte onlar beni götürdü.”

Yaşar Tunçses ya da bütün İzmir'in onu tanıdığı adıyla Sarı Yaşar, 1950'lerin başında İzmir Genç Karması takımında
(ayakta sağdan dördüncü). Ogün Altıparmak oturanlar arasında soldan üçüncü sırada. Göztepe ve Beşiktaş'ta oynayan
Önder Sapanlı (Sarı Önder) ayakta soldan üçüncü futbolcu.
“Uşak’tayken İzmir genç karmasına çağırdılar beni. Karmayı Sait Altınordu çalıştırıyordu. Genç karma için çağrıldıktan sonra Uşak’a dönmedim bir daha. O sırada Altınordu iyi transferler yapıyordu. Beni de görüşmeye çağırdılar ama bir takım elbise dışında para veremeyeceklerini söylediler. O zaman Egespor’a transfer oldum. Karşıyaka takımıydı Egespor, renkleri sarı-kırmızıydı. Aradan bir iki ay geçti, ligler başladı. Altınordu-Egespor maçı oynanacaktı. Altınordulu olduğumu herkes biliyor. Altınordu, Bandırma veya Susurluk taraflarından Panter Burhan diye bir kaleci almıştı. Görseniz korkardınız iriyarı biriydi. Bizim takımda Naci Abi vardı, rahmetli oldu. Saha komiserliği de yapmıştı. Bir baktım, Naci Abi kaçıyor. Önüne doğru attım topu, Naci Abi bir çaktı, gol oldu. 1-0 kazandık o maçı. Fakat sonra Egespor vaat edilen parayı vermedi. Bunun üzerine ben de ayrılıp bir müddet amatör takımlarda oynadım.”

Yaşar Tunçses futbola erken yaşlarda veda ettikten sonra geçimini sağlamak için büfecilik yapmış. “Şimdi Mezarlıkbaşı’nda bulunan otoparkı geçer geçmez sol tarafta Lale Sineması vardı. Orada büfe işlettim.” Sohbete eski yıllardan devam ediyoruz. O yıllarda unutamadığı bir olay efsanevi Macar milli takımını İzmir’de seyretmesi olmuş: “Macarlar 1956’da Türkiye’ye geldiği zaman İzmir karmasıyla da iki maç yapmıştı. Genç karmada oynadığımız için bize de birer davetiye verdiler. Puşkaş vardı. Santrfor Toth vardı, müthiş bir adamdı. Onları Sait Abi’nin büfesinin içinde görmüştüm. Etrafta müthiş bir kalabalık vardı, İzmir halkı maça adeta hücum etti. İki maç yaptı Macarlar, bir tanesi 10-1 gibi farklı bir skorla bitti.”


Geçmiş yıllarda İzmir’de tribünlerin yapısının nasıl olduğunu sorduğumuzda, günümüzde artık sıradan vaka haline gelen küfürlü tezahüratların, organize kavgaların o zamanlar bilinmediğini söylüyor öncelikle ve enteresan bir Karşıyaka amigosunu örnek veriyor: “Alsancak Stadının yanında eskiden Şark Sanayi vardı. Ellili senelerin ortalarında orada çalışan Alaybeyli birisi vardı. İsmini hatırlamıyorum ama lakabı “İdare” idi. İçkili gelirdi sahaya. Geldiği zaman yalpalayarak, ‘Ruhum Karşıyaka, kalbim Göztepe,’ derdi. Herkes alkışlardı adamı. Tribün yıkılırdı alkıştan. Bugün iki camia birbirini yiyor. Eskiden kapıdan kapalı tribüne girer girmez ilk kısım Altaylılarındı. Kapıdan girince hemen Sait Abi’nin büfesi vardı. Biraz daha gidince Altınordu, ondan sonra İzmirspor, ondan sonra Göztepe kısmı gelirdi. Göztepe’nin o zaman bugünkü gibi fazla seyircisi yoktu. En kalabalık seyirci bizdeydi (Altınordu). Hele ikinci ligde yükselme maçlarını oynadığımızda bütün stat dolardı bizim taraftarla.”

Sarı Yaşar’ın amigoluk hayatı da işte bu sırada başlamış. Hikâyesini şöyle anlatıyor: “Altınordu’nun ikinci lige düştüğü sezon (1965-66) Alsancak Stadında Bursaspor maçına gitmiştim. Altınordu ve Bursaspor birinci lige çıkmak için sekizler denen gruba kalmıştı. O zaman amatör sporcuların da serbest giriş kartı vardı. Bütün maçlara gidiyordum. Açık tribüne girmiştim o maçta. Karşıdaki Bursa tribünlerinin durumu benim çok gücüme gitmişti. Hep birlikte kalkıyorlar, tezahürat filan yapıyorlardı. Bizim tribünde bunu yapan hiç kimse yoktu. Serbest giriş kartım olduğu için karşı tribüne gitmeye karar verdim. Hatta Bomba Orhan diye bir arkadaşım vardı, o tarafa gideceğimi söyledim ona. ‘Gitme yahu, döverler,’ dedi. ‘Burası benim memleketim yahu, kim dövecek?’ dedim, gittim nitekim karşı tribüne. Balkon kısmında bizim Altınordulu seyirciler vardı. İşte balkona gidip o korkuluğun kenarına çıktım. O kenarda bir karış genişliğinde bir mesafe vardı, ben orada yürüyordum. Orada tezahürat yaptırmaya başladım. İşte amigoluk öylece kaldı bize. Sonra Eskişehir maçı oynandı deplasmanda. Oraya gittik, orada yaptık biraz.”


“O Bursaspor maçıyla ilgili enteresan bir de anım var. Maçtan bir gün evvel bizim arkadaşlar Fuar’a gitmişler. Yalvarmışlar yakarmışlar, Zeki Müren’in büyük bir posterini almışlar. Onu bana getirdiler. Maç esnasında posteri kaldırıp Bursalı seyircilere gösterdim. Bizimkiler de tezahürata başladı: Zekiii –  Müreeen diye. Aradan yıllar geçti, hanımla beraber Bodrum’daydık. Bizde bir dönem başkanlık yapan Mustafa Irmak da vardı yanımızda. Zeki Müren’le beraber oturduk, masaları birleştirdik. Laf lafı açtı. Mustafa Irmak bu olayı anlatınca, Zeki Müren de gülmekten yerlere yattı. ‘Demek reklamımı yaptın ha?’ dedi.”


“Aradan zaman geçti. İzmir’de Altınordu-Eskişehir maçı vardı. Birinci lige çıkmak için muhakkak yenmemiz lazımdı. Ben yine balkondaki yerime çıktım. Bazen resimlerime bakarım. Baktıkça o halime bugün bile korkarım nasıl durmuşum orada diye. O maça kırk davul, kırk zurna getirdim. Açık tribüne bir işaret yapıyordum, orası başlıyordu tezahürata. Sonra benim olduğum tribün başlıyordu. Hakem bir ara durdurdu maçı. Yanımıza geldiler. ‘Devam ederseniz hakem maçı tatil edecek,’ dediler. ‘Benim yapacak bir şeyim yok, seyirci bağırıyor,’ dedim. Velhasıl o gün Eskişehir’i 4-0 yendik.”

Sarı Yaşar seyirciye yaptırdığı en meşhur tezahürat olan “Bir Baba Hindi”nin nasıl doğduğunu şöyle anlatıyor: “Sait Abi’ye ellili senelerde yılbaşına yakın bir maçta, bir taraftar hindi hediye etmişti. Biz de o sırada ‘Şu hindiye bak, ne baba hindi,’ filan diye konuştuk. Bir baba hindi – Olaydı şimdi – Pilavla zerde – Kaşıkları bende şeklindeki o meşhur tezahürat öyle doğdu. Ben bunları söyledikçe seyirci de arada ‘Hey Allah!’ diye bağırırdı.”


Söz Sait Altınordu’dan açılınca onunla ilgili hatırladıklarını anlatmasını rica ediyoruz. Öncelikle onun büyük bir futbolcu olduğunu vurguluyor: “Sait Abi’nin oynadığı yıllarda seyirciler ilk golü, ilk korneri Sait mi atacak, başkası mı atacak diye iddiaya girerdi. O kadar iyi bir futbolcuydu. Fakat neredeyse kırk beş yaşına kadar oynamasına rağmen doğru dürüst para kazanamamıştı futboldan. Yıllar sonra, Türkiye-Polonya maçından iki gün önce milli takım oyuncuları ile İzmirli şöhretler karması bir jübile maçı yaptılar onun için. O jübileden toplanan paralarla oturduğu ev alındı. Sait Abi son zamanlarında hastaydı. Evine devamlı giderdim o günlerde. O zaman bana anılarını anlatırdı. Bir tanesi çok enteresandır. İzmir’in kurtuluş günü olan 9 Eylül’de yapılan resmigeçitlerde İzmir’in futbol takımları da geçerdi. Basmane meydanından başlayıp Tilkilik’ten Mezarlıkbaşı’na gelirdi kortej, oradan da karşıya devam edip Kemeraltı’na girer ve Konak’a kadar yürürdü. 1944 veya 45 senesinde, bütün takımlar hazırlanmış işte bu kortejden geçmek için. Fakat Altınordu kortejinde top yok. O gün kaleci de gelmemişti. Bizde bir Baba Remzi vardı. Sait Abi büfenin çekirdeklerini satması için ona verirdi. İşte bu Baba Remzi ben top bulurum diyor tören için. Sait Abi gençliğinde milli takımla Rusya’ya maça gittiği zaman bütün oyunculara birer top hediye etmişler orada. Topun üstünde bir orak-çekiç amblemi varmış ama bayağı büyük. İşte Baba Remzi çıkıyor bizim eski kulüp binasının üst katına, o topu alıyor. Ben de kenardan kortejin geçişini seyrediyordum o gün ufak bir çocuk olarak. Baba Remzi’nin üstünde bir kaleci kazağı, elinde de o top vardı. Mezarlıkbaşı’nda bir karakol vardı; bugünkü otoparkın karşı köşesindedir, şimdi müze yaptılar. Oradan geçerken bir yapışıyorlar buna, komünist diye götürüyorlar karakola.”

1987'de İzmir'de oynanan ve 0-0 berabere biten
Türkiye-İngiltere maçından önce.
Milli amigoluğu deplasmana da taşımış Yaşar Tunçses. Bu konudaki anısını anlatırken bu işi maddi menfaat için yapmadığını vurguluyor: “Ben yurtdışına da gittim. Almanya’da amigoluk yaptım. Almanya’yla 0-0 berabere kaldığımız maçta oradaydım. Alsancak’ta bir şirket vardı, beni çağırdılar. Gider misin diye sordular. ‘Söz konusu milli takım olunca tabii giderim,’ dedim. Maçtan önce üstünde reklam olan bir forma verdiler bana. İtiraz ettim, ‘Bu formayı giymem,’ dedim. ‘Giymezsen İzmir’e dönemezsin,’ dediler. Ben hiçbir zaman hiçbir kulüpten para almadım. Polonya’yı İzmir’de yendiğimiz zaman, Efes Otelinin karşısındaki Ekspres gazetesinin büfesini verdiler bana. Allah gani gani rahmet eylesin Adnan Süvari bana verdirdi orayı. Polonya maçından sonra düzenlenen gece için birer davetiye vermişlerdi. Bana da bir tane verdiler. Tam Efes Oteline gireceğim sırada oyunculardan biri, ‘Ne o, sana da mı davetiye verdiler?’ dedi. Çok gücüme gitti o söz, davetiyeyi hemen orada yırttım attım.”


Yaşar Tunçses sıkı bir Altınordu taraftarı olarak bilinse de çeşitli zamanlarda diğer İzmir takımlarına da amigoluk yapmış: “Yeşilova takımına bile amigoluk yaptım. İzmirspor’a, Karşıyaka’ya da amigoluk yaptım. Karşıyaka’da, eskilerin meşhur Tilla gazinosunun yanında büfem de vardı. Tire’ye bile gidiyordum. ‘Kaç para istersin?’ diyorlardı. ‘Ne parası yahu? Hayatta kimseden para almadım amigoluk yapmak için,’ derdim. Maç biter, ben de giderdim stattan. Enteresan bir anımı anlatayım. Manisaspor-Ülküspor maçı vardı. Benim de Ülküspor’da yakın arkadaşlarım vardı. Evim o semtteydi. Benden rica ettiler amigoluk yapmam için. Beş tane davul zurna topladık kendi aramızda. Davulculara tembihledim. Ülküspor gol attıktan hemen sonra başlayın çalmaya dedim. Manisa seyircisi bizden daha fazlaydı tabii. Adamlar bir gol attı, bütün stat kalktı. Bizim davulcular da başladılar çalmaya. Ben kızdım tabii, ‘Golü yiyen biziz, ne çalıyorsunuz yahu?’ diye sordum. ‘Abi, ne bilelim biz, baksana bütün millet ayağa kalktı,’ dediler. Böyle enteresan olaylar da geçti başımızdan.”

Yaşar Tunçses ilerleyen yaşına ve zaman zaman yaşadığı sağlık sorunlarına rağmen amigoluk yapmaya ve Altınordu tribünlerini “Bir Baba Hindi” tezahüratıyla coşturmaya devam ediyor.   

                                                                                      (www.altinordu.org.tr)

 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder