Göztepe’nin “efsane kadro” diye
anılan 1960’lardaki ünlü kadrosunun en genç ismiydi. Aynı zamanda bu kadrodan
İstanbul’a transfer olan tek futbolcuydu. Takımının oynadığı ilk Türkiye Kupası
finalinde kura atışına o katılmış ve kendi ifadesiyle kaybetmesine sebep
olmuştu. Fakat iki sene sonra yarı final ve finalde attığı gollerle Göztepe’nin
kupayı kazanmasında büyük pay sahibiydi. Göztepe’nin unutulmaz futbolcularından
Nihat Yayöz futbol yaşamının ilk yıllarını bize şöyle anlattı:
“1945’te Buca Şirinyer’de
doğdum. Göztepe’nin o ünlü kadrosunda en ufak futbolcusu bendim. Çocukken
mahalle arasında iki tane taş koyup top oynardık. Babam futbola karşıydı. Ağabeyim
vardı, mahallede top oynarken gider döverdi onu, maçtan alırdı. Sonra bir gün
komşular, ‘Senin küçük oğlan iyi top oynuyor,’ demişler. Eskiden alışverişlerde
file kullanılırdı. Bir gün baktım filenin içine top koymuş getirdi. Sonra tuttu
elimden, bana bütün kulüpleri — Altınordu, Altay, hepsi dahil dolaştırdı.
Hiçbiri beni almadı, ‘Ufacık tefecik,’ dediler. Hatta Göztepe’nin lokal takımı
vardı, ona dahi götürdü. Ufacıktım, on üç yaşındaydım o zaman, almadılar. Babam
matbaacıydı. İzmir’de o zaman çıkan mesela Demokrat İzmir gibi gazeteleri
basardı. Bir gün Güzelyalı’da bir matbaacı arkadaşı kart vermiş. O kartla biz
Göztepe genç takımına gittik. O zamanlar takımı Abbas Göçmen çalıştırıyordu.
Rahmetli Abbas Hoca, ‘Soyun çık,’ dedi, çıktık sahaya. Çıkış o çıkış. Sonra
Halil Kiraz ona, ‘Hocam bunu sahaya çıkarma, ufacık tefecik bunu öldürürler,’
demiş. Abbas Hoca da ona, ‘O futbolcunun kralı,’ diye cevap vermiş.”
Abbas Göçmen (sol başta) ve Göztepe genç takımı. Bu takımdan Nevzat Güzelırmak (soldan üçüncü) ve Nihat Yayöz (oturanlardan sağdan ikinci) A takıma yükseldi. |
Nihat Yayöz’ün, “Bazen on bir
kişi yapamazdık, basketbol takımından maç yapmak için adam getirirlerdi,”
dediği Göztepe genç takımından A takıma yükselişi hızlı olmuş: “Ben Buca
Ortaokulunda okuyordum. Okul iyi gitmiyordu. Babama, ‘Artık ben okulu
bırakacağım, top oynayacağım,’ dedim. O da, ‘Peki,’ dedi. 1960 senesinde A
takımıyla antrenmana çıktım. Salı günü antrenman, Perşembe günü çift kale oldu.
Rahmetli Adnan Abi, ‘Ben yeni bir on altı yaptım,’ dedi. Ligin bitmesine yedi
maç kalmıştı. On altıncı oyuncu ben oldum. Kaleci Ali, Halil, ben ve Nevzat
genç takımdan gelip yukarıya çıktık. Tabii Adnan Abi o sene bizi oynatmadı.
Yedi tane maç kalmış ama düşme durumu vardı. Takım kurtulunca bizleri monte
etti ve o takım yürüdü gitti. Sonra İstanbul’dan bazı oyuncular geldi. Önce
Beşiktaş’tan rahmetli Sabahattin Abi, sonra Hüseyin ve Ali İhsan geldi.”
Göztepe'nin bir İstanbul deplasmanında, Moda'daki Rainbow Otel'de kamp sırasında yapılan bir gezinti. |
“Ben takıma ilk girdiğimde
takım kaptanı Seracettin Kırklar’dı. O zaman genç takımdan yetişen bütün
çocukları döverdi Seracettin Abi, bir tek bana dokunmazdı. Rahmetli saha içinde
de çok sert bir oyuncuydu. Söz sert oyunculardan açılmışken bir anımı anlatayım.
Bir gün İzmir’de Galatasaray’la oynuyorduk. Top taca çıktı. Candemir Abi o
sırada arkasını döndü. Baktım bizden atışı yapmak için kimse yok, topu oyuna
sokmak için onun sırtına attım. Top geri geldi ama Candemir bana bir çaktı,
beni taca attı.”
Göztepe genç takımı İzmirspor genç takımıyla yaptığı maçtan önce. Nihat Yayöz (soldan ikinci sırada oturan) Kaleci Ali Artuner ile birlikte. Sene 1961. |
Özellikle 1963-64 sezonundan
itibaren istikrarlı bir grafik çizerek Göztepe’nin hemen hemen tüm maçlarında
oynayan Nihat Yayöz birkaç sezon sonra askere gitti. O yıllarda revaçta olan
ordu takımları arasındaki milli maçlarda yer aldı. Futbolculuk hayatının en
ilginç anılarından bazıları o yıllara ait: “Askere gittiğim zaman ordu milli
takımında oynadım. Takımımız dünya şampiyonu oldu. O zaman takımda Beşiktaşlı
Yusuf, Altay’dan Ayfer, Necdet ve
Tanzer, İzmirspor’dan Sezen Kadıoğlu ve Tuncay Becedek, Galatasaraylı kaleci
Nihat, Ahmet Şahin gibi oyuncular vardı. O kadroyla Belçika’da dünya şampiyonu
olduk. Benim askerliğim bitmişti ama son maçta oynattılar. Hatta Bağdat’a da
götürmek istediler ama ben gitmedim. Orada Yunanlılarla kavga etmişler. Bizden
ve onlardan birçok kişi hastanelik olmuş. O olaydan sonra ordu milli takımı
kaldırıldı.”
“Benim şanssızlığım ordu
takımındayken sakatlanmam oldu. Bir gün antrenman sırasında birisi arkadan bir
daldı, sol dizim sakatlandı. Altaylı Ali Rıza beni sırtına aldı, askeri hastaneye
kadar götürdü. Orada ayağımı demir çubuklarla askıya astılar. Doğan Andaç’tan
ayağımı tedavi ettirmek için izin istedim. Genelkurmay izin vermemiş ama Doğan
Hoca bana üç gün izin verdi. ‘Üç gün sonra muhakkak gel,’ dedi. Bana verilen
izin kâğıdıyla ben İzmir’de askeri hastaneye gittim. Üç aylık rapor aldım ama o
sürede kampa dönmedim. Tabii raporlar genelkurmaya gitmiş. Doğan Hoca’nın
rütbesi yükselecekti, bu yüzden yükseltmediler. Doğan Hoca, ‘Nihat artık
gelmesin,’ diye haber yolladı bana. Sonra burada Belçika’yla bir ordu maçı
vardı, bütün genelkurmay yetkilileri İzmir’e gelmişti. Göztepeli yöneticilerle
birlikte gidip özür diledik ve beni affettiler. O zaman Doğan Hoca’yı da
affetmişlerdi. Sonra kampa katıldım. Askerliğim boyunca o sakat ayakla oynadım.
İç bağ kopuk, iç menisküs, çapraz bağ kopuk, o ayakla ben hem Göztepe’de hem
ordu takımında oynuyordum. Tabii her an daha kötü sakatlanma ihtimalim vardı.
Askerlik bitince Avusturya’da ameliyat oldum. Doktor iç bağ ve menisküsü dikti.
‘Çapraz bağlarını dikemedim, ancak bacağını kuvvetlendirirsen oynayabilirsin,’
dedi. Neticede kendi kendini çok çabuk tedavi eden bir bünyem vardı. O ayakla
bir sene oynadım, ertesi sezon Beşiktaş’a gittim.”
“Bir hafta sonu Bursa’da
maçımız var diye izin aldım ama meğer maçımız yokmuş. Beni ordu milli takımında
kadro harici bırakıp birliğime yolladılar. Ben on beş gün kampa gitmedim. Bir
gün Elazığ’a gitmek için Ankara havaalanına gelmiştim. Uçağın kalkmasına yirmi
dakika filan vardı. Bir baktım bizim ordu takımı geliyor, Bağdat’a maça
gidiyorlarmış. Doğan Andaç’a, ‘Nihat burada,’ demişler. Hemen beni yanına
çağırdı. Altaylı Feridun sakatlanmış. O zaman her oyuncunun ayrı pasaportu
yoktu, oyuncuların ismi ve fotoğrafı bulunan toplu bir listeyle seyahate
çıkılırdı. ‘Yanında resmin var mı?’ diye sordular. ‘Var,’ dedim. Feridun’un
ismi yanına benim fotoğrafımı koydular. Ben Feridun diye gidip oynadım, maçı
3-1 kazandık ve ben de gol attım.”
Bir Altınordu-Göztepe maçında çektiği şut kaleye girmek üzere. Altınordu kalecisi Sefer yerde çaresiz yatıyor. |
“Bir gün de Trabzon’da bir maç
oynamıştık. Maçtan sonra ziyafet veriliyordu ama Tanzer’le benim üzerimde
elbise yoktu. Bizi garnizona yolladılar elbise giyelim diye. Fakat erlerin
üniformaları çok kirliydi, giyilecek durumda değildi. O sırada bizim takımda
oynayan üsteğmenle karşılaştım. Yedek üniforması varmış, onu giyip oteldeki
yemeğe döndüm. Doğan Hoca beni görünce,
‘Komutanlar var burada, ne yapıyorsun?’ kızdı. Hemen rütbeleri söktü. Çok
yaramazdım ama bana kıyamıyorlardı. Doğan Hoca beni ve bir de Yusuf’u çok
severdi.”
Göztepe ve milli takımda
başarılı futboluyla dikkat çekince İstanbul takımlarının transfer listesine
girdi ve 1969-70 sezonunda Beşiktaşlı oldu. Beşiktaş o sezonun ilk maçında
İstanbulspor’u 3-1 yenerken gollerin tümünü Nihat attı. O sezonun bir başka
ilginç notu üçüncü haftada Beşiktaş Göztepe’yi 1-0 yenerken golü son dakikalarda
Nihat’ın atmasıydı. Daha ilginç olansa takımın ilk altı lig maçında gollerin
tümünü onun atmasıydı. İstanbul’da uyum sorunu yaşayıp yaşamadığına dair
sorumuzu şöyle cevaplıyor: “Beşiktaş’a gittiğimde uyum sorunu yaşamadım ama
şöyle bir sıkıntı yaşadım. Ben gittiğimde tribünler Sanlı, Yusuf diye
bağırırken ben golleri attıkça Nihat diye de bağırmaya başladılar. Mesela Yusuf
top ayağındayken ve ben yanından geçerken topu bana atsa, kaleciyle karşı
karşıya kalacağım. Benim Beşiktaş’ta attığım goller ‘al da at’ tarzı goller
değildi. Kaleci elinden kaçıracak, ters top gelecek veya santradan alıp tamamen
kendim götürerek atacağım tarzda gollerdi.”
Beşiktaş formasını giydiği ilk lig maçında İstanbulspor kalecisi Arap Yılmaz'a penaltıdan ilk golü atarken. |
Beşiktaş’ta oynarken Gündüz
Kılıç ve çeşitli yabancı antrenörlerle çalışmasına rağmen Göztepe’nin unutulmaz
teknik direktörü Adnan Süvari’nin yeri onun için başkaydı: “Beşiktaş’ta çok çeşitli hocalarla çalıştım
ama bence kimse rahmetli Adnan Abi’nin eline su dökemezdi. O zamanlar
Türkiye’de futbolcular oyun kaidelerini bilmezdi. Ayrıca futbol dışında nasıl
yaşayacaklarını da bilmezlerdi. Adam bize yemek yemesini dahi öğretti.” Özellikle Abdullah Gegiç’le
yıldızı hiç barışmamıştı: “Gegiç benim için ‘Türkiye’nin Müller’i’ derdi.
Beşiktaş’tan ayrılıp Eskişehirspor’a gitme durumum söz konusuydu. Fakat o
sırada Gegiç Beşiktaş’a geldi ve beni bırakmadı. O sezon Göztepe ile
oynadığımız maçta gol kaçırdım. Ali olsaydı goldü, o ayaklara atlamazdı. Hava
yağmurluydu. Sol taraftan bir orta geldi. Sanlı kafa vuracaktı, vurmadı. Ben
dizimle aldım topu, daha dizimden aşağı inerken vurdum. O arada kaleci
ayaklarıma kapanıverdi. O maçı kaybettik. Benim de on gün evvel ‘Bu sene artık
Göztepe’ye dönebilirim’ diye bir beyanatım çıkmıştı. Gegiç soyunma odasında
beni golü mahsus atmamakla suçladı. Oysa Göztepe’yle İzmir’de olsun, İstanbul’da
olsun oynadığımız birçok maçta golüm vardı. O maçta kaçırıverdim golü. Beni
kadro harici bıraktı. Yugoslav hocaların böyle bir huyu vardı, bir anda insanı
yok edebiliyorlardı.”
Beşiktaş'a ilk geldiği gün kampta Süreyya, Erkan, Saim ve Davut tarafından karşılanıyor. |
“A milli takımla Kiev’e maça
gittik. Antrenörümüz yine Gegiç’ti. Ben hastalandım. Meğer sarılığa
yakalanmışım, daha sonra ortaya çıktı. Antrenör beni oynatmak istiyor ama benim
ayakta duracak halim yoktu. Takım kaptanı Can Bartu’ydu. ‘Bu halde nasıl
oynar?’ diye sordu. ‘İğne yaparız,’ dediler. Beni yedek soyundurdular. Maçı 3-0
kaybettik. Ertesi gün gazetede Gegiç’in ağzından, ‘Nihat oynasaydı maçı
kazanırdık’ diye kocaman manşet vardı. Sonra Ruslarla burada oynadık.
Hastalığım hâlâ teşhis edilmemişti. Tabii çok kuvvetsizim o yüzden. Üç tane
adam dikmişler başıma, topu dürtemiyorum. Ben çıktım, yerime Cemil girdi.”
Sıra Türkiye Kupasında
unutamadığı maçlara geliyor: “1969’da Türkiye Kupasını benim uzatmada attığım
golle kazandık ama bir önceki Türkiye Kupasını benim yüzümden kaybettik. 1967’de
Altay’la oynadığımız finalin hakemi Almandı. Onu havaalanında karşılayan hakem
komitesi başkanı Hakkı Gürüz Altaylıydı. Hakemin maç sırasında verdiği bütün
kararlar Altay’ın lehineydi. Biz 2-0 galiptik, sonra Altay iki tane attı. Maç
berabere bitti. O zaman yazı-tura var. Rahmetli Gürsel Abi, ‘Nihat şanslıdır, o
gitsin yazı-tura atışına,’ dedi. Bölge binasının olduğu taraftaki korner
noktasında ben hakemle birlikte bekliyordum. Altay’dan atışa katılacak oyuncuyu
bekliyoruz, o gelince birlikte santraya yürüyeceğiz, orada yazı-tura atışı yapılacak.
Hakemin elinde bir tarafı mavi, bir tarafı kırmızı madeni para vardı. Bana
paranın mavi tarafını gösterdi. Ben kurnazım ya, bunda bir hinlik var dedim.
Altay’dan atışa Aydın Yelken gelmişti. Saha müşahidiyle birlikte dördümüz
santrada toplandık. Diğer oyuncular da
yuvarlağın dışında toplandılar. Hakem ilk önce bana sordu, ben kırmızı dedim.
Adam attı, biz kaybettik. Sonradan düşündüm, hakem maçta hep bizim aleyhimize
karar verdiği için herhalde vicdanı elvermemiş ve öyle davranmıştı.”
Bir Beşiktaş-Vefa maçı. Niko henüz Beşiktaş'a geçmemiş, Vefa'da oynuyor. Nihat'ın attığı golden sonra "bu gol de yenir mi?" dercesine ellerini açmış. |
Yine bir kupa maçıyla ilgili
bir başka anısı da ilginç: “Ben Van Erciş’te askerdim. Birliğe geleli daha üç
gün olmadan bana maç için izin geldi. Her yerde yoğun kar vardı. Van
havaalanına geldim ama geç kalmıştım, uçağı kaçırdım. Hemen jandarmaya gidip
durumu izah ettim. Bana Diyarbakır’a gidecek bir tankere binmemi önerdiler. Ben
cesaret edip ona binemedim. Akşam Van Gölünden Tatvan’a vapur vardı. Ona binip
karşıya geçtim. Gece Tatvan’da bir otelde kaldım. Diyarbakır’a gitmek için önce
Bitlis’e gitmem gerektiğini söylediler. Bitlis’e geçtim. O zaman Ramazan vardı.
Top patlamadan hiçbir yerde karnını doyuramazsın. Ben bir bakkal buldum,
ekmeğin içine biraz peynir ve bal koydurup yedim. O sırada dükkânın önü doldu.
Bakkal, ‘Bunlar şimdi seni dövecek,’ dedi. Ben topçuyum, şudur budur deyip
durumu kurtardım ve bir otobüs bulup Diyarbakır’a geldim. Ablam o sırada
Diyarbakır’daydı, eniştem hava subayıydı. Ablam beni Gürcü Bacı diye bir
falcıya götürdü. Kadın parmağımı suyun içine soktu, ‘Sen topçusun,’ dedi. ‘Ay
yıldız yükseliyor görüyorum, sen çok iyi yerlere geleceksin,’ dedi. İşte o kupa
maçına geldiğim zaman kazanacağız inancındaydım. Kadın doğru söylemişti. Kısa
sürede hem Göztepe’yle kupa kazandım hem milli takım ve Beşiktaş formalarını
giydim.”
Göztepe 1968-69 sezonunda
Türkiye Kupasını ilk kez kazanırken Nihat Yayöz yarı final ve finalde attığı
gollerle bunda çok kritik bir rol oynamıştı. Takım yarı finalde Bursaspor
karşısında oldukça zorlanmıştı. İzmir’deki ilk maç 1-1 berabere bitti.
Bursa’daki rövanşta maç 0-0 bitmek üzereyken Nihat’ın son dakikada attığı golle
ortalık karıştı. Seyircinin taşkınlığı yüzünden ekip çok zor anlar yaşadı ve
yaralananlar oldu. Nihat Yayöz o maçları öncesinden başlayarak anlatıyor: “İzmir’de
Demirspor’la bir maç oynuyorduk. Gürsel Abi o maçta yoktu galiba. Ben saha
içerisinde bir şeye sinirlendim. Adnan Abi’ye, ‘Ben çıkıyorum,’ dedim. ‘Gir
içeriye,’ dedi ama dinlemedim ve çıktım, yerime başkası girdi. Neticede beni
kadro harici bıraktılar. Ujpest ile Fuar Şehirleri Kupasının yarı final maçları
oynandı. Orada dört gol, burada yine dört gol yedik. Sonra Türkiye Kupasında
Bursaspor ile yarı final maçı geldi. Beni affettiler. Adnan Abi, ‘Bu maçta
yedeksin,’ dedi. ‘Soyunmayacağım,’ dedim ama kaleci Ali ikna etti beni.
Hayatımda ilk defa yedek soyundum. Ayakkabılarımı dahi yanıma almadan gidip
yedek kulübesine oturdum. İlk yarının bitimine on dakika kala Adnan Abi, ‘Nihat
kalk, oyuna gir,’ dedi. ‘Devre olunca girerim,’ dedim. Neticede ikinci yarıda
oyuna girdim. Takım 1-0 mağluptu, bir gol attım ve 1-1 bitti. Maçtan önce babam
vefat etmiş, bana söylememişler. Maçtan sonra beni kenara çekip söylediler.”
(Yeni Asır) |
“Birkaç gün sonra Bursa’da bu
maçın rövanşı oldu. Maç 0-0 gidiyordu ve artık bitmek üzereydi. Seyirci bağırıp
çağırıyordu. Zaten onlara o maçı seyirci kaybettirdi. Onlar bağırıp çağırınca
bizim takım uyandı. Santra çizgisindeydim, oradan içeriye çabuk kaçayım dedim.
Baktım bizim Fevzi sağ taraftan gidiyor, ben de ortadan on sekize doğru kaçtım.
Fevzi yaya doğru ortaladı, ben topa bir
kafa vurdum, top direğe çarpıp içeri girdi ve maç bitti. O sahadan biz asker
elbiseleriyle çıktık. Sabahattin Abi’ye baktım, hemen içeriye kaçtı. Ben de
aynı taktiği yapayım dedim, kaçtım içeri. Tabii seyirciler sahaya sürekli bir
şeyler atıyorlar. İçerisi polis dolu, dışarıya çıkmıyor polis. O arada açık
tribünün tellerini kırıp sahaya dalmışlar. Bizim bazı arkadaşların kafası
yarıldı. Hatta Bursaspor’da oynayan eski Karşıyakalı Ahmet Tuna’nın da kafasını
yardılar. Biraz ilerde askerler vardı. ‘Askerler gelsin buraya, biz onların
kıyafetini giyelim,’ dedim. Nitekim cemseyle kapıya yanaştılar. Onlar
elbiselerini çıkardılar, biz giydik. O şekilde çıktık oradan.”
(Yeni Asır) |
Nihat Yayöz 1974-75’te
Göztepe’ye döndü. O döndüğünde eski takım arkadaşlarından sadece Nevzat
Güzelırmak kalmıştı. Kadroda artık Özer, Fuji Mehmet, Küçük Ali gibi bir
sonraki kuşağın oyuncuları vardı. Göztepe’deki ikinci sezonunda geçirdiği
sakatlık yüzünden futbolu bırakmak zorunda kaldı. 1978’de Altay’la yapılan
jübile maçında son kez takımının formasını giydi. Daha sonra teknik direktörlük
yapmaya başladı ve birçok takım çalıştırdı. Bu takımlardan Aydınspor’u 2. Lige
çıkarma başarısını gösterdi.
Altay'la yapılan jübile maçı. |
Bir zamanlar sahalarda karşılıklı mücadele ettiği Altaylı Mahmut Evren'le. |
Evin bir köşesini 1969'daki kupa zaferiyle ilgili büyütülmüş gazete sayfası süslüyor. |
muhtesem bi yazi her zamanki gibi ellerinize saglik,,
YanıtlaSilBahis oynamak istiyorsanız Mobil Bahis Giriş sitemizde en yüksek oranlarla bedava bahis veren bir site olan Mobil Bahis üzerinden kuponunuzu kolayca yapabilirsiniz.
YanıtlaSil