Küçükpazar’da, İMÇ bloklarının hemen arkasındaki dar
sokaklardan birinde eski ve küçük bir binanın ikinci katında, duvarları eski
futbolcu fotoğraflarıyla dolu bir mekândayız. Burası Sakarya İMÇ Spor Kulübünün
lokali. Seksen yaşına merdiven dayadığı halde en fazla yetmiş gösteren Ahmet
Açıkgöz ile sohbet ediyoruz. 1950 yılında Sakaryaspor adıyla kurulan kulüp onun
ilk takımı. Yirmi yıla yakın Feriköy
takımının formasını giyip kaptanlığını yapmasıyla bilinen Ahmet Açıkgöz Anadolu
yakasındaki evinden hemen her gün buraya gelip dostlarıyla vakit geçiriyor. Futbola
nasıl başladığını, Feriköy’e nasıl transfer olduğunu soruyoruz. Futbol
sahalarındaki centilmenliğini hatırlatan nazik bir ses tonuyla anlatmaya
başlıyor:
“1934 doğumluyum. Bulgaristan’da doğmuşum. Ben altı aylıkken
İstanbul’a gelmişiz. Önceleri Süleymaniye’de bir evde oturduk. Çocukluğum bu
semtte geçti. Sakarya kulübünü bu muhitin insanlarıyla hep beraber kurduk. İsim
ne olsun diye düşünürken Sakarya harbinden esinlenerek kulübün adını koyduk.
Kulüp 1951 yılında federe oldu. Kendi sahamız yoktu ama o zaman top oynamak
için çok boş alan vardı. Maçlarımızı genellikle Eyüp’te ve Vefa Stadında
oynardık.”
Sakaryaspor takımı ve genç Ahmet Açıkgöz (arka sırada soldan ikinci). Kulüp lokalindeki fotoğrafın üstünde 1954-55 sezonu yazmakla birlikte Ahmet Açıkgöz 1952 yılına ait olabileceğini belirtiyor. |
“İlkokulun son iki yılında yaz
tatillerinde Beyoğlu’nda dayımın yanında terzilik yaptım. İlkokul bittikten
sonra okumadım ve terziliğe devam ettim. Askere gidene kadar Kasımpaşa dahil
birçok kulüp istedi beni ama hem çalışıp hem idmana gitmek zordu. Askerdeyken
Trakya’da bir sel felaketi olmuştu, o yüzden dört-beş ay erken terhis oldum.
Askerden döndüğümde Sakarya kulübü amatör ligde oynuyordu. Ben dönünce maçlarda
yer almaya başladım. Feriköylü idareciler beni seyretmişler. Kağıthane’de bir
deneme maçı almışlar. Maçta Feriköy yöneticilerinden Hüseyin Arık vardı, aynı
zamanda elektrik idaresinde memurdu. O zaman elektrik şirketi Tünel’deydi. Ben
de Tünel’de terzilik yaptığım için tanıyordu beni. ‘Yarın muhakkak gel,
mukavele yapacağız seninle,’ dedi.”
Sakarya kulübü 1956-57 sezonunda o zamanki Ali Sami Yen stadında. Ahmet Açıkgöz ayakta, sağ başta. |
“Bizim takımda Hüsamettin diye
çok süratli bir arkadaşımız vardı. O zamanlar WM sisteminde beş forvet oynanıyordu.
Ben 5 numara yani santrhaf oynuyordum. Rakip hücumdayken biz on sekize doğru
uzun bir top attığımız zaman Hüsamettin depar atardı. Santrhaf da ileri
çıkmışsa onu tutmanın imkânı yoktu, anında golünü atardı. Golü attıktan sonra
da koşarak kale arkasından dolaşıp dönerdi. İşte o Hüsamettin’le Feriköy’e
beraber gittik. Fakat beni aldılar, Hüsamettin’i almadılar, o sonra
Kasımpaşa’da oynadı. Gittik, ‘Ne istiyorsun?’ diye sordular. Ben size
bırakıyorum dedim. Feriköy’de o kadar mukavele yaptım, hiçbir zaman ben şunu
istiyorum diye bir rakam söylemedim ve onların takdirine bıraktım.”
“Böylece 1957 senesinde
Feriköylü oldum. Feriköy kulübü o zaman İstanbul profesyonel mahalli liginde
Beylerbeyi, Sarıyer, Eyüp, Anadolu, Yeşildirek gibi takımlarla mücadele
ediyordu. Mahalli ligde 1957-58 sezonunda Karagümrük şampiyon oldu. Bir sene
sonra Sarıyer’le biz çekiştik. Şeref Stadında Sarıyer’i yenip biz birinci
olduk. Bursa’da milli ligden düşenlerle birlikte baraj maçları yapıldı. Haziran
ayında, gayet sıcak bir havada her gün maç yaptık. İstanbul’dan bizimle
birlikte Kasımpaşa, İzmir’den Altınordu ve Ülküspor, Ankara’dan Şekerspor ve Toprakspor,
bir de Adana Demirspor vardı. Bizim kaderimizi son maçta Ülküspor belirledi. Son
maça kadar hiç kazanamayan Ülküspor, Toprakspor’u 4-3 yenince biz milli lige
çıktık,”
Böylece Ahmet Açıkgöz
kaptanlığındaki Feriköy 1959-60 sezonundan itibaren, yani kuruluşunun ikinci
yılında Milli Lig’de mücadele etmeye başladı. Takımın başına Gündüz Kılıç gibi
tecrübeli bir isim getirilmesine rağmen ilk zamanlar kâbus gibi geçti. İlk on
maç sonunda sadece bir galibiyet ve iki beraberlik alınmıştı. Fakat kadronun
birbirine alışmasıyla birlikte üst üste sekiz maç kazanıldı. O ilk günleri,
Gündüz Kılıç’ı ve yine Feriköy’ü çalıştıran Eşfak Aykaç’ı şöyle anlatıyor
kaptan:
Milli ligde ilk sezon. Ayaktakiler: Masör Zeki, İsmet, Erdinç, Hüseyin Arık, Gündüz Kılıç, Burhan, Münacettin, Ahmet. Oturanlar: Rıdvan, Necdet, Ünal, Yaman, Samim, Hüseyin. (M. Ercan Bodur) |
“Gündüz Kılıç Galatasaray’da
problemler yaşamış ve takımı bırakmıştı. İdarecilerimizin ısrarı sonucu bize
geldi. Bizimkiler onu Kabataş’ta arabalı vapur iskelesinde onu kalabalık bir
araba konvoyuyla karşılamış ve Feriköy’e kadar götürmüştü. Milli Lige kötü
başlamıştık. İlk maçlarda mağlup olduk. Geldikleri gibi giderler diyordu herkes
bizim için. Sonra askerdeki kaleci Necdet’e izin aldık. Arka arkaya
galibiyetler almaya başladık. Gündüz Abi oyuncuları psikolojik yönden iyi hazırlardı.
Mesela vapurla İzmir’e gidiyorduk. Sabah oraya varıyoruz, öğleden sonra dörtte
ilk maçımızı oynuyoruz. Gece kaptanın yanına gidip uydurma bir telgraf almış
gibi gelirdi. Telgrafta İzmir gazetelerinin ağzından rakibimizin Feriköy’e en
az dört gol atacağı gibi haberler olurdu mesela. Biz bunu duyunca maçı kazanmak
için iyice motive olurduk. Bu tarz maçtan önce hazırlama yöntemleri vardı
Gündüz Abi’nin. Eşfak Aykaç’la da çalıştık. Eşfak Abi çeşitli taktikler
uygulardı. Sağ açığı mesela sağ hafa çekerdi, hem sol açığı hem sol içi
tutacaksın derdi. Daha o zamanlar beni
arkada sarkık libero olarak oynatırdı. Liberolu sistemi ilk biz uygulamıştık.”
Feriköy formasıyla geçirdiği
uzun yıllar boyunca unutamadığı bazı anılarını şöyle anlatıyor: “Fenerbahçe ile
3-2 yenildiğimiz hadiseli bir maçımız oldu. 2-1 galiptik. Maçın sonları
yaklaştı. Hakem yedi dakika içinde iki penaltı verdi. Pozisyon dışarıda oldu,
hakem içeride dedi. Bunu bütün gazeteler yazmıştı o zaman. Hakem Baha Kırçıl
diye İzmirli bir hakemdi. Maçtan sonra idarecimiz Apartman Mustafa bir yumrukta
yere yıktı onu. Karakolluk oldular. 1963 senesinde İzmir’de Altay’la maçımız
vardı. Her yerde şiddetli kar yağıyordu. Bursa’ya kadar zor gittik. Sonra yol
kapalı dediler. Yöneticiler valiyle konuştu, karayollarının bir aracı önümüze
düştü. Sabah 5’te İzmir’e vardık. Maç saat 2’deydi. Biraz uyuyup maça çıktık. O
meşakkatin ardından Altay’ı 4-0 yendik.”
İki kaptan Ahmet ve Lefter. Hakem Semih Zoroğlu. |
“Yine İzmir’de Altay’la
oynuyorduk. Son on dakikaydı. Durum ya 2-1 ya 2-0’dı. Sol taraftan bir top
attılar. Altay sol açığı koşuyordu. Benim iyi yaptığım hareketlerden biri
rakibe iki üç metre kala kendimi yere atarak topa müdahale etmekti, çünkü
beklesem rakip daha evvel gelip topu alırdı. O pozisyonda da topa rakipten
evvel müdahale ettim ama o sırada o da geldiği için bana çarptı ve ikimiz
birden düştük. Top da taca çıktı. Tribünlerden biri bağırdı: ‘Ulan Ahmet senin
yaşındakiler hacca gitti geldi, daha hâlâ top oynuyorsun!’ Hemen düştüğüm
yerden kalktım ve sahaya döndüm. Geriye koşarken, ‘Galiba bu iş için fazla
yaşlandım,’ diye düşünüyordum.”
Beşiktaş'la oynanan maçta 1-0 öndeyken son dakikalarda yenen golün üzüntüsü. (Fotospor) |
O zamanki idman ve maç
koşullarını, sahadaki rakiplerini sorduğumuzda aynı sakin ses tonuyla
anlatıyor: “İdmanları Feriköy sahasında yapardık. Bazen çamur olurdu. Arabanın
arkasına ağır bir kalas bağlanıp çekilerek düzeltilirdi. Ankara’ya gidiyorsak
oranın sahası çim olduğu için uzun kramponlu ayakkabı giyerdik. İzmir’e
gideceksek, Dolapdere’de Rahman vardı, kramponları kısaltması için ayakkabıları
ona gönderirdik; zira Alsancak Stadının zemini kömür tozuyla kaplıydı. Şimdi
Çarşamba-Cumartesi maç oynayanlar program yükünden şikâyet ediyorlar. Biz
Cumartesi-Pazar üst üste maç yapardık. Buna dayanabilmek için futbolcunun
kendine bakması lazım. İdmanda çalışacaksın ve kuvvetli olacaksın. Ben bu
fiziğime rağmen kafa toplarında iyiydim. Kafaya düz bir sıçramayla çıkmazdım.
Havadayken ikinci bir hareket yapardım. Omuzlar ve bel ikinci hareketle ileri
doğru savrulurdu. O yüzden kafa toplarını rahat alırdım. Metin hava topunda çok
iyiydi. Topa çok kuvvetli vururdu. Ali Sami Yen’de bir Galatasaray maçı
oynuyorduk. Biz yol tarafındaki kaledeydik. Metin bir topa hamle etti. Ben
kendimi topun önüne attım fakat o sırada vurmuştu. Top benim ayağıma çarparak
ta tribüne kadar gitti. Beykoz’da Katır Nusret vardı. Elenseyle karışık ikili mücadeleye
girerdi. Ben de iyi mücadele eden bir yapıya sahiptim. Bir maçta beraber yere
düştük, geçemediği için hırstan baldırıma dişini geçirmişti. Metin sert vururdu
ama efendi adamdı, fakat Nusret gibi hırslı adamlardan korkulurdu.”
(Fotospor) |
Ahmet Açıkgöz Feriköy’e genç yaşta gelmesine rağmen hemen
takım kaptanlığına getirilmişti. Muhtemelen ağırbaşlı ve olgun kişiliği bunda
rol oynamıştı. Formasını giydiği kulüp maddi olanaklar bakımından çok zorluk
çekmesine rağmen sakin fakat otoriter kişiliğiyle bu durumun takımda bir
bunalıma dönüşmesini önlemişti: “On sekiz sene boyunca kaptanlık yaptım.
Galipsek idarecilere ne kadar süre kaldığını sorardım. Mağlupsak hadi çocuklar
diye arkadaşlarımı gayrete getirirdim. Birisinin saha içinden bunları idare
etmesi şarttır. Kulüpte çoğu zaman para sıkıntısı çekilirdi. Bir dönem yine
başkanımızın işleri bozulmuştu. ‘İki ay prim istemiyoruz. Para geldikçe ileride
verirsiniz,’ dedim. Çocuklar da kabul etti. Nitekim iki ay sonra başkan
işlerini halletti ve paramızı ödedi.”
Ayaktakiler: Bilgin, Erol, Necdet, Ethem, Zekeriya, Ahmet. Oturanlar: Müjdat, Rıdvan, Mehmet, Turgay, İsmet. (Fotospor) |
Saha içindeki liderliğinin
yanında çevresinde bulup getirdiği futbolcularla da kulübüne büyük faydası
dokunuyordu. Bunlardan biri çocukluk arkadaşları Erdinç ve Münacettin Barut, diğeri
Feriköy’de parlayıp Fenerbahçe’ye transfer olan Fuat Saner’di: “Feriköy’de
oynamaya başladıktan sonra evimizi Çapa’ya taşımıştık. Fuat benim yakınımda
oturuyordu ve Çapa kulübünde top oynuyordu. Ben onu seyredip Feriköy’e tavsiye
etmiştim. Fenerbahçe de o sırada devreye girmişti. Benim bir transfer alacağım
vardı, ‘Evvela Fuat’ın işini halledin, benim alacağımı sonra verirsiniz,’ dedim
yöneticilere. Fuat böylece Feriköylü oldu. Münacettin ve sonradan Karagümrük’te
oynayan Erdinç buranın (Küçükpazar) çocuğuydu. Münacettin Sakarya kulübünden
Sarıyer’e gitmişti. Oradan bize geldi. Feriköy’de çok başarılı oldu ama
menisküs olduğu için ancak iki üç sene oynayabildi. Futbolu erken bırakınca
hocalık yapmaya başladı. 1999’daki Yalova depreminde ailesiyle beraber
kaybettik.”
Münacettin (solda) ve Ahmet Sakarya kulübü formasıyla. |
Feriköy takımının mütevazı
yapısına rağmen dokuz sezon boyunca Türkiye 1. Liginde mücadele etmesinde büyük
pay sahibi olan Ahmet Açıkgöz buna rağmen milli formayı sadece bir kez
giyebilmişti. “Milli takım aday kadrosuna birkaç kez çağırıldım. Fakat sadece
Ankara’da yapılan Romanya maçında oynadım. O yıllarda milli takım üç büyüklerin
oyuncularının tekelindeydi.” Kaptan onca başarılı performansına rağmen lige
büyük bir renk katan Feriköy takımının 1967-68 sezonunda Türkiye 2. Ligine
düşmesini önleyememişti. “Düşmemizin en büyük sebebi maddi imkânsızlıktı. Bazı
arkadaşlarımız başka takımlara transfer oldular. Kadro zayıfladı. Eskişehir’de
1-0 galiptik fakat son 15-20 dakikada 2-1 yenildik. O maç kırılma noktası oldu.
Ondan sonra mücadeleyi bıraktık.”
2. Ligde oynanan Toprakspor maçında, rakip kalede gol peşinde. (Fotospor) |
Takım 2. Lige düşmesine rağmen
kaptan gemiyi terk etmemişti. O sezon otuz dört yaşında olmasına rağmen formuna
çok dikkat eden Ahmet Açıkgöz adeta bir istikrar abidesi gibi takımının hemen
hemen bütün maçlarında forma giymişti. Bu durumu kendisi de, “Onca yıl boyunca
sadece dört maçta oynamadım, o da bileğim döndüğü için,” sözleriyle onaylıyordu.
Müthiş sağlam fiziğiyle 2. Ligde top koşturmaya devam eden kaptan büyük bir
talihsizlik sonucu 1972-73 sezonu ortasında futbolu bırakmak zorunda kaldığında
otuz dokuz yaşındaydı. İstanbul’da oynanan Sivasspor maçı sırasında ayağı
kırılmıştı. O günü şöyle hatırlıyor: “Ali Sami Yen’in çimleri biraz uzundu.
Arada da yer yer toprak çıkmıştı. Bana bir geri pas geldi. Ben tam topa
vuracağım sırada ayağım tümseğe takıldı, topu alamadım. Ben tekrar topu almaya
teşebbüs ettiğim sırada bir darbe geldi. Darbenin sesi tribüne kadar gitmiş.
Ayak hemen döndü, kaval kemiğim kırılmıştı. Burada İtalya’yla milli maçımız
vardı. Ben üç dört gün hastanede kaldıktan sonra eve çıktım. Eksik olmasınlar
milli takım oyuncuları eve gelip beni ziyaret ettiler. İki buçuk ayda iyileştim.
Sivas maçında bacağım kırılmasa daha iki sene oynamak niyetindeydim.”
(Milliyet) |
Eski hocası Eşfak Aykaç'ın ziyareti (Hürriyet) |
Böylece İstanbul mahalli
liginden başlayarak 1. Lig ve 2. Lig yılları boyunca Feriköy’de oynayan Ahmet
Açıkgöz’ün faal futbolculuk hayatı bitmişti. Daha sonra da gerek Feriköy kulübüyle
gerek Sakarya İMÇ kulübüyle bağlarını koparmadı. Antrenör ve idareci olarak her
iki kulüpte sık sık görev yaptı. Bununla birlikte antrenörlük mesleğini devamlı
sürdürmeyi düşünmedi. Bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Futbolu bıraktıktan
sonra diplomasız olarak Feriköy’e epey hocalık yaptım. Fakat kursa gidip bunu
bir meslek olarak sürdürmek istemedim. Galatasaraylı Büyük Ali (Beratlıgil)
Tarsus İdman Yurdu’na hoca olmuştu. Biz orada yaptığımız maçta Tarsus’u yendik.
Takıma ve hocaya karşı nasıl iğrenç küfürler ediliyordu anlatamam. Ali sahadan
çıkarken, ‘Ben de İstanbul’a döneceğim, beni bekleyin,’ dedi. Şehir dışında bir
benzinlikte onu bekledik, biraz sonra geldi ve birlikte İstanbul’a döndük.
Benzer bir olay Çanakkale’de yine yakın bir arkadaşımızın başına geldi. Benim
karakterim bunu kaldıracak yapıda değil diye düşündüm. Yöneticiler de zaten
işler ters gidince önce hocaları uzaklaştırır. Nitekim hocalar karşılaştığında,
‘Valizi ne zaman toplayacaksın?’ diye birbirlerine takılırlar.”