Hikmet Orhunbilge kardeşi İsmet’le birlikte uzun yıllar
Altınordu’nun formasını giymiş, takımı İkinci Lige düştükten sonra da terk
etmeyip kaptanlığını üstlenmiş bir futbol emekçisiydi. Altınordu’nun Birinci
Ligde oynadığı parlak günlerine tanıklık ettiği gibi İkinci Lige düşmenin
üzüntüsünü de yaşadı. Her sezon birçok futbolcunun gelip gittiği kulüpte en
uzun forma giyen isimlerden biriydi. Orhan Berent’le birlikte Altınordu’nun
Dönertaş’taki tarihi kulüp binasına gidip takım arkadaşı Muzaffer Çetin’le birlikte
kendisiyle eski günleri konuştuk. Bize futbola nasıl başladığını şöyle anlattı:
“1943 doğumluyum. Doğma büyüme İzmir Tepecikliyim. Ailemizin
kökeni İskeçe’ye dayanıyor. Kardeşim İsmet 1945 doğumluydu. Tepecik’de büyüdük
ama elli senedir Gültepe’de oturuyoruz. Tepecik’te gayri federe bir kulüpte
oynuyorduk. Sonra birkaç arkadaşla beraber Hilalspor’da lisansımız çıktı.
Amatör kümede oynuyorduk. Altınordu’nun oyuncu seçmek amacıyla deneme yaptığını
duydum, bir şansımı deneyeyim dedim. Takımın hocası rahmetli Ruhi Karaduman’dı.
Deneme yapıldı, seçildim. Kulübün başkanlığına Candoğan Sakaoğlu gelmişti. 400
lira olan maaşı 600 liraya çıkarmış. Ben de 600 lira maaşla Altınordu oyuncusu
olduğum için sevinçten havaya uçuyordum. Maaşımı aldığım anda duyduğum sevinci
unutamam.”
Hikmet Orhunbilge 1960’ların başından itibaren Altınordu’nun
genç ve A takımında yer aldı. O yıllarda gerek sahaların durumu gerek ulaşım
koşulları bugünle kıyaslandığında büyük zorluklar içeriyordu. Sahaların
durumunu, “Alsancak’ın zemini kömür tozu kaplıydı. Maçtan önce arazöz sahayı
sulardı. Zemin çamur olmuyordu ama düştüğümüz zaman avuç içlerimiz dahil her
tarafımız cılk yara olurdu,” diye açıklarken zamanın deplasman yolculuklarını
bir anısıyla birlikte şöyle örnekliyor:
“Yirmi beş kişilik kafile halinde vapurla İstanbul
deplasmanına giderdik. O zaman Cumartesi-Pazar üst üste iki maç oynanıyordu.
Yine böyle bir seyahatte bizim takımdaki Adnan-Rıdvan kardeşlerin annesi de
bizimle gelmişti. Ben ufağım diye beni onun kamarasına verdiler. O da sürekli
sigara içiyordu. ‘Evladım bir tane de sen yaksana’ dedi. ‘Teyze ben sigara
içmem,’ dedimse de ısrarları sonucu bir tane de ben yaktım. Daha ilk nefesi
çekmiştim ki kamaranın kapısı tırak diye açıldı. Bir baktım karşımda Ruhi
Karaduman. ‘Ne o, sigara mı içiyorsun sen?’ diye sordu. Ben daha duman ağzımda,
‘Yok hocam içmiyorum,’ dedim ama konuştukça ağzımdan dumanlar çıkıyordu. ‘Belli
belli’ dedi, hışımla kapıyı çekip gitti. Sonradan takımdaki ağabeylere durumu
anlattım, onlar da Ruhi Karaduman’a ‘O sigara içmez hocam,’ demişler. O zaman
başlıca deplasman araçlarımız vapur ve trendi. Mesela 2. Lige düştüğümüz yıl
Mersin’e vapurla gitmiştik. Her uğradığı yerde birkaç saat kalıyordu vapur.
Ankara’ya da kuşetli trenle giderdik. 27 Mayıs 1960’ta ihtilal olduğu zaman biz
Ankara’da oteldeydik. PTT ile maçımız vardı. Tesadüfen aynı katta bir gece
kulübünde çalışan şarkıcılar da vardı. Sokağa çıkma yasağı konulunca bunları
otele geri göndermişler. Sait Hoca (S. Altınordu) bizim katta jandarma gibi dolaşıyordu.”
Kısa süre önce kaybettiğimiz Ercan Aktuna ile mücadelede. |
O dönemin futbolcuları yaşadıkları bu zorluklara ilaveten
transfer ücretleri ve primlerini de düzgün alamıyordu. Birinci Ligde yer alan
birçok kulübün oyuncusu aynı dertten mustaripti: “Taşıma suyla değirmen nereye
kadar döner. Kulüpler hemen hepsi büyük sıkıntı içindeydi o zaman. Hasılat
yetersizdi, hakem parası, saha parası derken çoğu maçta borçlu kalıyorlardı.
Öyle olunca oyuncuların ödemeleri de aksıyordu tabii.” Bir diğer yakınması da
birkaç oyuncunun takımın yükünü sırtlamalarına rağmen kendilerine gelip geçen
oyuncular kadar değer verilmemesiydi: “Sezon açılır, bakarsın kadroda kırk
kişi, ‘Bu sene rahat edeceğiz,’ derdik. Birkaç maç sonra takım yine bize
kalırdı. Adam geliyor, 10.000 lira para alıyor, sonra kayıplara karışıyordu.
Ondan sonra, ‘Koş Hikmet, koş Muzo, koş İsmet.’ Sana söylenen parayı da doğru
dürüst alamazsın. ‘Hadi aslanım, sen bizim oğlumuzsun, önümüzdeki ay
vereceğiz,’ diye hep sırtımızı sıvazlıyorlardı. Sözleşmem bitince 30.000 liraya
anlaştık, 5.000 lirasını aldım, sonra kalan parayı alamadım.”
(Yeni Asır) |
Futbolcu olarak dikkat çeken bir özelliği topu topuğuyla
karşısındaki oyuncunun üstünden aşırmasıydı: “Meşhur bir topuk numaram vardı,
maçlarda sık sık yapardım ve her seferinde karşımdaki futbolcuyu geçerdim. Bir
gün Gökmen’le karşılıklı oynarken birkaç kez denedim ama yutmadı, her seferinde
geri çekildi. Maçtan sonra sordum, meğer ağabeyi çok yapmış ona bu numarayı, o
yüzden biliyormuş. Bir kere bir Ankaragücü maçında Yavuz topu bana attı, ben de
önüme doğru yuvarladım. Üç Ankaragüçlü futbolcu bana doğru geliyordu, o topuk
numarasını yaptım yine, hepsini bir anda geçtim. Bazı maçlarda bu numarayı
yapmayı unutuyordum, tribünlerden ‘Yapsana!’ diye bağırıyorlardı.”
(Yeni Asır) |
Altınordu’nun emektarı olarak iki kez İkinci Lige düşmenin
acısını yaşamıştı. İlk düşüşte çabuk toparlanmış ve aynı sezon (1965-66) tekrar
Türkiye Birinci Ligine yükselmişlerdi: “İkinci ligdeyken Adana’da oynadığımız
Demirspor maçını unutamam. Sahaya sürekli taş yağıyordu. Bir ara Zadel, ‘Ne
korkuyorsunuz yahu, oynayın?’ demeye kalmadan ağzına bir taş yedi, ağzı kanlar
içinde kaldı. Santrada bir el arabası dolusu taş toplanmıştı. Belki iki üç
sepet dolusu turunç atılmıştı. Korner atmaya gidemiyorduk. Sonunda hakem maçı
tatil etti.” Tekrar Birinci Lige çıktıkları zaman, özellikle 1968-69 sezonunda
son maçlara kadar düşme endişesi yaşayarak mücadele ettikleri sırada attığı
gollerle Altınordu’yu rahatlatan isim oldu: “Ben sağ açık oynuyordum. Her sezon
ortalama beş altı gol atardım. Ben atmaktan çok attırıyordum. Fakat kafa
gollerim iyiydi, jeneriklik goller attığım oluyordu. Bir diğer husus, bu
gollerin çoğunu takımın durumu kritik hale geldiği zaman, düşmemeye oynadığı
zaman atmıştım.”
(Yeni Asır) |
Altınordu’nun Birinci Ligdeki ikinci dönemi fazla uzun
sürmedi ve 1969-70 sezonunda nihai olarak İkinci Lige düştü. Hikmet Orhunbilge
bu sancılı dönemde takımın kaptanlığını üstlendi. Birkaç sezon daha kulübünün
formasını giydikten sonra kısa bir müddet diğer İzmir kulüplerinde oynadı:
“Otuz dört yaşına kadar futbol oynadım. Altınordu’dan sonra bir sene Tirespor’da
oynadım. İkinci Lige çıktığı sezon Kadri Aytaç’tı antrenörümüz, orada güzel
günlerim geçti. Göztepeli Büyük Mehmet’le beraber oynadık. Sonra tekrar buraya
döndüm, 60.000 liraya mukavele yaptım. 5.000 lira aldım fakat çoğu maçta
oynamadım, 55.000 lira kaldı. Futbolu bırakmaya karar verdim. Fakat bıraktıktan
sonra bir süre de Ülküspor’da kardeşimle beraber oynadık. Takım amatör kümede
şampiyon olmuştu, terfi maçları vardı. Hem esnaflık yapıyorduk hem maçlara
gidiyorduk. O şekilde Ülküspor’u Üçüncü Lige çıkardık. Futbolu bıraktıktan
sonra semtimizin takımında oynamış olduk.”
Ülküspor kadrosunda Hikmet oturanlar arasında soldan ikinci, kardeşi İsmet ayakta sol başta. |
Söyleşimizin sonunda kulübü hakkında söylediği sözler, her
sezon başka bir takımın formasını giyen futbolcularla dolu günümüze bakıp, “Ne
varsa eskilerde var” dedirtecek cinsten: “Maddi yönden pek bir kazancımız
olmadı ama manevi yönden büyük zenginlik yaşadık. Metin Oktay, Turgay Şeren
gibi isimlerle karşılıktı top oynadık. Kulüpte çok alacağımız kaldı ama yine de
helal olsun. Beni Hikmet yapan Altınordu’dur. Altınordulu olmaktan dolayı mutluyum.
Sevdik, sevildik, nereye gitsek sevgi saygı görürüz. Zaten insana lazım olan da
bu: anılmak, sevilmek. Kötü bir isim bıraksak insanlar görünce başını çevirirdi
ama şimdi maça gidiyorum mesela, tanıyanlar görünce sarılıyor. Bu yeter bize.
Mühim olan iyi bir iz bırakmak.”
Altınordu 1968-69 - Ayaktakiler: Özer, Behçet, Şiyatski, İsmet, Hikmet, Erkan. Oturanlar: Müjdat, Zadel, Sümer, Bahri, Ekrem. (1968 Futbol Yıllığı) |
(orhanberent.blogspot.com) |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder