"16 Ocak 1938’de doğdum. Doğum yerim Adana. Babam subay
olduğu için orada doğmuşum. Çok küçükken sıtmaya yakalanmışım orada. İki üç
yaşımdayken İstanbul'a dönmüşüz. Annem Kanlıca’da doğup büyümüş. İstanbul'a dönünce yine Kanlıca’ya yerleşmişiz. Döndükten bir müddet sonra
annemle babam ayrıldılar. Ben annemin yanında kaldım. On yedi yaşına kadar bir
daha babamı görmedim. Anneannem Trablusgarplıydı. Dedem Sultan Abdülhamid’in
yaveriymiş. Annem Hıdiv Kasrında doğmuş. Anneannem orada aşçılık yapıyormuş,
çok iyi bir aşçıydı. Daha sonra bir yalıda çalıştı. Çocukluğumun geçtiği
Kanlıca’dan körfeze kadar olan yalıların hepsini, kimlerin oturduğunu bilirdim.
Hepsinin önünde yüzmüşlüğüm vardır. Ramazanoğlu yalısı vardı, yüzmeyi onun
önünde öğrendim. Beş yaş civarındayken belime ip bağlayıp atarlardı denize. Biraz
büyüdüğümde arkadaşlarla körfeze denize girerdik. Midye çıkartırdık, öğleyin
deniz kenarında iki taş veya tuğla koyup üstüne tenekeyi yerleştirirdik.
Midyeleri pişirip yerdik. Sabahtan gittik mi akşama kadar kalırdık."
Karşımda oturmuş, kulağa masal gibi gelen o çocukluk yıllarını anlatan kişi Güngör Sürel. Beyoğluspor'un Birinci Ligde oynadığı iki sezon benim çok küçük yaşlarıma denk geldiği için, radyo başında maçları dinlerken hafızama kazınan isimler arasında yoktu. Adı dikkatimi ilk kez birkaç yıl önce, bir belgesel projesi için Milliyet'in internet arşivindeki spor sayfalarını incelerken çekmişti. Haberde İtalyan Bari kulübünün onu transfer etmek istediği yazıyordu. Daha sonra foto muhabirinden çok sanatçı olarak kabul ettiğim İsmet Gümüşdere'nin bir fotoğrafında görmüştüm. Tam dömivoleyle topa vurduğu anda yakalamıştı usta onu. Futbol seyircisinin taktığı "Arap Güngör" adıyla tanınan Güngör Sürel, görüşmek istediğim futbolcular listesinin üst sıralarına yerleşmişti. Nihayet bir kış günü Büyükada'nın yolunu tuttum ve kendi köşesinde sessiz, sakin bir hayat süren bu İstanbul beyefendisiyle sohbet ettim. Bütün yaşıtları gibi evinin yakınındaki arsalarda, sokaklarda top oynamaya başlayan Güngör Sürel o günleri anlattı.
"Dayak yememek için yalın ayak veya
çorapla oynardım, ayakkabılarım eskimesin diye. Tabii çorapla birkaç kez oynayınca delindiği için belli oluyordu. Bizim okuldan Çubuklu’ya doğru
giderken, yarım saha büyüklüğünde, altı-yedişer kişilik takımların
oynayabileceği, etrafı çalılık bir saha vardı. Sahanın bir yanında asfalt, onun
öbür yanında deniz vardı. Top bazen denize kaçardı. Top kaçtı mı hemen denize
atlamak gerekirdi; yoksa akıntı sürükler, bir daha topu göremezdin. Karda
kışta, topun peşinden denize çok atladım. Yalnız bir defasında sahada ve yolda bile kar vardı. Denize balıklama atladığım anda beynim dondu zannettim, su o
kadar soğuktu. Kardan sonra hava günlük güneşlik açmıştı. Sahanın ortasına gittim ama
ne yürüyecek ne koşacak hal kaldı. Öyle tutuldum kaldım. O zamanlar annemden
korkardım fakat bana top oynadığım için değil ayakkabılarımı eskiteceğim diye
kızardı. Fakirlik vardı, yeni ayakkabı almak külfetti."
"Beykoz’da Abbas’ın takımı, İsmet’in takımı diye
birkaç tane takım vardı. Çubuklu’dan, Kanlıca’dan çocuklar oynardı bu
takımlarda. 12-13 yaşında o takıma girdim ve 17 yaşına kadar oynadım. O zaman
rahmetli Şeref Görkey Beykoz takımının hocasıydı. Ekerbiçer’in, Şirzat Abi’nin
olduğu dönemdi. Rahmetli Bahadır Abi (Olcayto) hocaya, ‘Bu bizim genç takımdan, idmana
çıksın,’ diye rica etti. Bir-iki idmana çıktım fakat Şeref Hoca devamlı
katılmama karşı çıktı. Ben de bir daha idmana gitmedim. Sonra yaz geldi. Yazın
Beylerbeyi’nde turnuvalar olurdu. Bugün
orada federasyonun ufak bir sahası var. Kanlıca’dan bir turnuvaya katıldık.
Beyoğlusporlular beni seyredip beğenmişler. Çağırdılar fakat ilk hazırlık maçına gitmedim,
Kanlıca turnuvada şampiyonluğa oynuyordu. Takım arkadaşlarım iddiamız sürdüğü
için gitmemem konusunda ısrar etmişti. O zamanlar oynanacak maçta yer alacak
oyuncuların listesi hafta ortasında kulüpte asılırdı. İsmimin yazılı olduğu
hafta gitmedim ya, ertesi hafta gittim kulübe, ismim yok, sonraki hafta bir
daha gittim, yine yok. Ya üçüncü, ya dördüncü hafta listeye bakınca ismimi
gördüm. İzmit Kağıtspor’la bir hazırlık maçımız vardı. İlk onbirde yoktum.
Devreyi 2-0 mağlup bitirdik. İkinci devre ben girdim, iki tane gol attım, 3-2
aldık maçı. Takımın yaşlıları hepsi sırtımı sıvazlayıp aferin dediler. Ondan
sonra ilk onbirde oynamaya başladım."
Beyoğluspor Haziran 1962'de Birici Lige çıkmak için Bursa'da yapılan terfi maçlarında: Kartal, Sedat, Nevzat, Maruli, Muzaffer, Avram. (Otr.): Maruli, Güngör, Alpay, Niko, Kemal. |
On sekiz yaşında Beyoğluspor'la profesyonel sözleşme imzalayan Güngör Sürel 750 lira alır. "O zaman için iyi para sayılırdı. Sonradan evi tamir
ettirdim, hiç parayı esirgemediler. Ne zaman sıkıştımsa para verdiler. Sonradan
verdikleri paranın miktarı 4.000 lirayı bulmuştu. İki sene sonra transfer ayı
geldi. Yöneticiye, ‘Size 4.000 lira borcum var,’ dedim. Sırtımı sıvazladı, ‘Borcun yok,’ dedi. 1956’da
oynamaya başladım ve dokuz senem Beyoğluspor’da geçti. İlk geldiğimde çok zayıftım. İlk zamanlar takıma
giremedim. Bana Beyoğlu’nda bir lokanta gösterdiler. Her gün orada yemek
yiyordum. Kilo almaya başladım ve toparlandım. Ardından maçlarda devamlı
kadroya girdim. İdmana üç, bilemedin dört tane topla çıkardık. Ben ilk yılımda topa vurabilmek için kalenin arkasına geçerdim. Babalar
dizilir ceza sahasına, ortalara şut atarlardı. Ben gelen toplara basıyordum ve elini kaldırana topu atıyordum. Günay Kayarlar, Alpay, Kemal adrese top atan
isimlerdi. Günay Abi Alpay’a, o bana atardı topu. Bu şekilde iki üç pasla
çabucak kaleye inen bir oyun tarzımız vardı."
Yunanistan'da PAOK ile yapılan özel maçta. |
İsmet Gümüşdere'nin ünlü fotoğrafı. Bir Vefa-Şekerspor maçında Güngör voleyi çakmış, arkada Vefalı Abdülmetin onu izliyor. (Abdülmetin Kocaoğlu arşivi) |
Sol ayağını daha iyi kullanan Güngör Sürel sol iç ve sol haf mevkilerinin yanı sıra santrfor olarak da birçok maçta forma giymiş ve her sezon gol krallığında başa yarışmıştı. Milli Lige yükseldikleri ilk sezon (1962-63 sezonu), İzmir'de Altay'la yaptıkları maça ait hoş anısı, "Arap Güngör" lakabının memleketin her yerinde benimsendiğini gösteriyor: "İlk gün Göztepe’den beş yedik. İkinci gün
Altay’ı 2-1 yendik. İki golü de ben attım. İlk yarı gol olmadı. Onlar tek kale
oynamıştı. Ben santrada bekliyordum. Bir uzun top geldi, aldım götürdüm gol
oldu. Varol beni santraya kadar kovalamıştı. Sonra onlar penaltıdan gol attı.
Ceza sahasına bir top geldi. Günay Abi omzuyla indirdi. Hakem ters tarafta
duruyordu, koluyla vurdu diye penaltı verdi. Nazmi Bilge durumu 1-1 yaptı.
Altay sürekli bastırıyor, ben de yine santra yuvarlağında bekliyordum.
Yine uzun bir top geldi. Varol beni kovaladı diye hırslanmıştım zaten. Öyle
sert vurdum ki elini bile kaldıramadı. Maçın başından beri bağıran bir Altay
taraftarı vardı – beni sonradan tanıştırmışlardı. Adam makine gibi maçın başından beri hiç
durmadan, ‘Arap, Arap, Arap,’ diye bağırıyordu. Maç boyunca başka bir şey
söylememişti. İkinci golü atınca tribünde onun bulunduğu yere doğru gidip el
hareketi yaptım. Adam çıldırdı, tellere geldi. Aynı sezon İstanbul’da Altay’ı 2-0 yenmiştik ve iki golü yine ben atmıştım."
Bir başka anısı da sahaların o zamanki kötü durumuyla ilgili: "Bizim sahalar malum, o zamanlar çok çamurluydu.
Hatta bir maçta – şimdi hangi takımla oynadığımızı hatırlamıyorum – rakip
oyuncu topuğuma bastı. Biz dinyakos ayakkabıların bağcıklarını alttan iki kez
dolayıp bağlardık. Ona rağmen, topuğuma basınca ayakkabı ayağımdan çıktı. Topu
ayağımdan çıkarttım, sonra döndüm ayakkabıyı arıyorum, çamurun içinde
bulamıyorum. Sonra dört-beş kişi daha geldi, hep beraber aradık ayakkabıyı."
Milli ligdeki ilk sezonunda güzel futbolu ve golleriyle öne çıkan Güngör Sürel artık yurt dışında da dikkat çekmeye başlamıştır. Bunun sonucu olarak o sırada İtalya'da Serie A'ya yükselen Bari kulübü onu görüşmeye çağırır. "Aslında bir önceki sezon Beyoğluspor yönetimine müracaat etmişler,
bizimkiler gitmeme razı olmamış. İlk
istediklerinde Bari takımı ikinci kümedeymiş. Ertesi sene birinci kümeye çıkmış
ve beni istemiş. Bir sezon önce
Fenerbahçe’den ayrılan Molnar Bari’de yaşıyormuş. Bülent Eken Hoca, ‘Molnar orada
seni karşılayacak,’ dedi. Ben gittim, Molnar filan yok. Bir gün evvel ayrılmış
Bari’den. Hatay’dan göç etmiş bir fabrikatör vardı, gayet güzel Türkçe
konuşuyordu. O beni karşıladı. Orada Torino ile yapılan bir deneme maçında oynadım. Beş tane de
İngiliz oyuncu denenmişti. Bütün gazeteciler maçtan önce bu oyuncuların
peşindeydi. Maç bitti, hepsi benim peşime düşüp otele geldi. Otelin kapısında
bekliyorlardı. Oradaki uygulama da çok enteresandı. Muhabir resepsiyona benimle
görüşmek istediğini bildiriyor. Resepsiyon görevlisi bana soruyor. Ben kabul
edersem ancak o zaman görüşebiliyor, bizde olsa paldır küldür girerlerdi.
Gazeteciler benimle röportaj yaptılar ve beni çok beğendiklerini söylediler."
Ne var ki makus talihi bir kez daha karşısına çıkar ve bu transfer gerçekleşmez. Böylece üçüncü kez hayal kırıklığı yaşar: "On beş gün evvel gitsem kesin Barili olacaktım. O tarihte yabancı oyunculara vergi getirilmiş. Vergi çıkınca, ‘Sana vereceğimiz parayla beş tane İtalyan oyuncu alırız,’ dediler. Yemem, içmem, yatmam onlara ait olacaktı. Verecekleri prim de beni rahatça geçindirecekti. Ben transfer ücreti almadan bir sene oynayayım, bir sene sonra alırım dedim. Kabul etmediler, ‘bizim prosedüre göre imkânsız,’ dediler. Bologna kulübünün başkanı Bari başkanının arkadaşıymış. Bir sene sonra geri almak üzere oraya gitmemi tavsiye ettiler. O sırada Türkiye Kupası maçları için bizim kulüpten dön diye telefonlar gelmeye başladı. Öyle olunca mecburen döndüm."
Ne var ki makus talihi bir kez daha karşısına çıkar ve bu transfer gerçekleşmez. Böylece üçüncü kez hayal kırıklığı yaşar: "On beş gün evvel gitsem kesin Barili olacaktım. O tarihte yabancı oyunculara vergi getirilmiş. Vergi çıkınca, ‘Sana vereceğimiz parayla beş tane İtalyan oyuncu alırız,’ dediler. Yemem, içmem, yatmam onlara ait olacaktı. Verecekleri prim de beni rahatça geçindirecekti. Ben transfer ücreti almadan bir sene oynayayım, bir sene sonra alırım dedim. Kabul etmediler, ‘bizim prosedüre göre imkânsız,’ dediler. Bologna kulübünün başkanı Bari başkanının arkadaşıymış. Bir sene sonra geri almak üzere oraya gitmemi tavsiye ettiler. O sırada Türkiye Kupası maçları için bizim kulüpten dön diye telefonlar gelmeye başladı. Öyle olunca mecburen döndüm."
Beyoğluspor oynadığı göze hoş gelen futbolla herkesin beğenisini kazanmasına rağmen Birinci Ligde ancak iki sezon yer alır ve 1963-64 sezonu sonunda İkinci Lige düşer. Güngör Sürel, bir sezon daha Beyoğluspor forması giydikten sonra 1965-66 sezonundan itibaren Ankara'nın Şekerspor takımına transfer olur. "Oraya gidişim de çok enteresan oldu. Sezonun sonunda evlenmiştim. Eşimin annesiyle babası ayrılmışlar, annesi Ankara’da yaşıyordu. Yazın onu ziyarete gittik. O sırada Coşkun Özarı Şekerspor’a antrenör olmuştu. Ankara’da dolaşırken Hacettepeliler beni gördüler. O zaman Hacettepe’de Çetin ve Suphi oynuyordu. ‘İki Arap var, bir tane daha alalım,’ dedi amigolar. Beni başkana götürdüler, konuştuk. Oradan çıktım, amigolar yine arkamda yürürken karşıdan Şekerspor’da oynayan bir asker arkadaşımın geldiğini gördüm. Beni hemen yakındaki Şeker Fabrikaları genel müdürlüğüne götürdü. Coşkun Abi’yi aradılar. O, ‘Hemen alın’ demiş. ‘Ne kadar istersin?’ diye sordular. ‘Ben kirada oturamam, İstanbul’da evim barkım var,’ dedim. Sana 35 bin lira artı 5 bin lira kira parası veriyoruz dediler ve 40 bin lirayı hemen önüme saydılar. Onun üzerine Kavaklıdere’de bir ev bulup aldım. Güniz sokakta Demirel’in evinin arkasındaydı evim. Dokuz sene de orada oynadım."
Her sezon küme düşmemek için mücadele eden Şekerspor'un özellikle sezon sonundaki maçlarında Güngör attığı kritik gollerle takımını kurtaran kaptan haline gelir. Bunlar arasında en unutulmazları 9 Nisan 1966'da İstanbul'da oynanan ve 1-1 biten Beşiktaş maçı ile 25 Mayıs 1968'de yine İstanbul'da 1-1 sonuçlanan Fenerbahçe maçıdır.
Şekerspor 1968-69 sezonu sonunda İkinci Lige düşer fakat takım hedeften kopmaz. Güngör'ün liderliğinde üç sezon mücadele ettiği İkinci Ligde 19171-72 sezonunda şampiyonluğa ulaşıp Birinci Lige geri döner. Ne var ki, artık ne İstanbul'un semt takımlarının, ne Ankara'nın müessese takımlarının eski gücü vardır. Feriköy, Karagümrük, Beykoz, İstanbulspor, PTT, Demirspor birer birer sahneden çekilirler. Şekerspor da aynı sezon geldiği gibi İkinci Lige geri döner. Güngör Sürel İkinci Ligde bir sezon daha mücadele ettikten sonra 1974 yılında futbolu bırakır.
"Coşkun Özarı’dan sonra takımı İstanbulsporlu Erdoğan Tokol çalıştırdı. Zaten beni hocalığa iten o oldu. Ortamı beğenmiyordum, o yüzden hocalık yapmaya niyetim yoktu. Fakat Erdoğan Abi bana futbolu sezon ortasında bıraktırdı. Aslında hoca ısrar etmese sezon sonuna kadar oynayacaktım. 35 yaşında bıraktım futbolu, daha oynayacak gibi hissediyordum ama bacaklarıma çok tekme yemiştim. Sakatlıklar da fazla izin vermiyordu. Erdoğan Hoca, 'sen kursa git,' dedi. Bir haftalık kısa bir kurs vardı. Kurs pazartesi başlıyordu. Bizim İzmir’de maçımız vardı Pazar günü, o yüzden ilk güne yetişemedim. Ertesi gün Erdoğan Hocayla beraber gittik, kurs yöneticisi Serpil Hamdi Tüzün beni kabul etmedi. Onun üzerine daha sonra Macaristan’da açılan bir kursa katıldım. Macar milli takım hocası ders verdi."
Beykoz teknik direktörüyken. |
Torunuyla. |
Güngör Sürel bugün Büyükada'da ikinci eşi ve kedisiyle gözlerden uzak sakin bir hayat sürüyor.
Canım amcam Allah sana sağlık ve uzun ömürler versin...
YanıtlaSilFethi Tamer Sürel....
Şekersporda çok seyrettim kale gibiydi.
YanıtlaSilEn klâs futbolculardan biriydi. Sporcu yaşantısıyla da örnekti.
YanıtlaSilBence Yusuf Tunaoğlu, Sergen Yalçın ve Fatih Tekke ile Güngör Sürel, futbolumuzun ilk dört ismidir. Lefter onlardan sonra gelir.
O türkiyenin pelesi idi. (KANLICA yaşar yazgan) saygılarımla.
YanıtlaSilHer şeyden önce insan, Anadoluhisarı takımında bir yıl çalışmak nasip oldu.Süper bir yıldı.Allah sağlıklı yaşam nasip etsin inşallah.
YanıtlaSilkendisiyle guzeltepe belediyesi (gebze)de calistim.iyi bir insan ve cok bilgili biri.saglikli omurleri olsun
YanıtlaSilGüngör Sürel abimiz cok teknik, cok güclü, cok zeki, cok dinamik bir futbolcuydu. Sekerspor futbol takimi onun sergiledigi cok iyi oyunlar sayesinde uzun yillar birinci ligde kalabilmistir.
YanıtlaSilBen, Güngör Sürel abimizi teninin koyu esmer olmasi ve oynadigi cok klas futbol nedeniyle Brezilya`nin sambaci futbol yildizlarina benzetiyordum.
Ben Galatasaray taraftariyim ve Galatasaray Sekerspor`a karsi oynadiginda hep sunu düsünürdük; "eger Galatasaray, Güngör`ü tutabilirse, bu maci alir diye düsünürdük ve mac bitinceye kadar sonuctan emin olamazdik, cünkü Güngör Sürel her an bir sürpriz yapabilirdi.
Güngör Sürel abimiz, futbol oynadigi yillarda oyanadigi tüm maclarda, oyunun seyrini etkileyen ve Türk futboluna renk ve güzellikler katmis cok klas, cok beyefendi, unutulmaz, örnek futbolculardan birisi idi. Yüce Allah, Güngör Sürel abimize saglik, mutluluk ve uzun ömürler nasip eylesin. Orhan Baki, Cocuk ve Genc Ergen Psikiyatrisi uzmani, Almanya.
mükemmel fizik
YanıtlaSilYılmaz Vural hikmet karaman gibi adamlar süper lig de onlarca takım çalıştırsın güngör hoca gibi kaliteli adamlar da amatör de 3.ligde yazık
YanıtlaSilAşırı tatlı ve kibar bir insandı.. Huzurevinde çok güzel sohbetlerimiz oldu. Başımız sağolsun, nur içinde yatsın inşallah 🖤
YanıtlaSilAllah gani rahmet eylesin, mekânı cennet olsun...
YanıtlaSil