Bir zamanlar İstanbul Profesyonel Ligi'nde mücadele eden bir
Emniyet takımı vardı. 1944'te İstanbul emniyet teşkilatı tarafından kurulan sarı-beyaz
renklere sahip kulüp, 1951'de profesyonelliğin kabulüyle birlikte teşkilat
bünyesinden ayrılıp eski Fenerbahçeli kaleci ve boksör Rıza Nemlioğlu
tarafından yönetilmişti. Genellikle son sıralarda yer almakla birlikte zaman
zaman büyük takımlara sürprizler yapan Emniyet, 1958'de bir alt kümeye düştü.
Bir süre Yedikule'yle birleşip Yedikule Emniyet adıyla faaliyetini sürdürdü. Altmışların
ortasından itibaren kulübün Yedikule olarak yoluna devam etmesiyle birlikte bu
mütevazı takım tarihe karıştı. Futbola Fenerbahçe genç takımında başlayan Samim
Emek de faal sporculuk yaşamının önemli bölümünü Emniyet kulübünde geçirdi.
Fakat Samim Emek isminin futbol dünyamızda asıl tanınmasını sağlayan, onun
antrenörlük yıllarıydı. Yaklaşık 40 yıl boyunca, Türkiye Birinci Ligi'nden
amatör kümelere kadar onlarca İstanbul takımını çalıştırdı ve birçoğunu
bulunduğu ligde şampiyon yaptı. Bunların detayını aşağıda okuyacaksınız ama
öncelikle çocukluk ve gençlik yıllarını, futbolla nasıl tanıştığını ondan
dinleyelim:
"1931'de Üsküdar Zeynep Kamil semtinde doğdum.Çinili
Caminin sokağında otururduk. Oraya Yeni Mahalle denirdi. O senelerde daha çok
Rum ve Ermeni komşularımızın oturduğu bir semtti. Bağlarbaşı da Ermenilerin
oturduğu bir yerdi. Biz eski, ahşap bir evde otururduk. Babam Şirketi
Hayriye'de kaptandı, daha çok Boğaz hattında çalışırdı. Zaman zaman Yalova ve
Adalar'a da giderdi. O eski gemilerin hepsinin isimlerini ve numaralarını
ezbere bilirdim. Babam çımacılıktan başlamış. Sonra çekirdekten yetişerek
kaptanlığa kadar yükselmiş. Üsküdar-Beşiktaş arasında daha ufak gemiler
çalışırdı. O hatta başlamış kaptanlığa. Benim bir abim vardı, subaydı. Birçok
vilayet dolaştı. Bir de kız kardeşim vardı, ben ortancaydım."
"Top oynamaya mahalle aralarında başladım. Orada
kendimize göre ileri düzeyde bir oyuncuyduk. Küçükken kendi yaptığımız bez
toplarla oynardık. Küçükken babam top oynamama kızardı. Ayakkabıların altına
kabara taktırırdı. Tabanı daha sağlam tutardı. Öne ve arkaya da ayakkabı çabuk
eskimesin diye demir parça konurdu. Bağlarbaşı'nın hemen altında, Çinili
karakolun karşısında 48. İlkokul vardı, orada okudum ilkokulu. Ortaokulu
Doğancılar'da okudum. Deniz manzarası olan bir okuldu, Sarayburnu'nu, Galata
Köprüsünü görürdü. Coğrafya hocamız Faik Bey, 'Çocuklar şimdi küçüksünüz
bilmezsiniz ama zaman çok çabuk geçer, kıymetini iyi bilin,' derdi. Onun bu
sözlerini hiç unutmuyorum. O zamanlar 15 yaşında bile değildik. Şimdi yaşımız
oldu 85. Ne zaman geçmiş, nasıl geçmiş."
"11-12 yaşlarındayken Üsküdar Anadolu takımını
tutardım, maçlarını izlerdim. Zeynep Kamil'den iskeleye yürüyüp vapura
binerdim. Beşiktaş'tan dere içinden, yokuştan Mecidiyeköy'e çıkardım. Mecidiyeköy
Sahasında Anadolu takımının maçını seyretmeye giderdim. Sonra biraz büyüyünce
abilerimizin kurduğu mahalle takımında oynamaya başladık. Selimiye sahasında
mahalle maçları yapardık. Zaman zaman Haydarpaşa Lisesi arkasındaki sahayı
kullanıyorduk. Bazen Bağlarbaşı'ndaki sahada oynardık. Üsküdar'a inen yolun sol
tarafında, otobüs garajının arka tarafında bir yazlık sinema vardı, onun önü
futbol sahasıydı. Daha ön tarafta da yazlık bahçe vardı. O sahanın son
zamanlarına yetiştik de daha çok Selimiye sahasında oynadık. O yıllarımız harbe denk geldi. Ekmeği
karneyle alıyorduk. Adam başı yarım ekmek. Onu sabah, öğle, akşam yiyeceğiz.
Annem o zaman kepekli undan börek yapardı. Savaş sırasında Çanakkale Boğazına
ufak gemiler gönderildi. Babam da 47 numaralı Tarz-ı Nevin gemisiyle bir
kıyıdan öbür kıyıya asker taşıyordu. Geçici görevle oraya gönderilmişti.
Geceleri evlerde karartma yapılırdı. Pencerelere kalın siyah perdeler
takılmıştı, dışarıya ışık sızmaması için. Şeker bulunmazdı, çayda üzüm
kullanılırdı."
Boğaziçi Lisesi futbolcuları Samim Emek ve geleceğin milli kalecisi Şükrü Ersoy Fenerbahçe Stadı'nda bir maçtan önce. |
"Ortaokulu bitirince Haydarpaşa Lisesine yazıldım.
Fakat ben okumayacağım, futbolcu olacağım dedim. Bir sene okula gitmedim.
Selimiye kulübünde oynadım. Kadıköy Hasanpaşa'daki Gazhane'de bir saha vardı.
Bir gün oraya maça gittik. Rahmetli Sabri Kiraz bizim maçımızı seyretmiş ve
Fahrettin isimli arkadaşımla beni beğenmiş. Fenerbahçe genç takımına çağırdı
bizi. Sabri Hoca bana okuyor musun diye sordu. Durumu söyledim. 'Seni okutursam
okur musun?' diye sordu. Boğaziçi Lisesi'nde muallim muaviniydi o zaman. Aynı
zamanda beden eğitimi hocasıydı. Özel bir liseydi orası. Şimdi Bebek sahilinde
bir benzin istasyonu vardır, onun arkası kâşane bir binaydı. O zaman benzinci
yok, önünden bir yol geçerdi ve tramvaylar çalışırdı. Müthiş bir bina, arkası
ormanlık bir tepe. Orası olduğu gibi Boğaziçi Lisesi'ne aitti. O bina sonraları
yıkıldı."
Boğaziçi Lisesi futbol takımı ve hocası Sabri Kiraz Fenerbahçe Stadı'nda. |
"Sabri Hoca bizi nehhari (gündüzcü) olarak Boğaziçi
Lisesi'ne yazdırdı. Sabahları Üsküdar'dan vapurla geçerdim. Zeki Müren de bizim
okulda öğrenciydi. Benden bir sınıf büyüktü. O zaman da şarkı söylerdi. Sabri
Kiraz beden eğitimi hocası olarak okul takımını da çalıştırıyordu. İyi bir
takım kurduk ve İstanbul şampiyonu olduk. Beşiktaşlı futbolcu Ali İhsan
Karayiğit de bizim okuldaydı. İki sene orada okudum. Fakat 11. sınıftayken okul
kapandı. Zannediyorum sahiplerinin borçları vardı. Okul kapanınca Kabataş
Lisesi'ne geçtik. O sırada okullar 12 seneye çıkarıldı. 11 ve 12'yi orada
okudum ve 1953'te Kabataş Lisesi'nden mezun oldum, fakat üniversiteye devam
etmek istemedim. Orada da bir şampiyonluğumuz var. Yani hem Boğaziçi Lisesi hem
Kabataş Lisesi takımlarıyla İstanbul şampiyonluğu yaşadım."
"O sırada Emniyet kulübü benimle birlikte dört-beş
arkadaşa talip oldu. Fuat, Hulusi vardı mesela. Bizimle birlikte Galatasaray
genç takımından da birkaç oyuncu geldi, Feridun, Atilla gibi. 1952-53 sezonunda
Emniyet kulübüne girdik. Emniyet polislerin takımıydı. Fakat sonradan emniyet
teşkilatından tamamen ayrıldı ve sivil bir kulüp oldu. Başkanı eski futbolcu
Rıza Nemlioğlu'ydu. Bir yönetim kurulu vardı ama göstermelikti. Kulübü Rıza Bey
yönetiyordu. Kulüp binası nerede bilmezdik. Taksim'de Rıza beyin bir katı
vardı, arada bir para almaya oraya giderdik. Bir dönem Sabri abi, bir dönem
Şükrü Gülesin çalıştırdı bizi. Bir ara Macar antrenör Szekelly geldi. 1952-58
seneleri arasında, 54-55'deki yedek subaylık dönemim hariç oynadım. O sırada
bize Galatasaray'dan Bülent Varol, Reha Eken, Gültekin, Doğan Koloğlu, Hikmet,
Özcan geldi. Onların artık son devreleriydi, çok randımanlı yılları değildi. O
sene Bülent'in golüyle Fener'i 1-0 yenmiştik. Zaman zaman can yakıyorduk ama
genelde kümenin zayıf takımıydık."
Buraya kadar Samim Emek'in anlattıklarını olduğu gibi
aktardık. Burada küçük bir açıklama yapmak için araya girelim. Samim Emek,
futbol tarihimizin en üzücü maçlarından birinde, sahadaki oyuncular
arasındaydı. Galatasaray ve Emniyet takımları 28 Nisan 1954'te İstanbul Profesyonel
Ligi maçı için karşılaştı. Emniyet takımında forma giyen Aldo isimli İtalyan
Levanteni genç futbolcu, oyunun sonlarına doğru fenalaşarak yere yığılmış ve
kaldırıldığı hastanede ölmüştü. Samim Emek bu acı olayı şöyle hatırlıyor:
"Aldo santrfor olarak oynardı. Hatta o gün Sezai diye bir arkadaşımız
oynayacaktı. O zamanlar takımların toplu olarak maça gelmesi diye bir şey yok.
Mesela Dolmabahçe Stadında saat 4'te maç varsa, bize en geç 2'de orada olun
diye duyuru yapılırdı. Biz de kendimiz giderdik stada. Geldik baktık, Sezai
yok. Hastalanmış. Hocamız Niyazi Sel, Aldo oynayacak dedi. Maçtan önce yemek
yiyip yemediğini bilmiyorum. Fakat oynamaya çok hevesli biriydi. Yemek yemiş
bile olsa oynamaya çok istekli bir çocuktu. Maç esnasında kalenin önünde bir
karambol oldu. Arkasından biz Galatasaray kalesine doğru bir akın yapıyorduk. O
yüzden yığıldığının farkında değildim. Sonra bir baktım, çocuğu Gazhane
tarafındaki kalenin arkasına almışlar. Sağlık görevlileri, doktor filan
başında. O zamanın şartlarına göre yapabilecekleri şeyler sınırlıydı. Oyun
devam ediyordu bir taraftan. Maçtan sonra soyunma odasına gelip sorduk. Taksim
İlkyardım hastanesine götürmüşler. Elbiselerini aldık, biz de hastaneye gittik.
Çocuk orada vefat etmiş."
Samim Emek, Emniyet'teki ilk yıllarında, Şeref Stadı'nda Beşiktaş'la oynanan maçta Coşkun Taş'la karşı karşıya. |
Hasköy formasıyla. |
1952'de Emniyet'te oynamaya başlayan Samim Emek, 1958'e kadar sarı-beyazlı kulübün formasını giydikten sonra Hasköy takımına transfer olmuş: "1958'de Hasköy'e geçtim. Orada Cihat Arman hocalığımızı yaptı. İki sene kadar da orada, amatör ligde oynadım. Tabii o zamanlar futbolun dışında bir işte çalışmak şarttı geçinmek için. Emniyet'te oynarken Kadıköy Altıyol'da santralda çalıştım bir müddet. Hasköy'e geçtikten sonra İstanbul Belediyesi'ne girdim ve 25-26 sene çalıştım. Orada çalışırken 1965'te İzmir'de açılan antrenörlük kursuna katıldım. Bu kursun direktörü ünlü Alman antrenör Sepp Herberger'in yardımcısı Klaus Peter Kirchrath'tı. 1966'da Beylerbeyi'nde düzenlenen antrenörlük kursuna katıldım. Orada da kurs direktörü Kirchrath'tı. 1968'de Antalya'daki kursa meşhur İngiliz hoca Walter Winterbottom geldi. Ne öğrendiysek orada öğrendik. Daha sonra Romen Petrescu, Alman Detmar Kramer geldi."
1965'te İzmir'de düzenlenen antrenör kursuna katılanlar bir arada. Ön sırada, soldan üçüncü kurs direktörü Kirchrath. |
"1966 başında Sarıyer'e antrenör oldum.Sarıyer kulübünde arkadaşımız Baba Kenan vardı. Bir gün Vefa Stadı'nda beraber maç seyrediyorduk. Bana, 'Sen bize antrenör olur musun?' diye sordu. 'Baba, madem beni münasip görüyorsunuz, benim için şereftir,' dedim. Benden önce Galatasaraylı eski futbolcu İsfendiyar Açıksöz çalıştırıyordu. Titiz ve sinirli bir insanmış. Baba Kenan, 'Onunla yapamıyoruz,' dedi. Takım da kötü gidiyordu. İşte öyle başladım antrenörlüğe. Çalıştırdığım bütün takımlara iyi futbol oynatmaya çalıştım. Bir gün Vefa Stadında idman yapıyorduk. Baktım takımda boylu, fizikli esmer bir çocuk var. Tay gibi adam, toptan hızlı gidiyor. Rahmetli Baba Kenan'a bu kim diye sordum. 'O Arap Ahmet, boş ver onu,' dedi. 'Ben oynatırım bu adamı,' dedim. Karabük'ten almışlar ama fazla oynamamış. Dünya iyisi bir çocuktu fakat yaşamı biraz derbederdi. Onu takıma koydum santrfor olarak. Tek başına bütün takımları dağıtıyordu. O takım bugün olsa müthiş işler yapardı. Cemil vardı. Santrfor Garo'yu Taksim'den alıp getirdim. Sol açık Ruli vardı, böyle bir oyuncu olmaz. Ayak parmakları üzerinde koşuyordu adeta. Stoper İranlı Rabbani ve Adnan vardı, ikisi de 1.85 civarında. Cihat sol bek oynardı. Orta sahada Metin, Necdet, çok iyi bir kadroydu. Metin çok teknik bir çocuktu. Necdet süper teknik bir çocuktu. Fakat kulübün maddi durumu çok iyi olmadığı için takım fazla yukarı çıkamıyordu. Rakiplerimiz Gençlerbirliği, Trabzonspor, Malatyaspor, Adanaspor gibi güçlü takımlardı. 1965-66 sezonu ikinci devresinde aldım takımı, 1969'da bıraktım. Dört senem geçti orada."
Sarıyer 1967-68. Ayaktakiler (soldan sağa): Samim Emek, Arap Ahmet, Rabbani, Cemil Turan, Adnan, Metin. Oturanlar: Sergal, Şeref, Garo, Turgut, Recep, Necdet. |
"Bu kadro hem insan olarak hem futbolcu olarak süper
bir takımdı. Cemil genç takımdan yeni gelmişti. İlk ben oynattım Cemil'i. Allah
vergisi bir kabiliyeti vardı ama sen de bir şeyler katıyorsun tabii. Hiç
unutmam, Ali Sami Yen'de Karşıyaka ile oynayacağız. O zaman 2.lig maçları 11'de
filan başlıyor. Kış kıyamet, çok soğuk bir hava. Sahada kar var, toparlamışlar
ama yine de ağır bir saha. Cuma günü son idmanı yaptık. Pazar günü herkes sabah
9.30'da statta olsun diye dağıldık. O zamanlar kadrolar dar, en fazla 15-16
oyuncu var. Pazar sabahı herkes gelmiş, Cemil yok. Yakın arkadaşı olan stoper
Lumumba Turgut vardı, ona sordum. 'Dün akşam gördüm, biraz hastayım demişti ama
gelemeyeceğim filan demedi,' diye konuştu. Biz ne yapacağız diye düşünürken bir
baktık Cemil geldi. Burun kıpkırmızı olmuş. 'Sen soyun, senin ölün yeter,'
dedim. Sanki içime doğmuş. Bir cadde tarafındaki kaleye, yayın dışından sağ
köşeye çaktı, kaleci kımıldayamadı bile. İkinci devre bu sefer öbür taraftaki
kaleye. Onun hatırlarsınız bir hareketi vardı, alır sağ tarafa çeker. Sol
taraftan girdi, peş peşe iki adamı geçti, kalecinin ters tarafına plaseledi.
2-0 maç bitti."
"Sarıyer'den ayrıldığım ilk sene Beykoz'da antrenörlük
yaptım. Takım o zaman 2.ligdeydi. Beşiktaşlı sağ bek Yavuz vardı. Stoper
Erdoğan, kaleci rahmetli İlhan oynuyordu. Sonra 3.ligdeki Taksim'i çalıştırdım
iki sene. Onlar da iyi bir takımdı. Maç kaybedince üzülürdüm mesela. Hocam niye
üzülüyorsun, futbol bu, spor yapıyoruz derlerdi. Sporu cidden spor olarak
kavramışlardı. Ölüm kalım meselesi haline getirmemişlerdi. Taksim kulübüyle iyi
bir dostluğum oldu. Uzun bir devre Galata kulübünde antrenörlük yaptım. 1972-74 senelerinde çalıştırdım. O zaman 3.ligde oynuyordu. O sezon şampiyonluk
iddiamız vardı. Buradaki maçta Eskişehir Demirspor'u yenemedik. Bir de penaltı
kaçırdık. Her penaltıyı atan Garbis topu direğe vurdurdu. Sonuçta Demirspor 2.
Lige çıktı."
"1980'de askeri idare gelmişti. Ben İstanbul
Belediyesinde çalışıyordum. Emlak ve İstimlak Müdürlüğü, faal bir müdürlüktü.
Darbeden önce çalıştırdığım takımlara Vefa, Alibeyköy gibi sahalarda öğle
tatili saatlerinde idman yaptırıyordum. Askeri idare gelince bu imkan ortadan
kalktı. Bir süre sadece amatör takımları çalıştırdım. İşte o dönemde
Yeldeğirmeni kulübünde idareci olan bir arkadaşım, 'Biz geceleri idman
yapıyoruz, gel sen bizi çalıştır,' dedi. Biz de seviyoruz bu işi, geceleri
idmana gidiyordum. Bağlarbaşı'nda Üsküdar Amerikan Koleji'nin arkasında ışıklı
bir saha vardı. Zaman zaman da Söğütlüçeşme'de bir arsada çalışırdık. O sene,
grup şampiyonu olduk. Ardından İstanbul ikincisi olduk. Tophane Tayfun bizi bir
penaltı golüyle yenerek birinci olmuştu. Oradan grup maçlarına gittik. Önce
Babaeski ve Çorlu ile oynadık. Sonra Eskişehir'e gittik. Eskişehir Havagücü,
Ankara Et-Balık, Bozüyükspor'un olduğu dörtlü gruptan çıktı. O zamanlar bu
işler bayağı zordu. Oradan sonra Ankara'da bir grup daha yaptık. Samsun Fener
kulübü, Kayserispor amatör. Oradan da çıktık. Finalde Muğlaspor ile oynadık. O
sene Sercan ile Rıdvan Muğlaspor'da oynuyorlardı. Finalde de onları 2-1 yendik
ve Türkiye şampiyonu olduk. Çok kaliteli bir takımımız vardı. Benim o devirde
çalıştırdığım amatör takımlar bugün 2. lig ayarındaydı. O takımdan stoper
kıvırcık Hasan Fenerbahçe'ye gitti."
Türkiye amatör futbol şampiyonu Yeldeğirmeni takımı. |
"Yeldeğirmeni'nden sonra Alibeyköy'e gittim. Alibeyköy
de 2.ligde oynuyordu. 1982-83 sezonunda Karagümrük'ü tekrar çalıştırdım. Necdet
Güneş başkanlık yapıyordu. Datcu da antrenörlük yapıyordu, beraber çalıştırdık
takımı. O sene 2. ligde şampiyon yaptık. Datcu iyi bir arkadaştı, iyi bir
çalıştırıcıydı. Nedense Türkiye'de ondan sonra pek tutulmadı. O sene kadromuz
da bir hayli iyiydi. Ertesi sene ikimiz birinci ligde (bugünkü süper lig) devam
ettik fakat kadro birinci ligi götürecek çapta değildi. Fazla başarılı
olamadık. Ara transferde önemli takviyeler yaptık. Sarıyer'le bir maç
oynamıştık. Galip geleceğimiz bir maçtı fakat Sarıyer kalecisi Erhan çok iyi
oynadı, epey gol kurtardı. Hatta Yugoslav bir teknik direktör vardı. Maçtan
sonra çıkarken, 'Hoca bu takım küme düşmez,'dedi. Fakat soyunma odasına gittik, bir baktım
darbe olmuş. Eski idarecilerden kimse yok. İşimize son verildi. Ondan sonra
bizim yerimize Metin Türel'i getirdiler. Kulüpten alacağım vardı. Başkası olsa
oralı olmazdı ama Metin Hoca sağ olsun, bütün alacaklarımın ödenmesini tembih
etmiş yöneticilere."
Federasyon başkanı Yılmaz Tokatlı, 1982-83 sezonunda Türkiye İkinci Ligi'nde şampiyon olan Karagümrük takımı hocaları Samim Emek ve İlie Datcu'yu kutluyor. |
Karagümrük takımı 1983-84 sezon açılışında. |
"1984-86 yıllarında bir kez daha Galata'yı çalıştırdım.
91-93 seneleri arasında Futbol Federasyonu İstanbul Bölge Müdürü olarak görev
yaptım. Doksanlı yıllarda yine İstanbul amatör kümedeki muhtelif takımları
çalıştırdım. Kağıthane'yi çalıştırdım, şampiyon yaptım. Ortaköy uzun zamandır,
altmışlardan beri şampiyon olamıyordu, o takımı da şampiyon yaptım. Sefaköy
Kartal takımını çalıştırıp şampiyon yaptım. En son yine Galata takımını
çalıştırdım. 2005-6 sezonunda 1. amatör kümeden süper amatör kümeye çıkardım. Şimdi
Sarıyer'in maçlarına gidiyorum ama futbol diye bir şey yok artık."
SAMİM EMEK'İN ALBÜMÜNDEN
"12.9.951, Bursa'da İzmir Karşıyaka'ya karşı çıkan takım: Metin - Samim, Ali - Hulusi, Yüksel, Nusret - Vedat, Miho, Fuat, Halit, Tarık. Karşıyaka 2 - Fener 0." |
Emniyet 1955-56. Ayaktakiler: Gündoğan, ?, ? , Feridun, Hilmi Ardağ, Dursun. Oturanlar: Nevzat, ? , Hikmet Öziş, Fuat, Samim Emek. |
Muhtemelen 1953-54 sezonunda Şeref Stadı'nda oynanan Emniyet - Galatasaray maçında Samim Emek ve Hikmet Öziş mücadelesi. |
Emniyet 1957-58. Ayaktakiler (soldan sağa): Gündoğan, Hamdi, Selahattin, Necdet, Hikmet, Osman, Yalçın. Oturanlar: Cahit, Zafer, Samim, Nejat. |
1965 İzmir antrenör kursundan bir hatıra. |
1968 Antalya antrenör kursu hatırası. |
Klaus Peter Kirchrath ile. |
Walter Winterbottom ile. |
Karagümrük 11 Mayıs 1975'te oynadığı Sebat Gençlik maçından önce. Ayaktakiler: Samim Emek, Fahrettin, kaleci Nuri, Coşkun, ? , Zihni, ? . Oturanlar: Erdoğan, Tarık, Adnan, Mike, ? , Cemil. |
Galata'nın 1977-78 sezonunda terfi grubunda Eyüp'ü yenip üçüncü lige çıktığı maçın sonu. |
Haydarpaşa Demirspor. |
Resimde gördüğünüz Nihat Çapalar değil NİHAT ŞAR dir.
YanıtlaSilResim kampingler sahasında çekilmiştir.
merhaba, size futbol tarihi ile ilgili sormak istediklerim var, size nereden ulaşabilirim? teşekkürler...
YanıtlaSilböyle detaylı bir içerik uzun süredir görmedim elinize sağlık.
YanıtlaSilo günden bu güne
Bedava Bonus Veren Kaçak İddaa Siteleri yerini aldı