1965'te kurulan Eskişehirspor'un ilk kadrosunda yer alan futbolculardan
biriydi Ayhan Aşut. Lakin kırmızı-siyahlı kulüp onun milli liglerde formasını
giydiği ilk takım değildi. Henüz Eskişehirspor kurulmadan önce genç milli
takıma seçilme başarısını gösterdi ve 18 yaşında Türkiye Birinci Ligi'nde top
koşturmaya başladı. Tüm bunların ayrıntılarını aşağıda okuyacaksınız. Ama önce
her zamanki gibi, çocukluk yıllarında futbolla ilişkisinden başlayalım:
"1944 Eskişehir doğumluyum. Dokuz kardeşin en
küçüğüydüm. Çocukluğum sokakta top oynamakla geçti. Babam konfeksiyon işi
yapardı, dükkanımız vardı. Dindardı babam, top oynamama kızardı. O zaman
Eskişehir'de her yerde saha vardı. Bir Cumartesi veya Pazar günü dışarı
çıktığın zaman on tane maç görürdün. Mahalleler arası maçlar vardı, o zamanlar
buralardan futbolcular yetişiyordu. Top oynamaya çok meraklıydım, hep
büyüklerle oynardım. 18-19 yaşında gençler her Pazar sabahı maç yaparlardı. Ben
de sabah 8'de kalkıp giderdim. Ufacıktım ama beni alırlardı. Bir zengin çocuğu
vardı, futbol ayakkabısı yaptırmış. Kime yaptırdın filan diye sordum öğrendim.
Bayram gelince nerede kapı varsa çalıp girdim. El öptükçe 5-10 kuruş verdiler,
biraz para biriktirdim. Ama yetmiyor, o zaman 12,5 liraydı futbol ayakkabısı,
Sivrihisar Caddesinde birisi yapıyordu. Evde bir baktım, bir sürü bakır çanak
çömlek var. Bizim yanımızdaki evimizde de kiracı vardı. Baktım bizim kiracı da
atmış leğenleri bir köşeye. Bakırlar çok para ederdi o zaman. Topladım hepsini,
sattım hurdacıya. Gittim ayakkabıyı yaptırdım. Sonra kiracı gelmiş bakmış leğenleri
yok. Sordu ne oldu bizim leğenler diye, sattım dedim. Sen misin satan, babam
bir dayak bana. Ama ayakkabıyı aldım, ilk top ayakkabımı öyle aldım. Fakat
ondan sonra da babam bana ayakkabı almadı. Kramponları söktürdü, onları bana
bir sene giydirdi."
Güllükspor. Ayhan Aşut ayakta, sağ başta. |
Eskişehir Ticaret Lisesi takımı. |
"Lise 1'deyiz. Okul takımı koşuya filan çıkıyordu. Ben
de kalecimiz Ali'yi çalıştırıyordum. Dediler ki Bursa'ya gidiyoruz,seyahat var.
İki otobüse binip maç yapmaya Bursa'ya geldik. Ticaret Lisesiyle maçımız vardı.
Beni yedek yaptılar. Lisedeyken bile çok ufak tefektim. Maçın bitmesine 20
dakika var, 3-0 galibiz. Oyuncu değiştirdiler, ben girdim. Vay sen misin giren.
Seyirciler, 'Bizimle alay mı ediyorsunuz, ufacık çocuğu maça sokuyorsunuz,'
diye bağırıyormuş. Ondan sonra gördüler beni, birkaç amatör kulüpten teklif
geldi. Lise son sınıfa kadar oynamayacağım dedim. Lise son sınıfta gene iki üç
grup geldi. O zaman Eskişehir'de birinci lig ve ikinci lig vardı. Birinci
ligden çağırdılar, yok dedim. Bir Güllükspor vardı ikinci ligde, birkaç
arkadaşım oynuyordu orada. Oraya gitmeye karar verdim. Kulübe transfer olduğum
zaman 250 lira almıştım. Onu da rahmetli başkan gizli gizli vermişti. O sene
Güllükspor ikinci ligde şampiyon oldu. Çıktığımız sene genç karmadan genç milli
takıma seçildim, sene 1962. Genç karmada hep Ankaralı, İstanbullu çocuklar
vardı. İzmir'den bir tek Göztepeli kaleci Ali vardı. Anadolu'dan bir ben
gelmişim. Tabii insan yabancılık çekiyor. Atina'da Yunanistan'la Avrupa
şampiyonası elemesi oynadık. 1-0 mağlup olduk. Ankara'daki maçta 1-1 berabere
kaldık, elendik."
Eskişehir genç karması. 1: Ayhan Aşut, 2: Süleyman Çağlar (Eskişehirspor, Balıkesirspor), 3: Fethi Heper, 4: Cevdet Özköksal (Gençlerbirliği, PTT), 5: Necdet Zorluer (Gençlerbirliği, Gaziantepspor). |
Genç milli takım Atina havaalanında, 1963. |
Genç milli takım Panathinaikos Stadı'nda. |
Geleceğin yıldızları Atina'da Yunanistan'la yapılan maçı kenardan seyrediyor. Sol başta Yusuf, yanında Ziya, soldan 4. kaleci Nihat, yanında Ayhan ve Sanlı. Teknik direktör Sabri Kiraz. |
Yazının başında belirttiğimiz gibi Türkiye Birinci Ligi'nde
formasını giydiği ilk kulüp Eskişehirspor değildi Ayhan Aşut'un; zaten o
sıralarda kurulmasına daha üç yıl vardı. Genç milli takım seçmelerinin
yardımıyla, 1962-63 sezonundan itibaren Ankara Demirspor'da oynamaya başladı.
Takıma girişinin hikâyesini de şöyle anlatıyor:
"Beni genç milli takıma seçtikleri zaman Ankara'ya
çağırmışlardı. Gittim ama Ankara'yı bilmiyorum. Orada teyzemin yaşlı bir oğlu
var, DDY'de çalışıyor. Sabah garda trenden indim. Yandaki binaya geçtim. Hamit
abinin odasını öğrenip gittim yanına. Beni görünce şaşırdı, 'Ne işin var
burada?' diye sordu. Genç milli takıma seçildim deyince beni kolumdan kaptığı
gibi dosdoğru aşağı götürdü. Kime götürdü biliyor musun? Demirspor idare
heyetine. 'Bakın bu benim yeğenim, top oynuyormuş, size yarar mı?' diye sordu.
Bir bakalım dediler. O zaman Eti bisküvit fabrikasında çalışıyordum, gireli 15
gün olmuş. Ben milli takımda antrenmana çıktım. Antrenman bitti, tamam gidin paranızı
alın dediler. Bana bir para verdiler 120 lira. Bir gün geldim gittim, yatma
yok, iyi para. Fabrikada çalışmaktan vazgeçtim. O arada Demirsporlular beni
idmanda seyretmişler. Teyze oğluma illa Ayhan'ı bize alacaksın diye
tutturmuşlar. Ben amatör olarak anlaştım ve 2.500 lira para aldım. Bir de
arkadaşım Mithat'ı götürdüm. Fakat öyle bir takıma düşmüşüm ki hepsi 30 yaşının
üstünde. O zamanlar gol kralı Fikri filan var takımda. Bir Ankaragücü maçında
onunla verkaça girdim, bana ne yapıyorsun diye kızdı. Sen gol atmayacaksın,
topu bana vereceksin' dedi."
Ankara Demirspor 1963-64. Ayaktakiler: Yıldız Kısa, Muzaffer Sipahi, Birol Aşar, Baha Arslan, Hayrettin Karaman, Timuçin Berker, Celal Soydan. Oturanlar: Ayhan Aşut, Hüsnü Aytekin, ? , ? . |
Eskişehir Demirspor 1964-65. Ayhan Aşut ayakta, soldan üçüncü futbolcu. Sol başta oturan Nihat Atacan da ertesi sene onunla birlikte Eskişehirspor'da mücadele edecek. |
Ankara'nın Demirspor'unda aradığı ortamı pek bulamayan Ayhan
Aşut 1964-65 sezonunda kendi memleketinin Demirspor takımına transfer olmuş:
"Ankara'dan ayrılıp Eskişehir Demirspor'a geldim. Orada bir Eskişehir
şampiyonluğu yaşadım. Türkiye amatör futbol şampiyonasına katıldık. Birinci
turu geçtik. İkinci turda İzmit Kağıtspor çıktı. Herkes zaten turnuva başında
ya Eskişehir ya İzmit şampiyon olur diyordu. İlk maçı Eskişehir'de oynadık ve
berabere kaldık. Öyle olunca ümitler bitti. Beni İzmit'e götürmediler. Tam o
sırada İzmir'de üniversiteler arası futbol şampiyonası başlamış. Abdullah
Matay, hemen Ayhan'ı buraya gönderin demiş. Ben İzmit'teki maçı seyredip oradan
İzmir'e geçerim dedim. Rövanş maçı da berabere sonuçlanınca iş Bursa'daki
üçüncü maça kaldı. Ben maçtan sonra soyunma odasına girince bütün yöneticiler
etrafımı sardı. 'Ayhan üçüncü maçta oyna,' dedilerse de kabul etmedim. Belki
hayatımın en büyük kararını orada verdim ve İzmir'e gittim. Eskişehir Akademi
takımı olarak orada üniversiteler arası Türkiye şampiyonu olduk. Daha
Eskişehirspor'un ismi geçmiyordu. Şükrü Gülesin o sene Karşıyaka'da antrenördü.
İzmir'de bizim oynadığımız maçları seyretmiş. Abdullah Matay'a, 'Ne
duruyorsunuz, bu takım acayip bir takım, hemen federasyona başvurun,' demiş.
Nitekim Eskişehirspor'un iskeletini o Akademi takımı oluşturdu. Yoksa
bizimkiler hâlâ takım kuramazdı. Abdullah Matay'ın burada rolü büyüktür.İstanbul'a
transfer görüşmesine gidecektim. O sırada Eskişehirspor'un kuruluş çalışmaları
başladı."
Türkiye üniversiteler şampiyonu Eskişehir Akademi takımı. Soldan itibaren 1. Öncü, 3. Fethi, 5. Ünver, 9. Metin, 10. Ayhan, 11. Mehmet Mengü Eskişehirspor'un kuruluş kadrosunda yer aldı. |
İki grup halinde oynanan ikinci ligde Eskişehirspor kendi
grubunu ikinci bitirmişti. O sezon uygulanan statüye göre iki gruptan ilk dört
takımın katıldığı bir play-off grubu oynandı. Eskişehirspor açısından dönüm
noktası olan maç deplasmanda Bursaspor'u 3-1 yendiği karşılaşmaydı. Ayhan Aşut
o maçı şöyle anlatıyor: "Büyük bir gerginlik içinde çıktık sahaya. Hasan (Bora)
Bursalı olduğu için bizden daha gergin vaziyette, durmadan titriyor. Santrada
Fethi sağındaki Nihat'a verdi, maça başladık. Nihat döndü bana verdi. Hep aynı
klasik düzen. Ben Hasan'ın önüne bıraktım topu. Üstüne gidiyorum ki tekrar
versin topu. Hasan öyle yapmadı, güm diye vurdu topa. Top bir kalktı havaya, on
sekize doğru süzüldü. Fethi yakaladı, bıraktı topu kaleye - gol. 20. saniyede
filan çaktık golü. Maç 3-0 olunca Bursalılar tribünü terk etmeye başladı.
Çıkanlar içerdeki bizim seyirciye taş yağdırdı, birçok kişinin kafası yarıldı.
Dönerken yolu değiştirdik, başka yoldan gidiyoruz. Gece oldu. Arkamıza bir
döndük, yüzlerce arabadan oluşan bir konvoy var. Eskişehir'e yaklaştık, fakat
şehre girmek mümkün değil. Bu arada Eskişehir plakalı ne kadar araba varsa
hepsi orada taşlanmış."
Eskişehirspor 1966-67. Sağ baştan itibaren: Ayhan Aşut, Yüksel Özbek, Ali Filibeli, Necdet Yıldırım, Hasan Bora, İlhan Çolak, Nihat Atacan, Muzaffer Çil, Ruhi Yavuz, İsmail Arca, Fethi Heper. |
Maçların bitimine iki hafta kala deplasmanda Mersin İdman
Yurdu'nu 2-1 yenen Eskişehirspor şampiyonluğu garantilemiş ve Türkiye Birinci
Ligi'ne yükselmişti: "Mersin'de yenersek şampiyonuz. İdare heyeti ilk defa
Türkiye'de özel uçak kaldırdı. Askeri havaalanında iki pervaneli F-27'ler
vardı, ona binip Adana'ya gittik, oradan Mersin'e geçtik. Mersin'i yendik,
dönüyoruz. Uçakta pilot yalvarıyor, 'Allah aşkına oturun,' diye. Uçağı
düşüreceğiz neredeyse. O kadar eğleniyoruz. Uçaktan indik, askeri havaalanının
kapısına geldik. Fakat kapıdan çıkamıyoruz. Bütün Eskişehir orada. Bir otobüse
bindik, otobüs gidemiyor. İki ya da üç saatte ancak gelebildik şehre. Babam o
zaman seksen yaşına yaklaşmıştı, annemle gelmişler takımı karşılamaya."
Eskişehirspor daha kurulduğu yıl birinci lige çıkmak gibi
eşine ender rastlanacak bir başarıya imza atmıştı. Ayhan Aşut bunu takımdaki
arkadaşlık havasına bağlıyor: "Hepimiz kardeş gibiydik, dışarıdan kaleci
Hakkı gibi birkaç kişi geldi ama onlar da yabancılık çekmedi, hatta bizden
fazla sevildiler. Şampiyonluğu oradan kazandık biz. Bir de eğitim seviyesi çok
yüksekti, Akademi takımıydık çünkü. Bizde sağ açık oynayan Yamuk Çetin vardı,
nur içinde yatsın. Konya'ya maça gittik. Soyunma odasında takım okundu, Yamuk
Çetin oynuyor tabii. Fakat hava yağışlı, saha çok çamur. Çetin Abdullah
Matay'a, 'Saha ağır, ben kaldıramam bu maçı. Metin'i koy benim yerime,' dedi.
Abdullah abi kızdı, 'Sen karışma benim işime,' diye. Çetin itiraz etti: 'Abi
bir bildiğimiz var herhalde. Metin pır diye gidiyor.' Nitekim o maçta Metin
oynadı ve Çetin de bir daha kolay kolay forma yüzü görmedi. Fakat kardeşliğe
bak, hiç kıskançlık yoktu. İkinci ligdeki son maçımızda artık şampiyonluğu
garantilemiştik. Abdullah abi de oynadı o son maçta."
Eskişehirspor birinci ligdeki yolculuğuna 1966-67 sezonunda
yeni bir hocayla, Cihat Arman'la başladı. Fakat tecrübeli çalıştırıcıyla
Eskişehirsporlu futbolcular arasında nedense uyumlu bir ilişki ortamı
kurulamamıştı. (Daha önce görüştüğümüz Fethi Heper de bu konuya dikkat
çekmişti.) Ayhan Aşut da bu ortamdan olumsuz etkilenenlerin başında geliyordu:
"İkinci ligde şampiyon olduk, birinci lige çıktık, antrenör Cihat Arman.
Beni sağ açık oynatmaya kalktı. İlk defa büyük bir kulüple - Beşiktaş'la
oynuyoruz. Cihat Arman bizi Kütahya'da kaplıcaya kampa götürdü. Bir baktık,
bizim idareciler hanımını, çoluğunu çocuğunu almış otele geldiler. Kamptan
ziyade balo oldu orada. Maçın havasına giremedik. Çıktık sahaya, altı tane
yedik. Hayatımda ilk ve son defa maça kendimi kaptırmadan, kendim için top
oynadım. O zamanlar Fotospor dergisi çıkardı. O maçtan sonra dergi haftanın
futbolcusu Ayhan Aşut diye ilan etti. Hâlâ durur o sayı bende. 6-0 yenilen bir
takımın futbolcusu haftanın futbolcusu seçilir mi yahu? Bir tek o maçta kendim
için oynamıştım. Bütün oyuncular, hepimiz takım için oynardık. Ben sağ haf
oynardım, maç içinde gider sol beke yardım ederdim. Her yere koşardım yardıma.
Unutuyordum kendimi sahada, Eskişehirspor için oynuyordum. Fakat sezonun ilk
yarısında oynadım, ondan sonra Cihat Arman'la kapıştık. Sezon sonuna kadar bir
daha maç oynamadım."
Böylece Ayhan Aşut 1967-68 sezonunda bir kez daha Ankara'nın
yolunu tuttu. Fakat bu kez takımı bir başka müessese kulübü olan PTT idi:
"Ertesi sezon başladı. Kasım ayında ara transfer oluyordu o zaman. PTT ile
maç oynamıştık. Maçtan sonra PTT'nin yöneticisi geldi. Sana talibiz, bizde
oynar mısın diye sordu. Oynarım dedim. Ne kadar istediğimi sordular. 25.000
lira dedim, sezon sonuna kadar, yani altı aylığına. Yönetici tamam dedi, parayı
da nakit olarak hemen çıkarıp verdi, şaşırdım doğrusu. PTT'yi Bülent Giz
çalıştırıyordu. Futbolcunun psikolojisinden çok iyi anlayan bir insandı. Ayrıca
kaptan Yusuf filan vardı. Takım arkadaşlarım bana bir iyi davrandılar, ben de
bunun üzerine çok güzel top oynadım. Nur içinde yatsın Bülent Giz, huyumu
biliyordu. Maç bittiği zaman, 'Hadi Ayhan, sen bir Eskişehir yap gel,' derdi.
Eskişehir'e gider gelir, ilk antrenmana yine çıkardım. PTT'yi biz o zaman
Türkiye Kupasında yarı finale çıkardık, Beşiktaş'ı bile eledik. Sezon bitiminde
kulüp çok istedi beni, 'Gel Ayhan seni alalım,' dediler. Fakat ben Eskişehir'e
dönmek istedim."
PTT 1967-68. Ayaktakiler: Yusuf Katırcıoğlu, Ertan Adatepe, Enver Ürekli, Ayhan Aşut, Altan Sayın, Yetik Ferizcan, Tomislav Tausan. Oturanlar: Köksal Mesçi, Zeki Kocaeli, Metin Kurt, Feridun Köse. |
Nitekim Ayhan Aşut 1968-69 sezonunda, yani şampiyonluğun
ligin son haftalarında Galatasaray'a kaptırıldığı o efsanevi sezonda
Eskişehirspor'a döndü. Türkiye Birinci Ligi'nde İstanbul takımlarının
saltanatını tehdit eden ilk Anadolu takımı olan Kırmızı Şimşeklerin bu
başarısını takım arkadaşları gibi Ayhan Aşut da teknik adam faktörüne bağlıyor:
"O sırada Eskişehirspor'un başında Abdullah Gegiç vardı. Gegiç
Fenerbahçe'den sonra bize gelmişti. Bizi başladı sabah akşam çalıştırmaya.
Abdullah Matay yardımcılığını yapmıştı, bunu görünce, 'Yahu biz de antrenörüz diye
geçiniyoruz,' demişti. Gegiç önce kondisyon çalışması yaptırırdı, en son topla
idman yapardık. Sabah saat 8'de aç karnına sahaya dizerdi bizi. Sağlık
toplarıyla çalıştırır, halter kaldırtır, ip atlatır, elinde kronometre 30
saniye barikatlardan atlamalı koşu yaptırır. Abdullah Matay 'Güreşçi mi
yetiştiriyoruz yoksa boksör mü' diye şaşırmıştı. Topla çalışma da basit çift
kaleden ibaret değildi. Topa vuruş şekillerine çok çalıştırırdı. Frikik
atışları için tahtadan mankenler yaptırmıştı. Onların üzerinden çalışma
yapardık. Sahaya altı yedi tane istasyon koyardı. Her istasyonda bir hareketi
yapardık. Komando eğitimi gibiydi. Kronometre tutardı. 36-37 saniye sonra lap
diye kendimizi yere atardık. Öyle bir kondisyon yüklüyordu bize. Gegiç çok
büyük insandı, Eskişehir'i Eskişehir yapan adamdı."
Abdullah Gegiç'in Eskişehirspor'u çalıştırdığı dönem, kırmızı-siyahlı
kulübün tarihindeki en başarılı dönem oldu. Kazanılan başarıların yanı sıra,
takımın oynadığı modern futbol İstanbul'un üç büyükleri dahil bütün rakiplerin
onlara özel tedbirler almasına yol açıyordu. Ayhan Aşut'un bir Beşiktaş maçıyla
ilgili anısı da bunu doğruluyor: "Eskişehir'e modern futbolu, disiplini,
Gegiç getirdi. Bizde iyi topçular vardı ama sistem yoktu. O adam bir geldi,
sistemi kurdu. Bir de antrenmanları arttırdı. Eskiden haftada iki idman
yapıyorduk. Haftada dört-beş idmana çıkardı. Cihat Arman mesela iki tur koşu
yaptırırdı, ısınırdık, ondan sonra çift kale yaptırırdı ve idman biterdi. Bu da
haftada iki gün olurdu. Gegiç maç sabahı bile idman yaptırıyordu. İstanbul'da
bir Beşiktaş maçı oynuyorduk. Sağ bek olarak sahaya çıktım. Beşiktaş'ta da
Faruk sol açık oynuyordu. Nereye gitsem peşimde, beni bir türlü bırakmıyor.
Onunla genç milli takımda beraberdik. Nihayet döndüm ona, 'Faruk ben mi seni
tutacağım, sen mi beni tutacaksın?' diye sordum. 'Valla Ayhan, bana seni
tutmamı söylediler,' dedi. Düşünebiliyor musun, Beşiktaş kendi sahasında
oynuyor ve karşı takımın sağ bekini markaj altına alıyor."
Ümit milli takımı Polonya maçında. Soldan sağa: Ayhan Aşut, Kamuran Yavuz, Nihat Yayöz, Cemil Turan, Mesut Şen, Sanlı Sarıalioğlu, İsmail Arca, Ekrem Günalp, Ender Konca, Sabri Dino, Şükrü Birand. |
Samsun'da oynanan kupa maçında omzu kırılan Ayhan Aşut sahadan çıkıyor. |
Göztepeli oyuncular bir maçın ikinci yarısı için sahaya çıkıyor. Önde merhum Çağlayan Derebaşı, ortada Ayhan Aşut, Mehmet Türken (Fuji Mehmet) ve Nevzat Güzelırmak, arkada merhum Gürsel Aksel. |
Göztepe'nin bir idmanında Fevzi Zemzem'le. |
Eski fotoğraflara bakarken Ayhan Aşut bir kez daha takımın
başarısında arkadaşlık havasının oynadığı rolü vurguluyor: "Bizim
Eskişehirspor'un muvaffak olması, amatörden gelip Türkiye liginde şampiyonluk
kovalaması arkadaşlık sayesindedir. Oradaki arkadaşlık hiçbir yerde yoktu.
Kıskançlık, fitnecilik yoktu aramızda. Dışarıdan gelenlere de kucak açtık.
Bizde 8-9 tane üniversite öğrencisi vardı." Bu dostluk ortamının dışında, taraftarlar
ve hatta bütün Eskişehir halkının kulübü benimsemesi, ona sahip çıkması bu
başarıda rol oynamıştı. Ayhan Aşut'un annesiyle ilgili şu hoş anısı bütün
şehrin o günlerde futbolla yatıp futbolla kalktığını gösteriyor: "Kadınlar
stada bedava alınıyordu. Komşular anneme söylemiş, bizi de maça götür diye.
Hepsini maça götürdü. Bir gün maç sırasında atletizm pistine yakın bir yerde
sert bir faule maruz kalıp yere düştüm. Sağlık ekibi gelmişti. Bir baktım annem
de hemen koşup gelmiş, tepemde dikiliyor. "Anne sen ne arıyorsun ya?"
diye kızdım."
Eskişehirsporlu eski futbolcuların katıldığı bir yemekte Eskişehir Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç'la birlikte. Sol başta Fethi Heper, sağ başta İsmail Arca. |