Futbol tarihimize geçmiş birçok ünlü fotoğrafta imzası
bulunan İsmet Gümüşdere’nin sanat eseri niteliğindeki bir fotoğrafıyla
hafızamıza kazınmıştı. Rakibinin göğsü hizasına kadar sıçradıktan sonra havada
adeta birkaç saniye asılı kalmış, bir balet esnekliğine sahip vücudu
yerçekimine direnirken o topa kafayı çakmıştı. Bir başka ünlü fotoğrafı da
Beşiktaş’ın antrenmanı sırasında Şeref Stadında kalenin üst direğine kadar
sıçrayarak yaptığı röveşataydı. Suat Mamat sahalarda sergilediği estetik
hareketlerin yanı sıra Dünya Kupası finallerinde milli takımımızın ilk golünü
atarak da futbol tarihimize geçti.
1930 yılında beş çocuklu bir ailenin ikinci oğlu olarak
Bakırköy’de dünyaya geldi. Bütün yaşıtları gibi sokaklarda, arsalarda top
oynayarak büyüdü. Bakırköy sakinlerinin şehir merkezine giderken “İstanbul’a
gidiyorum” tabirini kullandığı o yıllarda, çocukların bütün boş zamanlarını oyun
oynayarak geçirdiği arsalar da bol miktarda bulunuyordu. Demiryolcu bir ailenin
ferdiydi. Babası ve ağabeyi Devlet Demiryollarında çalışıyordu. Bu nedenle daha
on altı yaşında, Yedikule Demirspor’da futbola başlaması şaşırtıcı değildi.
(İnternetteki bazı kaynaklarda Ankara Demirspor’da futbola başladığı
belirtilmekle birlikte İstanbul dışında hiçbir kulüpte futbol oynamamıştı,
ancak ağabeyi Nevzat Mamat Ankara Demirspor’un kalecisiydi.) Bir süre sonra
Bakırköy’ün Sümerspor takımına geçti. Askerlik çağı gelince de futboldan
kopmadı ve İstanbul Karagücü takımında oynadı. Burada sergilediği başarı
Galatasaray’a gitmesinin yolunu açtı: “Karagücü’nün kaptanlığını yaparken
şampiyon olduk. Galatasaray idarecileri beni Karagücü’nde oynarken
seyretmişler. Zaten ben de Galatasaraylıydım. Galatasaray’a gitmek istiyordum
her zaman için. 1952’de tezkere alınca asker elbisesi içinde Galatasaray’a
geldim. Beni götürdüler, Beyoğlu’nda Mayer diye bir mağazada giydirdiler. 175
lira maaşla Galatasaray’a bağladılar.”*
(Fotospor) |
Suat Mamat’ın hayalindeki takıma geldiği 1952’de İstanbul
Ligi resmi olarak profesyonelliğe adım atıyordu. O günlerde takımlar
profesyonel ve amatör oyuncuları bir arada oynatabiliyordu. İlk aylarda amatör
takımda yer alan Suat Mamat 16 Kasım 1952’de oynanan ve Galatasaray’ın
Beyoğluspor’u 2-0 yendiği maçla ilk resmi müsabakasına çıktı. Ertesi günkü
Milliyet’te Nejat Altav, “11. dakikada kaleye arkası dönükken Suad’ın makaslama
bir hareketle çektiği şut güzeldi,” diyerek genç futbolcuyu övüyordu. Bu ifadeden
röveşata hareketini futbol hayatının ilk yıllarından itibaren başarıyla
uyguladığını anlıyoruz. Nitekim kendisiyle yapılan bir röportajda bu kabiliyeti
nasıl elde ettiğini şöyle anlatıyordu: “O dönemde İstanbul’a haftada bir
Brezilya takımları gelirdi. Ben onları seyrederdim. Brezilyalıların futbola
estetik katan hareketleri vardı. Sonra basketbol salonuna gider kendi kendime
çalışırdım. Bu sırada elde ettim bu melekeyi. Ancak doğuştan bir kabiliyet
olmazsa bu meleke açığa çıkmıyor.”* Yine Milliyet’in 12 Şubat 1955 tarihli
nüshasında “Röveşata Kralı” başlığı altında, “Galatasaray’ın klas sağ içi Suat
Mamat ileri-geri gayreti, şutör oyunuyla takımının muvaffak elemanlarındandır.
Röveşatalarıyla sahalarımızda kendine has bir futbol fantezisi yaratan Mamat…”
satırları yer alıyordu.
(Milliyet) |
Galatasaray dergisi 19 Nisan
1953 tarihli sayısında takıma yeni katılan genç futbolcuları tanıttığı
yazısında ona da yer vermişti: “Galatasaray takımında bu sezon ilk defa yer
alan Suat ilerisi için ümit verici fakat daha çok şeyler öğrenmesi lazım gelen
bir futbolcu intibaını uyandırmıştı. Nitekim amatör takımımızla bütün sene
devamlı surette yer alan Suat futbol bilgisini gün geçtikçe ilerletirken vücut
yapısı da kuvvetlenmişti. Antrenör Gündüz Kılıç’ın sezon sonlarında ısrarla
üzerinde durması ve alakası sayesinde nihayet profesyonel kadroya yerleşmiş
bulunan bu genç ve müstait futbolcumuz sert şütleri, devamlı top takibi ve
girgin oyun tarzı ile gün geçtikçe daha çok göz doldurmaktadır.”
(Galatasaray Dergisi) |
Genç Suat 1953 yılında düzenlenen Türkiye Futbol
Şampiyonasında güzel oyunuyla göz doldurdu. Mersin ve Adana’daki maçlarda
rakiplerini eleyen Galatasaray finalde Ankara Havagücü’nü yenerken takımının
ilk golünü uzaktan çektiği sert şutla kaydetti. Foto Maç dergisi 7 Nisan 1966
tarihli sayısında Suat’tan şöyle bahsediyordu: “1953 Türkiye Amatör Futbol
şampiyonası bu elemanın Oskar armağanı oluyordu. Adana’da yapılan Galatasaray-
Demirspor maçında otoriteler maçı unutup Suat’ı methediyorlardı. Uzun boylu,
atletik yapılı, topları istediği gibi kullanan bir sağ içti. Demirspor’u 4-3
yenip şampiyon olan Galatasaray kupa ile birlikte eşsiz bir futbolcu
kazanmıştı.”
(Galatasaray Dergisi) |
Bu başarıların üzerinden çok geçmeden milli takıma seçildi
ve Türkiye’nin ilk kez Dünya Kupası finaline katılmasında pay sahibi oldu. İsviçre’deki
turnuvaya katılabilmek için İspanya’yla eşleşen Türkiye deplasmandaki ilk maçı
4-1 kaybetmiş, İstanbul’daki maçı 1-0 kazanmıştı. Bugünkü koşullarda
İspanya’nın katılması gerekirdi ama o zaman iki taraf birer maç kazandığında
gol farkına bakılmıyor, tarafsız sahada üçüncü maç yapılıyordu. 17 Kasım 1953’te
Roma’da oynanan maçta İspanya 1-0 öne geçti. Ardından “Canavar” Burhan durumu
1-1 yaptı. İkinci yarıda Suat Mamat takımımızı öne geçirdi. Fakat İspanya kısa
sürede buna cevap verince doksan dakika 2-2 berabere bitti. Uzatmalarda da gol
olmadı. Henüz penaltı atışı uygulaması icat edilmemişti, beraberlik bozulmazsa
yazı-tura atışı yapılıyordu. Franco adlı küçük çocuğun yaptığı atış Türkiye’yi
tarihinde ilk kez finallere taşıdı.
Roma'da kura atışına giden İspanya maçında Suat takımımızın ikinci golünü atarken. (Hayat) |
Türkiye’nin Dünya Kupası finallerindeki ilk golünü atmak
Suat Mamat’a nasip oldu. onun attığı golle B. Almanya karşısında 1-0 öne
geçtik, ne var ki maçı 4-1 kaybettik. Mamat o maçı şöyle anlatıyor: “Maçın hemen
başında, ikinci dakikada dört beş Almanı çalımlayarak tespih tanesi gibi dizdim
ve bir şut attım. Gol olmuştu. Ancak sonra dört tane yedik. Zira 15 dakikalık
bir eforumuz vardı. O eforu da sarf ettik. Ondan sonra da yürümeye başladık.
Zira antrenman yapma alışkanlığımız yoktu… Çamur içinde çalışıyorduk. Çim
sahaya çıkınca şaşırıyorduk. İsviçre’de bunun acısını çektik.”*
Suat Mamat on bir sezon Galatasaray forması giydi. Bu süre
zarfında üç İstanbul Ligi, bir Milli Lig şampiyonluğu yaşadı. 1959 yılında
Beşiktaş onu istediyse de bu transfer gerçekleşmedi. Bu arada çeşitli İtalyan
ve İspanyol kulüpleri onunla ilgilendi. Hatta bu amaçla birkaç kez İtalya ve
İspanya’ya gitti. Fakat yurtdışına transferi de çeşitli sebeplerle sonuca
ulaşmadı.
(Akşam) |
Otuz iki yaşında, yani o yıllarda genellikle futbolun
bırakıldığı bir yaşta büyük bir rakibin formasını giymeye başladı. Birkaç yıl
önce onu almak isteyen Beşiktaş onu nihayet 1963-64 sezonunda kadrosuna kattı. Ne
var ki bu transfer Suat’ın Galatasaray’dan istemeyerek ayrılmasıyla, yani
şartların zorlaması nedeniyle gerçekleşmişti. Gündüz Kılıç’ın menajer, Coşkun
Özarı’nın antrenör olduğu altmışlı yıllarda sık sık görüleceği üzere,
oyuncuların bu ikiliyle, birbirleriyle ve yine bu iki ismin birbiriyle yaşadığı
bir dizi sürtüşmenin sonucunda Suat Mamat çok sevdiği kulübünden koptu. Kendisi
bu ayrılığı verdiği röportajda şöyle anlatıyordu: “1963 yılında şampiyonluk
için oynuyoruz. … İstanbulspor maçında berabere kaldık. … Pazartesi günü kulübe
gittiğimde bir levha asmışlar. Üzerinde ‘Suat Mamat 15 gün izinlidir’ diye.
Coşkun Özarı antrenör, Gündüz Kılıç menajerdi. Şaşırdım. Takımın en iyi oynayan
adamı bendim ama kondisyonu iyi değil diye 15 gün izin vermişler. Ben de gittim
ilk yardım hastanesinden bir aylık rapor aldım.”*
(Hayat) |
(Hayat) |
Suat Mamat Beşiktaş forması
altında dört sezon geçirdi. Bu sürede üst üste iki lig şampiyonluğu (1965-66 ve
1966-67) yaşadı. Yaşıtlarının çoğunun futbolu bıraktığı dönemde o formunun
zirvesindeydi. Toplam yirmi altı kez giydiği milli formayla Beşiktaş’tayken de
maça çıktı. hatta 1963 Eylül’ünde Frankfurt’ta oynanan Batı Almanya-Türkiye
maçından sonra Avrupa karmasına seçildi fakat bu proje gerçekleşmedi. Karmaya seçilmesi gündeme geldiği zaman Bülent Eken 23 Ocak 1964
tarihli Yeni Asır gazetesinde şöyle yazmıştı: “Suat’ı burada memleketimizde
hakim bir zihniyeti yıktığı için ikinci defa tebrik ederim. 33 yaşında ve hala
20 yaşındaki Suat’tan farksız. Demek ki Türkiye’de bir futbolcu 30 yaşını
geçtikten sonra mükemmel futbol oynayabiliyormuş. Türkiye’de pek çok futbolcu
için 30 yaş futbolun üst sınırı olmuştur.”
(Yeni Asır) |
Herkesin “artık futbolu bırakır” dediği bir dönemde, 1967-68
sezonunda Vefa’ya transfer oldu. İlginçtir, bu forma altındaki tek golünü eski
takımına karşı attı. Ali Sami Yen Stadında oynanan Vefa-Galatasaray maçında
otuz beş metreden çektiği şut genç ve tecrübesiz Yasin’in bacak arasından
kaleye girdiği anda, “Ne yalan söyleyeyim zoruma gitmişti,”* diyecek kadar
üzülmüştü.
Suat Mamat Vefa formasıyla (ayakta sağdan üçüncü). |
Vefa formasıyla futbolu bıraktıktan sonra teknik direktörlük
hayatı başladı. Futbol Federasyonunda görev alıp genç milli takımı çalıştırdı.
Balıkesirspor, Kütahyaspor, Kırıkkalespor, Zonguldakspor, Mersin İdmanyurdu
çalıştırdığı takımlar arasındaydı. Kırıkkalespor ve Mersin İdmanyurdu’nu 1. Lige
çıkarma başarısını gösterdi.
Kütahyaspor'u çalıştırırken oyuncularından biri eski Beşiktaşlı Fehmi idi (ayakta sağdan üçüncü). |
Ünlü futbol tarihçimiz Cem Atabeyoğlu onun için şöyle
diyordu: “Futbolu ‘güzel sanat’ haline getiren futbolcularımızdan biriydi. Her maçında
artistik hareketiyle gözleri ve gönülleri okşardı. Havadan gelen toplara
çıkışlarında yerçekimiyle adeta alay eden görüntüler verirdi. Topu usta
ayaklarında esir eder, onu adeta okşayan vuruşlarla arkadaşlarına milimetrik
paslar gönderirdi. Ancak pozisyonu buldu mu kale istikametinde en sert vuruşu
da gerçekleştirirdi. (Cem Atabeyoğlu, Türk Futbolunda Unutulmayan 200 Ünlü)
Son sözü usta bir edebiyatçıya, Ülkü Tamer’e bırakalım: “Suat’ın
oyununu hiç unutmadım. Topu göğsüyle yumuşatırken futbol oynamıyor da bale
yapıyordu sanki.”
* Zehra Yücebulut, Onların Hikayesi, sayfa 62-67.
İsmet Gümüşdere'nin imzalayıp hediye ettiği ettiği fotoğrafı çerçevelenmiş olarak Suat Mamat'ın evinin duvarında asılı. |
Genç milli takım oyuncularıyla birlikte. |
"Galatasaray efsanelerini anıyor" programı kapsamında 2011 yılında bir lig maçından önce verilen plaketle. |
* Zehra Yücebulut, Onların Hikayesi, sayfa 62-67.